| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 13 .11.2014 |
VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son günlerde, özellikle, AKP iktidarlarının ikinci dönemi, 2007 sonrasında Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin çok önemli olaylarla karşı karşıya kaldığımız süreç oldu Sayın Bakan. Bu süreç içerisinde -az önce arkadaşlarım da değindi- birçok davaları hep beraber izledik. Gelişmeler sonucunda birçok ordu mensubu, subay, gerçekten, bir darbe teşebbüsü içerisinde olmadan ama bu iddialar çerçevesinde yıllarca cezaevinde kaldı. Birçok üst rütbeli subay bu konuda yüksek cezalarla karşı karşıya kaldı ama devir değişti, 17-25 Aralık süreci başladı. Bir dönemin, bu davaların savcısı olan Sayın Başbakan, bir anda 180 derece bir dönüşle o davaların âdeta avukatı konumuna geçti.
Şimdi, bu süreç içerisinde orduya bu tezgâhı kuran kimlerdi? Yani, sizin, tırnak içerisinde söylüyorum, özellikle o operasyonlar sırasında, yolsuzluk iddiaları sırasında ortaya attığınız o paralel yapı mı, yoksa başka bir karargâh, başka bir yapı, başka bir kurum mu, yoksa bugünkü Hükûmetinizle o günkü iş birliği içerisinde olduğunuz ama bugün adını "paralel yapı" olarak koyduğunuz yapıyla iş birliği sonucu mu bu tezgâhlar kuruldu? Açıkçası, aslında, Türkiye de bu konuda kafa karışıklığı yaşıyor.
Şimdi, o süreçten sonra burada bazı yasa görüşmeleri sırasında da paralel yapıyla ilgili değerlendirmeler yapan bakanlar önceden üstü örtülü, zımni olarak kastettiği o kurumu artık açık seçik ifade etmeye başladı. Örneğin, burada özellikle torba yasada yaptığımız birtakım düzenlemeler oldu. İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda değişiklik yapılıyor. Biliyorsunuz, kamu çalışanlarıyla ilgili görevden alma ya da terfileriyle ilgili, yer değiştirmeleriyle ilgili yargıya açtıkları davayla ilgili... Bu tip düzenlemeleri iki yıl gibi bir süreye bağladınız, tekrar görev verme konusunu. Burada açıkça ikrarlar oldu, niçin bunu yapıyorsunuz? Bu, bir kere, Anayasa'ya aykırı, yasalara aykırı, hukuka aykırı, insan haklarına aykırı. "E, paralel yapıyla mücadele adına yapıyoruz bunları." dendi. Şimdi, Emniyet Teşkilatında ya da diğer kurumlarda bunu aleni bir şekilde yaptınız. En son Millî Eğitim Kanunu'nda da bir değişiklik yaparak millî eğitime de bunu indirgediniz. Son idari personeli havuza aldınız ve şimdi bir sınav uydurdunuz. Paralel yapı içerisinde yer alan ya da başka bir ideoloji ya da siyasi görüş içerisinde olan idari personeli ayıkladınız, kendi dünya görüşünüze yakın insanları görevlendirdiniz. Acaba, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bu şekilde bir operasyona da giriştiniz mi? Yani, paralel yapı Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde var mı? Örneğin, ikili sohbetlerde, bugün kuvvet komutanlarından birinin önceden paralel yapıyla beraber çalıştığını ancak bu operasyonlardan sonra cenah değiştirdiğini, yer değiştirdiğini ve bugün Hükûmetle iş birliği içerisinde olduğu sohbetlerini bizler duyuyoruz, bizler yapıyoruz. Gerçekten, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde paralel yapıya mensup subaylar var mı, yüksek rütbeli subaylar var mı, bu konuda bir çalışmanız oldu mu?
Şimdi, son günlerde, özellikle, ekim ayı başında Parlamentoda kabul edilen tezkereyle ilişkili yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin aydınlatılmadığı, bilgilendirilmediği ve bizim kafamızda soru işareti olarak kalan bazı hususlar var. Örneğin, ben merak ediyorum, kabul ettiğimiz tezkere son derece önemli bir tezkere idi. Belki içeriği açısından muhalefetin eleştirilerine maruz kaldı yani aslında sağ tarafı işaret ettiniz ama sizin gerçek kafanızın arkasındaki hedef sol taraftı. Yani, IŞİD işaret edildi ama asıl mesele, biliyorsunuz, Suriye yönetimiydi. Ancak, ben merak ediyorum -ben bulunmadım mı, hatırlamıyorum, hatırlayan varsa bana hatırlatsın- o günden bugüne Millî Savunma Bakanı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine o bölgeye ilişkin, gelişmelere ilişkin herhangi bir bilgi verdiniz mi? Ben kürsüde bu anlamda bu konuları içeren bir konuşma yaptığınızı hatırlamıyorum. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama'nın Ulusal Güvenlik Danışmanı, ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin Türkiye'deki askerî üstleri kullanmasını kabul ettiğini beyan ediyor, açıklıyor. Ama, sizden resmî bir yalanlama gelmiyor, geçiştirici cevaplar geliyor. Sayın Arınç İncirlik'le ilgili yeni bir durumun söz konusu olmadığını, sadece Suriyeli muhaliflerin eğitilmesi ve donatılması için bazı tesislerin önerildiğini belirtiyor. Yani, kısmı olarak aslında ABD Sözcüsünü doğrulamış oluyor.
Şimdi, bir eğit-donat meselesi var. Kimler eğitilecek, donatılacak? Orada IŞİD unsurlarıyla mücadele edecek silahlı unsurlar. Kimler bunlar, nasıl tespit edilecek? Ilımlı unsurlar. Göreceli, size göre ılımlı bana göre radikal. Bunu nasıl tespit edeceksiniz? Kim yapacak? Nasıl bir oluşum, kimler? Bunu öğrenmek istiyorum.
Savunma harcamaları konusu var, sunumda da var. Diyorsunuz ki: "NATO zirvesinde alınan karar gereği üye ülkeler on yıl içerisinde gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2'sini savunma harcamalarına ayıracak. Bunun da yüzde 20'sini silah sistemlerinin tedarikine ayıracak. Bunu da NATO'ya üye ülkeler kabul ediyor ve bunların içerisinde biz de varız."
Şimdi, mevcut rakamlara göre 2013 yılında savunma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,74 ve NATO ülkeleri arasında da 7'nci sıradayız, dünyada da -yanılmıyorsam- 9'uncu sıradayız, rapordan aldığım rakamlara göre.
Cumhurbaşkanlığının bir raporu var, Devlet Denetleme Kurulunun yine savunma sanayisine ilişkin. Diyor ki: "Soğuk savaşla beraber ülkelerin savunma konseptinde birtakım değişiklikler oldu ve buna göre de savunma harcamalarında birçok ülkede aşağı doğru bir gidiş söz konusu." Bu çalışmada 1988-1998 yılları arasını kapsayan rakamlar var. Rakamları vermeyeceğim zaman açısından. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, bunlarda ciddi bir düşüş söz konusu ama bizde bunun tersine bir işleyiş var, yükselme söz konusu. 1988 yılında 9,47 milyar dolardan, bu, on yıl içerisinde 19,44 milyar dolara yükselen bir trend. Ayrıca, 2012 yılındaki 17,9 milyar dolarlık savunma harcamalarıyla da dünya toplam savunma harcamalarının Türkiye yüzde 1,03'ünü gerçekleştirmiş bir noktada.
Şimdi, bir taraftan aslında bizim savunma harcamalarımız, Savunma Bakanlığına ayırdığımız bütçeyle bitmiyor herhâlde. Şimdi, ben toplamda baktım, bunun içine İçişleri, Emniyet Teşkilatı, MİT, Jandarma, Millî Savunma, yaklaşık olarak 52 milyar TL gibi Türkiye'nin toplam bütçesi içerisinde gerçekten önemli bir paya sahip. Şimdi, bir taraftan diyoruz ki mümkün olduğunca savunma harcamalarımızı aşağıya çekelim ama diğer taraftan mensubu olduğumuz kuruluşlara taahhütte bulunuyoruz. NATO gibi bir savunma teşkilatına üye olduğumuz bir teşkilata "Evet, bizim on yıl içerisinde gayrisafi millî hasıladan savunmaya yaptığımız harcamaların oranı yüzde 2'yi bulacak." Bu bir tezat teşkil etmiyor mu? Bunu sizden öğrenmek istiyorum.
Bedelli askerlik konusu var. Burada Hükûmet sözcülerinin çelişkili açıklamaları var. Bu konunun biraz, aslında, Parlamento tarafından siyaseten kullanılmaya başladığını düşünmeye başladım Sayın Bakan. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce Sayın Cumhurbaşkanı bu konunun seçimden sonra değerlendirileceğini ve Parlamentonun gündemine tekrar getirileceğini söylüyor. Daha sonra, 16 Ekimde Başbakan Yardımcısı Sayın Kurtulmuş da diyor ki: "Son kerelik olmak üzere birikmiş olanların bedelliden istifade etmesi gerektiğini düşünüyorum. Böylece biriken beklentilerini de karşılamış oluruz." Ama, hemen akabinde, bir gün sonra Sayın Başbakan diyor ki: "Böyle bir dönemde bedelli askerlik mümkün değil." Çelişkilerle dolu birtakım açıklamalar oluyor. Parlamentonun -bu, iktidardır, muhalefettir- bunu bir siyasi mesele olarak değerlendirmesini yanlış bulurum. Türkiye'nin ihtiyacı varsa vardır. Millî Savunma Bakanlığı vardır, Genelkurmay vardır, onlar görüşlerini ortaya koyar; Türkiye'nin gerçekleri vardır, bölgenin durumu vardır, iç güvenlik vardır, dış güvenlik vardır, buna göre artık kamuoyunu aydınlatmanız gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, bir saray tartışması var, biliyorsunuz. Yaklaşık olarak 1 katrilyon 370 trilyona mal olan bir saray var.
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, burada bu Başbakanlık bütçesinden karşılanan, aslında Başbakanlık için inşa edilen bir yapıydı. Ama, son Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından bir de baktık ki seçilmiş Cumhurbaşkanı "Çankaya'da oturmayacağım, artık, ben yeni kaçak sarayda oturacağım." dedi. Bu tabii ki bir gazete haberinden, bu iddiaların doğru olup olmadığını size soracağım. Orada Cumhurbaşkanını Emniyet mensuplarının koruduğunu, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayının henüz orada olmadığını, zaten orada yerleşecek bir yapının, binanın ya da yerin olmadığı haberi var. Acaba, diyorum ki, aklıma şu geliyor, Sayın Cumhurbaşkanı Muhafız Alayına güvenmiyor mu? Yani, uzun vadede de yine bir değişiklikle "Hayır, beni artık asker korumasın, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı korumasın, onu lağ ediyorum, beni Emniyet mensupları korusun." gibi yeni bir konsepte geçilebilir mi? Bunu sizden öğrenmek istiyorum.
Asker cinayetleri var. Bu konuda birçok milletvekili arkadaşımız, bizler sizlere soru önergesi veriyoruz. Bunların da yanıtlarını veriyorsunuz. Son bir soru önergesine verdiğiniz ilginç değerlendirmeler var. Bunun bilimsel anlamda bulaşıcı olduğunu söylüyorsunuz. Yani, "Toplumdaki birtakım faktörler bir araya geliyor, intihar vakaları oluşuyor, onun yansımalarıdır askerdeki intiharlar." diyorsunuz. Zaten Türkiye genelinde 20-24 yaş aralığı en fazla intiharın meydana geldiği yaş grubu. Bu da askerlik yapan insanların daha çok çoğunlukta yaş grubuna tekabül ediyor. Dolayısıyla, bunları normal karşılıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Seçer, lütfen son cümlenizi alayım.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Benim aslında bilimsel birtakım değerlendirmelerim ya da eleştirilerimin dışında bazı iddialar oluyor. Benim ilçemde oldu, Mersin'in Tarsus ilçesinde, sanıyorum iki yıl önceydi, bir asker ölümü meydana geldi. Basın ya da sizin tarafınızdan, Genelkurmay tarafından bunun intihar olduğu ailesine bildirildi. Ama, asker ailesi "Hayır, benim oğlum öldürüldü, bu bir cinayettir." diyor. Bunun gibi. Ya da "Bu bir kazadır." diyorsunuz ama asker ailesi diyor ki: "Hayır, benim oğlum kaza geçirmedi. Cinayet işlendi ve benim oğlum öldürüldü." Bu tip iddialar var. Bu konularda da değerlendirmeler yapmanızı istiyorum.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.