KOMİSYON KONUŞMASI

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkan, biliyorsunuz, söz konusu bölgede bir süredir terör örgütü insanlarımızın hem canına hem malına kastetmektedir. Devlet için egemenlik hakkı mutlak surette kullanılması gereken bir haktır. Bugün kentlerin yıkılmasından bahseden görüş sahiplerine şunu sormak lazım: Yani, bugün Sur bu noktaya gelmişse niye geldi? Şu anda devlet bu terörün ve terör örgütünün meydana getirdiği yıkımı ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Ortada bir yıkım vardır, bu yıkım terör örgütü tarafından meydana getirilmiştir. Sayın Başbakanımız bugün Sur'da, Sur'un yeniden inşası için, yeniden ihyası için, hayatın normale dönmesi için oradadır ve bugün yaptığı açıklamalarla bana göre Diyarbakır'daki insanımıza, bölgedeki insanımıza büyük bir cesaret ve motivasyon vermiştir. Bugün biz burada, Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Başbakanımızın oradaki açıklamalarına veya iradesine ters bir şey yapmaktan ziyade, tam tersine, Sayın Başbakanımızın ortaya koyduğu o iradeyle uyumlu bir düzenlemeyi yapıyoruz.

Sayın Kuşoğlu'nun ifade etmeye çalıştığı endişelere ben de madde bağlamında baktığımda, burada aslında -biliyorsunuz- Türkiye'de uygulanan bir riskli alan ve buna ilişkin bir mevzuat var. Bu, sadece bu madde kapsamında uygulanan bir mevzuat değil, İstanbul'da da, başka bir yerde de şu anda bu riskli alan ilan edilen yerlerin yeniden inşası, kentsel dönüşümün sağlanmasıyla ilgili bir mevzuat var. O mevzuatta riskli alan ilan edilmesine ilişkin sebep unsurları var, hangi hâllerde riskli alan ilan edileceği ilgili mevzuatta belirlenmiş durumda. Burada yapılan farklılık, bugün yaşadığımız bu sıkıntıları aşmak için Sur'un veya bir başka yerin tekrar ayağa kaldırılması için o mevzuatın sınırları içerisinde olmayan bir sebep unsurunu mevzuat olarak burada düzenliyoruz ve bu düzenleme çerçevesinde Bakanlar Kurulu orada bir riskli alan ilanı üzerine burada süratle inşaya başlayacak. O açıdan bakıldığında, demin Müsteşarımıza da sordum yani "Buradaki maddede getirilen düzenleme riskli alan ilan edilen yerlerde yapılan uygulamalardan farklılık arz ediyor mu? Vatandaşların mülkiyet hakkı bakımından bir sınırlama getiriyor mu? Haklarını elinden alıyor mu?" dediğimde, kendilerinin de bana ifade ettiği, diğer bölgeler riskli alan ilan edildiğinde nasıl bir uygulama yapılacak ise burada da bu uygulama yapılacak. O açıdan, burada ne sayın vekilimizin ifade ettiği gibi o bölgedeki insanımızı üzmek, o bölgede başka bir olumsuz hadiseyi tetiklemek gibi asla bir amaç düşünülemez, tam tersine oradaki insanlar hayatlarının normale dönmesini istiyorlar, terör örgütünün kentleri ve bu ülkeyi terk etmesini istiyorlar, silahlarını bu ülkenin dışına çıkarmasını istiyorlar. Ve bugün Sayın Başbakanımızın Diyarbakır'da yaptığı açıklamalar bölgede büyük bir memnuniyet uyandırmıştır, insanlar bir an önce Sur'un şu andaki mevcut hâlinden kurtarılıp normalleşmesini istiyor.

Ve bir şey daha sizinle paylaşayım, bu da son derece önemli. Evet, Sur ve Sur'da ne yapılacak? 2012 yılında Büyükşehir Belediyesi -dikkatinizi çekerim- orada bir koruma imar planı düzenlemesi yapmış, Sur'un mevcut kültürel ve tarihî dokusunun aynen korunması noktasında bir imar planı çalışması yapmış ve kabul edilmiş. Şu anda Sur'da Hükûmetimiz tarafından yapılmaya başlanacak olan proje tam da Büyükşehir Belediyesince o dönemde kabul edilen imar planı düzenlemesiyle bire bir uyumludur. Yani, burada Sur'un tarihî ve kültürel dokusunun korunması bir kere millet olarak hepimizin ortak sorumluluğudur. Sayın Kuşoğlu, birtakım endişelerimiz olabilir, birtakım tereddütlerimiz olabilir ama o bölgedeki insana bizim bir an önce hayatı normalleştirmek gibi bir borcumuz var, bir an önce Sur'un tekrar inşası, tarihî ve kültürel o güzel ortamının tekrar inşası gerekir. Yani, burada zaman hakikaten normal bir zaman değil, olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Hükûmet olarak her bakımdan o bölgenin insanının gerek zihinsel anlamda gerek maddi dünyasında ortaya çıkan, bu terör örgütü tarafından meydan getirilen bu tahribatı süratle ortadan kaldırmak istiyoruz. Hükûmet olarak bizim böyle bir sorumluluğumuz var, bunu zamana yayamayız, bunu zamanın koşullarına bırakamayız. Bu maddenin ikinci bölümünde getirilen birtakım düzenlemelere ben de sizin perspektifinizden baktığımda yani burada en önemli husus şu: Sürecin hızlı olması lazım, etkin işlemesi lazım, bir an önce inşaat ve imalatların başlaması lazım ve Sur'un en kısa sürede yeniden inşa edilerek eski hâline getirilmesi lazım kültürel ve tarihî dokusuna uygun olarak. Peki, o zaman karşımızda ne riskler var? Yani, biz iyi niyetle bu bölgede bir inşa ve imalat faaliyetine giriştiğimizde riskli alan ilanına bağlı olarak birtakım hukuki süreçler var. Bu hukuki süreçlerin en hızlı şekilde yapılması lazım, yargısal süreçlerin etkin bir şekilde işlemesi lazım. Bakın, bu maddenin (1)'inci fıkrasının (a) bendi kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerden bahsediyor. Biz bunu normal hayatın işlediği bir yerde yapmıyoruz, olağanüstü bir yerde yapıyoruz. Böyle bir yerde bu kadar iyi niyetli bir projenin hızlı bir şekilde yürümesi için yargısal...

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Kamu düzeni tesis edildi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Bir tamamlayayım, bir tamamlayayım.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Tesis edildi ama kamu düzeni.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Tabii temin edildi ama şöyle: Bir şekilde riskli alan ilan edebilmek için yasal bir dayanak oluşturmamız gerekiyor. Bu bölgede böyle bir riskli alan ilan edilebilmesi için bu anlamda bir kamu düzeni gerekçesi yasal anlamda işlevliğe kavuşturuluyor. Fakat şunu söyleyeyim: (2)'nci fıkranın (a) bendine baktığımız zaman, burada dava açma zamanına ilişkin bir değişiklik yapılıyor. Neden? Anladığım kadarıyla, dava açma tebligatta bağlanan bir süreç içerisinde, asla dava açma hakkı vatandaşın elinden alınmıyor, sadece dava açma hakkının Resmî Gazetede riskli alan ilanının yayınlanmasına bağlanıyor ki süreç hızlı bir şekilde işlesin. O açıdan, 1'inci maddede bir hukuk normu oluşturuluyor, davanın ne zaman açılacağı belirleniyor.

İkinci olarak: "Uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamaz." Burada da yine sürecin hızlı bir şekilde yürümesi bağlamında şöyle bir düzenleme yapıyoruz biz: Riskli alan ilan edilmiş, herhangi bir dava açılmamış veya açılmış davalar sonuçlanmış veya devam ediyor. Bir kişi uygulama aşamasında uygulama aşamasındaki imar planı düzenlemelerine karşı dava açabilir, bunun önünde bir engel yok ama "Bu uygulama işlemlerine ilişkin dava açarken geriye dönüp riskli alan belirlemesine ilişkin kararlara karşı dava açılamaz." şeklinde bir düzenleme yapılıyor. Bu anlamda da kişilerin yargıda dava açma hakkı ellerinden alındığı ifade edilemez çünkü riskli alan ilanı uygulama işlemi yapan her bir kişi bakımından baştan itibaren geçerlidir. Dolayısıyla, kişi riskli alan ilanına ilişkin bir dava açma hakkını kullanmak isterse, o, Resmî Gazetede yayınlandığı tarih itibarıyla bu hakkını kullanabilir ama bu hakkını o zaman kullanmayıp da uygulama işlemlerinin yapıldığı herhangi bir aşamada kullanması olsa olsa süreci uzatmak, orada yapılan imalat ve inşaatları durdurmak anlamına gelir. Bu anlamda da baktığımız zaman, bu ikinci ifadedeki düzenleme kişinin herhangi bir şekilde yargısal hakkını elinden almıyor.

Diğer bir konu üçüncü cümle. Riskli alan kararına ilişkin olarak veya uygulamaya ilişkin olarak açılan davalarda herhangi bir şekilde dava açma hakkı engellenmediği için sadece yürütmeyi durdurma yetkisi konusunda bir kısıtlama getiriliyor. Bakın, olağanüstü bir durum var yani yürütmeyi durdurma kararlarıyla bu sürecin akamete uğraması mümkün değil. En başta Diyarbakır halkı bir an önce bu bölgede bu inşaatların yapılmasını istiyor.

Bakın, şu konuda da hepimizin müsterih olması lazım: Burada yargısal süreçler sırasında veya bu süreçler sırasında herhangi bir şekilde bir hak veya hukuk ihlali asla söz konusu olamaz ama "Bir hak veya hukuk ihlali olduğunda buna karşı dava açılamaz, açılan davalar şu şekilde karara bağlanır." şeklinde bu maddede herhangi bir düzenleme yok. Dolayısıyla, yargı haklarının kısıtlandığını, kişilerin mülkiyet haklarının elinden alındığını, kişilerin yargısal süreçlerde birtakım yetkilerinin kısıtlandığından da bahsedemeyiz. Yürütmeyi durdurma -biliyorsunuz- olağanüstü bir yetkidir ama bakın, burada olağanüstü bir riskli alan uygulaması vardır. Herhangi bir şekilde yürütmeyi durdurma kararı verilmemesi nedeniyle bir kişinin bir hak kaybına veya bir mülkiyet hakkı kaybı noktasında bir sıkıntısı olması hâlinde de tabii ki o kişinin her zaman için dava açma hakkı vardır ve bu madde kişilerin dava açma hakkını bu anlamda elinden almamaktadır. Dolayısıyla, uluslararası hukuk normları açısından bakıldığında kişilerin herhangi bir şekilde yargılama haklarının, yargıya başvurma haklarının ellerinden alındığı söylenemez. Ama genel bir değerlendirme yapmam gerekirse yani gerçekten Türkiye'mizin huzurunu, Türkiye'mizde yakalanan bu sükûneti bozmak isteyen irade ve irade sahiplerine ben de seslenmek istiyorum: Yeter artık! Yani, bu millet huzur istiyor, sükûnet istiyor. Vatan, bayrak bizim ortak değerlerimiz. Devletimiz tek, milletimiz tek, burada hiçbir sorun yok. Sükûnete çağıracaksak önce sükûneti bugün engelleyen birtakım illegal yapılarını, illegal örgütlerin, silahların o bölgeden derhâl koşulsuz çıkması gerekiyor. Bu konuda sorumluluk alabilecek olanlar varsa sorumluluklarını alsınlar. Bunu bir tarafa bırakıp, bu bölge halkına dönük bu terör örgütünün yaptığı bu eylemleri bir tarafa bırakıp Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik hakkını sorgulamak, o başka bir şey. Hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik hakkından doğan yetkilerinin sorgulanmasına müsaade etmez. Dolayısıyla, bu maddeyle getirilen düzenleme -benim kanaatimce- hem o bölgedeki insanların bir an önce bölgenin normalleşmesi bakımından bir talebidir ve maddeyle yapılan düzenlemeler de herhangi bir şekilde kişilerin ne mülkiyet hakkını gasbetmektedir ne de yargılama haklarını ellerinden almaktadır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.