Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Komisyonun çalışma takvimine, Komisyonda görevlendirilecek uzmanların belirlenmesine ve Komisyona davet edilecek kişi ve kurumların tespitine ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 26 .11.2024 |
RUKİYE TOY (Sivas) - Sayın Başkanım ve değerli Komisyon üyeleri; sizleri hürmetle muhabbetle selamlıyorum.
Bugün gündemimiz kadın hakları ve kadına yönelik şiddetken Gazze'de ve Lübnan'da şehit olan, yaşam mücadelesi veren, yavrularını, eşlerini kaybeden kardeşlerimizi dualarla yad ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Katil İsrail'in bir yılı aşkın süredir devam eden saldırılarında Gazze ve Batı Şeria'da 12 binden fazla kadın, Lübnan'da ise bine yakın kadın katledildi ve kalanlar ise vatanlarından sürgün, hastalıkla, kıtlıkla, yoksullukla boğuşuyor, çok ağır şartlar altında inim inim inliyor. Ne deniliyordu İnsan Hakları Bildirgesi'nde: "Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır. Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz." 9'uncu maddede de ne deniliyordu: "Hiç kimse keyfî olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez." Geldiğimiz noktada uluslararası kuruluşların acizliğini ve iflasını müşahede ediyor, insanlık adına yazılmış tüm metinlerin birer paçavraya dönüştüğü ve hiçbir anlamının kalmadığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Bu vesileyle, bir kez daha en derin duygularla İsrail'i lanetliyorum.
Değerli arkadaşlar, hepimiz kadının onuruyla yaşayacağı güvenli bir toplum ve adaletli bir gelecek inşa etmekten sorumluyuz. Sayın Başkanım, bu bağlamda yürüttüğü çalışmalar ve projeler sebebiyle KADEM Derneğimizi burada görmek istediğimizi ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, biraz önce Asuman Başkanımızın da ifade ettiği dizilerin ya da sosyal medyanın kadınlarımız üzerindeki ya da şiddete yönelik senaryoların kadınlarımız üzerindeki etkisini görmek istiyoruz; bu anlamda, senaristlerimizi de davet edebiliriz, böyle görüntülerin ya da senaryoların yazılmasının toplum üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu, olacağını da onlardan dinlemek isteriz. Özellikle, KADEM'in yaptığı bir araştırma vardı, işte en çok şiddetin görüntülendiği, yayınlandığı sahnelerin olduğu diziler var sanıyorum, onun oranına göre de davet edebiliriz.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Başkanım, siz burada yokken ben o araştırmadan bahsettim, sağ olsun Rukiye Vekilimiz de ona değindi. Oradaki o araştırma şu anlamda çok kıymetli yani benim dikkatimi çeken şu; şiddet görüntülerinin olduğunu hepimiz biliyoruz ama o dizilerde şiddet doğal şeyinde bile değil yani kadının mücadelesinin yer almadığı bir dizi ortamı. Yani orada, senaryoda bir kadının başına şiddet geliyor ama ne devlet yetkililerine ne de ilgili bölümlere gidiyor; yani senaryoda öyle bölüm yok, herhangi bir mücadele yok ve sonuç hep olumsuz.
RUKİYE TOY (Sivas) - Evet, öyle bir şey yok
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Bir yılgınlık ve umutsuzluk aşılıyor yani kadına yönelik şiddetle ilgili topluma dizilerin en büyük zararı bu ama belki mücadeleyi gösterse hani olumlu şekilde mücadelenin de hikâyesini gösterse...
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Onu göstermiyor ve neredeyse normalleştiriyormuş gibi algı yaratıyor değil mi?
RUKİYE TOY (Sivas) - Evet.
Şöyle de bir sonuç daha var yani eğer "Halk bunu istiyor." diye şiddet gösteriliyorsa, bu dizileri senaristler yazıyorsa bu dizileri tam tersi hiç şiddetin olmadığı, neredeyse çok minimize belki ifadelerin olduğu Gönül Dağı dizisinin de en çok izlenen diziler arasında olmasının da bir tezatlık... Yani eğer senaristler "Bunu halk çok istiyor, izliyor." diye yapıyorlarsa bunun doğru olmadığını da KADEM yine ispatlamış. Güzel bir çalışma. Biz de bunun üzerinde yani basının etkisi üzerinde de ayrı bir çalışma yapabiliriz diye düşünüyorum.
Değerli katılımcılar, kadına şiddet dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi uzun süredir mücadele ettiğimiz ve yaptığımız devrim niteliğindeki düzenlemelerle de bugün çok fazla aslında yol katettiğimiz de bir konu. Fakat bizler konuyu farklı bir açıdan da ele alıyoruz; kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla yaşlısıyla, toplumumuzu oluşturan kilit taşı mesabesindeki aile olmadan sadece birey olarak insanın varlığı eksik kalacaktır. Sadece kadın veya sadece çocukla ilgili düzenlemelerin sürdürülebilir olmadığı dünyadaki örnekleriyle de aşikârdır. Huzurlu, güvenli, üyelerinin birbirlerine saygı duyduğu, temelinde karşılıklı şefkatin, merhametin ve hürmetin olduğu bir aile anlayışının varlığında ancak kadına ve çocuğa şiddetten bahsedilemez. Diğer türlü, şiddet bir kader motifi dâhilinde tevarüs eden toplumsal bir lanete dönüşecektir.
Bu sebeple, şiddetle mücadelemizin kurumsal düzeydeki karşılığı 2011 yılında kurduğumuz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızdır. Bakanlığımızın kurulmasıyla hız kazanan reform ve düzenlemelerle son yirmi bir yılda elde ettiğimiz kazanımları saymakla bitiremeyiz. Fakat bu kazanımların en temelinde 2012 yılında çıkardığımız 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu'nun olduğunu belirtmeliyim. Kanunla, kadın hakları ve ailenin korunması hususunda çok önemli kazanımlar elde edilmiştir. Sonuç olarak, çok fazla spekülasyona konu olan ve bazı sapkın akımların ve marjinal kurumların imtiyaz ve istismar alanı hâline gelmiş İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizin bu mücadeleye de hiçbir etkisi olmamıştır. Bunu da ifade etmek isterim.
Kıymetli hazırun, tüm engellemelere karşı, kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için çalışmalarımıza aralıksız şekilde bakanlıklarımızla birlikte devam ediyoruz. 81 ilimizin tamamında faaliyet gösteren kadın konukevleri, ŞÖNİM'ler ve sosyal hizmet merkezleriyle şiddete maruz kalan kadınları devlet güvencesi altına alıyor, 4 milyonun üzerinde kişiye verilen eğitimler ve seminerlerle kadına yönelik şiddete karşı halkımızı destekliyoruz.
Sonuç olarak, uygulanan doğru politikalarla, birçok kazanımla birlikte kadınların iş gücüne katılım oranlarında da önemli oranda yükselme görüyoruz. Mesela, 2002 yılında yüzde 27,9 olan kadınların iş gücüne katılım oranı 2024 yılı Ağustos ayı itibarıyla yüzde 37,3'e çıktı. Kadın istihdam oranı yüzde 25,3'ten yüzde 33'e yükseldi. İnşallah, amacımız, 2028 yılı sonuna kadar iş gücüne katılım oranını yüzde 40'ın, istihdamı da yüzde 36'nın üzerine çıkarmaktır. Böylece kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsizliği gidermeye her geçen gün daha yaklaşmış oluyoruz.
Bu vesileyle sözlerime son verirken 25'inci yılını idrak ettiğimiz 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nün kadına yönelik şiddete karşı bireysel ve toplumsal farkındalık oluşturmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.