KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bakanlığın bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Bir özrümü de belirtmek istiyorum. Biz Bakanlığın bütçesini geçtiğimiz hafta görüşecektik fakat bir erteleme oldu, bugüne kaldı. Ben konuşmamı yaptıktan sonra İzmir'deki programlarım nedeniyle ayrılmak durumunda kalıyorum. Şimdiden mazeretimi belirtmek istiyorum. "Konuştu, nutuk attı da çekti gitti." olmasın.

BAŞKAN - Büyük ihtimalle öyle olacak tabii.

MUSA ÇAM (İzmir) - Evet, peki.

İlknur Hanım, siz de geliyor musunuz İzmir'e?

İLKNUR DENİZLİ (İzmir) - Bilmiyorum efendim.

MUSA ÇAM (İzmir) - Belli değil, anladım. Peki.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bütçe döneminde, devletin üst yönetimi de dâhil, sıklıkla kabineye yeni katılan bakanlarla karşılaşıyoruz, fakat bugün oldukça deneyimli bir bakanımız var karşımızda. Tabii, bilenler çoktur, kendisi, başında bulunduğu Bakanlığın deneyimli bürokratlarındandır aynı zamanda. Elbette bu durumda da ondan beklenen, Türkiye tarımını ama veteriner olması nedeniyle özellikle de hayvancılığı en iyi bilenlerden birisi olmasıdır ve bu bilgisini uygulanan politikalara yansıtmasıdır. Ancak Sayın Bakanın dokuz yıldır kabinede görev yapıyor olmasına ve bu alanda tarihe geçmesine rağmen ne yazık ki bu istikrarın sağladığı bir başarısından çok fazla bahsetmek mümkün gözükmüyor.

Yeni Hükûmetin programında tarıma ilişkin bölümlere bakıldığında bundan önceki AKP hükûmetlerinin program metinlerinin "kes-yapıştır" yöntemiyle aynen korunduğu ve sadece rakamsal bazı düzeltmeler yapıldığı görülmektedir. Bu durumda da doğal olarak son on iki yılda tarımda çok büyük reformlar yapıldığı, çözülmeyen sorunların çözüldüğü, cumhuriyet tarihinin rekorlarının kırıldığı uzun uzun anlatılıyor ve biraz önce Sayın Bakanın konuşmalarında da bunları dinledik. Fakat ortada bir sorun var ki o da bizler ve ülke kamuoyu bu eşsiz başarıları göremiyoruz muyuz, bu rekorlar bizim hayatlarımıza dokunmuyor mu diye de ayrıca merak ediyoruz. Varsa bir başarı, o da Sayın Bakanın, Sayın eski Başbakan şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi üstün halkla ilişkiler uzmanlığıdır. Sayın Bakan bir seçim gezisi sırasında, hakaret ve aşağılamada Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yalnız olmadığını göstermiş ve 2009 yılında Bitlis çarşı merkezinde kendisine yaklaşmak isteyen ve derdini anlatmak isteyen bir gence elleri havada "Artistlik yapma, sesini de yükseltme!" diyerek çıkışmakta bir sakınca görmemiştir. Bu konu önemlidir çünkü Soma'da 301 işçimizi kaybettiğimiz bir dönemde de Başbakan Erdoğan ve müşavirinin yaptıklarını düşününce Hükûmetinizin genel karakterinin bu olduğunu düşünüyorum. Size yaklaşmaya çalışan gencin ne sorunu vardı bilmiyorum ama genç yaşlarda yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında gözaltına alınan bakan çocuklarından daha fazla bir tahripte bulunması mümkün olmazdı sanırım. Sayın Bakan, kabinenin en deneyimli üyelerinden birisi olarak siz bu yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? O süreçte sıfırlanan paralarla, tarım ve hayvancılık alanlarında yapılabilecek yatırımlarla ne kadar yurttaşımız refaha ererdi, ne kadar vatandaşımız zengin olurdu, onu bilemiyorum ama kabine ve yandaşların zengin olduğu da açık ve net bir şekilde ortada.

Değerli milletvekilleri, Anadolu coğrafyasını ve tarımı anlatmak için "Buğday ile koyun, gerisi oyun." sözü söylenir, Sayın Bakan da son dönemlerde bu sözü oldukça sık tekrarlıyor. Anlaşılan o ki Sayın Bakan bu söze kendisini o kadar çok inandırmış ki zaman zaman muhataplarını "Buğday ile koyun, gerisi oyun." sözünü kavrayamamakla suçluyor. Hâlbuki bu söz Anadolu tarımı için yapılan en büyük haksızlıklardan birisidir çünkü Anadolu'nun tarımsal potansiyeli, kültürü, buğday ve koyundan çok daha zengin ve köklüdür. Anadolu'nun ve ülkenin tarım potansiyelini yeterince bilmeyenler, anlamayanlar ne yazık ki işin kolayını bulup bu söze sığınıyorlar tıpkı Sayın Bakan gibi, üstelik sığınmakla da kalmıyor, uygulamalarda da tam tersini yapmaktadırlar.

Son dönemde tarım topraklarının amaç dışı kullanılmasını önlemek ve bu konuda toplumsal duyarlılığı artırmak için bir kamu spotu yayınlanıyor. Toprak kaybının gıda güvenliğinin tehlikede olduğunun habercisi olarak sunulan kamu spotunda çocuklarımızın geleceği için tarım topraklarının birlikte korunması gerektiği vurgulanıyor ancak gerçek hayatta işler farklı yürüyor. Tarım topraklarının nasıl yağmalandığını görmek için devletin resmi yayın organı olan Resmi Gazete'ye bakmak yeterli. Hemen her gün Bakanlar Kurulu Karan ile enerji, madencilik ve benzeri yatırımlar için tarım arazilerinin de içinde yer aldığı çok büyük alanlar "acele kamulaştırma" adı altında amaç dışı kullanıma açılmaktadır. Kamu, kamu spotunda söylenenlere uymuyor. Ne kadar şaşırtıcı değil midir değerli arkadaşlar? Aslında fazla uzağa gitmeye gerek yok, kamunun kaynaklarının sömürüldüğü ve de masrafları ile süreğen hâle gelen sömürünün öznesi olan Cumhurbaşkanlığı için yapılan kaçak saray tarım toprağı üzerine yapılmıştır. Üstelik bu ülkenin ve cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün parasını vererek satın aldığı, çiftlik kurarak tarım ve hayvancılıkta dünyaya örnek olacak bir alana yapıldı. Kaçak sarayın maliyeti ile birlikte tarım arazisine yapılması konusu da tartışılmalı fakat bu yoğun gündemde mümkün olmuyor ne yazık ki. Düşünün ki bir Başbakan hiç çekinmeden kendi lüksü için ülkenin en değerli ve de manevi değeri tartışılmayacak bir alanını yağmalamış ve sizlerin de hiç vicdanı sızlamamıştır Sayın Bakan. Sayın Bakan, sizlere hiç mi danışılmadı, sorulmadı mı? Eğer öyleyse koskoca bakanlara ve işgal ettikleri makamlara yazık değil mi? Yok, eğer sorulduysa ve siz de bu talana onay verdiyseniz o zaman durum daha da vahim ve bugün o koltukta bulunmamanız gerekir diye düşünüyorum.

Değerli Milletvekilleri, tarım sektörü açısından 2014'ün kayıp yıl olduğu söylenebilir. Kuraklık, don, dolu, aşırı yağışlar sonucu felaketler üst üste yaşanmış, bu nedenle birçok ürün zarar görmüştür. Peki, böylesine zor bir yılı geride bırakan çiftçi 2015'te ne yapacak, ne ekecek, nasıl geçinecek? Türkiye İstatistik Kurumu tarafından bitkisel üretime ilişkin açıklanan verilere göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünler ile meyve üretiminin azalacağı belirtilmektedir. Bu dönemde bir önceki yıla göre buğday üretimi yüzde 13,8 oranında azalarak 19 milyon tona gerilemiş, arpa üretimindeki düşüş ise daha fazla olmuştur. Arpa üretimi 2013 yılına göre yüzde 20,3 oranında azalarak 6,3 milyon ton olmuştur. Çeltik üretimi ise yüzde 7,8 oranında azalarak 830 bin ton olarak gerçekleşmiştir.

Baklagillerde de benzer biçimde üretimde düşüş yaşanmıştır. Nohut üretimi yüzde 11,1 oranında azalırken kırmızı mercimek üretimi de yüzde 16,5 düşerek 330 bin tona gerilemiştir. Soya üretimi de yüzde 16,7; yer fıstığı üretimi ise yüzde 13,2 oranında azalmıştır. Aynı şekilde meyve ürünlerinin üretim miktarının da 2014 yılında bir önceki yıla göre toplamda yüzde 6,2 oranında azalarak 17,1 milyon ton olacağı tahmin edilmektedir. Meyveler içinde önemli ürünlerin üretim miktarlarına bakıldığında, bir önceki yıla göre elmada yüzde 21, şeftalide yüzde 4,5; kirazda yüzde 10,1; kayısıda yüzde 65,4 oranında azalış olduğu görülüyor. Sert kabuklu meyvelerden fındığın yüzde 25, cevizin yaklaşık yüzde 14 oranında azalacağı tahmin edilmektedir.

Görüldüğü üzere karşımıza çıkan tablo oldukça karanlık. Üretimi azalan ürünlere baktığımızda hayati öneme sahip olduklarını görüyoruz. Bu durumun anlamı nedir? Anlamı, bizi ve yurttaşlarımızı 2015 yılında da zor günlerin beklediğidir. Bu durum karşısında endişelenmemek mümkün değil. Çiftçilerin en önemli sorunu olan yüksek girdi fiyatları ve yüksek maliyet sorununu da düşünürsek durum içinden çıkılmaz hâle gelecektir ve sizler bu konuya dair ciddi bir biçimde neler yapıyorsunuz, hangi adımları atmayı planlıyorsunuz, gerçekten merak ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, hayvancılık sektörüne baktığımızda ise durum daha da vahim ve kaygı verici. Sektörün yönetiminde çok büyük yanlışlar yapıldığını görüyoruz ve sizleri sürekli uyarmamıza rağmen başarısızlık konusunda inatçısınız. Hükûmetiniz tarafından verilen bilgilere göre 2010-2014 yılları arasında 261 bin üreticiye 8 milyar lira faizsiz hayvancılık kredisi sağlanmış, ayrıca da hayvancılığa verilen karşılıksız destek de 3 milyar lira. O zaman sormak gerekmez mi bu kadar krediye, yatırıma, desteğe rağmen ülkemiz neden sürekli biçimde ithalata mahkûm oluyor? O zaman durup düşünmek gerekmez mi acaba uygulanan bu politikalarda bir hata yok mudur ve bu hata nereden kaynaklanıyor? Hepimiz biliyoruz ki işleri o size mahsus ahbap -çavuş ilişkileri ile yürütmek çok da işinize geliyor. Siyasi yandaşlarınıza öncelik tanınarak dağıtılan hibe destekleri, kuraklık desteği, desteklemelerde af çıkarılması gibi uygulamalarla seçim yatırımları yapmanın peşindesiniz. Çiftçilerin hızla yoksullaştırılarak sadaka gibi yardımlarla oy deposu hâline dönüşmesi amacındasınız fakat inanıyorum ki çiftçimiz bu hesapları bir gün boşa çıkaracaktır.

Çiftçinin ihtiyaçları gözetilmeden uluslararası gıda tekellerinin talepleri doğrultusunda ekilmesi istenilen bitkisel ürünler desteklenmekte, desteklemelerdeki ağırlık her geçen gün küçük çiftçi yerine firmaların desteklenmesine doğru kaymaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın Sayın Çam.

MUSA ÇAM (İzmir) - Türkiye, uygulanan sermaye yanlısı politikalarla tarım ve hayvancılıkta kendine yeten bir ülke olmaktan çıkarılmaktadır. Türkiye, tarım alanları boş dururken, ziraat mühendisleri, veteriner hekimler, gıda mühendisleri iş ararken, köyler boşalırken, köylüler kentli yapılırken bir yandan da etten süte, inekten kuzuya, ottan samana her şeyi ithal ediyor. Bu can yakıcı gerçeklikte yerli olan bir Bakanımız bir de Bakanlığımız kaldı, onlar da ne yazık ki ülkeye yabancı.

Sayın Bakan "Sığır yetiştiriciliği için yeterli otumuz, suyumuz yok." diyorsunuz, yanlışlık burada bana göre. Hayvancılığı çok iyi bildiğini varsaydığımız Sayın Bakan, angusun mera hayvanı olduğunu da mutlaka biliyor. Milyarlarca dolar ödeyip Uruguay, Avustralya, Amerika ve diğer ülkelerden ithal ettiğimiz angusların doğal ortamda, meralarda otla beslendiğini de biliyorsunuz. Mademki yeterli otumuz yok, neden mera hayvanı olan yani ot isteyen angusları ithal ediyoruz? Ot olmayan ülkeye angus ithal edilir mi? Durum gerçekten can yakıcı.

Değerli milletvekilleri, dikkat çekilmesi gereken önemli bir konu da hayvan hastalıkları meseleleridir. Bakanlığın ve diğer ilgili devlet kurumları hayvan hastalıkları ile mücadeleyi ciddiye almadıkları için ülkenin doğusunun Afrika hastalığı, batısının da mavi dil hastalığı nedeniyle karantina altında olduğu iddia edilmektedir. Nasıl oluyor da böylesi verimli topraklarda bu problemlerle karşı karşıya kalıyoruz ve üstelik de Gümrük Bakanının açıklamalarından anlaşıldığı üzere kaçak et tüketiyoruz? Sizler ne işlerle meşguldünüz diye sormak da geliyor içimizden.

Bir diğer önemli konu da genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) konusu. GDO'lu ürünlerin ülkeye girişi yasak iken, bu ürünlerin piyasada kol gezer hâle dönüşmesi kaygı vericidir. Son on bir yıllık dönemde ülkemizde (2003-2013) 45 milyon ton mısır üretilmiş, buna karşılık arz açığı nedeniyle 9 milyon ton mısır ithal edilmiş ve karşılığında 2,3 milyar dolar ithalat parası ödenmiştir. Ayrıca 804 bin ton soya üretilmiş; yine buna karşılık, arz açığı nedeniyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen son cümlelerinizi alayım.

MUSA ÇAM (İzmir) - Üç paragrafım var.

BAŞKAN - Üç paragraf süre veremem.

MUSA ÇAM (İzmir) - ...12,5 milyon ton soya ithal edilmiş ve karşılığında 5,3 milyar dolar ithalat parası ödenmiştir.

BAŞKAN - Biraz hızlı okuyun o zaman Sayın Çam, üç paragrafsa.

MUSA ÇAM (İzmir) - Tarımsal ve hayvansal ürünlerde ortaya çıkan yüksek fiyat artışı, üretimde belirlenen usul ve esasların belirlenmesine varana kadar, yapılan uygulamaların tamamı hukuksuz, bir kesimi daha fazla zenginleştirmeye yöneliktir.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir konu da sosyal haklar ve güvenceler meselesi. Kamuoyuna yansıyan verilerden anlıyoruz ki kayıt dışı istihdam, tarımın en önemli sorunlarından birisi ve rakamlara bakıldığında tarımda çalışan her 20 kadından 19'unun, her 20 erkekten ise 15'inin kayıt dışı çalıştırıldığı anlaşılıyor. Kayıt dışı çalıştıkları yetmemiş gibi bir de göz göre göre ölüme gönderiliyorlar. Hepiniz hatırlayacaksınız, geçtiğimiz günlerde çok acı bir olay yaşadık ve Konya Akşehir'den Isparta Gelendost'a kapasitesinin çok üstünde mevsimlik tarım işçisi taşıyan bir midibüs kaza yaptı ve çoğu kadın olmak üzere emekçi kardeşlerimiz hayatlarını kaybettiler.

Tabii bir de mevsimlik tarım işçilerimizin sorunlarına değinmemiz gerekiyor. İşçilerimizin, ulaşım, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların yanı sıra haftanın yedi günü, günde on iki saate varan uzun çalışma süreleri, iş kazaları ve meslek hastalıklarına açık ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlerle yeterli yasal korumadan yoksun durumdadırlar ve geldiniz gidiyorsunuz hala sizlerden bu konuya dair bir düzenleme göremedik ne yazık ki.

Son sözümüz, ülkemizde gıdada, tarımda, hayvancılıkta bu kadar çok önemli sorun varken ve çözüm için çalışılması gerekirken Sayın Bakan Hollanda'dan 100-150 bin euro değerinde özel at getiriyor ve atlar için Bakanlığa ait botanik bahçede özel bir bölüm yaptırıyor, atların bakımı için de özel seyis görevlendiriyor. Bu ne zenginliktir Sayın Bakan? Bir de önerimiz var: Bu attan bir de "Kaç-Ak Saray"a da yollasaydınız da keşke daha da iyi olacaktır diyor, 2015 yılının bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.