KOMİSYON KONUŞMASI

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Adalet Bakanlığından gelen birbirinden kıymetli bürokrat arkadaşlarımız; sunum için çok teşekkür ederim.

Gerçekten kapsamlı bir konuyu kısa bir zamanda özetlemek de çok kolay değil. Bununla birlikte, bu sunumların bende bıraktığı iki düşünce oluyor. Bunlardan bir tanesi, ülkemizde Allah'a hamdüsenalar olsun, hiçbir problem yok, sistemimiz çok iyi çalışıyor, her türlü tedbir alınıyor ama işte, arada diyelim, mesela geçen sene 178 bin çocuk da bir suç işliyorlar ama niye oluyor, onu çözemedik yani.

İkincisi, böyle bir uydu görüntüsüyle bakılınca böyle anlatılabilir çünkü doğal olarak öyle bakmak lazım yani ama ben birkaç gerçekten bahsedeyim. Mesela, 11 çocuğu istismardan yüz kırk dokuz yıl hapis istemiyle yargılanan müdüre beraat gelmiş. Olay Eskişehir Alpu'da olmuş, Ertuğrulgazi İmam Hatip Ortaokulunun rehber öğretmeni okul içinde tespit ediyor, müdürü buluyor, yargılama oluyor; niyeyse yüz kırk dokuz yılla yargılanan kişi iyi hâlden yirmi dört yıl ceza alıyor. 11 çocuğu istismar etmiş çünkü suçlu bulunmuş yani yüz kırk dokuz yılla yargılanıyor, iyi hâlden yirmi dört yıla iniyor; sonra itiraz ediyor, Yargıtayda beraat kararı geliyor ve bu 11 çocuğun hepsinin ifadeleri var. Ben şimdi bunun ilçe millî eğitim müdürü olmasını bekliyorum çünkü geçen hafta da çocukları az döveni Yenimahalle İlçe Millî Eğitim Müdürü yapmışlardı, bu arkadaşımızın da Alpu'ya ilçe millî eğitim müdürü olmasını bekliyorum.

14 yaşındaki çocuğa toplu istismar davasında 21 kişi beraat etti; somut delil yok. Oysa pedagoglar eşliğinde ifadeler veriliyor. 21 kişi tarafından istismar edilen çocuğun özel bir durumu var, efendime söyleyeyim, uzun şeyler var "Annemi dövdüler, şikâyetten vazgeçmesi için para teklif ettiler." diyor, HTS kayıtları var, vücudu darp izleriyle dolu, hatta birçok şey var burada söylemekte zorlanacağım. Bu arada, bu olaylar yeni olaylar. Bu 16 Temmuz 2024 tarihli haber. Çocuk İzleme Merkezindeki uzman psikolog tarafından tutulan gözlem raporunda, normal bir mental kapasiteye sahip olmadığı, zekâ yaşının gerçeğe uygun olmadığı gibi çocuğun özel durumu anlatılıyor. Adli Tıp Kurumu istismara maruz bırakıldığını rapor ediyor. Efendim, bütün bu insanlar "Tanımıyoruz." diyorlar ama hepsinin HTS kayıtları var vesaire, bu arkadaşların hepsi beraat ediyorlar. Bir üye hâkim muhalefet şerhi koyuyor "Ya, deliller sabit." diyor ama kararı verenler diyor ki: "Ruh sağlığını belki başkası bozmuştur. Üzerinden biraz zaman geçmiş."

Yine, Diyarbakır'da çocuğa istismar davasında, 24 Ekim 2024'te sanıklar beraat ediyorlar. 13 yaşındaki kız çocuğunun amcası ve kuzeni tarafından cinsel istismara uğradığı, dosyada sanıkların lehine delil olmamasına rağmen mahkemeden beraat kararı çıkıyor, bu da yine uzun bir şekilde anlatılıyor. Mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçen süre gereğince bu iki arkadaşımız beraat ediyorlar, gerekçeli kararın yazılması bekleniyormuş o dönem için.

Yine, siyaseten arkası güçlü bir başka arkadaşımız -özel bir tartışmaya sebep vermemek için hangi partidir, arkadaşımız nedir, söylemek istemem- 14 Kasım 2024'te bu kıymetli iş insanımız hakkında pantolon ve bluzunda DNA tespitine rağmen beraat kararı veriliyor. Bir yığın detayı var.

18 çocuğa cinsel istismar uygulayan erkek beraat ediyor, Aile Bakanlığı itiraz ediyor. Bu da 15 Ocak 2025, çok yeni. Sivas'taki Doğupınar Köyü Ortaokulunda 18 çocuğu cinsel istismara maruz bırakan kişinin beraat ettiği ortaya çıkıyor. Efendim, savcı demiş ki: "Sarkıntılık düzeyinde." Yani böyle bir durum var. "Suç zincirleme şekilde işlendi ama sarkıntılık düzeyinde." demiş. Dolayısıyla, herhâlde daha fazla şeyler bekleniyormuş böyle.

Şimdi, sonuçta, bunlar benim danışmanlarımın yaklaşık yarım saatte -o kadar da sürmemiş olduğunu tahmin ediyorum- bulduğu davalar; hepsi 2024, 2025. Demek ki anlatılanlarla ilgili sorunumuz var.

Ben buradan söyleyeyim, Türkiye'nin çok değerli hâkimleri var, çok değerli savcıları var ama adaletli karar verenleri bulmak çok kolay değil. Bunların içinde elbette beraatı hak eden kişiler vardır, muhtemelen olabilir ama bu kadar olmaz ve sonuç itibarıyla, Türkiye'de çocuklar ihmal edildiğinde, istismar edildiğinde, şiddete maruz kaldığında çocukları koruyamıyoruz ve maalesef, adalet sistemi, örneğin, 14 yaşındaki bir çocuğun düzenli olarak aynı şeyleri söylemesine rağmen, -üstelik bu çocuk engelli mesela- raporlar bu yönde olmasına rağmen "Ya, çok önce olmuştu, şimdi bilemeyiz o işleri falan." deyip konuyu kapatma eğiliminde oluyor. Vekillerimizin danışmanlarıyla beraber araştırsak 200-300 tane dava çıkar böyle. Demek ki bir yerde sorun var.

İkincisi, şimdi, Sayın Daire Başkanım, diyorsunuz ki: "Azaldı geçen yıla göre dosyalar yüzde 3,4." Şimdi, istatistiklere neresinden bakarsanız oradan söyleyebilirsiniz, ben de size ülkenin sorunu olan istatistiği söyleyeyim: 2010'da suça sürüklenen çocuk sayısı 83.393'müş, bugün 178.834; on dört yılda 2 katına çıkmış, 2 katından fazla olmuş. Mağdur sayısı 76 binden 242 bine çıkmış. Bunlar devletin rakamları, TÜİK'in rakamları. Yıllar içerisinde böyle dalgalanmalar oluyor. Geçen haftaki bürokratlarımızdan da rica ettim. Tabii ki bu sunumlarda, bu kadar zor görevleri yapan insanların "Yahu, iyi işler de oluyor."u anlatması lazım tabii de memleket öyle iyiye falan gitmiyor yani. Eğer on yılda suça sürüklenenler 2 kattan fazla, mağdurlar 3 katına çıkmışsa, 14 yaşında bir çocuk sokak ortasında diğer 2 çocuk tarafından öldürülüyorsa ve sistem bunları koruyamıyorsa, 361 tane suça sürüklenmiş çocuklar dönüp dönüp aynı şeyleri yapıyorlarsa her şeyi baştan düşünmeye ihtiyaç var demektir. Dolayısıyla "Bir yılda bir parça azalmış." diye bakmamamız lazım.

Ayrıca, başka istatistiksel bir şey söyleyeyim: Suça sürüklenen çocuklar ve onlarla ilgili oranların yetişkinlerle kıyaslanmasındaki artış başka bir şeye de delalet ediyor olabilir yani yetişkinlerin suçları artıyordur, çocuklarınki o derece artmamış olabilir. Dolayısıyla, bizim buralara farklı bir gözle bakmamız lazım. Ben Adalet Bakanlığımızdan öyle bir bakış açısı bekliyorum kendi adıma.

Başka bir şey söyleyeyim. Hâkimler ve Savcılar Kurulumuz var, değil mi? Bu Hâkimler ve Savcılar Kurulumuzda, benim bir muhalefet partisi milletvekili olarak gördüğüm şey şu: Muhalefet partisiyle ilgili birtakım davalar görüldüğünde hoşa gitmeyecek olan kararlar çıktı ya da çıkacak ise HSK devreye giriyor, örneğin Ekrem İmamoğlu davasında olduğu gibi. Hop, gitmemesi gereken bir hâkim uçuyor, gidiyor, Samsun'a. Peki, Hakimler ve Savcılar Kurulu... Burası politik, bunu da konuşmamı delillendirmek ve güçlendirmek amacıyla söylüyorum. Peki, bunu yapabiliyorsunuz demek ki, bu kararları alan zatımuhteremlerle ilgili bir soruşturma açılmış mı? "Sayın hâkim, yahu, sen nasıl bu kararı verdin DNA'lar olmasına rağmen, diğerleri olmasına rağmen?" demiş miyiz? Dersek, belki o zaman çocuğun üstün yararını koruma şansımız olabilir. Nasıl yapanların yanına kâr kalıyorsa bu kararı verenlerin de yanına kâr kalıyor çünkü sorun buradan kaynaklanıyor.

2016'da, yüce Meclisimiz, Başta Cinsel İstismar Olmak Üzere Çocuklara Yönelik Her Türlü İstismar Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla bir Meclis Araştırması Komisyonu kurmuştu. Komisyonumuzun o dönemki değerli Komisyon Başkanı Sayın Yılmaz Tunç idi, bunu hazırlayanların başıydı.

Ben Bakanlığa net bir soru soruyorum: 2016 yılında fevkalade bir rapor hazırlanmış, bu rapor çerçevesinde nasıl önlemler alınmış; bize bunu gönderebilirseniz. Yani yasama burada bir Komisyon kurmuş, bakmış, etmiş, hepimiz de genel olarak bakıyoruz ki iyi yani güzel, peki, pratiğe ne yansımış; buna da bir bakalım, bunu da soruyorum. Bugün cevap alınabilecek bir konu değil ama bakmamız lazım. Biz de böyle hepimiz anlaşırız, bir araya geliriz, komisyonları kurarız, arkada hocalar var, onlar da iyi bir rapor hazırlarlar, raporu da koyarız, bunları da kimse okumuyor zaten; sonuçta görevimizi yapmış olmuyoruz. Eğer 242 bin mağdur oluyorsa, çocuklar sokaklarda ölüyorsa, sistem koruyamıyorsa ortada eksikler var demektir, değiştirmemiz gereken işler var demektir.

Bu komisyonların temel kurulma mantığı şu, daha doğrusu şöyle söyleyeyim, bazı işler oluyor ki toplum büyük refleks gösteriyor, doğal olarak da bu Meclis toplumun Meclisi olduğu için bir refleks gösteriyor. Bu komisyonların kurulmasının çok temel iki nedeni var, biri Sıla bebek davasıydı, diğeri de Narin davasıydı. Adalet Bakanlığına yazı yazdı bu Komisyon, dedi ki: "Biz Sıla bebek davasını izlemek isteriz." Adalet Bakanlığı Mahkeme Başkanına gönderdi, Mahkeme Başkanından cevap geldi: "Suça sürüklenen 2 çocuk olduğundan Komisyonunuzun izlemesi uygun değildir."

Şimdi, düşünün, Türkiye'yi temsil eden milletvekilleri, bu işi araştırmak için yüce Meclis çatısında bir Komisyon kurmuşlar "Buraya giremezsiniz." denildi. Ben gittim, 6 milletvekilimizle birlikte gittik, Elif Vekilim vardı, o da DEVA Partisinden, o da 7'nci vekilimizdi, oradaydı. Ben itiraz ettim Mahkeme Başkanına, dedim ki: Bunun için kurulmuş bir Meclis Komisyonu var, ben girerim kardeşim. Girerdin, giremezdin, konuştuk, ettik, girdim, 3 duruşmaya da girdim, 3'ünü de takip ettim. Günün sonunda, Sıla bebek göz göre göre katledilmiş bir bebeğimizdir, bizim Komisyon olarak burada onu izleme şansımız bile olmadı. Şimdi bir başvuruda bulundum Sıla bebeğin teyzesi dinlensin diye çünkü mahkeme Sıla bebeğin teyzesini dinlemedi, Sıla bebeğin teyzesini dinlemedi mahkeme. Çok başarılı bir iş yaptık, çok süratli bir mahkeme süreci oldu, 2 küçük çocuğu cezalandırdık, bir anneyi cezalandırdık -ki bence suçluydular, cezalandırılmaları doğru- ama o anneyi o sektörde zorla çalıştıranlar, kafasına silah dayayanlar, uyuşturucudan daha önce sürekli tutuklanmasına rağmen o çocukları geri verenler anneye, o anneye kendi ailesini uzaklaştırma kararı aldırmak için zorla bir baskıda bulunanların hiçbirisi ceza almadılar, onların hepsi kurtuldular; ben böyle bir adalet mekanizmasının ülkeye bir hayrı olduğuna inanmıyorum.

Tekirdağ'da, bildiğim kadarıyla çocuk ve adalet merkezi yok, anladığım kadarıyla. Şimdi, Tekirdağ'da bir olay daha oldu, o gün oradayım, dediler ki: "Bir bakkal var, şimdi yakalandı." Ne oldu, dedim? "Yargılanıyordu, delil yok deyip duruyorlardı, şimdi delil de var Allah'tan -kötü bir şey ama- delilleri de yakaladık." dediler. Oradan birisi dedi ki: "Aa, o bakkal sapıktır, biz onu tanıyoruz, çocukluktan beri öyledir." Yani halk biliyor, adam devam ediyor fakat sistem bir türlü adamı zapt edemiyor. Biraz önce sayın vekilimin söylediği gibi yani sistem adamı tutamıyor. Bakkaldan alışveriş yapanlar biliyor, diğerleri biliyor, herkes biliyor, şimdi o dava görülmeye devam ediyor. Dolayısıyla, bizim Türkiye'de çok ciddi bir problemimiz var. Başka bir şey daha söyleyeyim, bu çocuklarla ilgili ne zaman bir ihmal, istismar, şiddet olayı yaşadıysak, ben şuna inanıyorum: Bakanlıklarımızın orada temsilcilerinin olması gerekir. Örneğin, ben millî eğitim alanında çalışıyorum, görevim bu partimde, Mecliste de Millî Eğitim Komisyonundayım. MESEM'lerde ölen çocuklar var, MESEM'lerde ölen çocukların davalarını izlemeye çalışıyoruz, Adalet Bakanlığından temsilci yok, Millî Eğitim Bakanlığından temsilci yok, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından temsilci yok. Mahkemeye bir hâkime hanım gelmiş, ben oradaydım. Üç ayrı grup var mahkemede, müştekiler var, 2 de suçlu var, ikisinin de ayrı avukatı var yani şirketin sahibi ile çalışan birbirine güvenmediklerinden onlar da ayrı avukat tutmuşlar, 3'ü de yeni bilirkişi raporu istediler. Çocuk öldü, hâkime hanım arkasından atlı koştuğu için -muhtemelen- bilirkişi raporunu tekrar 3 taraf da istiyor bu arada yani müştekiler de istiyor, yargılananlar da istiyor ve hâkime hanım dedi ki: "Gerek yok tekrar bilirkişi raporu almaya." dedi ve birisi, vallahi, 15 bin lira mı, ne, biri 48 bin lira mı, ne, 2 tane para cezasıyla bir çocuk öldüğüyle kaldı. Alperen Enes Ural, öldüğüyle kaldı, gitti çocuk; sistem bu. Bu arada, bir itirazda daha bulundular hâkime hanıma, dediler ki: "Bu evin ev sahibi var -çünkü çocuk çalışmaması gereken günde, cumartesi günü çalışmaması gerekiyor normalde- çocuk 2'nci kattan düştü, bu evin ev sahibi var doğal gaz işini yaptıran, onu da dinleyelim." dediler, o tanığı da dinlettirmedi hâkime hanım çünkü bana öyle geliyor ki bu davaların süratle kapatılması lazım, bunların siyaseten konuşulmaması lazım, basına yansımaması lazım. Tam tersi olması lazım, konuşulması lazım, ceza alınması lazım.

Şimdi, ben Adalet Bakanlığından o hâkime hanıma soru sorulmasını bekliyorum mesela. "Sayın hâkime hanım, siz neden yine herkes istemesine rağmen bilirkişi raporu istemediniz, siz neden tanık dinlenmesini istemediniz?" diye sorması lazım bence. Şimdi, böyle kararlar almaya devam edersek, böyle hak ihlalleri yaşamaya devam edersek ölenler bu yoksul ailelerin çocukları, siyaset kendi dinamiğinde ne kadar fırsat yaratırsa bir gün, iki gün, üç gün söylüyoruz, ediyoruz ama sonuç ne oluyor, biliyor musunuz? Dedesinin yanına gömülme vasiyeti olan Alperen Enes Ural küçücük bir yerde, 2 mezar arasında yer bulunamadığından orada yatıyor. Ben geçen hafta da söylemiştim, hepimizin çocukları var, ben bu Komisyonu o yüzden önemsiyorum. Bu sunumların hepsine kıymet veriyorum, yaptığınız kitaplara, gönderdiğiniz genelgelere, açtığınız mobilyalı alanlara da çok kıymet veriyorum çünkü onlar olmasa bu iş olmaz ama günün sonunda bu yapılan işlerden bir adalet üremiyorsa, bir adalet çıkmıyorsa, bu Komisyonda da biz sadece bunu yazacaksak buradan bir şey çıkmaz, hiçbir şey elde edemeyiz.

O yüzden Adalet Bakanlığının "Ben nerede yanlış yapıyorum, bu işler neden böyle oluyor?" sorusuna cevap arıyorum. Bir tane sorum var benim, sorum tek: Bu işler neden böyle oluyor? Bu sorumun cevabını bekliyorum. Daha önce bu Komisyonun Başkanı olan Sayın Yılmaz Tunç'un da... Bir başka yapısal bir şeyi daha söyleyeyim, ben öyle tarif edilmese de sayın bakanların da buraya gelip bu Komisyonlardaki işleri takip etmelerinin önemli olduğuna inanıyorum çünkü bu Komisyonun bir önceki Başkanı şimdi yürütme görevinde, önemli bir görev, çok kritik bir görev. O yüzden de size değil, bu sisteme yönelik bir eleştirim.

Tek sorum var, bu işler neden böyle oluyor, bu adamlar neden serbest bırakılıyor? Serbest bırakanlar neden hâkimliğe, savcılığa böyle rahat rahat devam ediyorlar çünkü bunun tersinin de yapılabildiğini biliyoruz.

Teşekkür ederim.

ŞENOL SUNAT (Manisa) - Bunu HSK'ye soralım.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Soruyorum işte.