Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3147) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 31 .05.2025 |
İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de hepinizi tekraren saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, öncesinde, Anayasa'ya aykırılık gerekçesiyle bir kısım düşünce ve kanaatlerimizi sizlerle paylaşma imkânı bulmuştuk, şimdi de kanun teklifinin geneli üzerindeki düşünce ve kanaatlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak, tabii, dinledikçe de olayın çok farklı boyutlarının olduğunu bir kez daha müşahede etmenin üzüntüsü içerisinde olduğumuzu da kayda geçmek istiyorum. Çünkü özü itibarıyla, biz bu kanun teklifiyle, onuncu yargı paketiyle anasından ayrılan çocukları, eşinden ayrılan anneleri, evlatlarından ayrılan babaları birleştirmeyi arzu ederken geldiğimiz nokta itibarıyla bırakın birleştirmeyi, ayrışmayı daha da derinleştirecek boyutlara geldiğini görüyoruz şu anki konuşmalardan çünkü dertlerimiz o kadar çeşitli ki herkes kendi mahallesine çözüm arar hâle gelmiş. Oysa biz, kanun yaparken 86 milyonun eşitliğini, 86 milyonun huzurunu, 86 milyonun refahını düşünerek hareket etmek durumundayız ve bu yönde adım atmak durumundayız ki bir karşılık bulabilsin, bu karşılığımız da toplumun her bir kesiminin vicdanında kabul görebilsin. O nedenle, infaz sisteminin eşit uygulanmasını ve infazda özellikle eşitlik, cezada adalet vurgusunu sıkça söyler olduk. Ve burada yine, iktidar temsilcilerinin yaklaşımlarına ve bu kanuna ruh veren değerli isimlerden birisi olan Sayın Yıldız'ın da açıklamalarına baktığımızda, vuslat beklentisini ekime bırakıyor, biz de diyoruz ki: Ekimler sizin olsun da beklentiye soktuğumuz vatandaşlara, gelin, hep beraber burada, Komisyonda bir bayram borcumuz olsun, millete bir bayram hediyesi verelim çünkü çok zor değil burada konuştuğumuz konularda mutabakata varmak, hepimizin bir tek ortak arzusu olmalı, beklentiye soktuğumuz, umutlarını bir şekliyle törpülediğimiz ve fakirin ekmeği olarak gördüğümüz, umuda sevk ettiğimiz vatandaşlara eşitlikçi bir yaklaşımla bir kanuni düzenleme yapalım.
Değerli milletvekilleri, bugün burada kamuoyunun büyük bir umutla takip ettiği onuncu yargı paketini ele almak üzere toplanmış bulunuyoruz ancak ortada üzerinde gerçekten tartışmaya değer bir reform paketi değil, toplumsal adalet ihtiyacına kulak tıkayan yüzeysel birtakım düzenlemelerden oluşan bir metinle karşı karşıyayız. Bugün itibarıyla cezaevlerinde yaklaşık 415.732 tutuklu ve hükümlü bulunduğunu net bir şekilde bugün Komisyonda öğrendik. Sabahki konuşmamızda 410 bin demiştik ama düzeltildi, şu an itibarıyla 415.732. Bu sayı Türkiye Cumhuriyeti tarihinin rekorudur. Daha vahimi ise bu insanların önemli bir kısmı adil yargılandığına inanmamaktadırlar. Her bir mahpusun dışarıda ailesi, çocuğu, yaşlısı yakını vardır. Toplumda derin bir adalet krizi yaşanmaktadır. Vatandaşlarımız Meclisten hakkaniyetli ve öngörülebilir bir adalet düzeni beklemektedir. Ancak getirilen teklifte ne cezada adalette, adaletin sağlanmasına dönük bir vizyon vardır ne de yargının yapısal sorunlarına dair çözüm iradesi. Öğlenki oturumda da ifade ettiğim üzere, 55 maddeyle başladı Sayın Bakan, 40'a düştü, şimdi 30. Bakanlık ile Meclis arasında kaybolan yargı paketini biz üç hafta süreyle mercekle aradık, bulamadık; bulamadığımızı anlayan Bakanlık da Allah'tan bize yumuşak huylu bir Genel Müdürümüzü sadece temsilci göndermiş, ona bir şey diyemiyoruz. Kanun teklif sahibine bakıyoruz, o da ondan daha sempatik, daha güler yüzlü bir insan, ona da bir şey diyemiyoruz ama Adalet Bakanı veyahut da Adalet Bakan Yardımcılarından birinin en azından şu infaz paketine sahip çıkıp burada soruların muhatabı olarak bir cevap vermesini elbette beklerdik çünkü Parlamentoyu ciddiye almayan bir yürütmeyi biz neden ciddiye alalım? Biz bu arkadaşlarımızla beraber çalıştık, buradayken onların kullandığı cümleler hâlâ kulaklarımızda. Millet iradesinin üstünde hiçbir gücün olmadığını ifade eden, millet iradesinin dokunulmaz olduğunu söyleyen bu arkadaşlarımızdı. Ne oldu, bir anda makam değişince Parlamentonun saygınlığı yerle yeksan mı oldu, ortalıktan mı kalktı? Niye sahip oldukları kanun teklifini gelip burada hakkıyla temsil edemiyorlar Sayın Başkanım? Noterler Birliği Başkanına teşekkür ediyoruz, kendileriyle alakalı bir düzenleme, konularına vâkıflar, Genel Sekreterle birlikte gelmiş "Benim burada 7 maddem var; noktasına, virgülüne dokunulmadan geçsin." diye titizlikle takip ediyor. E, bu infaz yasası... Hadi diyelim ki Bakan gelmedi, Bakan Yardımcıları çok yoğun, gelemediler; Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürünüz niye gelmiyor buraya, sadece yardımcısını gönderiyor? Bu hep infazla alakalı. Bakın, sadece ben söylemiyorum arkadaşlar bunu, bütün meslek erbabı avukat arkadaşlarımız ifade ediyor, cezaevlerinde müddetname hazırlayabilecek doğru düzgün adamınız yok sizin. Bu infazın çeşitliliğinden kaynaklı olarak uygulamada ne tür sıkıntılar yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Çoğumuz ekmeğini avukatlıktan kazanan arkadaşlar şu masanın etrafındakiler. Hiç mi saygınız yok sizin yaptığınız işe? Sizinle alakalı bir kanun geçiyor burada; hakkıyla gelin, burada takip edin arkadaş. Bakın, eksik olan bir milletvekili var mı? Lafa geldi mi vurun abalıya misali hep milletvekilleri dayak yiyor. İktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekilleri işinin takipçisi, nerede kamu bürokratları? Hiç kusura bakmayın, işinize hakkıyla sahip çıkacaksınız; burada olanlar sözümden ari, onlara söyleyecek bir hususum yok ama bu kanunda böyle büyük bir beklenti oluşturup ondan sonra kuşa döndürdüğünüz kanun teklifini bir cumartesi günü saat 16.00'da başlayan bir görüşmeyle görüşmeye açarsanız bu sözleri de işitirsiniz. Kanun teklifinizin arkasında olun, samimi olun, millete vermiş olduğunuz söz ve vaatleri yerine getirin. Devlet adamı ciddiyeti içerisinde hareket eden siyasiler de verdikleri sözü hakkıyla yerine getirir ve arkasında bu işin takipçisi olurlar. Hiç kusura bakmayın; bakın, şimdi arkadaşlarımız söylüyor, diyor ki: "O ona atıyor, o ona atıyor, niye Covid yasası gelmedi?" diye. Bir türlü gerçek sahibini bulamıyoruz, gerçek gerekçeyi de bulamıyoruz. Vatandaşlarımız Meclisten hakkaniyetli ve öngörülebilir bir adalet düzeni beklemektedir arkadaşlar ancak getirilen teklifte ne cezada adalet ne de adaletin sağlanmasına dönük bir vizyon var ne de yargının yapısal sorunlarına dair bir çözüm iradesi. Teklif öncesi Adalet Bakanı ve Hükûmet sözcüleri tarafından bayram öncesinde infaz indirimi ve infazda kapsamlı bir beklentiyi körükleyen açıklamalar yapılmıştır. Sayın Bakan Yılmaz Tunç Covid-19 izni kapsamında infaz düzenlemeleriyle ilgili ilk açıklamasını 17 Nisan 2025 tarihinde yapmıştır. Açıklamada, Covid izniyle ilgili bir çalışma olabileceğini belirtmiş, 2020'de Covid izninden yararlanıp açık cezaevinde bulunanların denetimli serbestlikten faydalanarak tahliye edildiğini ve bu sürenin 31 Temmuz 2023'e kadar uzatılacağını açıklamıştır. Ayrıca, cezası kesinleşmemiş olanların bu düzenlemeden yararlanamaması nedeniyle taleplerin olduğunu ve bu talepler doğrultusunda bir düzenleme olabileceğini belirtmiştir. Bakın, burada infazda bir düzenlemeye dair Bakanın ağzından çıkan bir cümle içerideki vatandaşı nasıl bir beklentiye sokar, dışardaki yakınlarını nasıl bir beklentiye sokar, bunu çok iyi kavramak lazım. Daha sonra ise 23 Nisan 2025 tarihinde DEM PARTİ heyetiyle yaptığı görüşmede yeniden düzenlenmesi gereken Covid yasasını da görüştüklerini ve örgütlü suçların -altını çiziyorum- siyasi suçluların covid yasasından kapsam dışı bırakılmaması gerektiğini belirttiklerini ifade etmiştir. Biz DEM'le bu görüşmeyi yapan Sayın Bakanın açıklamalarından bunu öğreniyoruz arkadaşlar, vatandaş da beklentiye bu hâliyle düşüyor. Ancak, sonuçta toplumun önüne getirilen metin bu beklentilerin hiçbirine yanıt vermemiştir. Bu, tam bir samimiyetsizliktir. Devletin güvenilirliğini de zedeleyen bir tutumdur ve şu an itibarıyla kanun teklifinde bulunan AK PARTİ Grubu da Bakanının sözlerini boşlukta bırakmıştır, Bakanının söylemlerinin arkasında duramamıştır.
Teklifteki bazı kritik eksiklikleri ve siyasi tutumumuzu da ifade etmek isterim. Covid izni mağduriyeti giderilmeliydi arkadaşlar burada, bu kanun teklifinde. 31 Temmuz 2023'ten önce ceza almış ama cezası kesinleşmemiş olan on binlerce kişi kapsam dışında bırakılmıştır. Hukukta kişilerin cezaevinde bulunup bulunmamasına göre değil, hukuki statüsüne göre muamele yapılır. Bu düzenleme adaletsizdir. İnfazdaki düzenlemeler suçun işlendiği tarihe göre belirlenir, cezanın kesinleşmesine göre değil. Biz yeniden ceza hukukunun ilkelerini yazacak durumda değiliz. Parlamentonun yapması gereken ceza hukukunun temel ilkelerini uygulamaktır ve suçun işlendiği tarih burada baz alınmalıdır. Terör suçları da dâhil olmak üzere daha hakkaniyetli bir çerçeve acilen oluşturulmalıdır, katkı sağlanmalıdır. Bu, bir inat uğruna, birilerinin nazına, birilerinin farklı düşüncelerine kurban edilecek bir düzenleme olmamalıdır. Bu, anayasal eşitlik ilkesinin bir gereğidir.
Anne ve babası aynı anda cezaevinde bulunan çocuklar için mutlaka bir düzenleme burada yapılmalıydı. Bu çocukların hükümlü annelerinin de özel infaz usullerinden ya da infaz ertelenmesi hakkından yararlanması sağlanmalıydı.
İdare ve gözlem kurullarının keyfîliğine son verilmesi ciddi bir eksikliktir. Bu konuda hakkaniyetli bir tutum belirlenmesi gerekir. Soyut kıstaslara göre değil -Değerli Feti Başkanım- objektif kriterlere göre bu heyetlerin belirleme yapması gerekiyor. Keyfîliğe bıraktığımız zaman cezaevlerinde öyle keyfî uygulamalarla kimini salıverip kimini denetimden yararlandırmamak gibi muazzam bir keyfîyetle karşı karşıyayız. Bizim yasa koyucu olarak bu keyfîyetin önüne geçmemiz lazım.
Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme gibi muğlak ve keyfî yorumlara açık bir suç tipi Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen hâlâ kanununda yer almaktadır. Bu durum, suçta ve cezada kanunilik ilkesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa Mahkemesinin bu kararını mutlaka ve mutlaka bir şekliyle tamamlayacak bir yasal düzenlemenin yapılması gerekir ama şu an itibarıyla herhâlde buna da gerek kalmayacak.
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - 9 Temmuz itibarıyla bitiyor.
İDRİS ŞAHİN (Ankara) - 9 Temmuz... Belli mi olur, iktidar, bakarsın, iki gün sonra benzer bir düzenleme getirir değerli meslektaşım. Yani bunun da ne zaman geleceğini... Yedi aydır bekliyorduk, yedi günde geldi. İşte, elbette bir yargı paketiyle yargının tüm sorunlarının çözülmesini beklemiyoruz. Ancak madem adına "yargı paketi" diyorsunuz ve adalet vaat ediyorsunuz, o zaman en azından bu pakette olması gereken 5 madde bu şekilde.
2009-2019 yılında ilan edilen Üçüncü Yargı Reformu Strateji Belgesi doğrultusunda hazırlanan onuncu yargı paketi, bu dönem açıklanan Dördüncü Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında hazırlanan ise ilk yargı paketi olmuştur. Bu paket de önceki dokuz paketin yolundan gitmekte, hukuksuzlukları azaltmak yerine derinleştirmektedir. Oysa adalet sistemi üzerinde hâkim olan güven krizi ancak bütüncül, samimi ve kapsamlı bir reform iradesiyle aşılabilir. Gelin, bu eksiklikleri birlikte giderelim. Bu teklifin Genel Kurula bu hâliyle gitmesi topluma verilmiş bir adalet sözünün boşa çıkması demektir. Meclisin itibarı bu masada alınacak kararla doğrudan bağlantılıdır.
Değerli Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; son dönemde görüyoruz ki geçmişte Komisyonda çözülmesi gereken pek çok konunun Genel Kurula havale edildiğine de şahitlik ediyoruz. Burada mutabakata vardığımız belirli konulardaki iyileştirmeleri gelin Komisyonda halledelim ve çözüme kavuşturalım. Bu nedenle, Komisyondaki tüm partilere çağrımız şudur: Bu teklif bu hâliyle toplumu ne ikna eder ne de derinleşen sorunlarımıza derman olur. Gelin, birlikte, istişareyle, müzakereyle kapsamlı ve vicdanlı bir infaz düzenlenmesi ortaya koyalım. Mesele birkaç teknik maddeyi konuşmak değildir, burada konuşmamız gereken asıl şey, cezada adaletin, infaz sisteminde ise eşitliğin, hakkaniyetin ve toplumun yargıya güveninin yeniden nasıl tesis edileceğidir. Şunu ifade etmek isterim: Cezada adalet, infazda ise eşitlik temeline oturtulmamış her düzenleme pansuman tedbirdir, halkın vicdanında karşılık bulmaz. Adalet geç tecelli edebilir ama mutlaka tecelli etmelidir. Biraz önce değerli hatibi dinlediniz, yapılan her düzenlemeyi bir etnik ayrışma vesilesi olarak da dile getirdi. Oysa buradaki adaletsizlik ve eşitsizlik 86 milyonun tamamına yapılıyor. Bu haksızlıkları 86 milyon olarak yekvücut, bir mahallenin ferdi gibi değil, 86 milyonun demokratikleşmesi adına daha güçlü, daha koro hâlinde dillendirmemiz bu işlerin çözümü açısından çok çok daha faydalı olur çünkü ayrıştırdıkça, ötekileştirdikçe, toplumu kutuplara ayırdıkça milletin birliğine, ülkenin dirliğine, önümüzdeki güzel günlerin inşasına, emin olun, zarar veren davranışlar içerisinde bulunuyoruz. O nedenle, buradan herkese ortak tavsiyemiz şu: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrarlı kararları uyarınca, bir konuda yorum yapılırken hakkı düşürücü ve kısıtlayıcı yönde değil, hakkı koruyucu ve genişletici yönde yorum yapılmalıdır. Bu hususta Anayasa Mahkemesi kararı da açıktır.
Ceza Genel Kurulunun bir kararı ve Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararın ortalamasını okuyarak sözlerimi sonlandırmak istiyorum Sayın Başkan: Bakınız, aynı miktar cezayı alan 2 hükümlüden birinin sırf suçun türü nedeniyle daha uzun süre ceza çektikten sonra şartla salıverilmesi cezaların farklı olarak çektirilmesi sonucunu doğurur ve bu, 2 mahkûm arasında eşitsizliğe neden olur. Şartla salıvermede çağdaş eğilim, özgürlüğü bağlayıcı tüm cezaların kanunlarla belirlenecek bir alt sınırın infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözleyerek uygun zamanın belirlenmesi yönündedir. Bu yöntemde, işlenen suçun şartla salıverilme açısından belirleyici niteliği yoktur. Böylece, infaz yönünden eşit ve aynı durumda olan mahkûmlar arasında şartlı salıverme bakımından ayrı uygulama, kanun önünde eşitlik ilkesinin yer aldığı Anayasa’nın 10'uncu maddesine uygun düşmemekte, bu ayrılığın haklı bir nedeni de bulunmamaktadır. Biz de bu ilkeler doğrultusunda konuşuyoruz.
Ve son olarak da yine, hepimizin bildiği bir ayetle sözlerimi noktalamak istiyorum. "Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur." diyor. Maide suresinin 8'inci ayetini hepinize bir kez daha hatırlatayım çünkü adaletsizliğe karşı susmak da adaletsizliktir. Bizler bu haksızlıklara susmayacağız, bu teklifin toplum vicdanında karşılık bulması için de mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu konuda da el birliğiyle Komisyonunda atılması gereken adımlar noktasında öncelikle 31 Temmuz Covid mağdurlarının taleplerinin burada eşitlik temelinde karşılanmak suretiyle bu açık adaletsizliğin giderilmesini diliyorum. Bunu Genel Kurula bırakmadan Komisyonda çözelim diyorum. Bu hususta atılacak her türlü adıma da olumlu destek vereceğimizi de kamuoyuyla paylaşıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.