KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Avrupa Birliği ilgili komisyonları zaman zaman Türkiye'yle ilgili raporlar hazırlıyorlar. Türkiye'ye gelip birtakım değerlendirmeleri yapıyorlar ve raporlar hazırlıyorlar. Biz kendileriyle yaptığımız görüşmelerde hep şunu söylüyoruz: Bu raporların objektif olması esastır. Siz Türkiye'yi ziyaret ediyorsunuz, taraflarla görüşüyorsunuz ama sonra gazete manşetlerini raporlarınıza koyup bize yayınlıyorsunuz. Bu objektif bir raporlama usulü değildir. Bizi de dinleyin, başka kimi istiyorsanız onları da dinleyin, herkesten görüş alın, bilgi alın ama siyasal nitelikli yorumlara göre değil gerçeğe göre karar verin. Gerçek ne ise ona göre raporlar hazırlayın. Ama maalesef raporların içerisinde bazı gerçekler ifade edildikten sonra, pek çok algı operasyonunun millete dikte ettiği bilgiler, haberler gerçek olarak raporlara yansıtılıyor. Tabii, bu rapor böyle olunca da Türkiye'de bir karşılığı bunun olmuyor. Biz onların haklı uyarılarına bugüne kadar hep uyduk, bundan sonra da objektif, haklı, doğru olan, gerçekten bizim eksiğimizi gösteren bir şey varsa o eksiği gidermeye, yanlışımızı gösteren bir şey varsa o yanlışı düzeltmeye hep özen gösterdik. Biz bundan sonra da bu anlamdaki uyarılara, raporlara önem vermeye devam edeceğiz ama taraflı raporlar olduğu zaman da, kusura bakmasınlar, taraflı olan raporlara göre biz Türkiye olarak amel etmeyiz. Bunu da burada ifade etmek isterim.

Tabii, devam eden davalarla ilgili konuşmamak esasında doğru olandır. Ben en zor durumda olan bakanlardan biri olduğumu söylemem lazım. Konuştuğum zaman "Adalet Bakanı niye konuşuyor?", konuşmadığım zaman "Niye konuşmuyor?" Şimdi, yargıda bir şey oluyor hesabı benden soruluyor. Yargıda bir şey olmuyor, hesabı onun da benden soruluyor. Şimdi, bir yandan "Yargı bağımsız olsun." deniyor, öte yandan "Bunlara niye müdahale etmiyorsunuz?" deniyor; ben şimdi hangisini yapacağım? Benim böyle bir yetkim var mı? Anayasa'nın 138'inci maddesi çok net bir şekilde açık ve orada diyor ki: "Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz." Şimdi, Anayasa koymuş kayıtları, ilkeleri. Şimdi, biz, hepimiz bu kayıtlarla, bu ilkelerle bağlıyız, yükümlüyüz. Mahkemelerde devam eden yargılamalar var, savcılıklarda yürüyen soruşturmalar var. Elbette ki bu soruşturmalara, yargılamalara dair herkesin bir kanaati olacaktır, bir görüşü olacaktır. Bunu hukuka uygun biçimde ifade etmek hepimizin de hakkıdır. Mahkemeler, savcılar, hâkimler, kararlar eleştirilemez diye bir kural yok. Eleştirmek, eleştirmesi için vazifemizi yapmak hepimizin de demokratik hakkıdır. Ama devam eden soruşturmalarda, işte, belli kişilerle ilgili olduğu zaman "Tamam, kesin talimat verdiler. Hâkim kararı talimatla verdi, savcı işi talimatla yapıyor." veya başka bir şey olduğu zaman, gene bir başka mahkeme veya aynı hâkim başka bir kişiyle ilgili bir karar verdiğinde "Bak, işte, adalet böyle olur, hukuk böyle olur." diyoruz. Aynı kişiyle ilgili bile bazen yerin dibine sokuyoruz, bazen de göklere çıkarıyoruz. Yani yargılananların isimlerine, görüşlerine göre veya soruşturulanların isimlerine, görüşlerine göre, bizlere yakınlığına ve uzaklığına göre verilen kararları değerlendirirsek orada doğru yolu bulma şansımız gerçekten olmuyor. O yüzden, devam eden soruşturmalarla ilgili bizim söyleyeceğimiz şey, hukuk içinde her işin yürümesi ve hukuka uygun bir biçimde yürümesi ve hukuka uygun bir biçimde karara bağlanmasıdır. Hepimizin de bu soruşturmaları yürüten ve yargılamaları yapan hâkim ve savcılarla ilgili bu çizgi içerisinde durması doğru olandır, ben bunu burada ifade etmek isterim.

Tabii, bu Zarrab'la ilgili hadise paralel yapı tarafından bayağı bir körükleniyor, yani böyle dört köşe olmuş durumdalar, efendim, keyiflerinden. Gazetelerde, televizyonlarda, bazı muhalif çevreler...

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Sayın Bakan, biz paralelci değiliz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Paralelci demiyorsun. Bu işin servisini yapıyor, siz sadece onların yaptığı bir işte...

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Amerikan Savcısını da mı etkiledi Sayın Bakan?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın, bir şey söylüyorum, müsaade et görüşümü söyleyeyim, ne söyleyeceğimi söyleyeyim.

Her yerde âdeta bayram ilan ettiler, buradan Türkiye'ye bir zarar gelecek, Hükûmete bir zarar gelecek, Cumhurbaşkanına bir zarar dokunacak; yani bu memleket zarar görsün, Hükûmet zarar görsün, efendim, Türk milleti zarar görsün, Cumhurbaşkanı zarar görsün diye şimdiden bayramın arifesi ilan ettiler, zarar görürse de herhâlde bayram kutlayacaklar.

Ben de diyorum ki: Bu hadise Amerika'da olan bir hadise, Amerika'daki yargı makamları bununla ilgili, kendi hukukları çerçevesinde bir adli süreç işletiyor. Bunun takibini yapmak isteyen gider Amerika'ya yapar. Onların hukukuna uygun bir biçimde Amerika kendi yargılamasını yapar. Onların hukukuna uygun bir biçimde ne olacak, ne bitecek hep beraber görüyoruz. Bütün bu hadiseyi Türkiye'ye bağlama, buradan Türkiye'ye bir zarar çıkması için bazı çevreler özel bir gayret sarf ediyor. Biz onları tanıyoruz, onları biliyoruz. Onlar bu memleketin zarar görmesi için her şeyi yapacak tipler. Göreceğiz ne olacağını hep beraber. Bizim bir özel takibimiz yok, herhangi bir endişemiz yok. Türkiye yaptığı bütün işleri Anayasa ve hukuka göre bugüne kadar yapmıştır, İran'la ilişkiler dâhil. Bundan sonra da Anayasa, hukuk, uluslararası hukuk çerçevesinde doğru olanları bu milletin yararına olacak bir biçimde yapmaya devam edecektir. Hep beraber göreceğiz ne olacağını.

Teşekkür ediyorum.