| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Millî Savunma Bakanlığı b) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 26 .11.2024 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, küresel askerî harcamalarda ciddi bir artış var, dünyada askerî harcamalar artıyor, bu birçok rapora da yansımış durumda. SIPRI'nin raporu var bu yönlü, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü. 2023 yılında küresel askerî harcamaların 2 trilyon 443 milyar dolar olduğunu belirtiyor. Bu rakam bir önceki yıla göre yüzde 6,8 oranında artmış. Tabii, burada en büyük payı Amerika Birleşik Devletleri 916 milyar dolar, Çin 296 milyar dolar, Rusya 109 milyar dolar, Türkiye ise 15,8 milyar dolarlık harcamayla 2022'ye göre bir sıra yükselerek 2023'te dünya genelinde 22'nci sıraya yükselmiş durumda. Yani Türkiye'de de askerî harcamalarda özellikle son yirmi yılda giderek artan bir ivme görüyoruz. Şimdi, 2023 yılında toplam yüzde 37 oranında bir artış demek bu oran. Bu arada küresel askerî harcamaların toplam payının yüzde 55'ini ise NATO'ya bağlı üyeler oluşturuyor. Tüm bu harcamaların yüzde 55'i NATO üyelerine ait. Şimdi, SIPRI 1966'da kurulmuş bir örgüt; çatışma, silahlanma, silah kontrolü ve silahsızlanma gibi alanlarda rapor ve analizler düzenliyor. SIPRI diyor ki: Askerî harcamalardaki bu benzeri görülmemiş artışı barış ve güvenlik alanındaki küresel bozulmaya doğrudan bir yanıt olarak açığa çıkıyor bu durum ve ülkelerin giderek askerî güce öncelik verdiklerini, değişken jeopolitik ve güvenlik ortamında bir etki tepki sarmalına girdiklerini söylüyor. Daha çok korkular, daha çok güvenlik harcamaları. Aslında bütün dünya ülkelerinin silahlanmaya başladığını söyleyebiliriz. Savaş sanayisi yatırımları, askerî harcamalar olağanüstü boyutlara ulaşmış durumda. Aslında ülkeler bütün potansiyellerini neredeyse savaş sanayisine, savaş harcamalarına harcayarak heba ediyorlar. Peki, bu askerî harcamalar kimin cebinden çıkıyor, kimlerin çıkarına hizmet ediyor diye aslında bir bakmak gerek. Emperyal devletlerin ve silah tüccarlarının buradan çıkar besledikleri, savaşlardan beslendikleri, aynı zamanda savaşları da besledikleri açıkça görülüyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa ülkeleri 2014-2018 yılları arasında tüm dünyadaki silah ihracatının yüzde 68'ini gerçekleştirmişler, 2019 ve 2023 yılları arasında ise bu oran yüzde 72'ye kadar çıkmış. Türkiye, yirmi yıldır artan oranda savunma sanayisine yatırım yapıyor. SIPRI raporuna göre Türkiye, dünyanın en büyük 11'inci silah ihracatçısı konumuna da yükselmiş durumda. Bugün, 11'inci silah ihracatçısı konumunda tüm dünyada Türkiye. En fazla da Birleşik Arap Emirlikleri'ne sonra Katar'a ve Pakistan'a silah satıyor ve yine, Sahra Altı Afrika'ya yüzde 6,3'le en çok silah satan 4'üncü ülke Türkiye. Savunma sanayisi şirketlerine devletin teşvikleri olduğunu da biliyoruz. Bu savunma sanayisi şirketleri de hızla büyüyorlar.
2025 yılı bütçesine baktığımız zaman, 2024 yılında 40 milyar dolar savunma ve güvenlik harcamalarının payıydı, 2025 yılında ise bu 7 milyar dolar daha artarak 47 milyar dolara çıkmış durumda. Şimdi, tüm genel bütçeye baktığımız zaman da bütçede 3 trilyon liralık bir vergi harcaması var, 1 trilyon 950 milyarlık bir faiz harcaması var. Güvenlik ve savaş harcamalarını da bir araya getirdiğimizde Sayın Bakan, mevcut bütçenin 14,7 yani üçte 1'inden fazlası, neredeyse yarısına yakını savaş ve güvenlik harcamaları, vergi harcamaları ve faiz harcamalarına gidiyor. Yani bu tüm ülkenin halklarının, toplumun, insanların cebinden çıkan vergiler neredeyse yarısı olarak bu kalemlere gitmek zorunda çünkü tercihimiz bu noktada. Faiz harcamaları sermayeyi besliyor biliyorsunuz, vergi harcamaları, sermayeden alınmayan vergiler ve savaş harcamaları, savaş baronlarını ve savaş ticaretini destekleyen bir konumda bugün ve savaş sanayisi hizmetine sunulmuş durumda. Peki, bu ülkenin halkları ne yiyip içecek? İstihdam nasıl artacak? Eğitime, sağlığa nereden bütçe bulacak diye sormak istiyoruz? Bu, bütçedeki tercihi gösteriyor. Halktan toplanan vergiler en geniş kesimin faydalanacağı, eğitim, sağlık, ulaşım, tarım gibi alanlara değil, istihdam yaratma kapasitesinde çok sınırlı olan bazı sermaye kesimlerinin kâr sağladığı alanlara ve askerî harcamalara, savaş sermayesine aktarılmış oluyor. Bu dönem, millî gelirden emeğin aldığı pay da düşmüş durumda. 2013'te yüzde 31,7 olan pay giderek azalıyor ve yüzde 29'lara kadar gerilemiş. Peki, bu kaynaklar başka bir şekilde kullanılmış olsaydı, ekonomide büyüme, istihdam, ücret artışı olarak geniş toplum kesimlerinin faydasına olmayacak mıydı diye sormak istiyoruz? Dünyada ne olursa olsun Türkiye'nin iç ve dış güvenliği barış temelli politikalardan geçmektedir. Coğrafyamızdaki siyasi istikrarsızlık ancak bölgede barışçıl politikaların hâkim kılınmasıyla son bulabilir. Kürt sorununda çatışma, savaş dışındaki tüm çözüm seçenekleri barış, demokrasi ve güvenliği sağlayacak olan bir seçenektir ve tercih edilmelidir. Bu, Türkiye halklarına borçlu olduğumuz, yapılabilir, mümkün ve en kolay seçenek olarak önümüzde durmaktadır.
Şimdi, Sayın Bakan, İnsan Hakları İzleme Örgütü var, Suriye'deki insan hakları ihlallerini raporlaştırıyorlar. Onlar en son olarak yine bir rapor yayınladılar. Birçok insan hakkı ihlali orada gerçekleşiyor biliyorsunuz. Gözaltına alınmalar, işkenceler, kaçırılma olayları, kaybedilmeler, tecavüzler, şiddet vakaları vesaire, bunların hepsi gidiyor ve Türkiye, kuzey Suriye topraklarında şu anda bulunmakta işgalci bir güç olarak. Şimdi, bu raporla ilgili sizin bir bilginiz var mı? Öncelikle onu sormak isterim. Bu rapor şunu diyor çünkü: Bu rapor hazırlanmadan önce buradaki yaşanan hak ihlalleriyle ilgili olarak sizin tarafınızdan da sizin görüşünüzü almak üzere bir mektup kaleme alınmış. Bilmiyorum bu mektuptan haberdar mısınız? Size ve Dışişleri Bakanlığına bu mektup iletilmiş. Bu rapor, Şubat 2024 yılında yayınlandı, kaleme alındığı tarih bundan önceki bir tarih ve bu yazının başvuru içeriğiyle ilgili bir bilginiz var mı yok mu? Öncelikle onu bilmek istiyoruz. Bu hak ihlallerinden bir bilginiz var mı yok mu, onu bilmek istiyoruz. Buna dair herhangi bir girişiminiz, herhangi bir orada işlenen suçlara dair yaptırımınız, herhangi bir başlattığınız soruşturma var mı yok mu, bunları bilmek istiyorum. Eğer bu raporla ilgili herhangi bir mektup elinize ulaşmadıysa bu mektubu size ben iletebilirim, bu mektup şu anda bende mevcut. Bu raporun son sayfasında 4-5 sayfa olarak bu mektup ilişiklenmiş durumda.
Sayın Bakan, bir diğer konu da Sağlık Bakanlığıyla yapılan bir protokol gereği yurt dışına, savaş bölgelerine, çatışma bölgelerine hekimlerin görevlendirilmesi meselesi; bu konudan hekimler çok muzdaripler. Birçoğu diyor ki: "Bir gece önceden WhatsApp'ımıza gelen mesajlarla görevlendiriliyoruz, harp cerrahisi ve harp sağlığı açısından hiçbir bilgimiz, uzmanlık açısından profesyonelliğimiz olmadığı bir bölümle ilgili değerlendirilmek isteniyoruz savaş alanlarında." Türk Tabipleri Birliğinin de bununla ilgili birçok defa yeni başvuruları oldu. "Mesleğe yeni başlamış genç meslektaşlarımız eğitimini alamadıkları, zihnen hazır olmadıkları birimlerde ve yerlerde kurumsal olarak başka kurallara ve geleneklere tabi askerî personelle birlikte hizmet sunmak zorunda kalmaktadırlar. Herhangi bir ön eğitim almadan, talebi olup olmadığı gözetilmeden yapılan görevlendirmeler meslektaşlarımız kadar sağlık hizmeti sunacağı kişiler yönünden de risk oluşturmaktadır." diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Oraya gidip o deneyimi yaşamış olan arkadaşlarımızın basına verdiği röportajlar var; çok zorlanıyorlar, mobbinge maruz kalıyorlar ehil olmadıkları için harp cerrahisi konusunda. Travmalı hastalar geliyor, göğüs travması, kafa travması vesaire. Pratisyen hekim çoğunluğu, daha yeni, ilk atama ve kimisi diyor ki: "Hayatımızda belki erişkin hastaya hiç bakmadık, çocuk acilde çalışıyorum fakat erişkin hastaya bakmak zorunda kaldım." gibi şikâyetleri var. Bu durumun düzeltilmesini istiyoruz, bu konuda bir adım atılmasını bekliyoruz.
Teşekkürler.