Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Profesör Doktor Tülin Gençöz'ün, kadına yönelik şiddete genel bakış, şiddetin türleri, ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yürütülen çalışmalar, klinik psikoloji perspektifinden kadına yönelik şiddet ve ODTÜ'de konuyla ilgili yazılmış tezler hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .01.2025 |
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Ben de öncelikle Hocama çok teşekkür ediyorum.
Biz aslında bu Komisyonla çok önemli gördüğümüz bir soruna ışık tutabilmek için toplanıyoruz. İnşallah da bulabiliriz diye düşünüyorum ama şimdi, bu toplantıda sizin söyledikleriniz aslında olayın ne kadar karmaşık olduğu... Yani öyle bir muammanın içinde hissettim ki ben kendimi ne sorunu sınıflayabiliyorsunuz ne de o soruna çözüm olacak şeyi sınıflayabiliyorsunuz. Her olgu kendi içinde farklı dinamikleri içeriyor. Aslında bu da her insanın birbirine benzememesinden ya da işte yaşadıkları travmaları, o kişinin neye evrildiği, evrileceğini bilemediğimizden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
Ben çok farklı bir soru sormak istiyorum aslında size. Çok tesadüf bir şekilde Acar Baltaş Hocayı televizyonda izleme imkânı bulmuştum. İşte, travmalar, insanlar, insanların travmalar karşısında kendilerini nasıl rehabilite ettiğiyle ilgili bir konuşmaydı. Travma, evet, insanları tabii ki ruhsal anlamda belli yoksunluklara sevk edebiliyor. Bunu yani zaman zaman biz de kendi içimizde yaşıyoruz, çözüm bulamadığımız belki sorunlar kendi hayatımızda da olabiliyor. Orada Acar Hocanın söylediği ve aslında bende de farkındalık yaratan, farklı bir farkındalığa beni yönelten bir açıklaması oldu. Sunucu sordu, dedi: "Peki, bu kadar travmayla nasıl baş ediyor insan?" Dedi: "İnanç. 'Bu da Allah'ın takdiri.' diyor." dedi ve "Bunu söylediği anda kişi rehabilite oluyor." dedi. Sizin hiç bu anlamda bir değerlendirmeniz oldu mu? Yani insanların inançlı olmak... Yani inançlı olmak derken illa dinin bütün vecibelerini yerine getirmek anlamında ben söylemiyorum, sadece...
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Bir güce sığınmak gibi desek mi?
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Evet ama biraz da dinî olarak inançlı olmak.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Tabii, bazen de diyor ki: "Çocuğumu öldürdüm, bana şeytan emretti." Haberlerde görüyoruz. Yani benim dışında bir etkene bağlarsan bunu rahatlamış oluyorum gibi. Ben karışmıyorum, Hocam...
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Şimdi, ben... Hani orada öyle güzel söyledi ki Acar Hoca o kadar güzel bir şey söyledi ki yani inançlı olmayı insanın kendini rehabilite etmesi anlamında çok önemli bir etken olduğunu söyledi. Sizin bu konudaki değerlendirmenizi ben merak ettim.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Şimdi, şu travmayı iki yerden ele alacağım, sonlara doğru bu hani inanç konusuna da değinmeye çalışacağım.
Travma tabii ki çok kötü ve çok zarar verici, derin izler bırakan bir şey ama bir de "travma sonrası büyüme" diye bir kavramımız var ama travma sonrası büyüme aşamasına gelinebilmesi için çoğunlukla bir müdahaleyle, psikoterapi gibi müdahalelerle travmayla baş edebilen bireyler artık o güce yani o tip problemlerle nasıl baş edebileceğini öğrendiği, hayata farklı tutunabildiği bir güce sahip olabiliyor. Buna "travma sonrası büyüme" diyoruz. Dolayısıyla her travma da çok kötü bir şey değildir. Tabii ki yani olsun anlamında değil ama bu büyümeyi de beraberinde getiren bir şey olabiliyor.
Dinî inançla yapılmış çok çalışma var, bilhassa depresyonla. Depresyonu koruyucu bir faktör olarak... Dinî inanç çok çalışmalarda da... Yani inanan birisi inancını kendini korumak için, daha doğrusu çaresizliğini yönlendirebilmek için ve çare arama gücünü kendinde hissetmek için bir güç faktörü olarak kullanıyor. Yani inanç aslında bir güce inanç... Çok güzel bir katkı, teşekkür ediyorum. Ama tabii yani kendi değerlerimiz var. Çoğu zaman bu dinî inanç gerçekten ve çok güçlü bir inanç bu.
O zaman, hani mesela ekonomik sıkıntılardan örnek vereyim: Tamam, çok kötü günler bugünler, şöyle şeyler yaşıyoruz ama işte bir kapı kapanır, bir kapı açılır vesaire. Dolayısıyla o çaresizliğe karşı kendini tamponlayan, o bölgeye girmeyen, o tampon bölgeden geri mücadele eden pozisyona geçen bir kişiden bahsedebiliriz. Tabii, inançlı bir kişi ise bu kişi.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Benim annemin çok güzel, sevdiğim bir lafı var: "Her gecenin bir sabahı vardır kızım." derdi bana. Bu gerçekten insanı rahatlatan bir söz. Yani insan çaresiz kaldığında bu bile insanı rehabilite ediyor yani bir söz bile rehabilite ediyor.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Çünkü "Beni koruyucu bir güç var." diyorsunuz orada. Bugün ben bunu hissetsem bile daha ileride şu imkânlarım olacak diyorsunuz. Bu her türlü güç için, sizi koruduğuna inandığınız güç için geçerli. Dinî güç için çok daha geçerli çünkü büyük bir güçten bahsediyoruz orada. İnananlar için yine söylüyorum.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Ayşe Sibel Ersoy Vekilimiz farmakolog aynı zamanda. Şimdi, duygusal açıdan güce sığınma noktasına geldiğimize göre buna "duygusal farmakoloji" de diyebiliriz değil mi? O kadar ilaçlar değil de duygusal bir tedavi yöntemi.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Araya gireyim mi lütfen? Plasebo diye bir etki vardır, çok ciddidir yüzdesi. Yani bakın, yani net bildiğim bir örnek: Babanın yani eşin, kocasının dişi ağrıyor, karısı diyor ki: "Aspirin vereyim." "Ne kadar küçümsüyorsun. Benim acayip bir diş ağrım var, bir aspirinle mi geçecek?" diyor. "Dişçi geçen gün bana bir şey vermişti, 'Çok ağrınız olursa kullanın.' demişti." diyor, aspirini veriyor. Aspirinin etkisi olması için bir yarım saat kırk beş dakika geçmesi lazım herhâlde, beş dakika sonra "Bu çok iyi geldi bana." diyor. Yani bunlar hep plasebo etkileri ve hakikaten küçümsenmeyecek ölçüde.