KOMİSYON KONUŞMASI

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli milletvekili arkadaşlarım, sevgili basın; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. On dakika içinde mümkün olduğunca çok konu var ama birkaç tane konuyu merkeze alarak bir değerlendirme yapmak ve Sayın Bakanın bu konularla ilgili düşüncelerini öğrenmek istiyorum.

Sayın Bakanım, 26 Eylül 2013 tarihinde bir açıklama yaptınız ve yaklaşık 4 milyarlık füze savunma sistemi için Çinli bir firmayı tercih ettiğinizi söylediniz ve ondan sonra bir tartışma başladı Türkiye'de, sadece Türkiye'de değil uluslararası camiada da. Bu, tek başına Türkiye'nin çıkarlarına ilişkin ya da teknik boyutlarıyla incelenecek bir mesele değil yani Türkiye'nin kendi yerli üretimine katkı sağlayacak bir mekanizma olup olmadığı tartışmalarının ötesinde, aynı zamanda, bu, bir stratejik tartışmaydı ve Türkiye'nin yörüngesi, ekseni, tarihte getirmiş olduğu ilişkileri, Batı'yla kurmuş olduğu ittifakların da sorgulanmasına neden olan bir konsepti de, bir çerçeveyi de önümüze koydu ve bu konuda çok yoğun tartışmaların olduğunu görüyoruz. Ben öncelikle şunu sormak isterim: Çinli firmaya bu savunma projesini ihale ederek ya da onu tercih ederek böyle bir stratejik tercihiniz var mı yok mu? Yani bir güvenlik konsepti değişikliği mi, bir dış politika algısı değişikliği mi? Böyle bir değişiklik sizin vermiş olduğunuz bu kararla etkili oldu mu olmadı mı? Birinci olarak sormak istediğim nokta bu.

Ancak, ondan sonra Türkiye'de enteresan şeyler oldu yani vermiş olduğunuz bu kararın arkasında ne kadar durduğunuzu sorgulatan birtakım gelişmeler oldu. Şimdi, ben hafızaları tazelemek üzere bunlardan bir iki tane örnek vereceğim.

Hemen ertesi gün, Türk Hava Kuvvetlerinin envanterindeki hemen hemen tüm füze sistemlerini sağlayan bir firma bu duruma tepki gösterdi mesela. Sonra, 30 Eylülde Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Türkiye'nin Çin'le ortak üreteceği füzelerin NATO kapsamında kullanılamayacağını söyledi, bundan üç dört gün sonra. 1 Ekimde, NATO Genel Sekreteri Rasmussen Çin füzelerinin NATO sistemiyle uyumlu çalışamayacağını söyledi. Daha sonra, 8 Ekimde, Çin Dışişleri Bakanı füze anlaşmasının gereksiz yere siyasallaştırılmamasını istediğini söyledi. Sonra, 11 Ekimde ABD Savunma Bakanı Çin'den füze alımının Türkiye'nin kendi kararı olduğunu ifade etti. 29 Ekimde, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Washington'un kendilerine rahatsızlık bildirmediğini söyledi. 7 Kasımda, Fransa-İtalya ortaklığı EUROSAM tekliflerini yenilemek istediklerini Ankara'ya bildirdi. Daha sonra, başka birtakım şeyler oldu. Mesela ne oldu? 2014 yılının Mart ayında Savunma Sanayii Müsteşarı Murat Bayar görevinden alındı. On yıldır bu görevi yürüten Müsteşar ve bu projelerde katkısı olduğu düşünülen, kamuoyuna öyle yansıyan bir müsteşar görevinden alındı. Ondan az önce de Lütfi Varoğlu, Uluslararası İşbirliği Daire Başkanı, yine benzer işlerle ilişkili olduğu düşünülen kişi görevden ayrıldı.

Sonra, nisan ayına geldik. Nisan ayında şöyle şeyler kamuoyuna yansımaya başladı: Fizibilite raporlarında AB ve Amerika firmaları lehine müdahale edildiğine ve bu yönde değişiklikler yapıldığına ilişkin, bu raporlarda değişiklikler yapıldığına ilişkin görüşler kamuoyunda yayılmaya başladı. Sonra, nisan ayının sonunda bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapıp kesin kararı verecekken, 3'üncü kez kararı ertelediniz. Görüşme süresini yani bu konuyla ilgili nihai kararınızı ertelediniz. Ne zamana? 30 Haziran 2014'e. 30 Haziran 2014 tarihine geldik, 4'üncü kez ertelediniz. Ne zamana? 31 Ağustosa. 31 Ağustos tarihine geldik, 5'inci kez ertelediniz. Ne zamana? Bu yılın sonuna.

Şimdi, ben merak ediyorum, Çinli bir firmaya ilişkin bir tercihiniz varsa aradan geçen bu bir buçuk yıllık dönem boyunca neyi görüşüyorsunuz? Neyi görüşüyorsunuz? Yani bu konuyla ilgili bir baskı mı var üzerinizde? Eğer gerçekten Çinli firmaya ilişkin bu tercihin arkasında duramıyorsanız, bu ayrı bir tartışmadır ama yok "Biz hata yaptık, bu Çinli firmayla aslında bir tercih yapmamamız gerekiyordu çünkü bizim küresel ilişkilerimiz, Amerika'yla kurduğumuz ilişkiler, Avrupa Birliğiyle kurduğumuz ilişkiler, mevcut güvenlik konsepti buna uygun değil." mi diyorsunuz? Bu noktadaysanız Çinli firmayı tercih ederken bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapmadınız mı? Bunu düşünmediniz mi? Baştan bu tür değerlendirmeler yapmadan yola çıktıysanız yeniden neden dönüş yapmaya çalışıyorsunuz? Bu projenin akıbeti ne? Yani 31 Aralığa kadar bu değerlendirme süreci içerisinde, bu bir buçuk yıl boyunca neyi görüşüyorsunuz, neyi tartışıyorsunuz, kimlerle görüşüyorsunuz? Buradaki politik tercihlerinizin üzerinde bir baskı mı var? Siyasal tercihleriniz üzerinde bir baskı mı var? Türkiye'de bir konsept değişikliği istiyorsunuz da bu konsept değişikliğini yapamıyor musunuz? Böyle bir konsept değişikliği algısı içindeyseniz bunun nedenleri ne? Bizim bilmediğimiz, bütün Komisyon üyeleriyle paylaşabileceğiniz noktalar nelerdir? Bu soruların cevaplarını bizimle paylaşırsanız çok memnun olurum.

İkinci bir husus, Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla ilgili.

Savunma Sanayii Müsteşarlığının görev ve eylem alanlarına giren konularda dışa olan bağımlılığının azaltılması önemli bir stratejik öncelik olarak görünüyor ve biz de bunu destekliyoruz. Sunumunuzda, bu bağımlılık oranının 2002 yılında yüzde 80'lerde olduğunu söylemişsiniz ama şu anki rakamın kaç olduğunu merak ediyorum. Bununla ilgili bir değerlendirme yapmamışsınız yani Türk savunma sanayisinin bugün dışa olan bağımlılık oranı yüzde 80'den kaça düşmüştür, kaçlardadır? Bu konuyla ilgili bize bir değerlendirme yaparsanız memnun olurum.

Bütçe büyüklüklerine ilişkin bazı bilgiler paylaşmışsınız ve demişsiniz ki "NATO ve güvenlik konsepti çerçevesi içerisinde, millî gelirimiz içinde savunma harcamalarının artması önemli bir öncelik olarak görünüyor. Bunların bütçe içindeki, millî gelir içindeki payını da yüzde 2'lere kadar çekmek gerekiyor, Türkiye 0,74'lerde. Dolayısıyla, Türkiye'nin savunma harcamaları yetersiz." ve NATO konseptine uygun olarak -Galler'de sanıyorum- yapmış olduğunuz toplantıya paralel olarak Türkiye'deki savunma harcamalarının millî gelir içindeki payını daha da artırmak, yüzde 2'lere kadar çıkarmak gibi bir hedef koymuşsunuz; ki bizler Türkiye'nin savunma harcamalarının aslında yüksek olduğunu ve Türkiye'nin savunma harcamalarından kısarak aslında daha yapısal olan problemlere, eğitim gibi, sağlık gibi, Türkiye'nin dönüşümü gibi alanlara kaynak aktarması gereken bir ülke olduğunu düşünüyorduk. Bu konuyla ilgili bize biraz daha ayrıntılı değerlendirme yaparsanız memnun olurum.

Öte yandan, bütçe büyüklükleriniz 2017'ye kadar Millî Savunma Bakanlığına hasredilmiş, verilmiş bütçe büyüklüklerinin de bu hedeflerle uyumlu olmadığını da ayrıca belirtmek isterim. Yani, "Bütçe harcamalarını, savunma harcamalarının millî gelir içindeki payını artıralım." diyorsunuz ama öte yandan, Millî Savunma Bakanlığının bütçesinin yıllar itibarıyla artış oranları enflasyonun da altında. Yani mesela 2014'den 2015'e sadece yüzde 4,3, 2015'ten 2016'ya 7,1; 2016'dan 2017'ye 6,1. Yani kendi içinde tutarsız. Eğer böyle bir artış hedefi içerisinde iseniz bütçeleriniz en azından enflasyon artı reel büyüme ve artı onun üzerinde artış gösteriyor olması gerekirdi. Dolayısıyla burada izaha muhtaç bir durum var diye düşünüyorum.

Son olarak Sayın Bakanım, gerçekten arkadaşlarım da belirttiler ama ben de bir kez daha belirteyim, bu önemli bir sorun; bedelli askerlik meselesi. Bu bedelli askerlik konusundaki düşüncelerinizin, kendi düşünceniz ya da Hükûmetin düşüncesinin tam olarak ne olduğunu bütün kamuoyu bilmek istiyor. Gerçekten burada ciddi gelgitler oldu, insanların kafası karışık. Bu kafa karışıklığı ortamının askere gitme konusunda da bir kaygı yarattığı, bir sorun yarattığını en azından gözlemleyebiliyoruz kendi yakın çevremizde. İnsanlar net bir şeyler duymak istiyorlar. Bedelli askerlik olacak mı, olmayacak mı; olma koşulları ne, olmama koşulları ne? E, Bedelli Askerlik Derneği diye bir dernek kurmuşlar bu arkadaşlar, beni de aradılar, merkezi Aydın'da, başında da bir uzman doktor var Özgür Bey diye. Sizden de bu konuyla ilgili görüşme talebinde bulunmuş ama siz herhangi bir geri dönüş yapmamışsınız kendilerine. İçinde bulundukları durumu ve ruh hâlini sizlerle paylaşmak istediklerini söylediler. Benden de özel ricada bulundular. Ben de bu ricalarını yerine getirmiş olayım. Sayılarının, yani yaklaşık 1 milyon kişiyi etkileyecek bir düzenleme olduğu söyleniyor, yani, aileleriyle, yakın çevreleriyle. Dolayısıyla, bu arkadaşların önlerini görebilmeleri, kendi hayatlarını tanzim edebilmeleri açısından sizden net bir şey duymaya ihtiyaçları var. Tercihleri bedelli askerliğin çıkması uygun ve makul koşullarda. Ancak çıkmayacaksa bile en azından net bir şeyin söylenmesini arzu ediyorlar. Ben de onların hislerine tercüman oldum.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim.