| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nun 42'nci maddesi gereğince Merkez Bankasının faaliyetleri hakkında bilgilendirme sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 06 .05.2025 |
AYKUT KAYA (Antalya) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, Merkez Bankasının kıymetli temsilcileri; bugün burada sadece ekonomik göstergeleri değil, bu göstergelerin arkasındaki vatandaşımızın yaşadığı gerçekleri konuşmak zorundayız. Merkez Bankasının son kararıyla gösterge faizi yüzde 46'ya, politika faizi ise yüzde 49'a yükseldi. Bu, sadece bir ekonomik karar değil, aynı zamanda siyasi müdahalelerin ekonomiye yüklediği ağır fatura anlamına geliyor. 19 Martta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımıza yönelik yapılan siyasi operasyon piyasada ciddi bir kırılma yarattı. Bu operasyon olmasaydı Merkez Bankasının faizleri 250 baz puan daha indirmesi bekleniyordu ama operasyon geldi, döviz yükseldi, rezervler satıldı ve sonunda faizler yeniden artırıldı yani ekonomi öngörülebilir bir programla değil krizlerle, müdahalelerle, savrulmalarla yönetiliyor. Bu kararın arkasında 50 milyar doların üzerinde bir rezerv kaybı, yabancı yatırımcının ülkeden çıkışı ve yurt içindeki tasarruf sahibinin dövize yönelmesi yatıyor. Merkez Bankası dövize olan ilgiyi azaltmak için TL'ye yüksek getiri vadetmek zorunda kalıyor. Ancak bu politikanın faturasını kim ödüyor? İhracatçı ödüyor, üretici ödüyor, reel sektör ödüyor. Ticari kredi faizleri birleşik olarak yüzde 60'ın üzerine çıktı, mevduat faizleri 5 puanın üzerinde arttı; yatırımlar erteleniyor, istihdam duruyor, büyüme yavaşlıyor. Daha da çarpıcısı şu: Üretici fiyat endekslerinden hesaplanan üretici enflasyonu yüzde 25'lere kadar gerilemişken reel sektör hâlâ yüzde 60 faizle borçlanmak zorunda kalıyor; bu tabloyu size sormak istiyorum. Böyle bir faiz ortamında reel sektör kendi üretim dinamiklerini nasıl sürdürecek? Finansmana erişim bu seviyedeyken şirketler nefes alabilecek mi yoksa büyüme dediğiniz şey sadece kâğıt üzerinde mi kalacak?
Ayrıca, Merkez Bankasının enflasyon hedefleri de sürekli değişiyor. Önce "yüzde 21" dediniz, sonra "yüzde 24" ama bugün sokaktaki gerçeklik bize yıl sonu enflasyonunun yüzde 30'un çok üzerinde olacağını söylüyor. Bu da vatandaşın alım gücünün daha da düşeceği anlamına geliyor.
Son iki aylık veriler kurun kontrol patikanızın dışına çıktığını ve yabancı para getirisinin Türk lirası getirisinin üzerine çıktığını gösteriyor. Reel sektördeki soğuma, kapasite kullanımı, sanayi üretimi ve konkordato sayısı gibi göstergelere yansımış durumda. Bu tablo sadece ithalat değil ihracatta da gerileme riski olduğunu ortaya koyuyor. Böyle bir ortamda Merkez Bankası olarak döviz ihtiyacını nasıl finanse edeceksiniz? Önümüzdeki yılın bütçesi de yine bir faiz bütçesi mi olacak sizce? Merkez Bankasının görevi sadece faizi belirlemek değil aynı zamanda ekonomiye güven vermektir ama bu güveni kaybettiniz. Kur oynaklığı arttığında döviz satıyorsunuz; baskıyla, pansumanla bu süreci yönetmeye çalışıyorsunuz.
Bu nedenle buradan açıkça sormak istiyorum: Rezervlerdeki erimeyi durdurmak için hangi somut adımları atacaksınız? Türk lirasını cazip hâle getirmek için daha ne kadar bedeli halka ödetmeyi planlıyorsunuz? Enflasyon hedeflerine ulaşmak için gerçekçi ve sürdürülebilir bir stratejiniz var mı? Milletin cebinde para yokken Merkez Bankasının vitrinine koyduğu istikrar sadece bir illüzyondur. Bu ülkenin üreticisi, emekçisi, esnafı sahici bir güven ortamı istiyor. O güveni kurallarla, kurumlarla, liyakatle inşa edersiniz; baskıyla, gözaltıyla, pansumanla değil.
Saygılarımla.