KOMİSYON KONUŞMASI

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Peki, "Yoktu." diyorsunuz, peki.

Ayrıca Cumhurbaşkanının bununla ilgili bir çağrısı oldu, hatta defalarca, birkaç kez oldu yani bu yastıkaltı altınların özellikle ekonomiye kazandırılmasıyla ilgili bir sürü çağrısı oldu ama bunlar da karşılık bulmadı. Niye karşılık bulmadığını iktidar mensupları bir düşünmelidir. Demek ki ekonomide olan güvensizliğiniz henüz daha devam ediyor. Bu ekonomi meselesindeki en önemli şey, özellikle yargıda ve hukukta yaşanan sorunların yansımasıdır. Yani bir şirketin yetkilisinin kendi şirketine her an el konulabileceği ve dolayısıyla mal varlıklarını bir anda kaybedebileceği korkusu yani adalete olan güvensizliği nedeniyle bu ekonomideki ne yazık ki güvensizlik devam ediyor, artmış durumda.

Yine, enflasyonu artırıcı sebepler arasında özellikle eylül ayında okula dönüş olarak, okula dönüşün enflasyonu artırdığı düşünülüyor. Yani ne yapsın çocuklar, okula mı başlamasın yani okula başlamayıp da giderlerini mi artırmasınlar? Yani bu çok ciddi bir anlamda... Yani şöyle düşünün: Bir okulda, bir öğrencinin beslenme çantasının doldurulmasının maliyeti 175 TL ve üstelik de en düşük, minimal bir hâlde 175 TL tutarken bunu mu yapmasın yani beslenmeden mi gitsin? Demek ki "Okullardaki eğitim giderlerinin artışı enflasyona sebeptir." demek de doğru bir durum değildir. Eğitim ve kira giderlerinin artması meselesi enflasyona sebeptir. Yani özel üniversitedeki özellikle eğitim bedellerinin yüksek tutulması, kreş fiyatlarının mesela çok yüksek olması gibi, iklim koşulları ve kuraklıkla tarımda ürünlerde rekolte kaybı yaşanması gibi nedenler, özellikle zirai dondan kaynaklanan nedenlerle enflasyon artışını ilişkilendirmek doğru bir tutum değil. Sanki dünyanın başka yerlerinde zirai don hiç yaşanmamış ve onlar hiç etkilenmemiş gibi konuşulmuş oluyor. Ve işin doğrusu, üç yıldır düşüremediğiniz enflasyona her ay bir bahane uyduruyorsunuz, her ay bir bahane uyduruyorsunuz ve bitmiyor, bunlar değişik değişik bahaneler. En acı vericisi de asgari ücretliye çok maliyet çıkıyor burada yani hedef enflasyonla asgari ücretliye ve dar gelirliye ücret belirlemenize karşılık yılda onlara 1 ya da 2 kez zam yapılması hâlinden de enflasyonun tetiklendiğine ilişkin yorumlar duyduğumuzu da biliyoruz. Yani dar gelirliye de bir fatura kesildiğini biliyoruz. Yani açığı kapatmanın yolu maaşlara hedef enflasyonun verilmesi ve düşük ücretle insanları âdeta yoksulluğa, açlığa mahkûm etmenin enflasyonu önleyebileceğinin iktidar politikası olarak sürdürüldüğünü biliyoruz.

Şimdi, size bir örnek vereceğim: Mesela, şöyle düşünün, geçen yıl sermaye için, sermayesi olan için bir şey düşünelim, geçen yıl 1 milyon doları olan birisi geldi ve Türkiye'de bu parayı bozdurdu -geçen yılın kuruyla 34,1 idi sanıyorum- 34 milyon TL bir para eline aldı, gitti, onu bankaya yatırdı, yüzde 50 faizle -biraz tabii kesintileri olacak, vergileri de olacaktır- onları da bankaya yatırdığında faiz getirisiyle birlikte neredeyse 50 milyona yakın bir girdisi olacak. Doğru mudur? Doğrudur. Elbette vergileri harç. Peki, sonra, o 50 milyonu tekrar bugün dövize çevirdiğinde ne olacak? Tam o zaman 1 milyon dolarla gelen kişinin parası 1 milyon 200 bin dolar olacak, net, kârlarını falan düştükten sonra. Yani ekonomi politikaları ve bu enflasyon ve faiz meselesinden faydalanan tek bir kişi var sermaye, kaybeden tek bir kişi var, dar gelirle çalışan çiftçi ve emekli gibi kesimler. Dolayısıyla ekonomi politikalarında özellikle bu kesimlerin gözetilerek, örneğin, zirai don yaşanmış olan yerlerde henüz daha çiftçilerimizin desteklemelerini alamadıkları ya da rekolte kayıplarından ya da don kayıplarından dolayı hasar bedellerini alamadıklarını biliyoruz. Bazı yerlerde hâlâ vatandaşlarımız bu şikâyetlerini sürdürüyorlar. Dolayısıyla Sayın Başkan, burada tabii, siz muhtemelen geçen yıl da buna benzer bir sunumla bizimle oldunuz, itirazımız yok ama işler iyi gitmiyor işin doğrusu Türkiye'de. Türkiye'de hâlâ her şeye rağmen, dünya ülkeleriyle mukayese edildiğinde enflasyon çok yüksek, faiz çok yüksek, işte, faizde dünyada 1'inciyiz, enflasyonda 2'nciyiz ve Sayın Mehmet Şimşek'in de ekonomi programları daha üç yıl sonra ancak ve ancak başına doğru gelebildi yani başındaki enflasyon hedeflerine falan belki ulaşmış olduk ya da biraz altındadır, tam değerlendiremeyebilirim doğru onu. Ama işin doğrusu, şu anda vatandaşta ciddi bir sıkıntı var ve bu maliyetlerin ortaya çıkış nedenini, şunu görmezsek boşuna zaman harcamış oluruz: Bunlar özellikle 19 Mart darbesinden sonra ortaya çıkan maliyetleri düşündüğümüzde yani 160 milyon civarında yaklaşık bir yargı darbesinden dolayı Türkiye'nin bütçesine yük gelmişse önce hukuku ve adalet konusundaki eksikliklerimizi tamamlamalıyız yoksa sizin bunu rezervleriniz yoluyla ettiğiniz müdahalenin çokça bir anlamı kalmayacaktır. Biz Merkez Bankasının başarılı olmasını istiyoruz, ekonominin de Türkiye'de düzelmesini istiyoruz ama bunun için üç yıl gibi bir zaman dilimi geçti, henüz gerçekleşen bir şey yok. Üzgünüm, keşke böyle olmasaydı, keşke bu cümleleri kurmasaydık, keşke biz utanmış olsaydık ama işler böyle gitmiyor ne yazık ki. Yine de Türkiye'de demokrasi ve adaletin yerinde ve zamanında, işlevsel bir hâlde insanların vicdanlarını sızlatmayacak bir hâle döndürülmesi hâlinde bu ekonominin büyük bölümünün bu yollarla düzelebileceğine inanıyorum. Ekonomiyi başka ne düzeltir, biliyor musunuz? Ulaştırma Bakanımıza ben burada o koltukta otururken dedim ki sizin yaptığınız yatırımlar pahalı, ben inşaat mühendisiyim, buyurun, yaptığınız örneğin, Ayder-Aydeşen yolunun ihalesini birlikte bir komisyon kuralım, inceleyelim ve daha uygun, en az yüzde 40 tasarrufla elde edilebileceğini size ispat edeceğim dedim. "Bize güvenmiyor musun?" dedi Sayın Bakan. Tabii ki güvenmiyorum, yalan yok. Güvenimi artırmak için de bir komisyon kurulmasını sağlamaya müsaade edeceksiniz; siz alacaksınız 2-3 teknik yetkili, ben de yanıma bir metre tutan birini alacağım, bunu ispat edemezsem ben mahcup olacağım. Demek ki Türkiye'de fazladan ödenen bu paraları önce bir ortadan kaldırmak lazım. O yüzden daha denetlenebilir, daha şeffaf, daha demokratik ve hukuk devletine yaraşır bir biçimde ilerleyecek bir yolla umarım yeniden önümüz açılır diyorum.

Komisyonumuza ve sizlere saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.