Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Profesör Doktor Nevzat Tarhan'ın, şiddet konusunda Türkiye ve dünyada durum analizi kapsamında birincil koruma çalışmaları, pozitif psikoloji çalışmaları; ikincil koruma, şiddeti önleme, müdahale ve tedavi çalışmaları; üçüncül koruma, rehabilitasyon çalışmaları, sürdürülebilirlik ve kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmalarının önlenmesine yönelik çözüm önerileri ve yürüttükleri projeler hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 30 .01.2025 |
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) - Hocam, teşekkür ederiz sunum için. Biraz rahatsızım, kusura bakmayın.
Şimdi, Hocam, bu sosyal medyada, açıyoruz Instagram'da, Twitter'da sürekli şöyle bir şey var son dönemde: "Sen çok değerlisin." "Önce sen." "Senden değerlisi yok." "Anda kal." falan, böyle olumlamalar, manifestler. Benim de 17 yaşında oğlum var, işte, onu da gözlemliyorum, arkadaşlarını da gözlemliyorum. Bizim nesil, işte arkadaşı tek başına ceza yemesin diye suçu üstlenen bir nesildi ya da kardeşi dayak yemesin, azarlanmasın diye. Böyle fedakârlıklarla büyüyen bir nesilden gözlemliyorum ki daha bencil gençler ve çocuklar büyüyorlar. Ve bunlar sosyal medyada ya da televizyonda ya da filmlerde de çok var "Sen çok kıymetlisin." "Sen değerlisin." diye. Bunlara nasıl bakıyorsunuz, bu olumlama, bu manifest dedikleri şeye nasıl bakıyorsunuz? Ben hukukçuyum, tabii ki sizin alanınız ama ben daha çok gittikçe bencilleştirdiğini düşünüyorum nesli. Bunu sormak istedim çünkü bencilliğin devamı da şiddeti doğruyor bir şekilde.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Kötülük ve şiddet doğuyor, çok doğru. Şimdi, gençlerde şu anda, hani Descartes diyordu ya "Düşünüyorum, o hâlde varım." şimdi "Görünüyorum, o hâlde varım." şeyi var. Görünürlüğü varoluş sebebi olarak sunuyor. Bunu Hollywood kültürü öğretiyor. "Görünürsem varım." tarzında kendini teşhir kültürü, şu anda şeyin yücelttiği bir değer bu. Bunun arka planında ciddi bir şekilde bir endüstri var, eğlence endüstrisi var. Eğlence endüstrisi bunları teşvik ediyor. Hatta bununla ilgili ben -bu konuları Hulki Bey daha iyi bilir- Rockefeller'in bir röportajını dinledim "Kadının özgürleşme hareketine çok hizmet ettiniz siz." diye röportajda soruyorlar, diyor ki: "Kadının özgürleşmesi için yapmadım ki, ne kadar çok kadın çalışırsa o kadar çok vergi veren var; onun için yaptım." Aynen böyle söylüyor ve hatta başka bir şey daha söylüyor, diyor ki: "Çocukları da küçük yaşta okula verecekler, çocukların nasıl düşüneceğini de biz öğreteceğiz onlara; biz bunun için yaptık." Yani küresel proje bu, kültürel emperyalizm. Ben bunu ilk 90'lı yıllarda fark ettim, rahmetli Özal zamanındaydı. Özal zamanında bir bakan vardı -Gökhan Maraş'tı ismi yanılmıyorsam- bu Bakan sinemaların millîleştirilmesiyle ilgili bir şey yapıyor; sadece Türk filmleri seyredilmesi, sinemalarda Amerikan filmlerinin tekelinin kırılmasıyla ilgili bir kanun çıkmak üzereyken Amerika Başkanı Bush Özal'a telefon ediyor, kanunu çıkarttırmıyor. "Ya, bir film, sinema kanununu, bizim sinemalarda Amerikan filmlerinin tekelini kaldırmayla ilgili bir kanunu niye engelliyor?" diye sorguladım çünkü Amerikan kültürünün reklamı ve malını satıyor. İkonları oluşturuyor, bir şey giydiriyor ikonlara, bütün gençler onu giyiyor yani bu, küresel projenin bir parçası, tesadüfi bir şey değil. Buna çözüm var, buna çözümü gene biz üreteceğiz, bizim değerlerimiz üretecek çünkü bunun kötü sonuçlarını en çok Batı görmeye başladı şimdi. Batı çocuklarını kaybediyor, gençleri kaybediyor ve gençlerde -biraz önce söyledim- tamamen narsisizm... Narsisizm de kişinin kanser hücresi gibi dedik yani kötücül hücredir, narsist birey kötücül bireydir. Narsisizm bir noktada şeydir, insanın kendini sevmesi, kendini... Öz güven ayrı, öz beğeni ayrı; öz güvenli bir kimse güçlü yönlerini de görür, zayıf yönlerini de görür ve onunla birlikte hayatta ilerler ama narsist birey hatalarını hiç görmez, kendinin hep iyi yönlerini görür, hep övgüyle beslenir, hep onun istediği olsun ister yani kendi çıkarı odaklıdır; takdir edilme, övülme gibi şeylerle yaşar. Bu tarz insanlar...
Hatta öyle bir iş adamı vardı, ben onu da örnek olarak anlatayım: Bu iş adamının hiçbir şeye ihtiyacı yok, Marmaris'te balık tutmuş, öve öve anlatıyor "Ya, şöyle güzel, hafta sonu böyle güzel geçti." Arkadaşı "Ya, senin hiçbir şeye ihtiyacın yok, git Marmaris'e yerleşsene, niye buralardasın?" diyor. "Ama balıklar beni alkışlamıyor ki." diyor. Alkışla besleniyor yani; bu, insanın zaafıdır; bunu çok iyi kullanıyorlar maalesef, bu medya bunu kullanıyor; insanları övüyor, övüyor, yükseltiyor, ondan sonra -Batı yöntemi bu, küresel bir yöntem- düşürme tehdidiyle esir alıyor; bu, psikolojik savaşta da kullanılan yöntemdir. Bu yöntemler gençleri esir alıyor maalesef ama bununla mücadele zor, bununla mücadelenin yöntemi bire bir şeydir; daha önce çocuklarımıza yarım saat ayırıyorsak şimdi bir saat ayıracağız. Bunu yaptıkça... Eğer aile sıcak bir ortamsa, insanlar evine gelirken koşa koşa, seve seve geliyorsa, güvenli alansa ev, sıcak bir ortamsa orada kötü çocuk yetişmiyor, orada uyuşturucu kullansa bile tekrar dönüyor. Onun için bütün iş aileyi böyle sıcak bir atmosfer yapmaya yatırım yapmak gerekiyor. Terapide de biz bunları ele alıyoruz yani ailede pozitif iletişime çalışıyoruz.