KOMİSYON KONUŞMASI

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Hoş geldiniz diyorum ben de öncelikle.

Tabii, biraz böyle karışık duygular içindeyiz açıkçası. Tutanağa geçmesi için özellikle birkaç cümle söylemek istiyorum çünkü şöyle bir şey oldu yani burada "kalkanlar ve kalkmayanlar, protesto edenler veya etmeyen" diye Genel Kurulda da, sonrasında da tartışılmaya devam etmiş. Şimdi, bizi de böyle anlamsız bir pozisyona düşüren bir tartışma başladı. Şimdi dediğim gibi hiç bu konulara yani Komisyonun çalışma alanının dışında bir şeye girmemeye çok özen gösteriyorum ama şunu söylemek zorundayım: Yani PKK terör örgütünün başının, bir bebek katilinin, 40 binden fazla insanın katlinden sorumlu birinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşturulmasının teklif edilebildiği, bazı arkadaşlarca bunun hiç sorun olmadığı ve bunu hiç sorun varsaymayan, coşkuyla da karşılayan o arkadaşların şimdi Zahide Yetiş'in -Zahide Yetiş olmaz, bir başkası olur yani adı hiç de önemli değil ama en nihayetinde, bu Komisyonun başından beri muhatap olarak konuştuğumuz, aslında hepimizin konuştuğu alanlardan birinin temsilcisinin- burada konuşmasından rahatsız olmasını ben hiçbir yere oturtamıyorum. Yani çok onayladığım için değil programlarınızı çünkü hiç onaylamıyorum ama ya, bu mantığı gerçekten oturtamıyorum. Çünkü biz en başından beri ne konuştuk? Faillerle de konuşalım dedik, değil mi? O zaman ne olacak? "Failler" dediğimiz kimler? Kadınları katledenler, kadınları dövenler, şiddet uygulayanlar. "Cezaevine gidelim." dediğimizde, "Cezaevine de gitmeyelim." diyecekse bu arkadaşlarımız tamam ama öyle bir şey olmayacak. Yani şimdi konuk magazinel olunca bu kadar böyle yani şova dönük hareketlere de hiç gerek yok. "En absürt şeyler bile Mecliste konuşulsun." diyorsak biz onaylamak ya da alkışlamak üzere burada değiliz, sorularımızı yönelteceğiz. Diğer arkadaşlarımız, Serap Hoca böyle çok açık ve net bir şekilde eleştirilerini yöneltti, yöneltecektir de. Yani, dolayısıyla bunu hiç anlamadığımı ve gerçekten bu kadar popülist bir tavırla da bizim başka bir şeyin muhatabı edilmemizi de kınıyorum çok net olarak, kendi adıma en azından.

Şimdi, en başından beri dediğimiz gibi yani biz bu Komisyon çalışmaya başladığından beri bu gündüz kuşağı yayınlarının teşvik edici, özendirici bir rolü olduğunu hep burada kendi aramızda konuştuk, birçok konuk nezdinde de bunları defalarca dile getirdik. Şimdi, şöyle bir şey sormak istiyorum ben öncelikle: Temel olarak bu programlarda aslında travmaları konuşuyorsunuz. Travmaya maruz kalmış kişileri konuk ediyorsunuz ve izleyiciler de aslında izleyicilerin de bir bölümü benzer travmalar yaşamış insanlar ya da ekranda izlediklerinden yola çıkarak travmaları tetiklenebilecek ya da bir tramvaya kapılabilecek insanlar. Şimdi, dolayısıyla riskli bir şey yapıyorsunuz yani az önce söylediğim gibi, orada kullanılan dil şiddeti özendirebilir, yol gösterebilir, teşvik edebilir, tahrik edebilir, birtakım duyguları tetikleyebilir. Dolayısıyla sizin nezdinizde aslında bütün bu programları yapan arkadaşlarımız için de soruyorum: Bu programları yapmadan önce kullanılması gereken dille ilgili özel bir eğitim aldınız mı yani bir psikologdan olabilir veya benzer pozisyonunda birinden? "Burada mağdurla nasıl konuşulur, izleyiciye yanlış mesajın gitmemesi nasıl sağlanır?" bununla ilgili bir uzmandan eğitim aldınız mı? Bunu merak ediyorum. Dediğim gibi, sadece siz değil, herkes için geçerli.

Onun dışında bir yayında yine, sizin bir yayınınızda -buraya gelmeden önce arşiv karıştırırken gördüm- bir babanın kızına saldırma anı canlı yayında yayınlanmış. Şimdi, canlı yayınlarda bu tür kazaların aslında izleyiciye ulaşmaması için geciktirmek gibi bir alternatifimiz var, seçeneğimiz var. Niye böyle bir şeye başvurmadınız? Ben bunu merak ediyorum. Bununla ilgili bir şey var mı yani uyguladığınız bir önlem var mı? Çünkü orada o saldırma anını -sonra görevliler stüdyodan çıkarıyor yani aslında- başından sonuna izliyor izleyiciler. Bir anda kesiliyor olsa hani geç kalınmış diyeceğim ama başından sonuna... Bunlar da yani "Reyting uğruna bu kadar da mı?" düşüncesi doğuruyor bizde. Şimdi, dolayısıyla, burada bir önlem alıyor musunuz bununla ilgili? Ve yine...

MAHPERİ ALTUN UÇAR - İsterseniz ben cevaplayayım.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Siz onu cevaplayın.

MAHPERİ ALTUN UÇAR - Evet, istemezdik biz de, ekranda anlık verilen bir şeyden bahsediyorsunuz, babanın kızına tokat atması.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Evet.

MAHPERİ ALTUN UÇAR - Kameralarımız aslında döndü, diğer odaya döndü fakat geciktirici var, orada teknik bir hata yaşadık ve bunun da tutanağını tutturduk. Hatta buna sebep olan arkadaşa, bundan kaynaklı da uyarı yazısı verdik ve aynı gün yaptık bunu. Bu tamamen resmî olarak da geçmiş durumda.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Ama şey de oluyor mesela sinir krizi geçiren oluyor, o oluyor, bu oluyor vesaire; mesela bütün bunların canlı yayında olmasına gerçekten gerek var mı?

MAHPERİ ALTUN UÇAR - Sadece bu olay için söyleyebilirim, bu bir teknik arızaydı, bunun da gerekli yerlere tutanakları verildi ve evet, arıza olduğu tespit edildi.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Şeyi de merak ediyorum, mesela yaptığınız bir yayın sırasında buna benzer bir şiddet hadisesi ya da işte gerilimin çok yükseldiği anlarda, işte karşılıklı böyle atışmaların kavgaya dönüştüğü, aslında sözlü şiddetin de yoğun olarak yaşandığı anlarda aldığınız reytingle aynı konuyu daha makul bir dille işlediğiniz yayınlar arasında bir reyting farkı oluyor mu, hiç buna baktınız mı?

MAHPERİ ALTUN UÇAR - Şöyle, tabii ki farkı oluyor, gerilim yükselince seyirciler daha fazla izliyor. Bunu tasvip ettiğim için söylemiyorum ama biz bunun için de uğraşmıyoruz yani reyting almak için böyle bir tansiyon yaratmaya çalışmıyoruz. Aksine, böyle olduğu zaman Zahide Hanım stüdyodan çıkarıyor.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - İzleyiciyi de anlamak için soruyorum yani durumu anlamak için soruyorum.

MAHPERİ ALTUN UÇAR - Tabii tabii, ben anladım ne demek istediğinizi.

Bizim bir psikoloğumuz var, arka planda da bu psikoloğumuz gelen vakalara destek vermeye devam ediyor. Aynı zamanda avukatımız var, mağdur olan vakaların avukatlığını yapıyor yani yapmak zorunda değiliz. Normal şartlarda biz ekranda veririz, verdikten sonrasında meselelerini sadece ekranda kaldığımız kadar çözmeye çalışırız ama biz devamında, ekranda kalmadığımız zaman da çözmeye çalışıyoruz. Avukatımız gönüllü avukatlık yapıyor hatta çoğu da kadın olmak üzere birçok vakalarımızın davalarını hâlâ devam ettiriyoruz ve takibindeyiz. Bir senedir davalarını takip ettiğimiz vakalarımız var. Ayrıca, soybağını çözüyoruz, en önemli kısım bizim programımızda da bu. Soybağı var ve soybağı geçen sene oldukça fazlaydı.

ZAHİDE YETİŞ - Bir hayli kişi.

MAHPERİ ALTUN UÇAR - Bir hayli kişinin çözmüş olduk. Çocukları gerçek babalarına kavuşturduk, aileleri karar masasında barıştırdık. Aslında az önce hanımefendinin de söylediği gibi, barıştırma programı mı? Evet, barıştırma programı. Keşke istatistik yapıp... Belki de bizim de kendi adımıza alacağımız ders buradan, daha da çalışıp gelseydik.

ZAHİDE YETİŞ - Biz de gelirken bu kadar kişiyi barıştırdık, bu kadar kişinin soybağını çözdük... Doğru söylüyor Mahperi Hanım, soybağı çok ciddi bir sorunmuş, ben de bu programı yapmaya başlayınca anladım. Pek çok çocuğun babasının...

MAHPERİ ALTUN UÇAR - Songül'ü örnek ver istersen, çadırda yaşayan kızımızı çadırdan çıkardık, Maraş'ta bir ev verdik.

ZAHİDE YETİŞ - Aynen, 5 çocuğuyla beraber sadece halı tarzı bir şeyin üzerinde yatan, uzun zamandır burada kalan bir anneye, bir izleyicimiz ev verdi, biz de destek olduk, aynı gün hatta onları oradan çıkardık. Yani programdaki belki de en önemli yaptığımız şeylerden biri, mesela bir kişinin babasının üzerine çocuğu, anne, kızı; böyle bir... Hukuki olarak siz daha iyi bilirsiniz muhtemelen. Onu mesela babası... Bir de babalık davalarını açamıyorlar ya da baba üzerine, birinin üzerine kayıtlıyken o kayıt gitmediği için gerçekten baba olan kişi o kaydı yok edemiyor çünkü birbirlerine ulaşamıyorlar, o adamı bulamıyor. Böylece çocuk aslında başkasının çocuğuyken ilk eşin üzerine hâlâ kayıtlı kalıyor. Biz belki de onlarca çocuğumuzun gerçek babalarının nüfuslarına geçmesini sağladık.

Şimdi, ben bilseydim daha savunmacı bir bakış açısıyla gelirdim çünkü suçlayıcı bir bakış açısı görüyorum karşımda, üzülüyorum gerçekten. Şunu merak ediyorum: Sayın Başkanım, başka bir arkadaşım da gelecek mi acaba bu Komisyona? Herkesi davet ettiniz, katılan olacak mı?

BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Programın başında ifade ettiğim gibi, şimdi listeden okuyalım. Sizin dışınızda benzer programlara, aynı formatta program yapan eski meslektaşlarınızın hepsine davetiye gönderdik, hepsiyle de tek tek iletişime geçildi, yanıtlar alındı. Yani davet mektubu göndererek oturup beklemedik, temasa geçildi. O liste gelirse önüme onları da söylerim size şimdi.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Ben şunu söyleyeyim: Suçlamak için söylemiyorum yani şöyle...

ZAHİDE YETİŞ - Anlamak için...

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Anlamak için.

ZAHİDE YETİŞ - Siz vesile oldunuz, ben yaptığımız bir şeyi unutmuşum, onu da söylemiş oldum.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Biz bu yayın tarzını suçluyoruz ve eleştiriyoruz, ayrı ama kişiselleştirdiğimiz bir durum yok, siz değil de bir başkası da gelseydi benzer şeyleri... E, çünkü durumu anlamak zorundayız, bizim için durum önemli ve ona göre de burada bir rapor çıkacak yani hepimiz de ona şerh ya da destekleyici birtakım ifadeler yazacağız. Dolayısıyla herkesin söylediği her şey bizim için önemli.

Eğitim konusunda cevabı alamadım çünkü özellikle bu tür yayınların sosyolojik etkisi göz önünde bulundurularak bu konuda özel bir eğitim aldınız mı, bunu merak ediyorum.

ZAHİDE YETİŞ - TRT'de başladım bu mesleğe, on yıl TRT'de çalıştım.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Ondan söz etmiyorum.

ZAHİDE YETİŞ - Peki.

Evet, bir psikoloğumuz var programda ve bir avukatımız var, onlar da zaten hem bana hem de misafirlerimize destek olmak için oradalar. Yani ben olmasam da bir psikolog desteğimiz ve bir avukat -hukuki- desteğimiz var yayında.

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Bir de son bir şey söyleyeceğim, uzatmak istemiyorum. İşte, böyle konuşurken belki çok alışkanlık hâline geldiği için "Çözdük." "Barıştırdık." vesaire, böyle ifadeler kullanıyorsunuz. Evet, medyanın kayıpların bulunmasında, yok sayılan bir konunun göz önüne getirilmesinde, bunun çözümüne katkı sağlanmasında çok önemli rolü var, bununla ilgili söyleyecek hiçbir şeyim yok ama medyanın kendisini -sadece sizin için değil yani hepimiz için geçerli- polis yerine, savcı yerine, hâkim yerine koyması ile o katkı arasında çok ince bir çizgi var yani anın şehvetine kapılıp bir anda pozisyon değişikliği olabiliyor bazen. Ben bu konuda bu vesileyle yani tutanak vesilesiyle en azından bu işleri yapan bütün arkadaşlarımızdan özellikle hassas olmalarını rica ediyorum çünkü gazeteciler, polis de değildir, hâkim de değildir, savcı da değildir, aktarıcı pozisyonundadır; öyle de kalmasını temenni ederiz hepimiz.

Teşekkür ederim.

ZAHİDE YETİŞ - Sayın Vekilim, çok teşekkür ediyorum.

Bu söylediğinizi kendi adıma -zaten böyle bir şey yapmadığımı düşünüyorum ama- büyük bir memnuniyetle kabul ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum.