Komisyon Adı | : | (10/2608,2609,2610,2611,2612,2613) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkan Yardımcısı Emine Feray Sezgin; Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Atilla Oksay ve KTO Karatay Üniversitesi Doktor Öğretim Üyesi Seyfettin Kurt tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 18 .06.2025 |
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Çok teşekkür ederim.
Türkiye Sigorta Birliğine teşekkür ederim.
Komisyona katılamadık, üyesi değiliz, dolayısıyla bugün bir katılma şansımız oldu.
Öncelikle, herkesin emeğine teşekkür ederim. Gidildi, görüldü, belki benim söyleyeceklerimin bir kısmı da konuşulmuş olabilir. Aslında, bütün dokümanları aldım, henüz inceleme şansım olmadı ama kendi birikimlerimi ve tecrübelerimi paylaşmak isterim -sadece kendim değil- yüz yıllardır tarımla uğraşan bir ailenin çocuklarıyız.
Nereden başlayayım? Bu soğuk meselesinden başlamak isterim. Değerli arkadaşlar, eğer sorunun adını doğru koyarsak çözüme ulaşırız. Bugün yaşadığımız soğuğun adı -Hocam, Müdürüm de izah ettiler- adveksiyon denen bir soğuklanma biçimi yani bir ısının, bir sıcaklığın bir bölgeden bir bölgeye, bir alandan bir alana taşınma biçimi. Bugüne kadar yaşadığımız soğukların adı genel olarak radyasyon soğuğu olarak adlandırılır; onun da temeli durgun havanın yere çökmesi ve toprak ile üzerindeki bir miktar hava arasındaki geçişi. Bunun benzeri ya da adveksiyon soğuğunun bir benzeri lokal olarak görüldü bugüne kadar; dağın bir üstünden, dağın bir tarafından, yüksek noktalardan soğuk havanın gelip o ovada etkili olup gitmesidir. Dolayısıyla bizim bu soğuklanma biçimini birbirinden ayırmamız gerekiyor. Adveksiyon soğuğu bir ısı birikiminin, bir yerde olan toplam hava birikiminin bir başka yere transferi. Dolayısıyla Türkiye'de bu kadar büyük, 60 ilde ben kendi bilinç tarihimde ilk kez görüyorum, ilk kez böyle bir soğuklanma görüyorum. Bu, bizim için önemli bir zarar oluşturduğu kadar önemli bir de deneyimdir. Elbette keşke olmasaydı demek gerekiyor ama oldu; önemli olan, buna karşı geleceğe dair ne yapacağımız. Dolayısıyla bu soğuklanma biçimini ne TARSİM'le ne Sigortalar Birliğiyle ne başka bir yöntemle yani kurumlar üzerinden geleceğe dair de çözebilmek çok mümkün değil. Eğer bütün tarım alanları sigortalı olsaydı başta TARSİM olmak üzere bütün kurumlar iflas etmişti bu şeyde. Net bir şekilde söylüyorum yani karşılayamazdınız, bu mümkün değil. Diyelim ki Türkiye'de şu anda 40 milyon dönüm zarar gördüğü öngörülen bir ürün gerçek değerine göre bu don zararıyla karşılaştığında bunu çözebilme şansınız yoktu, şu yapıyla yoktu. Bunun için başka bir şeye ihtiyaç var. Ne yapmak lazım? O diğer detaylar, eksperler vesaire hepsi ama bütüncül bakmak lazım meseleye. Tarım Sigortaları ilk kurulduğunda, ilk çalışıldığında Bursa'da, İnegöl'de, İznik'te, Yenişehir'de bizzat Tanfer Dinler'le beraber işin içerisindeydik. Kaldı ki ilk talep edilen sermaye ile ortaya çıktığında oluşturulan sermaye arasında çok ciddi, çok önemli bir farklılığın olduğunu da görmek zorundayız yani daha başlarken sorunlu başladı ama oraya gelmeden önce... Değerli Komisyon üyeleri, değerli Başkan, değerli arkadaşlar; ben şöyle düşünüyorum: İkiye ayırmamız gerekir. Bu tür soğuklara karşı elbette sigortalama yapılabilir, olabilir ama bu tür bir zarara karşı TARSİM'in sigorta yapma ya da bunu yaptıktan sonra böyle bir soğukla karşılaştığında bütün o zararı giderebilme şansı yoktur, mümkün değil bu. Bütün Türkiye sigorta sisteminin kaynaklarını oraya ayırması lazım çünkü ortaya çıkan zarar miktarıyla, sizin öngördüğünüz zararla gerçek zararı tahmin edemeyebiliriz. Mesela, sadece İznik'te toplam zararı sorsam ya da TARSİM yapılıp da TARSİM'in zararını sorsam o aradaki farkta ne demek istediğimi göreceksiniz. Bir tarafı zirve, bir tarafı deniz seviyesi; bunu çok net bir şekilde paylaşmak isterim çünkü bizzat içindeyim ama hani örnek olsun diye söylemek istedim.
İkincisi, bu işlerden, hani "Nasıl çıkarız?" diye... Biraz önce siz, önemli bir şey söylediniz. Biz, aslında, başından beri 2023 Tarım Programı'mızda da seçime giderken tarım programımızda da "zorunlu tarım sigortası" denilen bir kavramı hayata geçirmek zorundayız. Bu, yine bunu karşılamaz. Bu, diğer bahsettiğiniz, biraz önce atmosferik soğuk olarak değerlendirdiğimiz ya da radyasyonel soğuk olarak değerlendirdiğimiz, o sene içerisinde havza, bölge, hatta biraz önce söylediğimiz gibi aynı tarla içerisinde bile, aynı parsel içerisinde bile farklı etki yapan, hatta ağacın bir tarafında daha fazla etki, bir tarafında daha az etki yapan soğuklar için giderilebilir bir modeldir. Bugün uygulanan TARSİM, yani 2006'da başladık. Kaç yıl geçmiş? On dokuz yıl. On dokuz yılda yüzde kaçız ortalama? Yüzde 30. Peki, bunun yüzde kaçı kredi zorunluluğundan geliyor? Yüzde 60. Yüzde 60'ın bir kısmı sahici olsun yani insanlar kendi isteğiyle yaptırsın, yüzde 30; yüzde 30'u oradan çıkarın, o yüzde 30 yüzde 20'lere iner. Eğer on dokuz yılda bir sigorta sistemi hâlâ yüzde 25-30'lardaysa, özür dilerim yani yok, sorun var orada demek, bu sorunu iyi incelemek gerekir. Sizinle ilgili değil, bu söylediklerim sizinle kesinlikle ilgili değil arkadaşlar yani bunu size dair söylemiyorum. Ben, bütüncül Türkiye tarım politikasının, iklim riski başta olmak üzere diğer risklere karşı ne kadar kontrol altında olduğunu söylemeye çalışıyorum. Aynı şey gibi bu, önce araçlarda kasko başladı, daha sonra döndü dolaştı zorunlu araç sigortasına döndü. Yine aynı şekilde, evlerde -keyfî- isteyenler, sizin biraz önce bahsettiğiniz gibi, yangın vesaireye karşı gelir ya da sermaye, neyse, adını ne koyarsanız koyun, koruma amaçlı, bilgili, bilinçli ekonomisi olan insanlara yaptılar; bugün DASK'a döndük. Yani tersten başlayarak doğruyu bulmaya çalıştık. İkisi de doğru, DASK da doğru, diğer sigorta da bunun ilavesi olarak. Çünkü biri insanın, afetlerden ve yaşanan zorluklardan en az maliyetle, en az zararla çıkmasını sağlayacak, malını mülkünü güvence altına alıyor; öbürü sermayesini güvence altına alıyor. Araçta da bu böyle, elbette tarımda da böyle olması lazım. Bir temel taban sigorta yapmamız lazım. Bu, zorunlu sigorta olarak değerlendirilmeli. İkincisi de bugün TARSİM olarak adlandırdığımız sigorta da gelir kaybını gideren, kişilerin kendi isteğiyle, daha fazla gelir beklentileri doğrultusunda kendi ürünlerini ve kendi sermayesini ve gelirini kontrol altına alacağı ya da daha rahat ondan elde edeceği geliri sabitleyeceği bir sisteme geçmek lazım. Bir kere, işin temel adı bu Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri çünkü bu tür bir soğuklanmada bu dediğimiz sistemlerin hiçbiri -biraz önce söyledim- zorunlu sigorta meselesi bile bu işi çözmez, çözmez. Yani, 150 milyon dönüm arazi eksek, 100'er liradan bunu zorunlu tarım sigortası yapsak 15 milyar gelir olur. 200 liradan yapsak 30 milyar gelir olur. Siz "Sadece buradan 21 milyar biz ödüyoruz." diyorsunuz. Belki Hükûmet, belki Cumhurbaşkanlığı kendi bütçesinden belki çok daha fazla ödeyecek ama bunların hiçbiri beklenen geliri karşılayacak bir miktar olmayacak. TARSİM bu konuda şanslı yani TARSİM yaptıranlar şanslı ama yine söylüyorum: Bütün araziler sigortalansaydı bu primle belki çıkılabilme ihtimali olabilirdi ama bunun mümkün olmadığını siz de en az benim kadar biliyorsunuz, bu prim yöntemiyle. Ben yaptırmıyorum mesela. Ben, zorunlu, sadece bankadan kredi aldığım miktar kadar yaptırıyorum, gerisini yaptırmıyorum çünkü benim yıllara olan riskim az ama primim yüksek. Çok net söylüyorum, yaptırmıyorum yani çok geniş arazim var, çok azını yaptırıyorum. Sahici, net, açık bunu... Ama zorunlu olsa, zorunlu olan taban fiyattan ödeyeceğim şeyi öderim, bunu yaparım, hepsini de sigortalandırırım.
Dolayısıyla, arkadaşlar, şuraya varmaya çalışıyorum: Eğer bu işten kurtulmanın ya da bu işte gelecekte bu tür bir dona karşı adveksiyon olarak algıladığımız bir ısının bir bölgeden diğer bölgeye, hemen hemen ülkenin bütününü ya da bir bölgenin bütününü ya da ülkenin yarısını ya da üst tarafını, alt tarafını, geniş alanları kapsayan soğuklanmalar veya buna benzer sorunlar, riskler karşısında... Bu, dolu için de geçerli yani dolu bir yerden başlayıp bir yere kadar topyekûn gidebilir, ille de yani çok dar bir alanda olacak diye bir şey yok, elbette olabilir. Bu tür geniş kapsamlı riskler için özel bir "kamu gücü" dediğimiz, sigortalıysa bu temel sigorta kavramından oraya destek ama ayrıca da Hükûmetin, maliyenin bir çabasının, bir tasarrufunun, oraya dair, o sistemi yönetebilmesinin bir bütçesinin olması lazım. Fon mu dersiniz, başka bir şey mi dersiniz, başka bir şey mi yaparsınız, bu mümkün. Yoksa, bu TARSİM meselesiyle bütün kitlelerin böyle bir... Ben kendimden, 59 yaş, 6 yaşı çıkar, aklımın başında olmadığını, o gün çobandım; daha sonra, işte tarla, hâlâ çiftçiliğin içerisindeyiz; oğlum ziraat mühendisi, çiftçiliğin içerisinde, ben ziraat mühendisiyim, biz yaptırmıyoruz mesela. Biz yaptırmıyorsak... File çekiyoruz çünkü en büyük riskimiz dolu. Dolu riskine karşı fileyi çekerek sorunumuzu çözmeye çalışıyoruz. Benim filem on iki yıl gittiğinde, TARSİM'le kıyasladığımda vallahi çerez parası kalıyor, sadece açma kapama parası veriyorum ama eğer TARSİM'e dolu için gitsem çok ciddi bir para vermek zorunda kalacağım. Yani bu sene benden 600-700 bin lira gibi, 1 milyon liraya yakın bir TARSİM şeyi çıktı. 1 milyon lira önemli. Ben aldım fileyi, on iki yıldır kullanıyorum. On iki yıl önce çok basit, komik bir rakama yani bugüne göre komik bir rakama onu almıştım. Dolayısıyla, ben dolu için mesela hiçbir zaman için TARSİM'i önermiyorum ama filesi olan da kredi almak için TARSİM'e gitti, Ziraat Bankasından TARSİM yaptırmak zorunda kaldı, biraz daha belki primi düşük ama...
Neyse, uzatmak istemem. Yani içinde olduğum için bunları söylüyorum. TARSİM'in çalışma biçimiyle ilgili tonlarca sıkıntı var ama bence çok mevzu değil, siz bunların bütününü konuşmuş olabilirsiniz. Ama benim özellikle, ısrarla, bir çiftçi olarak, bu ülkenin tarımını az çok bilen biri olarak, bölgesel farklılıkları bilen biri olarak iklim değişikliğinin yaratmış olduğu ve yaratacağı sorunları öngörerek daha sahici, daha samimi; kurumlardan ya da kurumların üstlendiği görevlerin dışında bizim, yasanın, yasamanın ve yürütücü iradenin, karar vericilerin bu meseleyi böyle görmesi gerekiyor
Bu adveksiyon, don meselesinin tarifinin doğru yapılması, böyle elli yılda bir kere ya da yetmiş yılda bir kere bu kadar büyük zararlara sebep olan bir don meselesinin, bir TARSİM meselesi üzerinden ya da zorunlu bir zirai sigorta üzerinden de yönetilmemesi gerektiğini düşünürüm, öneririm. Bu, altlık olarak zorunlu tarım sigortasını öneriyorum. Elbette TARSİM'i isteyen gelir sigortası açısından yapabilir ama bu, yasamanın sorunudur Sayın Başkan; bu, Hükûmetin, hepimizin sorunudur ama burada gördüğüm şu: Kimse çiftçiye yüklenmesin. "Çiftçi yanlış beyan verdi, çiftçi eksik beyan verdi, çiftçi bilmem ne beyanı verdi." Ben söyleyeyim o zaman; TARSİM başladığında armudun fiyatı 4 liraydı, "Ne kadar prim verirseniz o kadar yüksek yazdırırsınız." dediler, çiftçiye -durumu iyi olanlar- 2 kat fiyatla sigortaladı, dolu olduğunda 2 kat da para aldılar; bu da doğru değil. Ya, bu başka bir mekanizmaya doğru... Siz de bunu biliyorsunuz.
BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Evet.
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Dolayısıyla, hiç oraya girmiyorum. Ben tanıklığını yaptığım için, içinde olduğum için biliyorum. O yüzden TARSİM meselesi, bu ülkenin çiftçisinin tarım sigorta sorununu çözemez; bu, mümkün değildir; bu tür soğukların sorununu da çözemez. Bu, özel bir soğuktur ama bu gerekçeyle bizim tarımı konuşuyor olmamız da kıymetli. Bu, TARSİM'i itibarsızlaştırma anlamı taşımasın ama gerçeği paylaşmak lazım. On dokuz yıl sonra yüzde 20 civarında... Ki bunun bir kısmı hayvancılık biliyorsunuz, ağırlıklı olarak da meyve. Tarla tarımında bu çok daha düşük, çok daha az. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda bu sistemi tartışmak yerine -belki rehabilitesi tartışılabilir, yenilenmesi tartışılabilir ama- temel meselenin bizi ilgilendirdiğini, yasamayı ilgilendirdiğini, Hükûmeti ilgilendirdiğini ve Hükûmetin tarıma verdiği önem karşısında bu tür çok özel zamanlarda oluşan büyük riskler karşısında, ayıracağı bir sermaye, fon ve benzeri olacağını düşünürüm. Burada çiftçinin haklarını sonuna kadar korurum. Çiftçi ne yalancıdır ne eksiktir ne şudur ne budur. Ne kadar verirseniz o kadarını alıyorsunuz dolayısıyla, çiftçi bizim yüzümüzdür.
Teşekkür ederim.