| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Profesör Doktor Nevzat Tarhan'ın, şiddet konusunda Türkiye ve dünyada durum analizi kapsamında birincil koruma çalışmaları, pozitif psikoloji çalışmaları; ikincil koruma, şiddeti önleme, müdahale ve tedavi çalışmaları; üçüncül koruma, rehabilitasyon çalışmaları, sürdürülebilirlik ve kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmalarının önlenmesine yönelik çözüm önerileri ve yürüttükleri projeler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 30 .01.2025 |
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Bende şimdi suçluluk psikolojisi gelişti birden, çok fazla uzatmayacağım.
Öncelikle, çok memnun olduk sunumunuz için, sizi tanıdığımız için, varlığınız için teşekkür ediyorum Sayın Hocam.
Bu sevginin ve iyiliğin dokunmakla da geçtiğine, geliştiğine vurgu yapmıştınız. Aslında, geleneklerden de bahsettik. Hani geleneklerimizde özellikle düğün mevlitlerinde dua okunduktan sonra insanlar kalkıp sırt sıvazlama yaparlar Hocam. Sırt sıvazlama da aslında anlam olarak ağırlığı olan bir deyim aslında. Orada birbirini hiç tanımayan insanlar bir araya geliyor, o sırt sıvazlandıktan sonra sanki o topluluk bir bütün hâline geliyor, bir güven gelişiyor. Ben küçükken gitmiştim, o zaman algılayamamıştım o sırt sıvazlamanın ne demek olduğunu ama şimdi insan daha çok algılıyor. Yani aslında, geleneklerimizde de çok güzel şeyler var, belki onları yaşatmakta ya da aktarmakta biz de büyükleri olarak sorun yaşıyor olabiliriz.
Bir de siz çok basit bir şeye değindiniz aslında, hani "kadın sığınmaevi" yerine "kadın konukevi" demek gerekiyor diye söylediniz. Ben de sözcüklerin gücüne inanan bir insanım. Hatta bir yerde, bu sihirbazlar gösteri yaparken "abrakadabra" sözünü kullanıyorlar, onun anlamı da şuymuş: "Sözlerimle yaratırım." Bunu okuduktan sonra ben de hani sözcüklerin gücüne daha dikkat etmeye başladım, farkındalığım gelişti diyebilirim. Şimdi, "sığınmaevi" diye... Şiddet gören bir kadın zaten öz saygısını kaybetmiş oluyor ve "sığınmaevi" diye yazan bir yere de girince aslında bu öz saygının daha çok kaybedilmesi demek. Erkek için de şunu düşünüyorum ben: Kelepçeyi takıp da kadını erkekten koruma hâline getirdiğinizde de bu sefer bu süreç de erkeğin kendi öz saygısını kaybetme süreci oluyor. Şimdi, biz o zaman şöyle mi bakmalıyız olaya? Biz 2 kişiyi yani bir fail var, bir zarar gören kişi var. Bu öz saygı kazanma anlamında belki bir girişimde bulunmamız gerekiyor ve insanlara öz saygısını kazanma sürecini yaşatmamız gerekiyor. Bunun için ne yapabiliriz diye ben sormak istiyorum.
PROF. DR. NEVZAT TARHAN - Burada tabii, "sığınmaevi" yerine "konukevi" denilmesi travmatize etmiyor çünkü ikincil travma oluyor kişilerde, etiketlemelerle, sözle ikincil travma oluyor, "Sığınmaevine düştü." gibi. Onun için burada insan zaten kavramlarla konuşan bir varlık, kavramlarla konuşuyor, dili iyi olanlar zaten felsefe üretiyor, kültür üretiyor. O açıdan kavramları doğru kullanmak gerekiyor.
Şimdi, ilişkilerde bu saygıyı artırabilmek için muhakkak bu konuya... Bizim anlam hiyerarşisi var, burada önem ve öncelikleri ona göre belirleniyor. En önem verdiği konuyu en tepeye koyuyor, daha az önem verdiğini daha az sıralamaya koyuyor. Yani burada biz kendi hayatımızda neye çok önem veriyorsak bizim hayatımızda ego idealimiz o oluyor, bireysel olarak. Onun için dünyayı düzeltmeye kendimizden başlamamız gerekiyor. Başkalarını düzeltmeye önce kendimizden başlamamız, aynayı kendimize tutmamız gerekiyor. Burada bunu yapabilirsek, insanlara bunu öğretirsek birçok problem daha kolay çözülüyor. Yani hem aile içerisindeki ilişkilerde hem karşı cinsle olan ilişkilerde ilişkileri daha sağlıklı götürebilmek için kişilerin...
Bu fiziksel temas konusunda da dediğiniz gibi, bizim kültürümüzdeki o aktarım yani bizim yapış yapış bir kültürümüz var ama geçen sene Türk Dil Kurumunun seçtiği bir kelime var, 2024'te 5 tane kelime belirleniyor, 1 milyonun üzerinde katılım oluyor, en çok kabul edilen kelime "kalabalık yalnızlık" hatırlıyorsunuz. Bizim kültürümüzde kalabalık yalnızlık nasıl olur? Alarmdır bu yani toplumun bunu şey olarak görmesi; kalabalık içinde kendini yalnız hissediyor, demek ki mutsuz insan. Bunun çaresi sosyal temastır, fiziksel temastır. Fiziksel temas olarak düşünüyorsun, oynuyorsun ama şu anda bakıyorsunuz, bu modernizm bize sosyal temasta "Anlaşamıyorsan ayrıl, git, hayatını yaşa." diyor. Şimdi, evlilikte de ailenin bütünlüğüne önem vermeyen bir ilişki ortaya çıkıyor "Yapamıyorsan ayrıl." diyor. Hâlbuki evlilik uzun bir yolculuğa çıkmak gibidir. Cerrah ameliyata girdiği zaman ameliyatın ortasında "Olmazsa bırakırım." diyemez ki yani evliliğe girdiysen sen, evlilik olgunluğun varsa evlilikte boşanma seçenek değildir, sonuçtur. Burada mücadele için, evliliği iyiye götürmek için çabalarsın, gayret edersin, belirsizlikle mücadele edersin, kötülükle mücadele edersin; bu mücadelelerden haz almayı öğrenirsen de mutlu olursun aynı anda. Mutsuz bir hayat, sıfır sorun bir hayat değil; zorluklarla mücadele etmekten zevk almanın yolunu öğrenmektir terapi. Kişiler zorluklarla mücadele edince ne oluyor? "Bir zorluğu aştım, bir zorluğu daha aştım." diyorsun. Zorluk istenilmez ama önüne geldiği zaman da aşarsınız ve burada insanlardan kaçmak yerine insanlarla yaşanan çatışmaları çözüp çözüp ilerleme, çözüp çözüp ilerleme ve amacımıza öyle ulaşmak ama hayatımızda bir anlam uğrunda emek verilecek, yorulacak, terlenecek bir ego idealimizin olması lazım.