KOMİSYON KONUŞMASI

RECAİ BERBER (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de, öncelikle, değerli arkadaşlara teşekkür ediyorum. Gerçekten, konuyla ilgili, belki, enine boyuna bu kadar detaylı bir özet, aynı zamanda detaylı bir bilgi sahibi olduk.

Benim iki tane, bir tanesi merak ettiğim için öğrenmek istediğim konu var. Biliyorsunuz, Suriye'nin tek sınırı veya tek komşusu biz değiliz; Ürdün var, Lübnan var. Buralara da ciddi anlamda göç oldu. Ve Ürdün, özellikle, Suriye'yle aynı zamanda Arap ülkesi. Dolayısıyla, herhangi bir lisan, vesaire sorunu da yok; oraya giden çocuklara, işte "Biz başka bir dilde eğitim vereceğiz." filan denmiyor. Dolayısıyla, tabiri caize, kendi toprakları gibi diyelim. Oradaki sorun ne durumda? Yani, Suriye'nin diğer komşularındaki sığınmacıların, oraya göç edenlerin durumu nedir?

İkincisi: Belki, evet, Sayın Hocam, Nurettin Bey söyledi Bakanlık konusunu ama... Şimdi, biliyorsunuz, bizde daha önce özellikle şehit yakınları ve gazilerle ilgili çok dağınık bir yapı vardı. İçişleri Bakanlığı, Aile Bakanlığı kurulduktan sonra orası, orası; sonra bunların hepsi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında bir birim altında koordine edildi ve şu anda, hakikaten, çok güzel çalışılıyor. Yani, bir sorun olduğunda direkt oradaki Daire Başkanlığına, Genel Müdürlüğe gidiyor ve bütün işlemler orada takip edilmiş oluyor. Bu manada, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı zaten şu yapılanların büyük çoğunluğunu üstlenmiş vaziyette, yani, işin siyasi ve dış politika kısımları hariç ama esas sosyal politika olarak bu göç edenlerin önemli bir hizmetini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı üstleniyor zaten. O zaman, burada bir genel müdürlük...

Bir de, sadece, Suriye artık -biraz önce arkadaşlar da söyledi- burada... Misafirlik, hani üç gündür bizim kültürümüzde, gelenekte; yani, ondan sonra artık o da bizim burada yerleşik bir insandır. Olacaktır da zaten, bunu kimse reddetmiyor. Büyük çoğunluğu kalıcı olduğuna göre biz bir yandan bunların istihdam sorununu çözmeye çalışıyoruz, eğitimlerini çözmeye çalışıyoruz ama daha büyük bir sorun -bana göre- iskân. Yani, kalıcı olan kişileri biz bırakıp "İstediğiniz yere gidin..."

Şimdi, göç dediğimiz zaman, yurt dışından bir göç bu. Bir de sadece oradan da değil, bugün komşu diğer ülkelerden Türkiye'de yaşayan ve çalışan yüz binlerce insan var maalesef. Yani, kaçak çalışanları da dâhil ederseniz bugün Ermenistan'dan bile belki 100 bin insan var, Moldovya'dan, şuradan, burudan. Bir de biz bunların istihdamını, vizelerini çok kolaylaştırdık biliyorsunuz; Çalışma Bakanlığına "Benim yanımda çalışıyor." diye bildirdiğiniz zaman, sigortasını da ödediğiniz zaman üç yıl otomatik vize veriyor Bakanlık, yani, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.

Dolayısıyla, bizim artık... Bu Suriye özelinde çok yoğun bir göç var. Bunun mutlaka planlanması, iskânı ayrı bir çalışma gerektiriyor. İnsanları canının istediği yere ya da -bu, canı istemekle olmuyor- nerede rahat edebilecekse, nerede bir yakını varsa, hatta onların kendi arasındaki iletişim nedeniyle... Eskiden, hani, Anadolu'dan göç edenler İstanbul'a ne yapıyordu? Bir yakının yanına gidiyordu. Yani, İstanbul'da bir mahalle olduğu gibi, işte, Sivas'ın filanca köyünden gelenler; dernekleri bile var. Orada dayanışma derneklerinden geçilmiyor şimdi, her yerde bir dernek. Aynı bunun gibi, akrabalarının, yakınlarının yerleştiği yere insanlar... "Orada nasıl olsa onlar bir yer bulmuş, çalışıyor, yaşıyor. Ben de onun yanına gideyim." Yani, biz -tabiri caizse- suyu akışına bırakmış oluyoruz. Hâlbuki bu sağlıklı değil; orada daha başka sosyolojik sorunlar ortaya çıkaracak, ekonomik sorunlar ortaya çıkaracak. Onun yerine, Anadolu'nun her köşesinde bugün istihdam imkânı var. Hatta, belki, oralarda iskân etmek - daha da birtakım başka gerekçelerle de- bu Hükûmetin, devletin bir politikası olmalı. Ve bir iskân politikası olmalı artık. Yani, bu 3 milyon insanın eğer 2 milyonu gitmeyecekse ve iyi anlamda burada nüfus da artıyorsa bu 3 milyon insanın yerleştirilmesi gerekiyor Anadolu'ya. Hepsi İstanbul'a, İzmir'e, Adana'ya veya büyük şehirlere, Urfa'ya sıkışıp kalmamalı; bir yerlerde istihdam edilmeli, teşvik edilmeli, orada imkân sağlanmalı diye düşünüyorum. Ve bunun için de, koordinasyonu sağlamak açısından, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı benim aklıma gelen... Çünkü birçok sorun da, orada bir genel müdürlük oluşturmak suretiyle, bu göç ve iskân, istihdam sorunu orada çözülebilir diye düşünüyorum. Bu konuda da bir çalışma var mı, yok mu, onu ben merak ettim.

Bir de, tabii -biraz önce söylendi- yardımlar çok yapılıyor, gerçekten yapılıyor. O kadar sivil toplum müthiş bir şekilde yardım yapıyor ama bunların koordinasyonu da çok önemli çünkü aynı... Yani, insanlar önce ulaşabildiği yere, bildiği yere yardım yapıyor. Benim bildiğim yer ile sizin, onun, hepimizin bildiği yer aynı olduğu zaman bütün yardımlar aynı yere gidiyor; öbür tarafta, belki bu yardıma çok daha fazla ihtiyacı olanın henüz ona ulaşamama gibi bir sorunu oluyor. Bu açıdan da koordinasyon da, yine, aynı şekilde bir kurum tarafından -şu anda AFAD üstlendi ama başka kurumlar, Kızılay, vesaire- bu da acaba sağlanabilir mi diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.