| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Profesör Doktor Naci Gündoğan'ın, yükseköğretimdeki kadın akademisyenler ve kadın öğrencilerle ilgili veriler, üniversitelerdeki kadınlarla ilgili çalışmalar, kadına şiddet veya bu çerçevede değerlendirilebilecek karşılaşılan bazı olaylar ile bunlara yönelik tedbirler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 04 .02.2025 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Öncelikle sunumda, flört şiddeti ve siber zorbalık vurgusunun olması çok önemliydi çünkü hem liselerde hem üniversitede gerçekten kadınların çok yaygın bir şekilde siber zorbalığa uğradığını, flört şiddetine maruz bırakıldıklarını biliyoruz; bu konuda birtakım adımlar atılması gerçekten çok önemli. Ben, hemen buradan YÖK'ün 2015 yılındaki Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi'nin 2019'da kaldırılmasının pratik sonuçlarına değinmek istiyorum. Neden? Çünkü YÖK tarafından "Değerlerimize aykırı." diyerek kaldırılan, iptal edilen bu belge birtakım pratik sorumluluklar yüklüyordu üniversitelere, neydi o? Cinsel taciz başta olmak üzere, erkek şiddetine karşı bütüncül bir politika geliştirilmesi, eğitim çalışmaları, yurtlar bölgesinin özellikle kadınlar için güvenli olması, aydınlık olması meselesi ve ayrıca kadına yönelik şiddetle ilgili, erkek şiddetiyle ilgili destek birimlerinin kurulması yükümlülükleri tanıyordu. Şimdi, bunlar kaldırılınca basit bir şey olmadı; size, mesela, üniversitelerde olan cinsel tacizi ve saldırıyı önleme birimlerinden söz etmek istiyorum, kısa adı "CTS." Cinsel şiddete uğrayan üniversitedeki kadınların haklarını, sadece kadınların değil cinsel şiddete uğrayan tüm üniversite mensuplarının hakları için hukuki ve idari desteği kendisine bir politika olarak alan, hem psikolojik destek veren kulüplerdi bunlar, topluluklardı. Ama ilk olarak Boğaziçi Üniversitesinde kayyum rektör tarafından kapatıldı, cinsel taciz önleme komisyonu fiilen şu anda etkisiz; hemen peşine 9 Eylül Üniversitesinde yine benzer bir şekilde bu yöndeki topluluk ve destek mekanizması ortadan kaldırıldı.
Şimdi, ayrıca, yine Boğaziçi Üniversitesinde LGBTİ+ kulübü üstelik de basılarak kulüp suçmuş gibi orası kriminalize edildi. Şimdi, bunları niye söylüyorum? Bunların üniversiteler açısından doğrudan şeyi var, etkisi var. Neden? Çünkü buralara rahatlıkla başvurabilen, üstelik de öğrencilerin yani bir hiyerarşi içinde değil öğrencilerin kendilerinin orada kendi güvenli alanlarını kendilerinin tarifledikleri -ve biliyorsunuz, eşitler arasında güven daha iyi kurulur- yapılardı.
Bunların ne gibi sonuçları oluyor? Şöyle sonuçları oluyor: Mesela, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği suç değil. Uluslararası anlaşmalarda, Anayasa'da falan hiç kimse cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle şiddete maruz bırakılamaz, tacize uğrayamaz; suçtur bu ama sanki suç olan bu değil de diğer LGBTİ+ toplulukmuş gibi bu şekilde hedefe konulmasının ağır sonuçları oluyor. Mesela İzmir Alsancak'ta iki gün önce trans kadın Cansu C. intihar etti; İstanbul'da Damla, Eylül, Johnson; Konya'da Burcu... Trans kadınlar da kadın dolayısıyla kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadele araştırma komisyonunda trans kadınların da haklarını ve özgürce yaşama taleplerini görmeliyiz biz; bu birincisi, bununla ilgili üniversitelerde gerçekten ciddi yapısal sorunlar var.
Bir başkası: YÖK'ün Disiplin Kurulu var, yalnız burada erkek şiddetiyle mücadelede YÖK'ün disiplin hukukunun üniversitelerde uygulanma biçimi direkt şeye bağlanıyor yani kadınlara, kadın öğrencilere direkt "Önce adli yargıya git." deniyor. Halbuki, kadına yönelik şiddetle ciddiyetle mücadele edilmek isteniyorsa üniversitenin kendi kurullarında, öncelikle YÖK'ün kendi disiplin hiyerarşisi içinde bu tür başvuruları adli makamlara yönlendirmeden de yaptırımlar uygulaması mümkün. Şimdi, özellikle kadın öğrenciler burada ciddi problemler yaşıyor. Biliyorsunuz, birçok defa basında görmüşüzdür, hemen hemen tüm üniversitelerde de kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz meseleleri oluyor; üstelik hiyerarşi bakımından da yani öğretim görevlisi, asistan arasında da böyle olduğu zaman çok daha büyük problem oluyor. Zaten başvuru yapmak çok zor kadınlar için ama böyle adli makamlara yönlendirme öncelikli olunca... Hatta -şimdi vaktimiz yok, birçok örnek verebilirim- mesela YÖK'ün, üniversitenin disiplin kuruluna başvurmuş "Önce adli makamlardan sonuç al, ondan sonra gel." deniyor. Bu, ağır mağduriyetlere yol açıyor, bununla ilgili ciddi bir düzenleme yapılması lazım çünkü adli makamlara nasıl karar verdiğine girmeyelim, onu her gün yaşıyoruz.
Bir başka konu yine, bir başka ayak, 6284 sayılı Kanun. Biliyorsunuz, 6284 sayılı Kanun sadece ceza değil, kadına yönelik şiddet, ayrımcılık meselesinde önden tedbir alma konusunda ciddi maddelere sahip yani daha şiddet vuku bulmadan önce önleme, koruma tedbiri gibi. Şimdi, burada üniversiteler...
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU -
Bunları YÖK'le bağlantılı hâle getireceksiniz herhâlde.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Evet, hemen bağlantılı hâle getiriyorum.
Şimdi, üniversite öğrencileri arasında da erkek arkadaşı, araştırma görevlisi koruma talep ediyor, üniversitelerde koruma talep ediliyor ama demin dediğim gerekçeyle disiplin yönetmeliğinde bir yaptırım uygulanmıyor çünkü adli makamların sonucu bekleniyor. Bu beklenirken ne oluyor? Şiddet faili erkek elini kolunu sallaya sallaya üniversite koridorlarında, her yerde büyük bir özgüvenle dolaşırken kadın öğrenci eğitimden mahrum kalıyor, onunla yüzleşmemek için o alanlara gitmiyor ve bir kere daha hem şiddete maruz kalıyor hem de kendi güvenli alanını yaratmakla sorumlu olan bir kanun -6284- olmasına rağmen üniversite öğrencileri, kadın öğrenciler buralarda şiddete maruz bırakılıyor ve fail uzaklaştırılması gerekirken ne yazık ki şiddete uğrayan kadınlar kamusal alanlardan uzaklaştırılıyor. Buna ilişkin de ciddi düzenleme yapılması gerekir diyorum ben.
Bir başka konu da yine, üniversite öğrencileri arasında kayıplar var. Mesela Gülistan Doku, üniversite öğrencisiydi hâlâ akıbeti belli değil, mesela üniversitesinin bu konuda baskı unsuru olması gerekir. Rojin Kabaiş, yine üniversite öğrencisi her ikisi de yurttan çıktıktan sonra... Gülistan Doku'nun hâlâ ne yaşadığını bilmiyoruz, hâlâ akıbetini bilmiyoruz; Rojin Kabaiş'in ki ise "intihar" diye örtbas edilmeye çalışılıyor. Halbuki kadınlar, böyle "intihar" denen birçok vakanın aslında erkek şiddeti olduğunu ortaya çıkardılar. Bu anlamda da üniversitedeki daha doğrusu şiddete maruz bırakılmış, katledilmiş üniversite öğrencilerinin de YÖK'ün sorumluluğunda olması gerekir, onların güvenliği de çok önemli.
Diğer konuları zaten konuştuk, eğitimdeki cinsiyet ayrımcılığı meselesini. Orada da çok söylenecek şey var ama Komisyonumuz şiddete ve ayırımcılığa maruz bırakılan kadınlar olduğu için şimdilik burada bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum. BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok teşekkürler.
Sayın Başkan, buyurun.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Beni ilgilendiren kısma cevap vereceğim.
Şimdi, bizim, disiplin sürecini, bildiğiniz üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinden sizlerin iradesiyle şekillenen mevzuat yani kanun ve ona bağlı yönetmelik çerçevesinde yürüttüğümüzü öncelikle ifade etmem lazım. Dolayısıyla, biz kanunlarla hareket ediyoruz, hareket ettiğimiz kanun da Büyük Millet Meclisinden malum neşet ediyor; bir.
İki, şahsi kanaatimi söyleyeyim: Disiplinde kadın-erkek ayrımını ben doğrusu çağ dışı buluyorum. Ayrıca bizim disiplin kurallarımız da bu bakımdan -onu da ifade edeyim- herhangi bir cinsiyete dayanmak veya kadın veya erkekten herhangi bir tanesine avantaj veya diğerine dezavantaj sağlamak üzerine kurulu değildir; bu, iki.
Üç: Sayın Vekilim, bakın, Yükseköğretim Kurulunda tacize sıfır tolerans var, sıfır tolerans. Kadından da gelse, erkekten de gelse fark etmez; Yükseköğretim Kurulunun bu konuda... Yani gerekirse bu konudaki bazı istatistikleri de sizlerle paylaşabiliriz, onu da sizlere ifade edebilirim. Bir sefer -malum yine ilgili mevzuat dahilinde diyelim- bir kadın öğrenci veya kadın öğretim elemanından bir şikâyet vuku buldu veya işte, birkaç kadından, öğrenci, öğretim elemanı olabilir veya idari personel olabilir; bakın, bu konuda Yükseköğretim Kurulu dakika -eskilerin tabiriyle- fevt etmeden gereğini yapıyor. Nedir o gerek? Yine, 53'ün ilgili maddelerinde geçmişse kamu görevinden uzaklaştırmayla neticeleniyor. Bakın, vuku bulmuşsa çıkarma cezası. Bu konuda Yükseköğretim Kurulu... Bakın, bir tane örnek bile şey yapamazsınız, veremezsiniz, belki bu kararlı tutumdan olsa gerek. Biz Meclisimize de bu vesileyle teşekkür etmek istiyoruz çünkü bu mevzuat dolayısıyla bu konuda fevkalade önemli bir gelişme kaydettik; son yıllarda bize intikal eden, üniversitelerden intikal eden taciz soruşturma dosyalarında ciddi bir azalmanın olduğunu ifade edebilirim, en azından benim görevde bulunduğum süre zarfı için söyleyebilirim bunu. Gerekirse -Meclis bizden talep ettiği takdirde- bunların sayılarını da verebiliriz. Dolayısıyla, bu konuda ne üniversitelerde ne Yükseköğretim Kurulunda kadın veya erkeğe dayalı bir ayırımcılığın asla olamayacağını, olmadığını dile getirmek isterim. Bu, bizim için fevkalade önemli bir konu çünkü neticede öğrenciler açısından bakıldığında, kadın da olsa erkek de olsa bunlar hepimizin evlatları yani. Bunu ifade etmek isterim.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bir noktaya işaret etmek istiyorum ayrıca.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Buyurun elbette.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bir de şöyle bir mesele var: Biliyorsunuz, Afrikalı öğrenciler...
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Uluslararası öğrencilerden bahsediyorsunuz.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Evet, uluslararası öğrenciler.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - "Yabancı öğrenci" demiyoruz.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ben niye özellikle "Afrikalı öğrenci" dedim, Karabük Üniversitesinde biliyorsunuz, o küçücük kampüste büyük oranda Gabon'dan gelen çok sayıda öğrenci var ve orada öğrenciler ayrımcılığa, ırkçılığa çok maruz kalıyorlar. Nereden biliyorum bunu? İki yıl önce Filyos Çayı'nda cansız bedeni bulunan 17 yaşındaki Gabonlu Karabük Üniversitesi öğrencisi Dina'nın davasını biz iki yıl -üniversiteyle de iletişim hâlinde- takip ettik. Bu sadece Dina vesilesiyle gündem oldu ama çok fazla sayıda öğrenci özellikle kadın öğrenciler burada kötü şartlarda ayırımcılığa, şiddete açık hâlde yaşıyorlar. Bu tür eğitim anlaşmaları önemli, üniversitelerle anlaşma yapıp onların buraya gelmesi mühim ama özellikle kadın öğrencilerin, özellikle Afrika'dan gelenlerin ağır ırkçılığa maruz bırakıldığını görerek bu konuda tedbir alınması gerekir. Bu konuda bir ilgiyi neredeyse hiç görmüyoruz. YÖK'le o dönemde de konuştuk. Yani bu, gerçekten ağır bir problem çünkü sadece Karabük'te değil, Kütahya, Konya gibi belli şehirlere bir de yönlendiriliyor.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Buna cevap vermek durumundayım.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Tamam.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Yani buna cevap vermek durumundayım.
Sayın Vekilim, Karabük Üniversitesi kapsamında, bir sefer, yabancı düşmanlık kampanyalarının Türkiye'de yapıldığını ve bu yabancı düşmanlığına karşı maalesef, maalesef -birtakım- hani bu konuda ırkçılığa karşı çıkanlar tarafından bile gereken cevabın verilmediğini ben bu konuyu çok yakın takip eden biri olarak söyleyeyim, bunu söyleyeyim. Yani bu konuyu sürekli gündeme getirenler... Aslında suistimalleri dile getirmek... Varsa mutlaka önü alınmak lazım ama bakın, benim o dönem gerek il Emniyet müdürlüğüyle gerek valilikle gerek sayın vekillerimizle çok yakın temasım oldu. Soru ve cevaplar şu: "Burada okuyan uluslararası öğrencilerin suça katılımı ildeki diğer kimselerin, aynı yaş grubundakilerin suça katılımdan yüksek mi?" Cevap: Hayır. "Peki, buradaki uluslararası öğrencilerin uyuşturucu, işte fuhuş, vesair gayriahlaki toplum ve kanunlarla uyuşmayan tutum ve davranışlar, bunların oranları yüksek mi?" Hayır, değil. "Peki, burada, Karabük'te genel ahlak seviyesinin aşağısında, bu öğrenciler dolayısıyla daha aşağısında olduğunu söyleyebilir misiniz?" Hayır. Peki, böyleyse niye Vekilim, bu uluslararası öğrencilere destek olunmuyor? Niye yabancı düşmanlığına yeteri kadar hep beraber karşı çıkmıyoruz? Ben bunu doğrusu merak ediyorum. Bakın, bir...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Benim sorumu bana soruyorsunuz.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Hayır. Ben bir bürokrat olarak bunun peşinde koşuyorum, bunun peşinde ben koşuyorum.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) -
Siz de tarafısınız yani faşizme karşı, ırkçılığa karşı olarak kendinizi tanımlıyorsunuz.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Bu çocuklara bu kadar... Bir siyasetçi değilim ben, bakın ben Yükseköğretim Kurulu Başkanı olarak bunları yaptığımı size söylüyorum. Ama ben o dönemde kimlerin destek verip vermediğini gayet iyi biliyorum, gayet iyi biliyorum Sayın Vekilim yani bunu söyleyeyim.
Dolayısıyla şimdi Gabonlu öğrenciyle de alakalı, evet, hepimiz zaten gerekli, bizi aşıyor, Emniyet falan, o konular... Ama bilin ki bilin ki bu öğrenci hadisesi, bu vaka Türkiye'den çıkıp Afrika'nın en ücra köşelerine kadar taşınmış vaziyette. Niye taşınıyor?
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bu çok doğal ama...
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Çok mu doğal?
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Evet.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Yani bakın, ben Afrikalı büyükelçilerle senede iki sefer görüşüyorum, iki sefer görüşüyorum, Afrikalı büyükelçiler...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bölmek istemiyorum da yeni duruşma, aileyle ilgili... Onlar dertlerini anlatıyorlar, uluslararası basına konuşuyor, ta Gabon'dan 7 kere geldiler ve şu anda tek bir fail yok yargılanan yani çok acı.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Bakın, bunun, ben işin...
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Ben araya girmeyeyim ama Sayın Vekilim, şimdi bu YÖK Başkanımızın değil, adaletin konusu.
Çok teşekkürler.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Ben bu konuda söz isteyeceğim Sayın Cevizoğlu, müsaadeniz varsa.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU -
Sayın Özbudun Hocam, bu konuyla mı ilgili?
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Ama bir yanlışı düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU -
Bu konuyla ilgili?
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Evet.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Hocamız bitirsin de size...
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Şunu ifade edelim isterseniz: Uluslararası öğrencilere karşı "yabancı düşmanlığı" kavramıyla biz bilhassa devam etmeye çalışıyoruz. Bu öğrenciler bizim misafirimiz, burada eğitim görecekler ve dönüp ülkelerinde çalışacaklar. Türkiye'de bu kadar uluslararası öğrencinin okuması pek çok kesimi rahatsız ediyor, pek çok kesimi rahatsız ediyor; bunu ifade etmemiz lazım Sayın Vekilim, bunu söylememiz lazım. Bugün 350 bine yaklaşan uluslararası öğrencimiz var. İnşallah niyetimiz bizim, bunu 500 bine çıkarmak eğer kapasitemiz elverirse belki önümüzdeki yıllarda, bir on seneye kadar, uygun bir vakte kadar bunu daha da yukarılara çıkarıp dünyada en fazla uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapan ilk 3 ülkeden biri olmak istiyoruz.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bunda hiçbir sakınca yok ama onlar nerede barınır, ne yer, ne içer, hangi koşullarda... Onda da sorumluluk duymak gerekir.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Onları da söyleyelim, onları da size anlatayım. Bunların hepsini size, bakın, birkaç başlık... Türkiye'de yükseköğretim kurumlarının uluslararası öğrencilere sunduğu eğitim maliyetlerini Avrupa ve Amerika'yla mukayese ettiğiniz zaman, eğitimin kalitesi dikkate alındığında fevkalade tolere edilebilir ve ödenebilir bir seviyede olduğunu biz değil, yabancılar söylüyor. Yani bir lisans okumak... "Avrupa'da veya Türkiye'de mi lisans okuyayım?" denildiğinde -lisans eğitiminden bahsediyorum lisans eğitiminin kalitesi- "Bu maliyetlerde Avrupa'da okunamaz, Türkiye'de okunur." deyip Türkiye'ye geliyorlar. Ayrıca, kültürel anlamda, uygarlık anlamında, manevi değerler anlamında da buraya bir yatkınlık olması hasebiyle Polonya yerine Türkiye'ye gelmeyi bu öğrenciler tercih ediyorlar. Dolayısıyla şu konuda ben vekillerimle hemfikirim: Uluslararası öğrencilerin mutlaka sigorta, barınma ve diğer hususlarda daha da geliştirilmeye açık tarafların olduğunu ve bunu bizim ilgili bakanlıklarla zaten paylaştığımızı, onların da bu konuda adımlar attığını biliyoruz. Biz bir üst lige çıkacaksak uluslararası öğrenciler konusunda almamız gereken tedbirler daha var, onları da zaten bize düşen kısmıyla biz alıyoruz.
Mesela bunlardan bir tanesi -inşallah sizlerin önüne geldiğinde sizlerin de desteklerini bekliyoruz- uluslararası öğrencilerin Türkiye'ye gelişi, transferi esnasında bu arayüzler konusunda bir düzenleme yapacağız. Bu düzenleme daha fazla kayıt, daha fazla şeffaflığı gerektiren bir düzenlemedir. Eğer sayın vekillerimiz de bu projeyi desteklerlerse inşallah çok daha şeffaf yollarla ve aracılarla yani kayıtlı bir şekilde girişin önünü böylelikle açmış olacağız.
Türk yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin -Sayın Vekilim, bu not önemli- yüzde 95'i kendi imkânlarıyla okuyor. Türkiye bursu kazanan 350 bin öğrencinin sadece yüzde 5'i -Komisyon Başkanım yani- burslu okuyor, yüzde 95'i kendi cebinden, parayla okuyor.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Büyük bir katkı yani. Bunda küresel eğitim lobilerinin de etkisi var mı acaba Türkiye'de böyle olayları öne çıkarmak için? Mesela, Avrupa'da biz şunu görüyoruz: Zenofobiyi yani yabancı düşmanlığını... Yani özellikle Türk ya da Müslüman, İslam düşmanlığını görüyoruz ama mesela, biz Türkiye'de sokakta bir Hristiyan düşmanlığına tanık değiliz, böyle bir şey yok. Yani buna da dikkat etmek gerekiyor galiba ama...
Siz tamamlayın, Özbudun Hocama döneceğim.
YÖK BAŞKANI PROF. DR. EROL ÖZVAR - Bunu bize ihraç etmeye çalışıyorlar, onu söylemek istiyorum. Ama her zaman söylediğim gibi, bu topraklar yabancı düşmanlığı tohumuna yabancıdır yani.