KOMİSYON KONUŞMASI

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkürler.

Sayın Bakanım, konuşmanız için, sunuşunuz için teşekkür ediyorum ve değerli bürokratlarımızı ve tüm katılımcıları da saygıyla selamlıyorum.

15 Kasım 2024'te Anayasa Mahkemesinin önemli bir kararı yayınlandı Resmî Gazete'de; bu karar adil yargılanma hakkıyla ilgili bir ihlale işaret eden bir karar. Ne diyor Anayasa Mahkemesi bu kararında? Ceza yargılamalarının maddi hakikati araştırmaya odaklandığını, dolayısıyla bu yargılama sürecinde tanıkların dinlenmesinin, delillerin değerlendirilmesinin, sanığın ifadelerinin alınmasının önemli olduğunu vurguluyor ve bütün bunlara işaret ettikten sonra da yargılamanın bu sürecini gerçekleştiren mahkeme heyetinin karar aşamasında değiştirilmesini adil yargılanma hakkının ihlali olarak, mahkemelere erişim hakkının ihlali olarak değerlendiriyor. Sizin de yakından bildiğiniz gibi, Anayasa'mızın 153'üncü maddesi "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Bu kararlar yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını bağlamaktadır." hükmüne yer veriyor. Dolayısıyla, bu Anayasa Mahkemesi kararı bakımından yasama organı olarak bize düşen önemli bir yükümlülük var: Bu kararın gereği olan coğrafi teminatı Anayasa'mızın 139'uncu maddesine eklemek ve bunu aynı zamanda yasal plana aktarmak. Eğer böyle bir reformu gerçekleştirecek olursak Anayasa Mahkemesinin bu önemli kararının gerekleri, sadece ceza yargılamaları bakımından değil, özel hukuk yargılamaları bakımından da güvence kazanmış olacak. Bu çok önemli çünkü özel hukuk yargılamalarında da aynı problemin yaşandığını görüyoruz. Delilleri değerlendiren, tanıkları dinleyen mahkeme heyeti karar aşamasında değiştiğinde, kararı veren mahkemenin, heyetin kararları gerçeklerle örtüşmüyor, bu ise yargılama sürecini uzatan önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Ben böyle bir Anayasa değişikliğinin yapılmasını temenni ediyorum ve bunu da sizlere ifade etmiş oluyorum.

Gene konuşmanızla ilgili bir hususa işaret etmek istiyorum. Konuşmanızda bir olgusal gerçeğe değindiniz, dediniz ki: "Avrupa Birliği sürecinde çok önemli reformlara imza attı Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri." Evet, çok doğru; özellikle iktidarınızın ilk on yılı bakımından gerçekten Türkiye'de temel hak ve hürriyet alanlarının genişlemesini, hukuk devleti güvencelerinin güçlenmesini sağlayan çok önemli reformlara imza attınız, bizler de bütün bu demokratikleşme reformlarına yürekten destek verdik. Ne var ki ikinci on yılda tedricen, tam tersine bir süreç yaşandı ve artık bugün Türkiye için hukuk devleti mekanizmalarının ciddi anlamda erozyona uğradığı bir süreçle karşı karşıyayız ki aslında bu husus Türkiye'nin en temel sorunlarından birini oluşturuyor.

Bu bağlamda, Can Atalay'ın hukuki durumuna değinmeden geçemeyeceğim çünkü kendisi 14 Mayıs 2023'te milletvekili seçildi, Anayasa'mıza göre dokunulmazlık güvencesi kazandı ve 2 Haziran 2023'te gelip yemin ederek görevine başlaması gerekiyordu; bu olmadı. Bunun için bir bireysel başvuruda bulundu, Anayasa Mahkemesi 27 Ekim 2023'te hak ihlali kararı verdi. Gene, bu kararın da bütün sonuçları Anayasa'mızın 153'üncü maddesi gereğince bağlayıcı olduğu hâlde dikkate alınmadı. Bu kez 2'nci bir başvuruda bulundu kendisi ve Anayasa Mahkemesi 27 Aralık 2023'te yayınladığı bu kararında Sayın Atalay'ın sadece seçilme hakları, siyasi faaliyette bulunma hakları ve kişi güvenliği haklarının ihlaline değil, aynı zamanda, sizin hükûmetlerinizin kabul ettiği çok önemli bir hakkının da yani bireysel başvuru hakkının da ihlaline karar verdi ve kararlarının gereğinin yerine getirilmesi konusunda mahkemelerin bir takdir yetkisinin olmadığını, bunun emredici bir Anayasa hükmü olduğunu ifade etti. Maalesef, bu da yerine getirilmedi ve bildiğiniz gibi, 30 Ocak 2024'te Can Atalay'ın milletvekilliğinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde düşürüldüğü ifade edildi. Bunun üzerine de bir mahkemeye başvuru yapıldı ve mahkeme bu kararında da çok açık olarak bir hususa işaret etti "Ortada kesinleşmiş bir yargı kararı yoktur, milletvekilliği statüsü 84'üncü maddenin ikinci fıkrasına göre düşürülmüş olamaz; bunun olgusal temeli yoktur, dolayısıyla yargılamaya yer yoktur." diye önemli bir karar verdi. Bu 3 karar, aslında hukuk fakültelerinde ders materyali olarak okutulmaya layık kararlar. Dolayısıyla, ben buradan şu çağrıda bulunmak istiyorum: Türkiye, Anayasa'sının emredici hükümlerini yerine getirmemekle, aslında bizim literatürde "anayasal çürüme" dediğimiz bir süreci yaşıyor ve bu gerçekten çok tehlikeli bir süreç. Hepimizin Anayasa’nın üstünlüğüne sahip çıkmamız gerekiyor ve ben bunu Sayın Bakanım, ömrünün kırk yılını Anayasa’nın üstünlüğüne, hukukun üstünlüğüne, temel hak ve hürriyetlerin korunmasına vakfetmiş bir meslektaşınız olarak bütün iyi niyetimle ifade ediyorum; böyle değerlendirmenizi arzu ediyorum.

Şimdi, bu bağlamda başka birkaç soruna daha işaret edeceğim. Bunlardan biri, konuşmanızda dediniz ki bizleri kastederek: Sizlerin tensipleriyle kabul edilen falanca yasal düzenlemeler. Doğrusunu isterseniz bu yasal düzenlemeler ne yazık ki bizim tensiplerimizle kabul edilmiyor. Bakanlık bürokratlarımızca hazırlanıyor, çoğunluk partisi milletvekilleri imzalıyorlar, komisyonlarda bizim bütün iyi niyetli Anayasa'ya aykırılık itirazlarımız ve önerilerimiz dikkate alınmaksızın -keza Genel Kurulda da öyle- geldikleri gibi buradan kabul edilerek yürürlüğe giriyorlar ve bunlar çok ciddi Anayasa'ya aykırılık sorunları içerdiği için Anayasa Mahkemesinin huzuruna geliyorlar, iptal ediliyorlar; tekrar, burada bize yeni kanuni düzenlemeler yapma görevi düşüyor ki bu, zaman israfı, enerji israfı.

Bununla bağlantılı bir başka sorunumuz, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde de aynı özensizliğin hüküm sürmesi, Anayasa'ya aykırı pek çok hükmün olması, bunların Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi, dolayısıyla bunlarla ilgili yasal düzenlemelerin bizim önümüze gelmesi çünkü kararnamelerin önemli bir bölümü kanun alanına tecavüz ediyor; bu nedenle, iptal kararlarını takiben bizim burada kanun yapmamız gerekiyor ki gene, o kanun metinleriyle ilgili iyileştirici hiçbir önerimiz dikkate alınmıyor. Bu ülke hepimizin Sayın Bakanım, eğer biz ülkemizde hukukun üstünlüğünü tesis edersek hepimizin menfaatleri aynı ölçüde korunmuş olacak.

Bu bağlamda, Sayın Mevzuat Genel Müdürümüzün burada olması sebebiyle bir ricamı ifade edeceğim. Bizler hukukçular olarak evvelce matbu metinlerden mevzuattaki değişiklikleri kolayca görebilir ve takip ederdik, bir kanun maddesinin tüm değişiklik silsilesini görebilirdik. Oysa bugün elektronik ortamda her şeyi izliyoruz ve elektronik ortama girdiğimizde bir kanun maddesinin son şeklini ve oradaki son değişikliğe referans verilen dipnotu görüyoruz ki değişikliklerin silsilesini takip mümkün olmuyor. Oysa, bakınız, siz de çok iyi biliyorsunuz bir hukukçu olarak, mahkemeler gördükleri uyuşmazlığa uygulayacakları normu tespit ederken o uyuşmazlığın vuku bulduğu tarihteki normu tespit etmek zorundalar. Keza, avukatılar da dava dilekçelerini yazarken aynı ihtiyacı duyuyorlar. Ben buradan Mevzuat Genel Müdürlüğümüze ricada bulunmak istiyorum: Evvelce olduğu gibi, matbu metinlerde olduğu gibi tüm kanuni değişikliklerin silsilesini görebileceğimiz bir elektronik düzen kuralım.

Gene, bir soruna işaret edeceğim. Adalet Komisyonunda yaptığımız görüşmelerde son Noterlik Kanunu'yla ilgili değişikliği içeren teklif bağlamında bizim Anayasa'ya aykırılık itirazlarımız oldu. Bu, bölge adliye mahkemelerindeki cumhuriyet başsavcı vekillerine ilişkin, sayılarını arttırmaya yönelik düzenleme bağlamındaydı ve bize Komisyonun Adalet ve Kalkınma Partisi üyeleri bu ihtiyacın aslında emekliye sevk edilen üyeler bakımından doğduğunu ifade ettiler. Orada belirttiğim bir hususu sizlerin huzurunuzda tekrarlamak istiyorum:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakika ek süre veriyorum.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkür ederim.

Anayasa'mız, yargı mensupları için 65 yaş sınırını öngörüyor. Oysa, bugün içinde bulunduğumuz ortamda artık, bir insanın sağlıklı yaşayabileceği, zihinsel performansının yüksek olarak devam ettiği hayat süresi uzamıştır. 65 yaş sınırının 70'e, hatta 72 veya 75'e çıkarılması düşünülmelidir ve bu, aynı zamanda yükseköğretim kurumları için de dikkate alınmalıdır. Oradaki yaş sınırı da 67 biliyorsunuz. Böylece, ülkemizdeki insan unsuru çok daha verimli olarak kullanılmış olacaktır.

Ben, tekrar sunuşunuz için teşekkür ediyorum ve herkesi saygıyla selamlıyorum.