KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ALKAYIŞ (Adıyaman) - Sunum için de teşekkür ediyorum.

Sayın Hocam, terim tam otursun diye yani kavramlar yerine otursun diye, şimdi tabii cezasızlık algısı...

Cezasızlık algısını biz şöyle anlıyoruz. Bir kişi hakkında temel ilke, bir kişi hakkında yetkili mahkemeler tarafından verilmiş -onu denetleyen kurumlar tarafından da, Yargıtay gibi- onaylanmış bir hüküm olana kadar herkes masumdur temel ilkesi var. Şimdi, mesela, basına şöyle yansıyor: Biri gidiyor bir suç işliyor -özellikle bizim şu an Komisyonumuzla ilgili- eşine, bir kadına şiddet uyguluyor ve basında şöyle çıkıyor: "Hakkında bu kadar dosyası var ama buna rağmen nasıl elini kolunu sallayarak geziyor?"

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Komisyonumuzla ilgili değil de Komisyonumuzun araştırma konularıyla ilgili.

MUSTAFA ALKAYIŞ (Adıyaman) - Evet, araştırdığı konuyla ilgili, fiille ilgili.

Şimdi, yani adamın belki 10 tane soruşturması var ama daha evvelki hiçbiri hüküm hâline dönmemiş. Adalet Bakanımız geldiğinde buna ilişkin de bundan sonra hâkimler ya da olayı soruşturan savcılar diğer soruşturma dosyalarını da görecek şeklinde bir hazırlık da var. Buradan hareketle şu söyleniyor: Yani "Ben eşime, kadına oranı ne olursa olsun şiddet uygularsam nasıl olsa başıma bir şey gelmez, cezadan yırtarım." diye... Toplumda böyle bir algı olduğu söyleniyor, Anadolu'da böyle algılanıyor. Ama sizin sunumunuzda AİHM kararından bahsediyorsunuz. AİHM kararında devletin yapması gerekirken yapmadığı ödevlerden, yapmadığı işlerden, tutumlardan bahsediliyor. Bilmiyorum yani cezasızlık algısı akademik olarak devletin almadığı tutum mu demek yoksa tam bizim anladığımız, basın yayında da konuşulan, bizim Genel Kurulda da konuştuğumuz... Çünkü sizin örnek aldığınız metin, daha çok bildiğimiz anlamda, devlet bu tedbirleri almamış, bu tedbirleri almadığı için de bu şiddet engellenememiş şeyi. Ama bir olgu var, algı olgunun önüne geçmiş. Aslında bir ceza var, bir yaptırım var, bir müeyyide var, bununla bir mücadele var ama vatandaş bunu böyle görmüyor. Biz daha çok toplumla ilgili olarak görüyoruz yani kamuyla ilgili görmüyoruz. O yüzden bu cezasızlık algısı yani bir tercüme midir yoksa akademik bir terim midir, onun yerine oturması lazım.

PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - Cezasızlık algısı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadından bir tercüme, Türk literatüründe de artık benimsenen bir tercüme. Bu konu sadece ceza hukukçularının değil, kadına yönelik şiddete ilişkin çalışan hukukçuların benimsediği bir tercüme fakat bu terminolojinin yerinde olup olmaması bence de tartışılabilir, tartışmaya açılabilir. Ben tartışmaya açmayı hiç düşünmemiştim. Fakat bu cezasızlık algısı içtihadına baktığımızda -tabii, ben, buraya uzun uzun, sizlerin vaktini çok fazla almamak için detaylı yazmadım, buna ilişkin detaylı çalışmalarım da var- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cezasızlık algısına vurgu yaptığı içtihatlarına baktığımızda bunun da bir gelişim içerisinde olduğunu görüyoruz. Zaten AİHM içtihadı hep öyledir ya, bir yerden başlar sonra kendi içtihadına atıf vererek onu geliştirir ve bir noktaya getirir. Başlarda özellikle soruşturma ve kovuşturma mercilerinin hareketsizliği ve isteksizliğini ifade eden bir terminoloji olarak ortaya çıkmıştır cezasızlık algısı ve o nedenle cezasızlık algısı olarak ifade edilmiştir. Fakat içtihat geliştikçe, bu konudaki anlayış geliştikçe bunun yalnızca... Hatta yakın bir zamana kadar bizim ülkemizdeki hukukçular arasında da yalnızca sanki -hâlâ da bunu düşünenler, savunanlar da var- soruşturma ve kovuşturma aşamasına özgü yükümlülükleri kapsayan ve bunların göz ardı edilmesini ifade eden bir terminoloji gibi anlaşıldı. Bir süre sonra bir gelişim süreci içerisinde ve bu gelişim sürecinde -az önce yaptığım sunuma yazmadım ama- Talpis İtalya'ya Karşı Kararı'nda (Talpis v. İtaly) son noktasına ulaştırdı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve diyor ki: "Yalnızca soruşturma, kovuşturma aşamasındaki göz ardı etmeler, kayıtsızlıklar, ihmallerle yetinmem. Bu kayıtsızlıkların, ihmallerin kasıtlı olmasına da bakmam, kasıtlı olmasını aramam, taksirli de olabilir. Onun dışında, önleme, mücadele etme ve ortadan kaldırmaya yönelik diğer tedbirleri almasını da beklerim." Genişletici bir biçimde anladığını görüyoruz. Artık bu cezasızlık algısı bu kısmını kapsamıyor. O serzenişinize katılıyorum.

MUSTAFA ALKAYIŞ (Adıyaman) - Hocam, çok doğru. Algı neden kullanılmış?

PROF. DR. GÜNEŞ OKUYUCU ERGÜN - Algı, olgulara dayandığı için, hatta ünlü bir filozof -kimdi, şimdi hatırlayamadım- "Yeryüzünde olgular yoktur, algılar vardır." der ama buradaki algı bazı olgulara dayalı olarak ortaya çıkmış. Tabii, AİHM'in içtihadı sadece Türkiye... Bu arada en önemli kararlarından biri, bu konudaki anahtar kararlarından biri Türkiye aleyhinedir ama bu cezasızlık algısı, kadına yönelik AİHM içtihadı yalnızca Türkiye'nin muhatap olduğu kararlardan, içtihattan da oluşmuyor, pek çok içtihattan oluşuyor ve pek çok olayda, mesela bu son noktaya ulaştırdığı "Talpis İtalya" kararında İtalya'nın muhatap olduğu bir karardan bahsediyoruz ve kayıtsızlıktan, cezasızlık algısına yol açan, yükümlülüklerini ihmal eden bir duruma yol açıyoruz. Bu gibi olgular yani ilgili mercilerin, resmî mercilerin kendine başvuran, şiddet fiili nedeniyle başvuran mağdur bir kadın karşısında kayıtsız kalmaları, çok önemsememeleri... Bu kayıtsızlık, bu arada, sadece ve her zaman kötü niyetten ya da kasıttan -dediğim gibi- kaynaklanmayabilir, ciddi bir organizasyonel yük anlamına da geliyor bu. Yani hemen tedbirler, işte 6284 bence de çok iyi bir yasa ancak uygulanmasının sınırlı olabildiğini görüyoruz. Bu sınırlı uygulamada da içtenlikle buna özgü olarak belki de hâkimlerin kasten değil de, imkânlardan da imkânlar ölçüsünde de hareket ettiklerini görüyoruz. Yani, işte, tedbirler alınsın, elektronik kelepçeler takılsın, mağdur uyarı sistemleri uygulansın -benim önerilerim arasında da var- bunlar yapılsın ama bunlar ciddi bir ekonomik ve organizasyonel maliyet ve çaba da gerektiriyor. İşte, bu cezasızlık algısına ve AİHM içtihadına dönecek olursak "Tamam, bir organizasyonel maliyete yol açtığının farkındayım ama ben ona da bakmam. Eğer ilgili toplumda böyle bir iklim varsa, ne olursa olsun devletin bütün yükümlülüklerini yerine getirmesini ararım." diyor.