KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Hocam, teşekkür ediyoruz etkili sunum için.

Aslında, devamla, şimdi TÜBİSAD 18 Şubatta bize bir sunum yapmıştı, orada şunu söylediler: "ABD, Almanya ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde dijital ekonomi ülke ekonomisinin yüzde 65'ini oluşturuyor, Türkiye'de ise dijital ekonomi ülke ekonomisinin yüzde 6'sını oluşturuyor. Size göre, oradan devamla, yapay zekâyla gerçekten burada bir sıçrama yapabilir miyiz yani kestirmeden gidip bu işi çözebilir miyiz, yoksa burada bir kısa devre mi olur yoksa altyapıyla çözebilir miyiz bu işi? İkincisi de "ABD'de, ülke içinde üniversiteler arası konsorsiyum oluşturuyoruz." dediniz, doğru mu? Peki, bu, dünya genelinde üniversiteler arası oluşturulabilir mi? Böyle bir çalışma var mı? Onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

CHİCAGO ÜNİVERSİTESİ EKONOMİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. UFUK AKÇİĞİT - Teşekkürler.

İlk soruyla başlayayım: Az önce bahsettiğiniz o hukuk ve bilgisayar mühendisliği alanında, iki alanda da bilgisi olan insan çok daha fark yaratabiliyor, kesinlikle haklısınız. Tıp da aynı şekilde, tıp ve bilgisayar alanında bilgi sahibi olan insan çok daha fark yaratabiliyor. Hatta bir sınıf arkadaşım vardı, iktisat doktoraya başlamıştık birlikte MIT'de, çok da başarılıydı, ikinci senenin sonunda master alıp ayrıldı ve daha sonra hukuk okumaya gitti, "Zaten hedefim buydu, ben iktisatla hukuku bağlamak istiyorum." dedi. Yani aslında bu tarz girişimciler şu anda çok daha kıymetli, bu yüzden de işte öğrencilere çift ana dal hakkı verebiliyor olmamız lazım üniversitelerde. Ben tekrar edeyim, çok fazla öğrenciyle konuşuyorum ve bana sorduklarında "Ne yapalım hocam?" dediklerinde, hatta bir akrabamla konuşuyordum geçen hafta, ona da söyledim: "Çift ana dal yap." dedim, "Bizim üniversitede bunu yapamıyoruz." dedi. Şimdi, bunu yapamıyor olması çok büyük bir sıkıntı. Dolayısıyla aslında dediğinize yüzde yüz katılıyorum, özellikle yapay zekâyı kullanacaksak biz, sadece yapay zekâyı geliştirecek mühendis yetiştirmememiz gerekiyor, onu başka alanlara uygulayacak insanlar yetiştirmemiz gerekiyor ki bütün bu, az önce de bahsettiğim, Türkiye'nin güçlü kasları olan alanlarda; işte sağlık olsun, tarım olsun ya da başka alanlarda olsun, bunlar bir değere dönüşebilsin.

Onun haricinde bir şeyden daha bahsetmek istiyorum: Şimdi, insanlarda işte dışarıyla proje yapmalarının kesinlikle kültürünü oluşturmamız gerekiyor, yalnız orada kantarın topuzunu da kaçırmamamız gerekiyor, şu açıdan: Bu, şu demek değil: Bir üniversitedeki hoca ya yayın yapsın ya da iş dünyasına iş yapsın ve aynı sıfatla üniversitenin akademik kadrosunda yer alsın. Bu, akademik gerçekliğe uymaz yani bizim hem akademik açıdan rekabetçi kalmamız gerekiyor hem de iş dünyası açısından rekabetçi kalmamız gerekiyor, dolayısıyla bunun tanımlarını iyi koymamız gerekiyor ama şöyle şeyler olabilir: Bir akademisyen çok önemli şeyler yapıyordur, onun gerçek hayatta uygulaması vardır, ortak öğrenciler alınır, iş dünyası gelir bu işin parasını koyar, devlet teşviki de gelir ve öğrenciler bu projede çalışırlar, daha sonra da o öğrenciler mezun olduktan sonra o şirketlerde çalışır ya da kendi girişimlerini oluştururlar, inanılmaz bir fırsat olur, bu da hocanın araştırma zamanını almamış olur bir taraftan da o vizyonerliğini ortaya koyar. İşte "Bunu yalnız üniversiteler üzerinden yapabilir miyiz?" dediniz, bence bu çok gerçekçi değil şu anda çünkü üniversitelerin şu anda kaynak sıkıntısı var. Dolayısıyla özel sektörün de ortaya gelebilmesi için bence karşıdan da bir şeyin ortaya gelmesi gerekiyor. Bence sanayi teşviklerinin bir miktarının, ciddi bir miktarının bu ortak projelere kaydırılması gerektiğini düşünüyorum yani özel sektör, endüstri 1 lira koyduğu zaman, 1 lira da üniversite koyacak ve oradaki liyakat sahibi en başarılı hoca, orada hak eden hoca -o projeyle başvuracaklar tabii ki- onlar bu işi yapacaklar.

Şimdi, terse beyin göçünü söylediniz. Bu konuda çok ciddi, çok kıymetli bulgular var, birincisi: Kore hikâyesinden bahsetmiştim. Kore hikâyesinin başlangıcında, dünyada, farklı ülkelerdeki 18 tane Korelinin geri gelmesinden kaynaklanıyor bu iş. Örneğin, ilk atılımı demir çelik alanında yaptılar, demir çelik alanında atılım yapan hoca Almanya'da demir çelik alanında bir profesördü, o geri geliyor ve bu endüstriyi koyuyor, ondan sonra, işte denizcilik vesaire, o taraflara doğru devam ediyorlar, daha sonra elektronik diye gidiyor. Ama burada şunu da unutmamak gerekiyor: O zamanlar insanların fiziksel olarak hareket etmeleri gerekiyordu çünkü o zamanlar manyetolu telefonlarla falan insanlar konuşuyordu herhâlde böyle sıra bekleyerek, artık öyle bir dünyada değiliz, insanlar on-line da iletişim sağlayabiliyorlar. Dolayısıyla insanların fiziksel olarak buraya gelmesi gerekli değil. Dünyada, dediğiniz gibi, gerçekten çok kıymetli değerlerimiz var. Hatta bir öğrencim, doktora öğrencim şöyle bir araştırma yaptı, biz de Türk akademisyenler için aynısını bulduk, grafikleri koyacaktım, sonradan çıkarttım çok uzayacak diye zamanınızı almamak için. Şöyle -hem Marta Prato Amerika'da baktı, biz de Türkiye'deki bilim insanlarına baktık- diyelim ki ben ve işte Fatih Bey birlikte çalışıyoruz, Fatih Bey daha sonra yurt dışına gitti, yurt dışına gittikten sonra, işte onun akademik olarak verimliliği artırıyor, eğer bağlantıda kalmazsak bana hiçbir şey olmuyor, hatta ben biraz patinaj yapmaya başlıyorum ama biz ortak çalışmaya devam edersek onun verimliliği yüzde 30 artıyor, benimki yüzde 10 artıyor ortak bağlantıda kalırsak yani bu şu demek aslında: Bir insanın yurt dışına gidiyor olması bizim için bir fırsat bir taraftan da değil mi? Çünkü bu işin kaynağında bu işleri öğrenen ve kaynağında bu işleri çok iyi bir şekilde icra eden insanlar var, onlardan alınabilecek herhangi bir -uzaktan da olsa- destek... Az önce de ondan bahsettim biraz, bizim şu anda yapay zekâ alanında akademisyen sıkıntımız var, bu öğrencileri eğitmek için hocaya ihtiyacımız var. Niye uzaktan eğitim yapılmasın ki bu alanlarda değil mi? Dolayısıyla böyle bir fırsat sağlanabilir ki özellikle yurt dışındaki insanlar için buraya fiziksel olarak gelmek, o kadar seyahat etmek belki onlar için de çok zor oluyordur ama bu insanlar mutlu da olacaklardır bu işin ucundan tutabildikleri için.

Son olarak da az önce bu dijital konusunda işte "Bizde yüzde 6, yurt dışında yüzde 50, yüzde 60'larda..." demiştiniz. Kesinlikle doğru ne yazık ki. Şimdi, bu yapay zekâ bir fırsat yaratıyor ama şunu unutmamak gerekiyor: Bu politikalar gerçekten arabanın 4 tekerleği gibi yani insan gücü ayağı, firmaların rekabet ayağı, altyapı ayağı; bunlar gerçekten arabanın 4 tane, 5 tane, 10 tane tekerleği gibi ya da regülasyonlar vesaire. Eğer bu 4 tekerleğin 4'ü de şişirilmezse o araba ileriye gitmiyor, dolayısıyla bütünsel yaklaşmak gerekiyor bu meseleye. Evet, bu bir fırsat sağlıyor ama gerçekten gerçekçi bir şekilde neler yapılması gerekiyor, bunun simbiyotik bir ilişki olduğunu unutmamamız gerekiyor, bir ekosistemde bir şeyler ayağa kalkacak, masanın 4 ayağını da oturtmamız gerekiyor. Dolayısıyla bu işte başarı hikâyeleri de var, başarısızlık hikâyeleri de var, Brezilya bunun örneğidir örneğin. Çok ciddi AR-GE teşvikleri verildi Kore gibi. Kore bu arada şöyle bir şey yaptı, onu da hemen hızlıca toparlayacağım son yirmi saniyede. Kore, ilk başta bu atılımı yaparken çok gerideydi teknolojik olarak ve biliyordu ki boyunu aşacak AR-GE yapması, inovasyon yapması. Samsung gibi firmalar o zamanlar makarna üretiyorlardı, teknoloji üretmiyorlardı, gerçekten Samsung bir makarna fabrikasıydı aslında. Daha sonra bu insanlara diyorlar ki: Bakın, biz bir teknoloji atılımına gireceğiz ve şu anda da işte uzmanlarını getirdik ama şu anda mühendislerimiz yeterince eğitilmemişler, onları eğitime gönderelim. Japonya'ya gönderiyorlar, Amerika'ya gönderiyorlar ve oralarda eğitimden geçtikten sonra bu insanlar geri geliyorlar. Dolayısıyla ilk verdikleri teşvik, Kore Hükûmetinin ilk verdiği teşvik yurt dışından lisanslama teşviki, AR-GE teşviki değil, lisanslama teşviki. Çünkü AR-GE teşviki verse zaten AR-GE yapacak mühendis yok ortalıkta henüz. Lisanslama teşvikiyle dışarıdan teknolojiler getirdikten sonra ne zaman ki bundan öğreniyorlar yeterince, daha sonra bunun üzerine inşa etmeye başlıyorlar. Şimdi, Brezilya örneğinde ise bu adımı baypas edip direkt kendi başlarına inovasyon yapmaya çalışıyorlar ki verdikleri o kadar AR-GE sübvansiyonuna rağmen düşük kaliteli patent üretmişler, sadece dostlar alışverişte görsün patentleri üretilmiş. Dolayısıyla dediğim gibi, bu işte kademeli bir şekilde gitmek gerekiyor yani adım adım gitmek gerekiyor ama doğru politikalarla sabırlı bir şekilde ilerlenirse kesinlikle bundan on sene sonra çok daha farklı bir başarı hikâyesi konuşulabilir tabii ki.