Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Profesör Doktor Nevzat Tarhan'ın, şiddet konusunda Türkiye ve dünyada durum analizi kapsamında birincil koruma çalışmaları, pozitif psikoloji çalışmaları; ikincil koruma, şiddeti önleme, müdahale ve tedavi çalışmaları; üçüncül koruma, rehabilitasyon çalışmaları, sürdürülebilirlik ve kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmalarının önlenmesine yönelik çözüm önerileri ve yürüttükleri projeler hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 30 .01.2025 |
NİLHAN AYAN (İstanbul) - Hocam, çok teşekkür ederiz.
Ben geçmişe çok övgü yapamıyorum şu an çünkü baktığımda dünyanın hiçbir yerinde altın çağın yaşanmadığını görüyoruz şiddet konusunda, bilhassa da kadına şiddet konusunda çünkü bizim geçmişimizde de "Kızını dövmeyen dizini döver." gibi şeyler çok yaygın. Onun dışında, geçmişe baktığımızda -buradaki arkadaşlarımızın çoğunun da yaşını dikkate alacak olursak- bizler aslında medya ve sosyal medya gibi yerlerden değil gerçekten gözümüzle şiddeti görmüş çocuklarız. Biz öğretmenimizden korkardık, anne terliğinin ne olduğunu herkes bilir burada değil mi, anne terliği diye bir şeyin ne demek olduğunu. Biz bununla büyüdük aslında ve gerçekten babadan korkarsın çünkü babanın da fiziksel şiddet uygulama ihtimali vardır. Bugüne geldiğimizde, bu şiddeti görmüş ebeveynlerin hiçbir tanesi çocuğuna şiddet uygulamak istemiyor, çoğu da uygulamıyor aslında ve çocuklar eskisinden daha kıymetli, bir mucize gibi bakılıyor bütün çocuklara, çocuk sayısı ailelerde daha az, o kadar çok üstüne düşülüyor ki bir çocuğun yani aslında çok fazla şey yapılıyor, herkes çok fazla şey yapmak için seferber oluyor. Mesela, siz bugün "Ben 4'üncüsüne geldim Komisyonun." diyorsunuz, bu da çok fazla şey yapma çabamızdan aslında. Dün bunun için bu kadar büyük bir çabamız yoktu ama bugüne geldiğimizde gerçekten çok büyük bir çabamız var ve bunların hepsine rağmen dünya genelinde bizim örnek alacağımız ne bir dönem var ne bir ülke var. Baktığımızda, her yerde eşit derecede -belki orantısal olarak- bir artış var üç aşağı beş yukarı, her ne olursa olsun. O zaman, demek ki bizim yeni bir söyleme ihtiyacımız var yeni dönemde yani eğer Türkiye'nin yüzyılıysa, yeni dünya başlayacaksa evet, gelişen bir kötülük var ama sizin de dediğiniz gibi belki bu kötülüğün yanında gelişecek başka bir iyilik terminolojisi olacak. Biz belki de bunun geçiş döneminde miyiz acaba? Çünkü içinden çıkamadığımız bir hâl de alıyor. "Cezasızlık var." diye eleştiriyoruz hukuku -ben hukukçu değilim ama- bakıyoruz ceza da çözüm değil, niye? Dün gelen, bize kollukla ilgili bilgi veren, veri veren Profesör Beyefendi çok kıymetli şeyler söyledi: Dörtte 1'i kendini öldürüyor zaten karısını öldüren, aile içi şiddette bulunan. Yani biz kendisini öldürecek noktada şiddeti olan birini hangi cezayla caydırabiliriz? Zaten ölüm cezası bile bir ceza sayılmıyor bu durumda. Bu da tabii, insanı biraz çıkmaza sokuyor bizim nereden başlayıp nereye gitmemiz konusunda.
Katkılarınız için çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Teşekkür ederim güzel soru için. Ben, şimdi, kültürel olarak şiddet, korku ve korku kültürü bizim geçmişimizdeki, tarihimizdeki... Geçmiş dönemlerde, belki yüz sene, iki yüz sene, üç yüz sene sonra toplumda dengeyi sağlamak için baskı kullanılmış, beli bir noktada işe yaramış. Bunun ilk örnekleri tarihte şeyde var, böyle, bin seneye kadar eskiye gidiyor: Mezopotamya kültürü, hatta daha önce de... Mezopotamya'daki Hitit tabletlerinde dayaktan sorumlu öğretmen var, şaka gibi ve gerçek yani ben araştırdım, kaynağını buldum; dayaktan sorumlu öğretmen, Mezopotamya kültürü. Yani, Orta Doğu'nun, Mezopotamya'nın kültürünü biz... Aslında İslamiyet'in ilk çıkışında şiddet yok. Şiddeti sisteme ilk sokan Emeviler olmuş, korku şiddeti. Emeviler yani çok şey de yapmış ama, burada, devlet yönetiminde korkuyu... Hatta Hazreti Muâviye'nin şeyi var, bir toplantıdayken oradaki divan üyelerinden birisi hiç konuşmuyor. "Niye konuşmuyorsun?" diyor ona Muâviye. Diyor ki: "Doğruları söylesem senden korkuyorum, yalan söylesem Allah'tan korkuyorum." Yani bu ne demek? Korkuyla yönetiliyor sistem, ona dönüşmüş ama daha önce öyle değil ki. Mesela Hazreti Ömer diyor ki: "Biz kadınlara böyle sert davrandığımız zaman bir ayet inecek diye endişelenirdik." İslam tarihindeki o yirmi üç senede, Hazreti Peygamber'in hayatındaki yirmi üç senelik dönemde insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar şiddet karşıtı sosyolojik değişim yaşanmış; miras hukuku verilmiş, boşanma hukukuyla ilgili kurallar netleştirilmiş, ilişki kuralları değiştirilmiş; birçok şey müthiş hızlı, yirmi üç senede kazanılmış ama onlar yavaş yavaş kaybedilmiş tekrar ve bu Mezopotamya kültürü sanki bizim geleneğimiz hâline gelmiş. Bu var yani "Kızını dövmeyen dizini döver." "Çocuğu uykuda sev." Ben kendim hatırlıyorum, çocuklarla oynarken babam "Şımartacaksın onları; dur, yapma." Yani ben şimdi iyi ki dinlememişim babamı diyorum.
NİLHAN AYAN (İstanbul) - Ama babanız da güzel bir çocuk yetiştirmiş sonuçta. Yani bunun doğrusu ne, bulamıyorum ben.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Yok, ben babamı eleştirmek gibi söylemedim. Gerçekten çok şefkatliydi.
NİLHAN AYAN (İstanbul) - Yani genel olarak bir çıkmazdayız da onun için söylüyorum Sayın Hocam.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Kendisinin doğrusu öyle ama sevgisini zor belli ederdi. Yani biliyorsun "Oğluna söyle, şunu şöyle yapsın." diyen bir baba şeyi var. Bunu da babayı şey yapmak için... Mesela ben annemi hatırlıyorum, babamı hep överdi, öyle büyütüldük yani karşılıklı birbirlerini destekleyerek, evdeki ilişkisini rekabetçi ilişki değil, tamamlayıcı ilişki hâline getirdi, öyle bir kültürden geliyoruz. Ama 1960'larda, tabii, kadının özgürleşme hareketi, feminizm hareketi başladığı zaman iyi niyetle, güzel bir şekilde başladı ama daha sonra bu, kadın-erkek savaşlarına dönüştürdü evliliği. Kadın-erkek savaşına dönüşünce de bu sefer bir uçtan öbür uca savrulduk. Onun için yani bu aile içerisindeki... Şu anda dünya ciddi bir sosyolojik değişim yaşıyor. Yani eskideki korkutarak, baskı kültürüyle... Bu son slaytta bilerek onu kullandım. Orada, aile içerisindeki şiddet... Mesela ailede bir çocuğu çok kayırırsan, diğer çocuğu o kadar ihmal edersen duygusal ihmal oluşuyor. O çocuk onu kıskanıyor, şiddet başlıyor. Bunun örneğini, Kur'an-ı Kerim'de geçen Hazreti Yusuf kıssası var, Yusuf kıssasında hep biz Hazreti Yusuf açısından okuyoruz, aslında Hazreti Yakub açısından okumamız lazım, bir de o var.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Habil ile Kabil'de de var Hocam, en başta orada.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Hazreti Yusuf'u çok sevdiği için o kadar belli ediyor ki Hazreti Yakub, diğer kardeşleri kıskanıyor onu, kıskanınca kuyuya atıyorlar. Düşünün sevgi adaletsizliği neye sebep oluyor? Aile içinde kardeşe şiddete sebep olmuş. Yani o kutsal metinden bizim bu manayı çıkarmamız lazım. Yani şiddete bir anne-baba sebep oluyor farkında olmadan, kültür sebep oluyor. Zemin bataklık olmazsa sinek yetişmez ki biz burada şeyle ilgili geleneklerimizi sorgulayalım ama birçok yeni gelenek oluşturmamız gerekiyor. Eski sorulara yeni cevaplar verirsek yeni gelenek oluştururuz ama anakronik olarak Hazreti Mevlâna'nın koluna kol saati takmayalım, Hazreti Mevlâna'yı olduğu zamana alıp o zamana gidip o zamanda yaşamayalım. Onun kıyafetini, onun zamanının özünü alıp bu zamana getirelim, bu zamanda yaşatalım, bu zamanın doğrularıyla. Yani eski sorulara yeni cevaplar verirsek bu zamanın şartlarına göre, geleneklerimizi revize ederiz çünkü gelenekler kutsal değildir, değişir, gelenekleri revize etmek durumundayız yeni şartlara göre, nasıl dedelerimizin kıyafetini giymiyorsak ama esasatta, özde özümüzü koruruz ama bazı kişiler anakronik oluyor, gelenekçi oluyorlar. Sadece o günü değerlendiriyorlar, kronolojisi bozulmuş düşünmüş oluyoruz. Kronolojisini bozmadan düşünürsek atalarımızın doğrularını alırız bugünün şartlarında, bugünün kıyafetiyle, doğrularıyla, bugünün bilimsel metodolojisiyle sunduğunuz zaman bizim geleneklerimizde bu zamana aykırı bir şey çıkmaz ki bizim aile ilişkilerimiz dünyanın örnek alacağı ilişkiler, hayran oluyorlar. Hatta ben hiç unutmam, bir örnek anlatayım: TRT'de programa gitmiştim bir zaman, orada beklerken Belçika büyükelçiliği yapmış birisiyle sohbet ettik, dedi ki: Ben Belçika'ya gittim, orada majestelerinin yanına çıktım dedi. Onlar da "Biz buradaki Türk ailelerden çok memnunuz." demişler orada. Şaşırdım, niye öyle dediniz? "Yahu, sizin ailede birisi problemli çıktığı zaman bir çocuk, bütün aile çocuğa sahip çıkıyor." demiş. "'Sizin bu sisteminiz çok güzel aman bozmayın.' diye Büyükelçi bunu söyledi." diyor Belçikalı, oraya gidince ama bu dediğim yirmi sene önceydi, Harbiye'deki radyodaydı. Yani bunu kaybediyoruz şu anda. Yani bir problem olduğu zaman aile hemen çözüyordu onu, destek oluyordu. Yani ailemiz bizim... Kötü örnekleri var, dedesini ısıran gibi, kötü örnekler vardır muhakkak ama yani ensest de çok yaygın ama ensestin yayılmasının sebepleri şu: Fazla korkutarak, baskıyla büyütüldüğü zaman kötülükler gizli yayılıyor, daha sonra da şimdi görünür oldu ama oran da artmaya başladı bu sefer. Görünürlük arttı şu anda, gizlilik... Çünkü iletişim çağında yaşıyoruz, artık korkutarak, baskıyla çocuğu eğitemezsiniz, kötülüğü korkutarak önleyemezsin, o dönem geçti. Eski çağlarda korkutarak, tehditle, terlik fırlatarak çocuğu hizaya getirebiliyordu ama şimdi bir örnek daha anlatayım, uzattım ama Marmaray'da bir arkadaş anlattı, kendisi yaşamış, 12-13 yaşındaki çocuklar koşturuyorlar. "Herkesi rahatsız ediyorsunuz, sizi polise şikâyet ederim dedim." diyor. Çocuğun birisi kafasını kaldırdı "Çocuk hakları var, edemezsin." dedi. 12 yaşında çocuk "çocuk hakkı" diyor. Yani şu anda artık korkutarak bitti, bunu kabul etmemiz lazım, eski yöntem artık hayal, yeni yöntemlerle çözüm üreteceğiz şiddete karşı.