KOMİSYON KONUŞMASI

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bu madde teklifiyle çalışma yaşamı daha esnek hâle getirilerek, tabiri caizse, bu süreç içinde özellikle on üç yılda yaşadığımız 16 bine yakın iş cinayetlerine baktığımızda burada da iş cinayetlerine davetiye çıkarılmaktadır.

Getirilen bu düzenlemeyle uzaktan çalışmaya ilişkin hükümler İş Kanunu'na eklenmiştir. Uzaktan çalışma iş yeri olarak tanımlanan alanın dışında, işçinin, evinde ya da farklı bir mekânda işverenin işini yapmasıdır. Bu esnekleştirme ve kuralsızlaşma politikalarının bir parçasıdır.

Özellikle, 2003 yılında İş Kanunu çıkarılması esnasında bu uzaktan çalışma tartışılmış ve kanun tasarısında olmasına rağmen kanun metninden çıkarılması düzenlenmişti. Nedeni de evde çalışmanın sisteme girmesi hâlinde kontrol ve denetimin mümkün olmayacağı ve iş cinayetlerinin artacağıdır. Bu, aynı zamanda zincirleme yasa dışı alt işveren uygulamalarına zemin hazırlayacaktır. Nitekim, Denizli gibi bir çok ilde bunun örnekleri görülmüştü.

Düzenlemenin yapılış gerekçesinde teknolojik olarak ileri teknoloji sektörlerde çalışanlar açısından bir ihtiyaç olduğu dile getirilmektedir ancak bu düzenleme esas itibarıyla evde çalışmayı düzenlemektedir.

Ev eksenli çalışma, temelde, kendi hesabına ve parça başı çalışma olarak ikiye ayrılır taşerona ya da aracıya. Yalnızca Türkiye'de değil, dünyada da ev eksenli çalışanların neredeyse tamamına yakınını kadınlar oluşturmaktadır.

Kendi hesabına çalışmada üretimin tüm girdileri üreten kişi tarafından karşılanır ve satışın kime yapılacağı baştan belirli değildir. Satış ürün ortaya çıktıktan sonra yapılır. Parça başı çalışma ise parça başı ödeme esasına dayalı olarak ulusal ya da uluslararası firmalar için yapılan üretimdir. Parça başı çalışma yalnızca tekstil sektöründe değil, otomotiv, elektronik, oyuncak gibi sektörlerde de söz konusudur.

Bu iki temel çalışma biçimi yanında bir ara biçim olarak siparişle çalışma ise kadınların kendileri gibi diğer kadınlarla birlikte yaptıkları parça başı işlerdir.

Diğer bir ara biçim ise kadınların evlerinde değil, yine kendi muhitlerindeki bir dükkânda bir aracı için parça başı çalışmasıdır.

Bunların yanı sıra, iletişim teknolojileri sayesinde göreli olarak daha yüksek ücretli ve teknoloji kullananlardan evde çalışanlar da ev eksenli çalışma içinde değerlendirilmektedirler. Ancak, aslen "ev eksenli çalışma" denildiğinde, vasıfsız olarak görülen el emeği üretiminde bulunan kadınların yaptığı işler ilk olarak akla gelmektedir.

Ev eksenli çalışma sosyal güvenceden ve örgütlenmeden uzakta olduğundan, maliyetlerini azaltmak isteyen firmaların başvurduğu en önemli yollardan biridir. İşveren iş yerinin yer kirasından, elektrik, su giderinden, işçilere sunması gereken servis, sigorta, yemek, tatil, mesai, kreş gibi temel hizmetlerden kurtulmaktadır.

Burada da ifade ettiğim üzere, ev eksenli çalışanların örgütlenmesi başlı başına bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun kaynağında yatan nedenlerden biri kadınların çoğunlukla evlerinde yani dört duvar arasında diğer kadınlarla ilişki kurmayacak şekilde çalışıyor olmasıdır. Bir diğer neden de mevcut sendikal örgütlenmeye ilişkin mevzuattır. Bildiğiniz üzere, iş yerinde çalışan işçiler sendikaya üye olabilirler. Burada önemli olan nokta iş yeridir. İşçinin evinin iş yeri olarak tanımlanmaması nedeniyle bu işçilerin örgütlenme hakkı ellerinden alınmakta, toplu pazarlık hakları ellerinden alınmaktadır. Bu nedenle, sendikalar istese bile bu işçileri örgütleyemeyecektir.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; ev eksenli çalışanların aldıkları ücretler çok düşüktür, asgari ücret bile alamamaktadırlar. Çoğunlukla parça başı yapılan bu işlerin ücretleri bile ödenmemektedir. Yapılan işin miktarı ise çok uzun çalışma saatlerini, hatta işin bitirilmesi için yaşlıların ve çocukların da yardımını gerektirmektedir. Kazanılan paranın azlığı kadınların daha çok iş alarak daha fazla çalışmalarına neden olmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalarda kadınların duruma göre günde on sekiz saat kadar çalıştıkları tespit edilmiştir. Dolayısıyla, kadınlar tüm gün evde hapsolarak aldıkları siparişi yetiştirmeye çalışmaktır. Ayrıca, annelerine yardım etmek zorunda kalan kız çocukları eğitimden yoksun kalmaktadırlar.

Değerli Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; burada önemle üzerinde durmamız gereken ana konu işçi sağlığı ve güvenliği konusudur. Bu işlerde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin varlığından bahsetmek ise mümkün değildir. Birbirinden farklı alanlarda üretim yapan kadınlar birçok hastalığa ve yaralanmaya da maruz kalmaktadırlar. Örneğin, deri sektöründe üretim yaparken kullandıkları kimyasal yapıştırıcılar yüzünden felç geçiren kadınlar vardır. Dolayısıyla, kadınlar başta olmak üzere hane halkının sağlığı risk altındadır.

Ev eksenli çalışan kadınların sayısı hemen hemen dünyanın her yerinde artış gösterse de, veri toplama sistemleri içinde işçi olarak kabul edilmedikleri için net bir bilgiye ulaşmak da mümkün olmadığı görülmektedir. Ayrıca, bu evlerde kullanılacak kimyasallar, ekipmanlar, binaların sağlık ve güvenlik açısından uygunluğu hiçbir zaman mevzuat dâhilinde kontrol edilmez hâldedir; hastalık hâlleri, bulaşıcı hastalık hâlleri gibi hâller ortaya çıkacaktır.

Şimdi buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Çalışma Bakanlığı iş müfettişleri hangi yetkiye ve hangi kanuna göre bir kişinin özel hayat dokunulmazlığı içerisinde yer alan evlerini, konutlarını denetleyeceklerdir? Müfettişler bu evlere nasıl gireceklerdir? Bakanlığınızın iş yeri dışında teftiş yetkisi var mı? Bu bana göre oldukça önemli bir sorudur çünkü evler bir iş yeri olarak değerlendirilmemektedir.

Değerli milletvekilleri, neoliberal politikaların sonucu olarak artan yoksulluk, kadınları ev eksenli çalışmaya ittiği bir gerçektir. Ev eksenli çalışma görünür olmadığından, gereken beceri de görünmezleşmekte, bu da emeğin değersizleşmesini getirmektedir.

Yine, bu çeşit çalışmayla çalışma sürelerine ilişkin sınırlar ortadan kalkacak, sendikal örgütlenme olumsuz etkilenecektir, ücretlerin düşmesine neden olacaktır, üretim sürecinin parçalanması yaygınlaşacaktır, işverenlerce yapılan hammaddelerin kontrolü mümkün olmayacaktır, ev ortamında kimyasallar ve sağlığa zararlı maddeler kullanılabilecektir. Uzaktan çalışma aynı zamanda kuralsız, güvencesiz çalışmayı, aile emeğinin ve kadın-çocuk emeğinin sömürülmesini doğuracaktır. Ayrıca, kadınları evden çalışmaya ve eve mahkûm eden, kadınların çalışma hayatında görünür olmasını engelleyecek bir düzenlemedir.

Bu düzenleme, 177 sayılı ILO Sözleşmesi'yle uyuşmamaktadır. Yapılması gereken, evde yapılacak çalışmaların alanını belirlemek ve güvenceli, güvenli hâle getirmektir. 177 sayılı ILO Sözleşmesi'nin 7'nci maddesi, ulusal yasa koyucunun işçi sağlığı ve iş güvenliği hükümlerini evde çalışma için de geçerli kılmakla yükümlü olduğunu belirtmektedir. Örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı getirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ancak, bu Sözleşme Türkiye tarafından henüz imzalanmamıştır. Dolayısıyla, var olan işçi, iş yeri ve iş sözleşmesi tanımları çerçevesinde bakıldığında, ev eksenli çalışmanın statüsü belirsiz kalmaktadır.

Nitekim, bu madde teklifinde de özellikle ücret hakkına ilişkin esaslı neden ayrımı getirilmektedir, yine emsal işçi kavramı getirilmektedir. Bu iki fark nedeniyle ücret ve diğer haklar açısından bir ayrımcılığın getirileceği kaçınılmazdır. Bu nedenle madde teklifinin kanun metninden çıkartılmasını biz öneriyoruz.

Bir de Sayın Bakanım, burada bir kez daha sormak istiyorum: Hem 181 sayılı hem de 177 sayılı ILO sözleşmelerini henüz Türkiye imzalamamıştır. Dolayısıyla yarın imzalayacak olsak bununla ilgili yeni düzenlemeler yapılması gerekecektir. Dolayısıyla bu kanundan önce hem 177 sayılı hem de 181 sayılı ILO sözleşmelerinin imzalanması, onaylanması ve ona göre bu kanunlarda yeniden düzenleme yapılması daha sonra ortaya çıkacak ihtilaflara ve uyuma da bir katkı sağlayacaktır diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.