| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Prof. Dr. Güneş Okuyucu Ergün'ün, Ankara Üniversitesi olarak İçişleri Bakanlığıyla birlikte yürüttükleri, faillerin kriminolojik tahlilini amaçladıkları proje, kadına yönelik şiddeti oluşturan fiiller, şiddetin türleri, failin kriminolojik özellikleri, şiddetin nedenleri ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesine yönelik önerileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .01.2025 |
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Şimdi "namus" kavramının eklenmesi gerektiğini düşüyorsunuz, doğru anladım değil mi?
PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - Doğru, evet, ben bunu başka yerlerde de söyledim, yazdım da.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Şimdi, namusu ortadan kaldıran hiçbir fiil olmayabilir ama eş, partner -her neyse sıfatı- bir kıskançlık psikolojisiyle öyle olduğunu zannedebilir ve o zan üzere bu fiili işlemiş olabilir. Bence bunun da ağırlaştırıcı bir sebep olması gerekiyor çünkü o kendi hislerini kontrol edemediği için bu fiili işlemiş olacak. Katılıyor musunuz bu fikre?
PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - Buna teknik nedenlerle katılamıyorum açıkçası.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Neden?
PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - Çünkü bir ağırlaştırıcı neden var zannediyor, var olduğunu zannettiği ağırlaştırıcı neden de somut olayda bulunmuyorsa ve bu hatasında da kusuru yoksa failin, artık o var zannettiği ağırlaştırıcı neden aslen yoksa faile uygulanmaz. Bu, ceza hukukunun genel, temel prensibi.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT (İstanbul) - Kadının itibarını zedelemesi...
PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - Şöyle: Ceza hukukunun temel prensiplerinin dışına çıkmadan da koruyabiliriz. Çünkü bugün burada konuştuğumuz kadına yönelik şiddet konusu çok hassas ve akut bir problem olarak karşımıza çıkar, bunun için prensipleri esnetiriz; yarın başka bir yerde başka hassas bir konu çıkar, onun için prensipleri esnetiriz. O zaman da ceza hukuku artık ceza hukuku olmaktan çıkar.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Peki, ama o zaman mağdurun lekelenmeme hakkı ne olacak? Yani bu saikle eşini, sevgilisini öldürdü...
PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - Çok affedersiniz, sözünüzü kestim Sayın Vekil.
Onun için de -daha sonra yine önerilerim arasında yer alacaktı- bir kere, eşe ve eski eşe yönelik öldürmeler ağırlaştırıcı neden olarak getirildi. Yakın bir tarihe kadar eski eş ağırlaştırıcı nedenler arasında yer almıyordu; yine ağırlaştırılmış müebbet hapis... Bununla beraber burada, ceza hukukunda Ceza Kanunu anlamında "eş"ten anladığımız resmî nikâhlı eştir. Resmî nikâhı olmayan birliktelikler, gerek imam nikâhlı olsun gerek imam nikâhlı olmayan fiilî birliktelikler olsun, bu korumanın kapsamına girmiyor. O zaman ne yapmak lazım? Biraz önce Sayın Başkan "Diğer hukuk sistemlerine baktınız mı, incelediniz mi?" dedi. Örneğin hemen İtalya'dan ve İspanyol ceza kanunundan da bakarak şunu getirebiliriz: Partner, yakın partner ilişkisi ve sonlanmış yakın partner ilişkisinden kaynaklanan öldürmeler de bir ağırlaştırıcı neden hâline getirilebilir. Onun dışında, adamın kıskançlık krizine girerek öldürmesi elbette mağdur açısından aşağılayıcıdır ama bunun gerçek olmadığı yargılama sonucunda ortaya çıkacak, belki işte ölünün yakınları hatırasına hakaret nedeniyle hakkını arayacak.
Aslında ben bunu son cümlem, son sözüm olarak planlamıştım ama tam da burada yine yeri geldi, sunumumun tamamen insicamı değişiyor ama hiç sorun değil benim için; şöyle bir şey de var: Bizde cezaları ve ceza hukukunu sihirli bir değnek görme izlenimi var. Biz zaten toplum olarak da kestirme yolları daha çok seviyoruz yani "Çok uğraşmayalım, çok zaman harcamayalım, çok emek harcamayalım; kestirme çözümler olsun, hemen sonuç alalım." Bu biraz da işte "çocuk toplum" diyorlar ya, çocuk gibi bir toplum olmamızdan da kaynaklanıyor. Ancak ceza hukuku hiçbir zaman bir sihirli değnek değil hatta ceza hukukunun ve hukukun, insan hakları ve özgürlüklerinin en temel prensiplerinden biri, ceza hukuku aslında bir son çaredir, ceza son çare olmak zorundadır, "ultima ratio"dur; başka şekilde önlenemeyen durumlarda başvurmak gerekir. Yani toplumun tepkisini azaltmak için, sosyal medya yargılamalarında biraz daha iyi bir duruma geçmek için "Cezaları artıralım, asalım, keselim." gibi bir yaklaşım hukuken de doğru değil, sosyolojik olarak da doğru değil çünkü yapılan çalışmalar şunu göstermiştir, bu konuda da 2 temel argümanım var: En önemlilerinden bir tanesi, yapılan çalışmalar şunu göstermiştir ki idam cezasının bulunduğu toplumlarda ve zamanlarda -bu bizim için de geçerli, 765 sayılı Ceza Kanunu'nun olduğu dönemlerde idam cezası da vardı, sonradan kaldırıldı biliyorsunuz- idam cezasının öngörüldüğü ancak sonradan kaldırıldığı toplumlarda suçlarda bir patlama falan yaşanmadı veya bir azalma falan da yaşanmadı.
Diğer söyleyeceğim şey de -birincisi, işte, cezaların ağır olması her zaman caydırıcılık anlamına gelmiyor- ikinci çok önemli argümanım da şu: Bizim ceza hukuku, Ceza Kanunu ve ceza kanunları, TCK dışındaki düzenlemelerimize baktığımızda muadili olabilecek ülkelerdeki düzenlemelerden geride olduğunu değil hatta bilakis özellikle cinsel suçlar bakımından çok daha ağır cezalar getirdiğini görüyoruz. İşte, öldürme bakımından yıllarca eşe karşı öldürme müebbet hapisti, bundan önce de idam cezası vardı ama anlamlı bir azalma görmüyoruz, insanlar eşlerini öldürmeye devam ediyorlar.