Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 4 |
Tarih | : | 22 .10.2025 |
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri ve sayın bürokratlar; hoş geldiniz.
Bugün önümüze "Vergi reformu" diye getirilen bu paket aslında krizi yönetemeyen, iktidarın mali yönetiminin başarısızlığının itirafnamesi gibi. Bu bir reform değil, bütçe açığını kapatma paniğiyle hazırlanmış bir yama paket. Oysa bütçe açığını kapatmanın başka yolları da var: 2026 bütçe teklifinde 2 trilyon 713 milyar liralık bütçe açığı beklerken aynı "Vergi indirimi, muafiyeti, istisnası" adı altında sermaye kesimlerinden tam 3 trilyon 597 milyar lira vergi almayacağınızı ilan ettiniz. Yani büyük sermayedarlar için planlanan vergi muafiyeti bütçe açığından yaklaşık 900 milyar daha fazla. Yani bu aslında büyük sermayeyi koruyan ama emekçinin, yoksulun esnafın cebine yönelen bir paket.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Sermayeyle hiç alakası yok.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Mehmet Şimşek Temmuz 2024'teki açıklamasında "Bütün vergi düzenlemelerinde sadece iki temel ilkemiz var: Bunlar vergide adaleti tesis etmek yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almak ve vergi uygulamalarında dengeyi ve uyumu yakalamak." demişti, elbette ki söylediklerine katılıyoruz ama uygulamalara katılmak mümkün değil. 2025'in ilk dokuz ayında bütçe gelirleri yüzde 48 artmış. Yani bu önemli ama bunun nereden arttığını yani dolaylı vergiler ve ücretlilerin maaşlarından arttığını zaten sizin verileriniz gösteriyor. Şirketlerden alınan kurumlar vergisi önceki yıla göre sadece yüzde 28 artarken gelir vergisi bir önceki yıla göre yüzde 91 artmış. Yani devlet bütçesini zenginlerden değil, yoksuldan, maaşından zaten otomatik kesinti yapılan emekçiden finanse ediyor. Hani nerede az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi sistemi? Bu paket de zaten bunun böyle olmadığını gösteriyor, amaçlananın da bu olmadığını gösteriyor.
Kurumlar Vergisi oranı sabit kalıyor. Dev holdinglerin, inşaat ve finans devlerinin kazançları el değmeden duruyor ama tek evi olan, geçimini kira geliriyle sağlayan yurttaşın istisnası kaldırılıyor. Yani sonuçta bu yük kiracıya yansıyacak, kiralar artacak ve enflasyon körüklenecek. Teklif, veterinerden emlakçıya, diş hekiminden kuyumcuya kadar küçük işletmelere harçlar getiriyor. Bu tutarlar büyük sermaye için önemsiz olabilir ama küçük işletme için yıkıcıdır. Siz kayıt dışılığı önleme bahanesiyle aslında küçük esnafı piyasadan siliyorsunuz. Bu düzenleme zincir marketlerin ve tekelleşmiş şirketlerinin önünü açacak bir politikadır. Yani prim oranlarını yüzde 32'den 45'e çıkararak BAĞ-KUR'lu esnafı cezalandırıyorsunuz, sosyal güvenlik açığını yine emekçinin sırtına yıkıyorsunuz.
Yerli üreticiye nefes aldırmazken teklifin bir maddesi UEFA organizasyonlarına katılan yabancı şirketlere tam vergi muafiyeti tanıyor. Bu ülkenin milyonlarca insanı temel ihtiyaçlarını karşılayamazken küresel şirketleri vergi dışında tutuyorsunuz. Bu, halktan alıp sermayeye aktaran bir düzendir, bu bir sömürü düzenidir, kabul edilemez.
Bu kadar çok bürokrat içerisinde sadece iki kadın varken teklifin hiçbir yerinde kadın emeği, bakım yükü, ücret eşitsizliği veya toplumsal cinsiyet etkisi gibi bir değerlendirme yok. Bu yasa teklifi tamamen cinsiyet eşitsizliğini yok sayan bir anlayışla hazırlanmış. Yani bu tabloda zaten bu bakış açısıyla bakılmadığını gösteriyor bize. Dolaylı vergiler kadınları orantısız etkiliyor çünkü kadınlar hâlâ düşük ücretli, yarı zamanlı, güvencesiz işlerde çalışıyorlar. KDV ve ÖTV artışları kadınların gıda, enerji ve bakım harcamalarını doğrudan arttırıyor. Bu da kadın yoksulluğunu derinleştiriyor. Prim oranı artışları, kesintili çalışan kadınları sosyal güvenlik sisteminden fiilen dışlıyor. Çünkü demokratik katılımın yolu merkezden atanan yapılardan değil, seçilmiş yerel yönetimlerden geçer. Yerel yönetimlerin kaynaklarını zayıflatırken YİKOB'lara tanınan mali ayrıcalıklar da yine kadınların siyasete ve katılım süreçlerine katılımını zedeliyor. Türkiye CEDAW ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gibi uluslararası sözleşmelere taraf ancak bu teklif bu sözleşmelerin yükümlülüklerini hiçe sayıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği giderilmeden vergi adaleti kurulamaz.
Yine, 2002'den bugüne dolar kuru yüzde 2 bin artmış, Türk lirası yüzde 95 değer kaybetmiş, enflasyon bu seviyelerde, yüzde 60'lardayken, istihdam oranları korkunç boyutlardayken bu vergi reformu bu gerçeğe yani bu gerçeklerin tamamına tek bir çözüm sunmuyor.
Bölgesel kalkınmada tablo değişmiyor. Yoksul Kürt illerinde işsizlik oranları hâlâ Türkiye ortalamasının çok üzerinde. Kayyum atamalarıyla seçilmiş yerel yönetimlerin kaynakları merkezî hükûmetin projelerine aktarılmış. Bölgenin ekonomik özerkliği ne yazık ki gasbedilmiştir. Bu, sadece idari değil, ekonomik bir sömürgeleştirme politikasıdır. Bu teklif sadece vergi adaletsizliğini değil, sosyal güvenlik sisteminin finansman yükünü de yine emekçiye, esnafın sırtına yıkıyor. Teklifin ilgili maddelerinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim oranındaki artışın gerekçesi olarak Kurumun aktüeryal dengesinin korunması gösteriliyor. Aktüeryal denge, sosyal güvenlik açıklarını gizlemek için kullanılan bir muhasebe teranesi. Sosyal Güvenlik Kurumunun sürdürülebilirliğini sağlamanın farklı yolları var. Prim oranlarını ve prime esas kazanç üst sınırını arttırarak zaten zor durumdaki çalışanlardan ve küçük esnaftan daha fazla para toplamak değildir. Asıl dengesizlik sosyal güvenlik sisteminin büyük bir kısmının bütçeden yeterince fonlanmaması ve büyük sermayenin prim vergi borçlarının sık sık affedilmesidir. Şimdi, "güvenlik" deyince aklınıza neden sadece sınır güvenliği geliyor anlamak mümkün değil. "Sosyal güvenlik" demek güvenlik içinde yaşamak, yurttaşlar açısından ekonomik şiddete maruz kalmamak demek yani refah içerisinde yaşamak, bu ülkedeki her yurttaşın hakkı. Dolayısıyla bütçeden büyük bir kaynağın sosyal güvenlik sistemine aktarılması ve güçlü bir sosyal güvenlik sisteminin kurulması gerekiyor. Bunu da yine yurttaşın sırtına yıkmak doğru değil. Gerçek bir vergi reformu emekçiden daha çok almak değil, zengini adil biçimde vergilendirmek demektir. Önerilerimizi sayıyorum: Artan oranlı gelir ve servet vergisi sistemi getirilmeli, dolaylı vergiler azaltılmalı, temel ihtiyaçlardan alınan KDV kaldırılmalı, kurumlar vergisi büyük kâr eden sektörlerde artırılmalı, kamu kaynakları savaşa, faize, lükse değil, eğitime, sağlığa, istihdama, kadın emeğine ayrılmalıdır. Her yasa teklifi toplumsal cinsiyet etki analiziyle birlikte hazırlanmalıdır. Biz DEM PARTİ olarak halkın iradesini, emeğini ve eşitliği esas alan bir mali düzen için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu teklifin mevcut hâliyle reddedilmesini, gelir adaleti ve eşitlik ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.