Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
Konu | : | Niğde Milletvekili Cevahir Uzkurt ve Kars Milletvekili Adem Çalkın ile 132 Milletvekilinin Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2859) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .01.2025 |
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, değerli Bakan Yardımcıları, bürokratlar ve Komisyonumuzun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, yeni yılın bu ilk toplantısında doğrusu böyle daha yapıcı ve daha olumlu bir giriş bekliyorduk sizden ama burası bir Komisyon ve doğal olarak bütün tartışmaların burada tüketilip -konuşmalar uzun dahi olsa- kafadaki soru işaretlerinin giderildiği ve teknik olarak tüm soru işaretlerinin giderildiği ve daha sonra Meclise indiği bir sürecin işlemesi lazım. Tam da bunun için, Anayasa Mahkemesinden bu 9 maddenin 8'i dönüyorsa bu tartışmalar yeterince burada yapılıp, bunlar tüketilip daha sonra Meclise inmediği için ve muhalefetin bu önerileri dikkate alınmadığı için geriye dönüyor, altı yıl sonra bu düzenleme yapılıyor. Arkadaşımızın aylar önce söylemiş olduğu bir söz üzerinden -yani burada tabii ki esprili de tavırlar sergilenebilir, politik de tavırlar sergilenebilir- hâlâ bunu aylar sonra burada da gündeme getirmiş olmanızı doğrusu ilginç buldum. Burası bir Komisyon ve genel olarak teknik konuları burada konuşuyoruz, elbette ki siyasi söylemler de olur. Bunları hoşgörü içerisinde, birbirimizi dinleyerek ve birbirimizin görüşlerine saygı duyarak yürüteceğiz diye düşünüyorum.
Böyle bir giriş yaptıktan sonra şimdi kanun teklifi üzerindeki görüşlerimi sunmak istiyorum.
Değerli katılımcılar, değerli milletvekillerimiz; TÜBİTAK'ın kuruluş amacı Türkiye'de müspet bilimlerde araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ülke kalkınmasındaki önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, düzenlemek ve koordine etmek, mevcut bilimsel ve teknik bilgilere erişmek ve erişilmesini sağlamak; kuruluş amacında bunları yazıyor. "Müspet bilim" özellikle altını çizmek istediğim konu. Bu bağlamda, Türkiye'nin en önemli bilim kurumu olan TÜBİTAK'ın yirmi üç yılda değişen çehresi politik ideolojinin etkin kılındığı, pozitif bilimin dışlandığı, hurafelerin öncelendiği, bilim insanlarının kısır düşüncelere hapsedildiği ve sıradanlaştığı bir sürece evrilmiştir. Örneğin, 2009 yılı tüm dünyada "Darwin Yılı" ilan edilmiş olup çeşitli etkinliklerle anılırken Darwin'i kurum dergisine kapak yapmış kişiler kurumdan acilen uzaklaştırılmış ve kapak resmi değiştirilmiştir. Bilim, özgür insanların, özgür kafaların işidir, yasaklamalar ve cezalandırmalarla sınırlandırılamaz. "Göz bebeğimiz" dediğiniz, sizin de altını bu konuda çizdiğiniz bu kurumda atamalarda liyakat problemleri de yaşanmıştır. Öyle ki geçmiş yıllarda hayvanat bahçesinde çalışmış olan birisi müdür yardımcısı olarak atanmıştır. Fizik alanında Polonya'da yapılan dünyanın en prestijli fizik yarışmasında dünyaca ünlü akademisyenlerden tam puan alan, dünya 1'incisi olan bir projeyi reddederken örtüaltı seracılıkta okunmuş fasulye projesini 1'inci yapmıştır TÜBİTAK. Yine, dünya çapında düzenlenen bir yarışmada Antalya'da bir özel okulda TÜBİTAK Liseler Arası Proje Yarışması için geliştirilen proje, 54 ülkenin ve 2.450 projenin arasında altın madalya almıştır, TÜBİTAK ne yazık ki bu projeyi de reddetmiştir. Bilimsel bağımsızlığın, sorgulamacı, araştırmacı, özgün ve özgür düşünce yapısının karşısında cemaatleşme ve siyasallaşmanın arttığı bir kurum hâline gelmiştir ne yazık ki.
Değerli vekillerimiz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi nedeniyle yasama organı Mecliste, burada bir kere daha hiçe sayılmıştır. Bu teklifte Meclisin işleyişine doğrudan müdahale edilmektedir yine. Türkiye'de Meclis eliyle çoğunluğa güvenilerek hukuk çiğneniyor, hukukun üstünlüğü ilkesi yok sayılıyor. Anayasa Mahkemesinden birçok karar da bu şekilde dönüyor ve ne yazık ki zamanımızı ve enerjimizi buralara harcamak durumunda kalıyoruz. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını görmezden gelen, kamu yararını ayaklar altına alan bir anlayış kabul edilemez. İç Tüzük madde 38 uyarınca kanun tekliflerinin Anayasa'ya uygunluk incelemesinin yapılması şarttır ama ne yazık ki bütün komisyonlarda bunu göremiyoruz ve dolayısıyla önümüze sunulan teklif de AYM'nin iptal kararlarına karşı hazırlanmış. Metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını, bunu da tetkikle yükümlü olduğumuzu buradan hatırlatmak isterim.
Yine, tekliflerin Meclis dışında hazırlanması, İç Tüzük madde 68 gereklerinin yerine getirilmemesi ve Meclisin müzakereci organ olarak çalışmaması veya çalıştırılmaması, Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya uygunluk denetiminin etkili biçimde yapmasını zorlaştırması... En başta "Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz." denilmektedir. Dolayısıyla hepimiz bu yasalara uymak durumundayız. Yasama, yargı ve yürütmenin birbirini denetlediği, denge ve fren mekanizmalarının sağlıklı işlediği bir sistem yok. Bütün güçler, yetkiler bir kişinin eline verilince herhangi bir denetleme ve denge ağından bahsetmek imkânı ne yazık ki kalmıyor.
Hukuka aykırı KHK'lerin AYM tarafından iptal süreci ve sonrasında komisyonların hukuksuzluğu düzeltme yeri olarak sınırlanması, komisyonların işleyişinin ülkenin asıl çözüm bekleyen sorunlarından uzak tutulmasıdır.
Gelen talimatlar doğrultusunda bürokrasi kanun teklifleri hakkında yasama üyelerinden daha fazla bilgi sahibi oluyor ve bunu düzenliyorlar, bu şekilde düzenlemeler yapılıyor. Parlamenterlerse kanun değişikliğini yapmakla ve teklife madde eklemekle pasifleşmiş hâle geliyor. Dolayısıyla âdeta bir bürokratik vesayet, hani hep AKP'nin söylediği, gündeme getirdiği bir bürokratik vesayet zinciri kuruluyor. Bu da sağlıklı bir yasamanın hayata geçmemesini sağlıyor arkadaşlar.
Sanayi Komisyonumuz Türkiye'nin sanayisini, katma değerli üretimini, esnafın sorunlarını ve üretimden tüketime kadar ki enflasyona yol açan zinciri düzeltecek yasaları tartışmıyor. Onun yerine, maalesef tek adam rejiminin teşkilat yapısını altı yıl önce ülkeye hukuksuzca yerleştiren iktidarın hatalı KHK'lerinin ve Cumhurbaşkanlığı kararlarının AYM tarafından iptal edilmiş tadilatıyla zaman kaybediyoruz. Görünen o ki bu yıl TBMM, 703 sayılı KHK başta olmak üzere bu tek adam rejiminin hukuksuzluğunu kanıtlamış AYM'nin iptal kararları sonrasında iktidarın getireceği yüzlerce maddelik yasaların görüşülmesine sahne olacaktır. İktidar CHP'yi dinlemediği gibi kendi bildiğini okuyarak Türkiye'ye bir kez daha ağır bir zaman kaybı yaşatacak, AYM iptal kararları sonrasında komisyonlar iktidarın hukuksuzluğunu düzeltmek için günlerce çaba sarf edecek, aşağıda, Mecliste de yine buna dair yoğun bir mesai harcanacak.
Bu torbada görüşeceğimiz iptal kararları yoluyla şu ortaya çıkmıştır ki kanunla yapılması gereken bütçe konuları, maaş ve özlük düzenlemesi, bilgi ve veri toplama, paylaşma işleri KHK'yle ve CBK'yle yapılamaz. Meclisin yetki ve görevlerini yok sayan bu yönetim biçimi devleti hukuksuzluk çamuruna saplamış, hızlı kanun çıkarmak uğruna millet iradesini yok saymıştır. 703 sayılı KHK'yle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının ilgili, ilişkili kuruluşları KOSGEB'le ve TÜBİTAK'la ilgili hükümler iptal edildiğinden bunların bu yıl içerisinde yasa olarak Meclisten geçirilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin teşkilatlanması için alınan yetki kanununun sınırlarını aştığı için iptal edilen bu düzenlemeler, bu hafta görüşeceğimiz TÜBİTAK'taki olduğu gibi özlük hakları, gelir, gider değişikliği düzenlemesinin ancak yasayla yapılacağını ortaya koymuştur. Bilimsel bağımsızlığın, üniversite özerkliğinin çöktüğü, TÜBİTAK'ta cemaatleşmenin ve siyasallaşmanın arttığı, üniversite ve sanayi iş birliğinin sağlanmadığı bu dönemde asıl "Biz nasıl yüksek teknolojiye dayalı ihracatı arttırırız?" "Biz sanayi ve teknoloji iş birliğini nasıl kurarız?" sorusu etrafında yoğunlaşılmalıdır. Gıda enflasyonunda zirve yaptığımız bu dönemde Hal Yasası, Perakende ve Ticaret Yasası gibi yasalarda kapsamlı değişiklikler sunulması gerekirken maalesef, Sanayi Komisyonu, TÜBİTAK'ın ve KOSGEB'in teşkilat yapısında altı yıl önce yaptıkları yanlışları düzeltmeye çağırmaktadır.
Şimdi, teklifin 8'inci ve 9'uncu maddesinde, KOSGEB'le ilgili olan kısmında konuşacağım, ben maddelerde çok konuşmayı düşünmediğim için izninizle burada biraz genişletmek istiyorum konuşmamı. KOSGEB'le ilgili getirilen düzenlemeler yasama organını bir çözüm yerine tadilat alanı olarak gören anlayışın sonucu. Altı yıllık iktidarın maalesef ortaya koyduğu 703 sayılı KHK'nin birçok maddesinin iptali de gösterdi ki yasamanın yetkilerini yok sayan, hukuk devletini yok eden bu düzen yatırımın, hukukun üstünlüğünün, öngörülebilir bir piyasa düzeninin ve kurallı bir ekonominin önündeki en büyük engeldir.
Sayın vekillerim, nitelikli sanayi sektörü iş gücümüz aldığı eğitimin karşılığını alacak bir istihdam politikası izlenmeyişinden şikâyetçiyken sanayimizse ara eleman bulma sorunundan yakınmaktadır. Dünyada rekabet üstünlüğünü kaybettiğimiz tekstil gibi sanayi sektörlerine yeniden odaklanan, il, ilçe ve alt sektör bazlı teşvik sistemini yeniden ele alan, yüksek teknoloji yoğunluklu üretimi markalaşma stratejisiyle besleyebilen, dünyada aktif mücadeleci sanayi ve gümrük politikaları artarken yerli sanayicisini ve KOBİ'lerini tekelci dış müdahalelerden koruyabilen, sınai verimliliğini teknoloji yatırımlarının temeline yayan bir sanayi politikasına ihtiyaç vardır. Bizim bunları konuşmamız gerekiyor arkadaşlar. Yenilikçi ve katma değerli ürüne odaklanan ve küresel rekabette daha fazla pazar kaybına tahammülü kalmayan sanayicimize, AR-GE, tasarım, teknoloji yatırımlarına öncelik tanınmalıdır. Yükseköğretim sistemimizin ve üniversitelerimizin bölgesel dağılımı ve altyapıları, bölgesel kalkınma hedeflerine, illerin sanayi ve ticaret alanındaki hizmetler sektöründeki yoğunlaşmalarına, üretim ve ihracat önceliklerine göre yeniden gözden geçirilmeli, illerdeki üniversitelerin fakülte ve bölümleri ile bu illerdeki sektörlerin durumu, sanayinin talepleri ve üretim yüksek teknoloji ihracat haritamız uyumlu biçimde ele alınmalıdır.
KOSGEB'in Şubat 2024 tarihli "Türkiye'de KOBİ'lerin Dış Ticaretteki Yeri" başlıklı raporundaki verilere bir göz attığımızda 2022 yılındaki toplam ihracatımızın yüzde 31,6'sını 78,8 milyar dolarla gerçekleştiren, toplam AR-GE harcamalarının yüzde 28,8'ini yapan KOBİ'lerimizde ihracatçı sayısı artarken, girişim başına düşen ihracat 2013 yılında 1 milyon 36 bin dolar iken 2022 sonunda 739 bin dolara gerilemiştir. Bu süreçte yüksek teknolojiye dayalı ihracatta artış gözlense dahi 2013'ten 2022 yılına dek imalat sanayisindeki ihracatçı KOBİ'lerde yüksek teknolojili üretim yapan girişim oranı ancak yüzde 1,3 iken yüzde 1,6'ya, orta-düşük teknoloji girişimci oranı ise dokuz yılda yüzde 28,3'ten yüzde 28,5'e çıkmıştır. 2013-2022 döneminde karşılaştırmalı olarak gelişmekte olan ülkelerde yüksek ve orta teknoloji ihracatında büyük bir ivme gözlenirken ülkemizde düşük teknoloji üretim yapan ihracatçı KOBİ'lerimizin payı yüzde 43,5'ten yüzde 42'ye gerilemiştir ancak yüksek teknoloji ürün ihracatında büyük ilerleme sağlanamamıştır. Bu dokuz yıllık süreçte imalat sanayimizdeki ihracatçı firmalarımızın teknoloji düzeyinde ciddi bir değişiklik yaşanmıştır. TÜİK'in Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri'ne göre 2022 sonunda imalat sanayimizdeki KOBİ'lerimizin düşük ve orta-düşük teknoloji üretim yapanların toplam işletmelere oranı yüzde 87,9; yüksek teknoloji düzeyinde üretim yapan KOBİ'lerin oranı ise binde 7'dir. Büyük ölçekli imalat sanayi firmalarında ise düşük ve orta-düşük teknoloji üretim yapan firmaların oranı toplam büyük ölçekli firmaların yüzde 74'üne denk gelmekte, yüksek teknoloji üretiminde büyük ölçekli firmaların oranı ise yüzde 3'te kalmaktadır. Bu dağılım ülkemizin imalat sanayi ihracatında ve dijital ekonomiye geçiş sürecinde iktidarın orta vadeli programı ve On İkinci Kalkınma Planı'ndaki hedeflerine 2025 yılı Bakanlık bütçesinde ödeneklerle ve bu teklifin içeriğiyle ulaşmanın imkânsız olduğunu göstermektedir. Getirilen teklifin KOSGEB'le ilgili maddeleri 2025 bütçesindeki hedeflere ve KOBİ'lerin geniş sorunlarına doğrudan etki edebilecek mali düzenlemeler içermemektedir. Ülkemizin KOBİ'ler özelinde ve imalat sanayi genelinde yeni, ayakları yere basan, yatırımcılara hukuk ve demokrasi vadeden, üreten kesimleri cezalandırmayan, öngörülebilirliği temel ilke edinerek yıl içinde piyasayı sürekli kural değişikliğine tabi tutmayan; özetle, sanayiyi üretimden soğutmayan anlamlı bir hikâye yazması gerektiğini ortaya koymaktadır. Diğer ifadeyle, büyüme ile enflasyon arasındaki bir ikileme düşülmeden ücretlerde yapılacak insan onuruna yaraşır ve hayat gerçeklerine uygun bir artışın doğrudan enflasyon baskısı yaratacağı yargısına kapılmadan yeni bir üretim modeline geçmek mümkündür. Bu da e-ticarete konu olmayan mallar yerine ticarete konu olan mal piyasası üzerinde etkili olacak arz artışının desteklenmesi yoluyla cari açığın azaltılması, kur şoklarının fiyat üzerindeki etkisinin düşürülmesi sonucunu doğuracaktır. 500 milyar dolar ihracat hedefini 2023 yılında tutturamayan iktidarın hesap vermesi gerektiği yerde bahane söylemine sığındığı bütçe görüşmelerinde yeni hedefler 2025 yılı için imalat sanayi ihracatında 268 milyar dolar, toplam ihracatta ise 279,6 milyar dolardır. İmalat sanayisinin millî gelir içindeki payını yüzde 21,1'e yükseltmek hedefiyle çıkılan 2024 yılı sonunda bu hedef yüzde 18,5'a inmiş, 2025 yılı için yüzde 21,5'a yükseltilmiştir ancak eldeki ödenekler ve mevcut sanayi, ticaret politikası vizyonuyla bunun başarılması zor görünmektedir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2025 yılı bütçe sunumunu ve 2025 yılı Bütçe Kanunu'nu hatırladığımızda, ihracatımızın son yirmi iki yılda ya da Covid-19 sürecinden bugüne miktar bazında ne kadar arttığından ziyade, bu ihracatımızın birim kilogram değerinin, yüksek teknolojiye dayalı ihracatımızın payının kıyaslamalı biçimde önemli artış göstermemesi tartışılmalı, imalat sanayimizdeki teknolojik atılımın gerçekleşmemesi, ana bileşenlerde yerinde saymanın ülkemize kaybettirdiği pazarlar üzerinde durulmalıdır. Sorunun yanlış teşhis edildiği noktada ihracatın sadece yıl sonu miktarının artırılmasına ve aylık bazda cumhuriyet tarihi rekorlarının kırıldığı savunmasına odaklanılmaktadır. Diğer yandan, cari açıktaki daralma, ara malı ithalatı ve finansmana erişim zorlaştırılarak ve sanayinin bile isteye daralması yoluyla gerçekleştirilmekte, imalat sanayisindeki ihracatçı firmalara yeni dijital ekonomide doğru sanayi politikası araçları yeterince sunulmamaktadır. Ticari kredilerde finansmana erişim hâlâ güçken, getirilen yeni düzenlemelerle konut ve ihtiyaç kredilerinde ve alımlarda seçeneklerin bir nebze hafifletilmesi üretici firmalarımızın sorunlarının çözümüne yönelik adım atılmadığının göstergesidir.
Finansmana erişim güçlüğü ve kredi maliyetinin 6 Şubat 2023 depremlerini yaşayan illerimiz için daha ağır sonuçlar doğurduğu ortadadır. Bölgedeki işletmelerin değişken faizli kredi maliyetinin anaparanın üzerine çıkmış olması ve Türk lirası referans faizine endekslenen kredi maliyetlerinin Merkez Bankası politika faizi yükseldikçe artması karşısında sanayicilerimizin bu kredilerin dövize çevrilmesi önerisi muhatap bankalar tarafından reddedilmiştir. Sanayicilerimiz deprem sonrasında yüzde 7,62'ye gerileyen referans faiz oranının Mayıs 2024 verisiyle yüzde 53'e ulaşması karşısında sorun yaşamaktadır. Üretim tarafı, kredi maliyetlerini karşılayamamaktan ötürü Türk sanayisinin yaşadığı daralmanın ötesinde sorunlarla karşılaşmakta, deprem sonrası üretime geçiş sürecini maliyetler nedeniyle planlayamamaktan şikâyetçidir.
Evet, 2023 yılında KOSGEB deprem ve seçimlerin de etkisiyle yıl başlangıcındaki ödeneğine kıyasla 4,6 kat fazla harcama yapmıştır, 2023 başında öngörülmediği hâlde bir yılda 863 milyon liraya yakın faiz ödemiştir. Kurumun 2023 Bütçe Kanunu'na göre başlangıç ödeneği 4,4 milyar iken alınan dış krediler, Cumhurbaşkanının yetkisiyle eklenen ödenek sonucunda kurumun yıl sonu ödeneği 5 katına çıkmış, 23,2 milyar liraya kadar artmıştır. Kurumun yıl sonu harcaması başlangıç ödeneğine kıyasla 4 katına yükselmiştir. Kuşkusuz, bu süreçte deprem, enflasyon, Cumhurbaşkanlığı seçimleri de etkilidir. Ne var ki KOSGEB için alınan yurt dışı kredileri için 2023 mali yılı başında herhangi bir kredinin alınması ya da ödenen faiz, kurumun yaklaşık 1.890 personelinin bir yıllık maaş ödemesine denktir. Esnafımızın krediye erişim sorunları büyük önem taşırken, son bir yılda mamul maliyetleri katlanmışken kurumun kredi destekleri esnafımızı tatmin etmekten uzaktır. Sağlanan destek ve kredilerin sanayimize somut çıktılarının etkilerinin ne olduğu hususuysa belirsizdir.
Tabii, Sayıştay raporları da var, bunlara girmeyeceğim.
Değerli vekillerim, çok da uzun konuşmak istemiyorum, bunu muhalefet şerhimizde sizlere sunarız ama görünen o ki ne yazık ki görüşmekte olduğumuz teklifin 9 maddesinin 8'inin doğrudan dahi sayılan bu faktörlerle ne kadar ilgili olduğunun kanıtı ortadadır. Dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olmakla övünürken yatırımcıların önem verdiği birçok unsurda rakiplerimizden geride kalmaktayız. Yine bu endekse göre, ülkemizi yatırımlar açısından 2024 yılında çekici kılan faktörler ekonomide dinamizm, rekabetçilik vesaire de 24'üncü sıraya yükseltmişken özel sektörümüzün dinamik yapısını aşağı çeken, geri sıralarda yer aldığımız olumsuz faktörler 2019-2024 aralığında değişmemiştir. Bunlar politik istikrar, öngörülebilirlik, kamu yönetiminin etkinliği, etkili yasal ortam, rekabetçi vergi düzeni, kurumsal yönetim kalitesi, finansmana erişim, iş dostu ortam, güçlü AR-GE ve güvenilir altyapı olarak sıralanmaktadır.
Evet, değerli milletvekilleri, bu görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin, 9 maddesi, ikisi de yürütme ve yürürlük olmak üzere 4 farklı kanunda değişiklik öngören toplam 11 maddelik teklifin 8 maddesi Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını karşılamak için getirilmiştir, 1 maddesi ölçü aletlerine ilişkin mevzuatta yeni ceza öngörmekte, diğer maddeler, iktidarın hukuka aykırı düzenlemeleri nedeniyle AYM'nin iptal ettiği hükümlerin şimdi yasa yoluyla düzenlenmesi olup uyarılarımızı dikkate almayan iktidarın yasama organını kendi hataları nedeniyle verimsiz çalışmaya sürüklemesinin örneğidir.
Çok teşekkür ediyorum.