KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki konu üzerinde duracağım ben; birincisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması noktasındaki Bakanlığınızın ve Hükûmetinizin tavrı; ikincisi, artık bir iç politika meselesinin daha ötesine taşmış olan Türkiye'nin Kürt meselesi yahut da bölgesel Kürt meselesi konusunda konuşmanızda ve sunumunuzda hiçbir ibareye yer verilmemiş olması.

Yani, sizler ve dış politikalarıyla ilgilenenler, herkes de bilir ki artık dış politika, sadece dış politika değildir: Türkiye'nin Kürt meselesi de keşke yani Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde bu kadar çok uluslararası boyutlara gelmeseydi ve kendi dinamiklerimizle çözebileceğimiz bir noktada olsaydı ama konuşmanızın hiçbir yerinde -özellikle dikkat ettim- bir tek "Kürt" lafı yok.

İki: Mesela "Irak" başlığı altında -Irak'la ilgili bir başlık var- hiç olmazsa "Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle de doğru ilişkilerimiz var, iyi ilişkilerimiz var." diyebilirdiniz, ondan bile imtina edilmiş. Artı, mesela aynı başlık altında şu var: "Türkmen soydaşlarımızın hak ve menfaatlerini koruma yönündeki girişimlerimizi de sürdüreceğiz." Çok doğru, sürdürmek lazım ama peki, sınır ötesi -sınır içindeki Kürtler bir tarafa da- Kürtler bakımından ne düşünüyorsunuz; sadece terör mü, şiddet mi, çatışma mı, güvenlik meselesi mi? Bu meselenin güvenlik, terör dışında bir boyutu yok mu? Ne olacak? Yani sizin konuşmalarınızda ve sunumunuzda buna ilişkin bir boyut göremedik, kaldı ki 1 Ekimden sonra Türkiye'de bu Parlamentoda işleyen süreçte, sonuçta, Sayın Cumhurbaşkanına atfen söylenen, ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz... Sayın Cumhurbaşkanının "Kendi irademizle çözelim." noktasında bir cümle sarf ettiği dün basına yansıdı. Dolayısıyla, basına yansıdığı kadarıyla, bu kadar çok, çok boyutlu bir hâle gelmiş bir mesele konusunda bu önemli gündemde bir ipucu noktasında da aslında bir müzakere başlangıcı olarak da daha şeffaf bir biçimde burada yaklaşım ortaya konulsaydı bence çok daha doğru olurdu.

Bu vesileyle, Suriye'yle ilgili görüşlerimi ifade etmek durumundayım: Suriye'de Kürtler hiçbir zaman Suriye rejimine karşı isyan etmediler. Ne zaman ki "IŞİD" denilen küresel bir vahşet örgütü... Sonuçta Kürtlerin de Türkmenlerin de, Arapların da Süryanilerin de yaşadığı topraklarda şimdi, tıpkı Filistin topraklarında olduğu gibi bir soykırım, işgal hareketine giriştiğinde örgütlendiler ve o küresel vahşet örgütüne karşı çıktılar yani orada silahlanmaların nedeni başlangıçta buydu ve ondan sonra da başka bir Suriye ortaya çıktı. Bundan sonra da hepimiz de biliyoruz ki Suriye'nin toprak bütünlüğü sağlanırsa, Suriye'de gerçek anlamda bir demokratik rejim kurulursa Suriye'de eski rejim olmayacak. Peki, Suriye eski Suriye olmayacaksa oradaki Kürtler, Türkiye'deki ilişkilerini de dikkate alırsak ne olacaklar yani Hükûmetin bir bakışı var mı yok mu, nasıl yaklaşacak bu soruna? Sadece terör sorunu mu? Çünkü yani yüzyıllardır, o topraklar orada olduğu sürece Kürtler vardı, artı cumhuriyetten sonra da çeşitli nedenlerle oraya göç etmiş Suriyeli Kürtler var ve bizlerle akrabalar. Dolayısıyla "Türkmen soydaşlarımızın hak ve menfaatlerini koruyacağız." derken sınır ötesinde yaşayan Kürtlerle ilgili olarak bir yaklaşım ortaya koymanızı beklerdim; umarım cevaplarınızda olur.

İkinci olarak şunu ifade etmeliyim: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaklaşımları konusunda uzman avukatlardan bir tanesiyim; ilk başvuru yapanlardan, Türkiye'den 3'üncü başvuruyu yapan avukat da benim. Dolayısıyla iki karar var şu anda Konsey önünde olan ve sizin de "siyasi" dediğiniz, Kavala ve Demirtaş kararları. Bakın, bugün Uluslararası Ceza Mahkemesi -benzer statüde mahkemedir, Uluslararası Ceza Mahkemesinin statüsüne Türkiye taraf değil, ayrı mesele ama benzer statüde mahkemedir- bugün önemli bir karar verdi, muhtemelen Hükûmetiniz bu kararı büyük memnuniyetle karşılayacaktır. Peki, aynı statüdeki bir mahkemenin Osman Kavala'yla ya da Demirtaş'la ilgili kararında, bu karar verildiğinde Sayın Cumhurbaşkanı şunu ifade etmişti: "Tedbirimizi alırız, gereğini yaparız, uygulamayız." Peki, şimdi, bu karar uygulanmazsa, Netanyahu'yla ilgili karar uygulanmazsa önünüze uluslararası platformda ne gelecek? "Peki, siz de bunu uyguladınız mı, uygulamadınız mı?" denilmeyecek mi? Dolayısıyla, hukuki meseleler ile siyasi meseleleri birbirine karıştırmamak lazım. Selahattin Demirtaş'la ilgili meselenin siyasi yönü var ama ağırlıklı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararından sonra uluslararası bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)