| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 13 .11.2014 |
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bürokrasinin değerli temsilcileri ve basımızın seçkin temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanın geçen yılkı bütçe konuşmasında şöyle bir değerlendirme var, bir bölümünde. Ana çatı aşağı yukarı aynı bu yılki konuşmayla. Geçen yılki konuşmada yer alan şu: "Bugün itibarıyla Türkiye güçlü ordusuyla çok sayıda ülkenin iş birliği yapmak istediği bir ülke hâlinde, uluslararası girişimlerde aranan bir ülke." Bu yılki konuşmanızın da 3'üncü sayfasında: "Yaşanan süreçte ülkemizin, bölgesinde yaşanan uluslararası istikrarsızlık ve belirsizlikleri fırsata çevirebilme ve yönlendirme kapasitesinin geliştirilmesi, idare etmesi ancak güçlü bir Türk Silahlı Kuvvetlerle mümkündür." diyorsunuz.
Şimdi bu iki değerlendirmeyi aldıktan sonra acaba mevcut fiilî durum ne, gerçek durum ne? Bir ülke düşününüz ki kentlerin göbeğinde sabahleyin ordumuzun mensupları öldürülüyor, failler bulunamıyor. Bir ülke düşününüz ki Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, siyasal iktidarın tasarruflarından dolayı istifa ederek görevlerini boşaltıyorlar. Yine bir ülke düşününüz ki son Millî Güvenlik Kurulu toplantısında Genelkurmay Başkanı
-basına sızan haberler üzerine diyorum- eğer sınırlarda gerekli güvenlik önlemleri alınmazsa Türkiye'nin önümüzdeki dönemlerde fiziki bir iç çatışmaya sürüklenebileceğini vurguluyor ve aynı Genelkurmay Başkanı ordu mensuplarına da yargılamada istisnai hükümlerin getirilmesini söylüyor. Bu tabii ki yargıya olan güvensizliğin bir başka yansımasıdır.
Şimdi, neden Türkiye bu hâle geldi? Bunu bu Komisyonda çok açık zihinle, berrak üslupla konuşmazsanız, dostlar alışverişte görsün, birbirimize iyi niyetler, güzel laflar söyleyerek geçiştirirseniz, sanırım Türkiye'nin içine düşmüş olduğu bu fiilî durumun gerçek sebebini göremeyiz.
O kadar acı gerçekler var ki, bakınız, yabancı gazetelerde bile Türk ordusuyla ilgili hepimizi rahatsız edecek, tedirgin edecek yorumlar yapılıyor. İngiliz'in Economist dergisinde yapılan yoruma bakınız: "Bir zamanlar her şeye muktedir olan Türk ordusu âciz değilse sindirilmiş, zayıf ve bölünmüş durumda." Şu tablo hem iç acısı daha da utanç verici değil mi?
Şimdi, böylesine uluslararası düzeyde bile bu şekilde olumsuz yorumlar yapılan ordu niye bu hâle geldi? Bir ülkede siyasi otorite olarak en üst düzeyde moral otoriteyi temsil eden kişiler, gruplar: Eğer bu orduya "İyi ki bu orduyla savaşa girmemişiz, bağırsakları temizleniyor." diye nitelerse; yine aynı şekilde Başbakanlık koltuğunda oturan kişi, bu orduyla ilgili rahatsızlık verici, ürkütücü, dıştaki insanların da bu tür yorum yapmasına neden olacak değerlendirme yaparsa tabii ki bu sıkıntılar gelir. Şimdi, bakınız, Sayın Başbakanın, şimdiki Cumhurbaşkanımızın değişik tarihlerde yaptığı açıklamalar var orduyla ilgili. "Gizli ajandaları olanlar birer birer ortaya çıkarılıyor, ülkemize asla yakışmayacak provokasyonlar birer birer çözülüyor; hukuk devletinde karanlık odalar, komiteler yoktur."
Yine Temmuz 2008: "Biz mafyanın veya çetenin avukatı değiliz, Türkiye'nin mutlu, müreffeh yarınlara emin adımla ilerlemesi için İtalya'da temiz eller operasyonu yapıldığı zaman bizde de ne zaman yapılacak diye hayran hayran bakanlar ülkemizde bu adımlar atıldığı zaman niçin rahatsız oluyorlar?" "Ergenekon avukatıyım." diyen Deniz Baykal'a cevap veriyor. "Bu bir arınma operasyonu, burada durma yok. Bu işin yavaşlaması diye bir şey olamaz. İnsanımızın düşünce özgürlüğü noktasında ciddi açılma gerçekleştirdik. Fakat, bölge halkının en çok mutlu olduğu açılımlardan bir tanesi Ergenekon'dur. Bu Ergenekon olayından ciddi manada bölge halkı yaptırdığımız kamuoyu araştırmasında çok mutludur, memnundur." 2009 Mayıs "Geçmiş hükûmetler Ergenekon'u sümen altı etti. Bizim Hükûmetimiz ise bu yapılanmayla ilgili yargıya intikal etmiş tüm konularda bağımsız yargının taleplerini yerine getirmiştir." Ocak 2013'de ise, bu lafları söyleyen, Başbakanlık koltuğunda oturan devletin en üst temsilcisi çark yapıyor, bir U dönüşü yapıyor: "Şu anda içeride 400'e yakın emekli, muvazzaf subay, astsubay var, hemen hemen hepsi tutuklu. Mağdur yahut şüpheli olarak gelenler oluyor. Çok daha ağır olanı örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan, böyle bir şeyin hükümleri kesinse işi bitir, ama kesinlik yoksa yüzlerce subayı bu şekilde değerlendiremezsin. Türk Silahlı Kuvvetlerinin içindeki bütün moralleri altüst eder..." Tabii, günaydın demek gerekiyor, hayırlı sabahlar demek gerekiyor bu lafların sonunda, başınıza meteor taşı mı düştü de dört yıl sonra söylediklerinizden geri dönüyorsunuz diye bir değerlendirme herhâlde çok haksız bir değerlendirme olmaz. "Terörle nasıl mücadele edecek bu insanlar. Benim genel kurmay başkanım Şemdinli'ye kadar gidip operasyon yönetiyor, bu mücadeleyi veren insanlara arka taraftan örgüt elemanı dersen, nasıl oluyor da bu örgüt orada terörle mücadele ediyor, bu yenilir, yutulur bir şey değil. 232 kişi bu şekilde sürekli çağrılınca üstte kuvvet komutanı, biz bu mücadeleyi verirken 'Ben bu 232'yi nasıl göndereceğim.' diyor. Bunu anlamak mümkün değil."
Değerli arkadaşlar, Başbakan koltuğunda olan insan kendi ordusunu bu konuma getirirse... Şimdi, birtakım mahfillerde sanal birtakım kanıtlar üreterek bu insanların haksız yere mağdur edildiği; onuruna, haysiyetine yediremediği için intihar eden, cezaevinde ölen yüzlerce rütbeli, rütbesiz insanı düşünürseniz bu ordunun bugün ayakta durması bile çok büyük bir başarıdır.
MUSA ÇAM (İzmir) - Mucize.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ben şimdi soruyorum Sayın Bakana: Ne oldu kozmik odada Bülent Arınç'ın bir gece yarısı öldürülmeye, suikast timine, yer gök yıkıldı, özel hâkimler tayin edildi. On gün bir hâkim kozmik odada delil aradı. Türkiye Cumhuriyeti ordusunun Başbakan Yardımcısı koltuğunda oturan zatımuhtereme suikast yapma girişimi iddiaları edildi, yandaş basın, havuz basını bu konuda yaygarayı kopardı nasırına basılmışçasına. Suçlu, suçsuz herkesin mahkûm edildiği öyle bir algı oluşturuldu ki bu haksızlığın karşısında dikilenler de "Ergenekoncusun, ihtilalcisin" diye yaftalanarak, suçlanarak sessizliğe mahkûm edildi. Ben Sayın Bakana şimdi soruyorum: Ne oldu Bülent Arınç davası? Niye kapatıldı, bu konuda yapılan iş nedir? Takipsizlik mi verildi? Bu kadar gürültünün patırtının arkasında kim yakalandı? Hangi kanıtlar bulundu? Niçin devletin en gizli mahremlerine girilme ihtiyacı duyuldu? Hangi kanıtlarla yapıldı bu işler? Yok. O tarihleri hatırlayın, öyle haberler çıkarılıyordu asparagas. Genelkurmayın önünde dosya değişiklikleri yapılıyormuş. Hükûmete karşı ihtilal yapacak güçler dosya değişiklikleri yapıyormuş. Şimdi, geldik... Bütün bu operasyonlar yapılırken sessiz kalan, bu haksızlıkların, bu hukuk dışı uygulamaların devreye sokulduğu süreçlerde "Ben bu işin savcısıyım." diye övünen, şişinen kişilerin çark etmesi... Edebilirler ama bu kadar insanın uğradığı haksızlık ne olacak? Bir ordunun Genelkurmay Başkanı çete kurmaktan suçlanıyorsa ordudan, sizin, terörle mücadele, dış güçlere karşı mücadele bekleme hakkınız olmaz. Nasıl bir mantık, nasıl bir akış bu? 600 bin kişilik silahlı güce hükmeden, tankı, topu, tüfeği olan, bir komutan olan adam tanımadığı Agop'u, Mişon'u toplamış çete kurmuş ve maalesef bunlar yapılırken siyasal iktidar bu konuda bunların sırtını sıvazlayan değerlendirmelere gittiniz. Sonra da şimdi dönülüyor, paralel yapı yapmış bunu! Kim bu paralel yapı? Yahu bu paralel yapıyla ilgili siz "Büyük İslam Alimi" diye övgüler düzmediniz mi? Amerika'ya gittiğinizde Bülent Arınç'ı ayağına gönderip onun hayır dualarını almak için önünde temenna etmediniz mi? Cemaatin yapmış olduğu Türkçe olimpiyatlarına Başbakan olarak arkanızda gurk tavuk gibi bakanlarınızı toplayıp gidip, orada boy gösterip, o camiayla aynı karede fotoğraflar vermediniz mi? Şimdi ne oldu? Oklar size dönünce o cemaatçiler paralelci oldu, onlar kötü oldu. Onların içerisinde sivillere, direktörlere bu kadar kötülük yapan, insanları cezaevinde ölüme mahkûm eden, ahlaksızca suçlamaları yapan insanlar şimdi suçlu hâle getirildi ve Türkiye'de polis de bölündü.
Değerli arkadaşlar, bir hukuk devletinde ülkenin bakanı çıkar da "Benim hâkimlerim seçilecek." diye organizasyon yapar mı? Bu arada "paralelci hâkim", "iktidardan yana hâkim" diye insanların kafasına düşünce sokulursa... Sabahleyin A yerleşim alanından mahkemedeki işine gitmeye çıkan bir vatandaşımız "Paralelci hâkim mi var acaba, iktidara yakın hâkim mi vardır?" diye hamili kart almak için düşünmeye zorlarsa orada devleti ayakta tutamazsınız. Hâkimlerin karar verdiği, iş yaptığı odalardaki, duvarlardaki yazının anlamı budur. Devleti siz kendi elinizle paramparça ettiniz. Düne kadar övgü... Peki, sormazlar mı hani ustalık dönemi yaşıyorduk, büyük işler başarıyorduk? Peki, bu kadar bu olaylar olurken siz affedersiniz bakkal dükkânında helva mı satıyordunuz? On iki yıl bu, helva mı satıyordunuz, ne yapıyordunuz siz bu işler olurken, paralelciler işgal etmiş Türkiye Cumhuriyeti devletini, her tarafa elini sokmuş? İşine gelirse...
İktidara gelirken YÖK'le ilgili bağırıyordunuz, yok şu kadar kötü, yok bu kadar kötü. Ama YÖK geldi, üniversiteleri Adalet ve Kalkınma Partisinin arka bahçesi yapınca, şube müdürü konumuna getirince YÖK çok makbul bir kurum hâline geldi. Şimdi, anlaşılıyor ki orduyu da iyice pısırıklaştırdınız, nitelikli bir sürü subayı sokağa attınız. Onlar zaten kendileri ayrılmak zorunda kaldı. Şimdi, artık işinizi bitirdiniz, orduyla ilgili dönüş yaparak övgüler düzüyorsunuz. Ama geçmiş olsun, günaydın derler, atı alan Üsküdar'ı geçti!
Şu hâle bakın bir, Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik hakları nerede arkadaşlar? Nasıl bir devlet bu? Bir devlet kendi sınırları içerisindeki bütün coğrafyaya hâkim olan bir devlettir. Onun ötesinde kendi sınırları içerisinde sabahleyin çatır çatır insan öldürüyorsa meydanlarda ve bunun karşısında siyasal iktidardan tatmin edici, doyurucu, devlet adamına yakışır bir açıklama gelmiyorsa, kusura bakmayın orada devlet otoritesinden bahsetmek mümkün değildir, en azından hukuk içerisinde otoriteden söz etmek mümkün değil. Eşi hamile olduğu için onun taleplerini yerine getirmeye giden bir asker görevlisi, geliyor Pazar yerinde... Nasıl oturabiliyor bu Genelkurmay Başkanı makamında?
BAŞKAN - Toparlar mısınız lütfen?
ADNAN KESKİN (Denizli) - Müsaade edin Sayın Başkan, herkese on beş dakika, yirmi dakika verdiniz.
BAŞKAN - Ben vermiyorum efendim.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bilmem, Başkanlık devamlıdır, sen ben diye bir şey yok.
BAŞKAN - Ha, öyle mi? Pardon.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Kalkılıyor şimdi "Büyük işler yaptık, büyük başarılar..." Değerli arkadaşlar, bir ülkede ulusal ve coğrafi bütünlük tehlikeye girdiyse ve önümüzdeki dönemlerde insanlar hangi bacanın, hangi kayanın altından sıkılacak kurşunla yaşamını yitireceğini kestiremiyorsa ne yaparsanız yapın, o toplumu mutlu edemezsiniz.
Bu toplumu berbat ettiniz, böldünüz parçaladınız. En kutsal değerleri kullandınız ama o kutsal değerlerin en önemli kurallarını ayaklar altına aldınız. İslam dinini, işinize geldiği zaman açılış yaparken "Ya Bismillah" diye makas atıldı, sonra da o dinin temel kurallarından biri olan "sağ elin verdiğini sol el görmeyecek" kuralını ayak altına aldınız. Valileri, kaymakamları araçların üzerine bindirdiniz, kışın buzdolabı dağıttırdınız. Kara kömür dağıtarak insanların vicdanını karartmak için ocakları zorladınız, yüzlerce insanın kara toprakların altında çürümesine katkı yaptınız. Sonra da kalkıyorsunuz şimdi "Efendim ordumuz güçlü olursa Türkiye'de işler çok iyi olur." Hiçbir itibarımız yok. Birleşmiş Milletlerdeki oylamaya bakınız. O kadar kulis yapıldı, belki örtülü ödenekten birtakım kaynaklar kullandı ama 60 oy aldık, dikeldik. Nerede kaldı bir toplumun, bir ülkenin, bir devletin uluslararası süreçlerde, camiada saygınlığı? Yalnız fiziki güce dayanmaz. Demokrasiye dayanır, insan haklarına saygıdan çıkar bunlar, dünya ulusları için haksızlık yapmamadan geçer. Siz kalkarsınız da Suriye'de tetikçi konumuna düşürürseniz, Türkiye Cumhuriyeti devletini milyonlarca insanın katili durumuna sokarsanız... Nereden geldi bu tırlarda yakalanan roket başlıkları? Bunları kim üretiyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADNAN KESKİN (Denizli) - Konya'da bunu özgürce üretebilecek bir firma mı var?
BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen, sözlerinizi toparlayın.
Bir dakika daha ilave süre veriyorum, buyurun.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Şimdi, kalkıyoruz, Suriye'de kendi elimizle yarattığımız IŞİD'in teröründen çıkanıyla besle kargayı, oysun gözünü olumsuzluğunu yaşıyoruz. Ne komşularımızla bir ilişkimiz var... Hangi devletin kapısını çalacak durumda Türkiye Cumhuriyeti devleti, hangi devlet adamının onurluca elini sıkacak bir durumu var Türkiye Cumhuriyeti'nin? Öyle sokaklarda, Arap ülkelerine gidip de bir sürü çağırtkanlarla çalım atmakla devlet adamlığı olmaz. Obama'nın karşısında ayağını uzatmış. Beyzbol sopasını görünce, affedersin, serçe gibi masanın altına saklanıyorsunuz. Kusura bakmayın Sayın Bakan, "Ne kadar siz orduyu güçlendirdik." deseniz de bir masaldan öteye geçmeyecek.
AHMET ARSLAN (Kars) - Adnan Bey, iyi ki tecrübelisiniz, ağzınızdan çıkanı kulağınız duymuyor.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ne var ki ağzımda, ne var, niye duymayacağım ya, yanlış bir şey mi söyledim?
BAŞKAN - Sayın Keskin, çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Ahmet Bey, yanlış bir şey mi söylüyorum, bunlar basında geçmedi mi?
BAŞKAN - Sayın Keskin, teşekkür ediyorum.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başbakan, Obama'ya gittiğinde övgüler yazılmadı mı Sayın Ahmet Bey?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Keskin, teşekkür ediyorum, sağ olunuz.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bir dakika, Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Keskin, on sekiz dakikayı doldurdunuz ya.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, bir dakika, bitiriyorum.
BAŞKAN - Bir dakika vereyim, toparlayın o zaman.
ADNAN KESKİN (Denizli) - AR-GE'yle ilgili burada hiçbir değerlendirme yok.
Malatya'daki üs ne oldu, kimdir, hukuki durumu nedir, kim komuta ediyor? Çıkıldı, "Biz komuta edeceğiz, NATO'nun bile ilgisi yoktur." dediniz. Şu anki durumu ne oldu?
Bu davalarla ilgili, şimdi açılmış olan davalarla ilgili, casus davasıyla ilgili ne oluyor?
Gencecik insanlar eşlerine iftiradan dolayı intihar ettiler, bunlar ne âlemde?
İki: Çin'le yapılan savunma füzesi durumu ne oldu? Türkiye Cumhuriyeti devleti yeni bir ray mı değiştiriyor, yeni bir blokun içinde yer almak mı istiyor? Siz bilmiyor muydunuz bu konuda karar alınırken bizim NATO içerisinde olduğumuzu ve NATO içerisinde kaldığımız sürece Çin'den aldığımız füzeleri oraya entegre edemeyeceğimizi bilmiyor muydunuz? Şimdi, ne oldu, Çin'le yapılan pazarlıklar ne oldu, bu füzelerin durumu nedir? Lütfen, bu konuda bize doyurucu bilgiler verirseniz sevinirim.
Çok teşekkür ediyorum.