KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Hükûmet temsilcisi, değerli bakanlık temsilcileri; öncelikle şunu yapmamız gerekiyor, en azından böyle bir hedefinizin olması gerekiyor: Ülkemiz hangi anlaşmayı kiminle nerede yapıyorsa yapsın, kendine özgü tarım, ticaret, sanayi, ekonomi alanında bir programı olmalı, bir öngörüsü olmalı ve bunun için de kırmızı çizgileri olmalı. Yani, 1980 yılında, hayvancılıkta kendi kendine yeten, 45 milyonken 80 milyon hayvan varlığı olan ve kendi ırklarıyla, kendi çeşitliliğiyle hem ülkesinin karnını doyuran hem de belki de Orta Doğu'ya örnek olması gereken bir ülke bugün ithalat meselesi üzerinden hayvancılıkta, kırmızı ette tamamen dışarıya bağımlı bir ülke hâline gelmiş. Ne demek istiyorum? Böyle bir ülke, 32 milyon dönüm arazisi boşken biz ne yazık ki yılda 7 milyon ton hububat satın alabilir duruma gelmişiz. Yani, her türlü anlaşmayı yapalım, hiç itirazım yok; her ülkeyle ekonomik, ticari, turizm, sanayi, hoşgörü, dayanışma, kültürel her türlü dayanışmayı yapalım çünkü "önce insan" diyorsak eğer -ki bizim felsefemiz öyle- artık dünya ya da Türkiye meselesi üzerinden gitmeyip insan meselesi üzerinden bakmamız gerekiyor ama özellikle tarım meselesi üzerinde, gıda egemenliği ve gıda güvenliği konusunda bakıyoruz biz meseleye. Baktığımız nokta tam da şudur: Eğer bu ülke, bugün 78 milyon, "Otuz yıl sonra 90 milyon olacağım." diyorsa kendi insanının karnını doyurabilecek önemli gıdaları üretmek zorundadır; toprağı buna müsaitse, iklimi buna müsaitse, havası buna müsaitse. Görüntü o ki bizim ülkemiz ihtiyacımız olan buğdayı da, arpayı da, şeker pancarını da, pirinci de, yulafı da, soğanı da, patatesi de bu ülkede üretebilir. Bu anlamda, benim özellikle üzerinde durmak istediğim konu şudur: Hiç ülke ayırmadan bütün ülkelerle diyalog kurulabilir ama bu ülkenin kendi kırmızı çizgilerinin, kendi tarımsal öngörüsünün, kendi insanının gelecekteki gıda, ham madde ihtiyacının bütününü gıda egemenliği ve gıda güvenliği üzerinden değerlendirmelidir. Bu ülke tamamen yabancı ülke çiftçilerini, yabancı ülke ticaret insanlarını ve ticaretini; daha doğrusu, kendi ülkesinin çiftçisini yoksulluğa iterken, kendi ülkesinin insanını tüketici konumuna koyarken yabancı ülkelerin şirketlerini, yabancı ülkelerin üreticilerini zenginleştirmemek zorundadır diye düşünüyorum. Bu açıdan dikkat edilmesi gerekli. O yüzden, bu anlaşmalar yapılırken bize açıkçası daha detaylı, daha açık bilgiler verilmesi gerekmektedir. Mesela, "biyoçeşitlilik" dediniz, "tohum alışverişi", "ıslah" dediniz yani bunda biz ne vereceğiz, ne alacağız çok önemli. Biliyorsunuz, Ankara keçimiz gitti, tiftik keçimiz gitti, kendimize özgü bir sürü değerlerimiz gitti. Bugün maalesef birçok açıdan tamamen dışarıya bağımlıyız ve tohum alanında artık ne yazık ki kendi tohum, kendi standart çeşitlerimiz yok. Yüzde 90, işte, ıslah çeşitleri, hibrit çeşitleri üzerinden çiftçimiz bağımlı bir üretime dönmüş durumda. Bu anlamda bu uyarıları yapma ihtiyacı duydum.

Teşekkür ediyorum sizlere.