| Komisyon Adı | : | (10 / 2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, Komisyon çalışmaları sonucu tespit edilen aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurlar ve aile kurumunun güçlendirilmesine yönelik Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili çözüm önerileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 30 .03.2016 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Kusura bakmayın, sorular bayağı çok olunca onları bir sırayla cevaplamak da vakit alacak, artık bana tahammül edersiniz umarım.
Sayın Özkaya bir dizi soruyu dile getirdi, başka arkadaşlar da söyledi aynı şeyi; aile mahkemelerindeki davaların uzun sürmesi. Biz bütün yargıdaki davaların kısa sürmesi için önemli çalışmalar yürütüyoruz. Şu anda arzu ettiğimiz hızda yürümüyor. Onun için, "Yargıda Zaman Yönetimi" diye bir proje ortaya koyduk. Geçen Erzurum'da da bunun son çalıştayını yaptık. 1 Ocak 2017'den itibaren, müracaat eden her vatandaşa, Türkiye'de bir dava açtığında, davasının kaç gün içinde sonuçlandırılacağı bir alındı belgesiyle bildirilecektir. Şikâyet yaptınız savcılığa, şikâyetinizin kaç gün içerisinde sonuçlandırılacağı bilgisi de size müracaatınız anında verilecektir. Böylelikle vatandaşın davasının ne kadar sürede sonuçlanacağı konusunda yargıyı takip etme, yargıdan hesap sorma ve yargıyı denetleme imkânı doğacaktır. Ayrıca, yargı görevi yapanlar da bu uygulamadan sonra, kamuya karşı, daha doğrusu yargıda işi olan vatandaşa karşı taahhütte bulunmuş olacaktır. Bu da kendilerine gelen davaları daha hızlı bir sürede sonuçlandırma konusunda onların daha dikkatli çalışmasına yol açacaktır. Bunun önemli olduğunu söylüyorum ve önümüzdeki sürede kademeli olarak bunun aşağı çekileceğini de buradan ifade etmek isterim çünkü hâkim ve savcı sayılarımızı biz yüzde 67 oranında artırdık bu süre içerisinde, mahkeme sayılarını yüzde 69 oranında -tabii, Türkiye'deki bütün mahkeme sayılarını kastediyorum- artırdık. Bu artan sayılar da bunu hızlandıracaktır. Şimdi, istinaf mahkemelerine atamaları yaptık. 20 Temmuz 2017'de istinaf mahkemeleri faaliyete gireceği için o da yargılamadaki bu süreleri kısaltıcı bir rol oynayacaktır. Önümüzdeki zaman içerisinde oradaki kısalmayı hep beraber göreceğimizi ifade etmek isterim.
Duruşmaların gizli olması kuralı: Bu tartışılabilir. Eğer Komisyon bu yönde bir öneri getirirse biz de Bakanlık olarak değerlendirebiliriz. Çünkü gerçekten özel konular konuşuluyor. Yani taraflar isterse veyahut da resen hangisini... Komisyon bir değerlendirsin, biz de bu konu üzerinde bir çalışalım. Ona göre bir karar verip bir değerlendirme yapabiliriz.
Aile hâkimlerinin sulhu ve sonuçlarını daha geniş anlatması konusu: Bunun üzerinde de çalışılabilir. Arkadaşlarımız da not aldılar. Biz de buna bakalım.
Tabii, üç yıllık sürenin, dava reddedildikten sonra beklemesinin uzunluğu: Bakanlık olarak biz bunu değerlendiriyoruz. Sizin raporunuzu gördükten sonra da bir kez daha bunu değerlendirebiliriz. Önemli görüyoruz bunu.
Tabii, yoksulluk nafakasıyla ilgili Bakanlığımıza da gelen çok ciddi müracaatlar var. Yani bunun süresiz olması ve bu noktada pek çok kararlarda adaletli olmayan sonuçların çıkması, başka pek çok neden ileri sürülüyor. Tabii, bu, Türkiye'de hassas konulardan bir tanesi. Bununla ilgili, süreli olsun, kademeli olsun, bir yıllık evlilik, bir aylık evlilik, bir günlük evliliğin boşanmayla sonuçlanması hâlinde ortaya çıkacak sonuçla, tabii, yirmi yıl, otuz yıl sürmüş bir evliliğin boşanmayla sonuçlanması hâlinde ortaya çıkacak sonuç son derece...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, sözünüzü kesiyorum ama bazen fiilî evlilik gerçekleşmediği durumlarda bile karşılaşılıyor diye bize geldi bu soru.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Biz mukayeseli hukuka baktığımızda bazı ülkelerde süre sınırlamasını görüyoruz. "Bazılarında süreli ve süresiz olabilir." diyorlar. Yani orada ülke uygulamaları da birbiriyle uyumlu değil, her ülke kendi şartlarına göre öngörmüş. Örneğin Hollanda on iki yılla azami süreyi sınırlamış. Almanya'da bazen süreli ve süresiz olma durumu var, bu şartlara göre değişiyor. Her ülkede farklı bir uygulama var. Komisyonunuzun raporunu gördükten sonra da bizim bu konudaki talepleri de bir değerlendirmemiz lazım. Şimdiden "Bunu kademelendireceğiz, sürelendireceğiz." dersek, sonra yapmazsak sizi yanıltmış oluruz ama bu konuyu önemsediğimizi, incelemeye aldığımızı, mukayeseli hukuku incelediğimizi buradan ifade etmek isterim. Raporunuzu aldıktan sonra da konuya bakacağız.
Tabii, alacakların tasfiyesi konusuna da bakacağız; iki veya beş yıllık bir süreye indirilmesi. Biz bununla ilgili de düzenlemelere bakacağız.
Küçük yaşta evlenmiş olanlarla ilgili bir ciddi sorun olduğunu Bakanlık olarak biz de düşünüyoruz çünkü şu anda bazı mahkemeler karar vermemek için duruşmaları erteliyorlar, bazı savcılar dava açmayı erteliyorlar. Çok ilginç örnekler var. Burada bizim adaletli bir çözümü bulmamız gerektiğine ben de yürekten inanıyorum. Yani bu konunun tek bir cepheden ele alınıp büyük mağduriyetlere yol açılmasını da önlememiz lazım. Nasıl yaparız? Bunun üzerinde duralım. Bana Sivas'tan gelen bir örnek var. Bir düğün yapılıyor; eşraftan bir aile, iki taraf da eşraftan. Düğününe ilçenin savcısı geliyor, hâkimi geliyor, emniyet müdürü geliyor, karakol komutanı geliyor, kaymakamı geliyor, belediye başkanı geliyor; ne kadar ileri gelen varsa geliyorlar. E, hediyelerini de takıyorlar, "Hayırlı olsun." da diyorlar. Daha sonra çocuk oluyor hastanede. Bunun üzerine doktor bir bakıyor, yaş küçüklüğü var; suç ihbarında bulunuyor. Düğününe gelen karakol komutanı geliyor, bunları evinden alıyor. Ondan sonra, şu anda yatıyor. En son yaptığımız düzenlemeyle biliyorsunuz, cinsel saldırı suçlarındaki cezaları artırdık. Alt ceza sekiz yıldan başlıyor, bütün düğün dernek yapılmış, sekiz yıldan başlıyor. Orada baktığınızda bu evlenen kızın da iradesi tam değil, evlenen erkeğin de iradesi tam değil; aileler onları zorla evlendiriyor. Ondan sonra, kız çocuğu kucağında çocukla dışarıda, onunla evlendirilen erkeği hapiste, onları evlendirenler de avukat peşinde koşuyor. Yani burada bir adaletsizlik, bir haksızlığın olduğu çok açık. Onun için, ben bunu siyasi tartışmaların ötesinde, Mecliste grubu bulunan partilerimizin değerlendirmesi gerektiğine inanıyorum ve bu noktada biz meseleyi çözücü bir formül geliştirebiliriz, bu mağduriyetleri ortadan kaldırıcı bir adım atabiliriz. Bunlar cinsel saldırı suçunu gerçekleştiren kişiler değil. Kanun suçu şeklî suç hâline getirmiş. Burada bir ceza müessesesi uygulanacaksa onu da konuşalım ama bu konuda gerçekten düğün dernek yaparak evlendirilmiş olanlarla ilgili farklı bir usulü geliştirmemiz gerektiğine ben yürekten inanıyorum. Şu anda rakamlar tam elimde değil ama bununla ilgili ciddi mağduriyetler var. Cinsel saldırı suçunu gerçekleştirenle ilgili herhangi bir düzenleme yapılmasını asla tasvip etmeyiz, böyle bir düşünceyi tartışmayız da ama böyle bir ayrımın yapılması gerektiğini burada ifade etmek isterim.
Tabii, evden uzaklaştırmalarla ilgili şu anda gerçekten elimizde tam, sağlıklı veri yok. Bizden Bakanlık olarak, Mecliste soru soran vekillerimiz oluyor, istatistiki rakamlar istiyorlar. Bu rakamlar Türkiye'de şu anda maalesef sıhhatli, tam tutulmuyor, tutulamıyor. Tutulanlar da derlenip bir merkezde anonim, istatistiki veriye dönüştürülmüyor. Dönüştüremeyince Ankara'daki bir bilgi orada kalıyor, İzmir'deki bir bilgi orada kalıyor; sizin bunları derleyip, tekleştirip, konularına göre tasnif edip, ilgililere iletmeniz de gerçekten çok büyük zaman alıyor. O nedenle biz Bakanlık olarak adli veri bankası kurma kararı aldık. Şu anda çalışma devam ediyor. Adli veri bankasına ilişkin süreci kasım ayı içerisinde sonuçlandıracağız. 1 Ocaktan itibaren adli veri bankasını da devreye sokacağız. Bu, bir nevi adli Google olacak. Yani aklınıza hangi soru geliyorsa adli verilerle ilgili, bunu bu bankadan sorguladığınızda size o bilgileri anonim olarak verme imkânı bulunacak. Örneğin, cinayet Türkiye'de en çok hangi ilde işleniyor, göreceksiniz; hangi ilçede işleniyor, göreceksiniz; hangi mahallede, görebileceksiniz. Hangi sokakta, hangi caddede, gece-gündüz, eğitim durumu, mevsim durumu... Yani o alanda aklınıza gelen bütün detay verileri görebilme imkânı olacak. Tabii, bu herkese de açık olmayacak çünkü bu herkese açık olduğu zaman da ayrı tartışmalara yol açacaktır. Bu verilerin de bir mahremiyeti var ama milletvekillerimiz bu verileri bize sorduklarında biz onlara vereceğiz, onlar bunu daha rahat kullanacak ve bu konuda araştırma, uygulama, planlama yapan herkes bu verileri görecek. Özellikle önleyici hukuk uygulamalarını geliştirme konusunda o veriler bize fevkalade fayda sağlayacaktır. Örneğin, uyuşturucu nerede daha çok; orada hemen savcıyı devreye sokmadan yapılacak bir sürü iş var. O zaman Millî Eğitim, diğer kurumlar, organlar orada daha farklı bir eğitim ve uygulamayı geliştirecekler, belki çocukların suça sürüklenmesini önleyecekler. Son derece önemli olacağı kanaatindeyim. Bu veri bankası sizin bu sorularınızın da 2017'den itibaren doğru bir şekilde cevabını bulmanıza da yol açacaktır ama şu anda gerçekten sağlıklı veri veremiyorum. Şimdi ben burada bir rakam veriyorum, bir bakıyorsunuz o rakam eksik çıkabiliyor çünkü sıhhatli değil. Ama bundan sonra sıhhatli veriyi verebileceğiz, hepiniz de ulaşabileceksiniz.
Bu evden uzaklaştırmalar faydalı mı oluyor, zararlı mı oluyor? Bakanlığımız bununla ilgili bir araştırma yapıyor. Evden uzaklaştırılmış olanların kaçı ailesiyle daha olumlu ve uyumlu bir birliktelik devresine geçti, kaçı boşandı, kaçı daha başka şiddet olaylarına karıştı, kaçı başka olumsuzluklarla sonuçlandı? Bunların rakamsal sonuçlarını şu anda Bakanlığımız araştırıyor. Bu uygulama fayda sağlıyor mu, fayda sağlamıyor mu, yuvayı koruyor mu, aileyi koruyor mu, kadını koruyor mu, yoksa kadını daha büyük suçların muhatabı ve mağduru hâline mi getiriyor? Bunu verileri gördükten sonra söyleyebiliriz. Ben şu anda onun fayda ve zararı konusundaki rakamsal sonuçları verme imkânına sahip değilim. Benim bir kişisel görüşüm var ama onu da söylemek istemiyorum ama rakamsal olarak bizim bunu görmemiz gerekiyor.
Müessir fiilin resen takibi konusunda sıkıntılar var mı? Var. Şu anda bize pek çok şey geliyor, ailelerden, özellikle kadınlardan gelen talepler var. Bir tartışma oluyor, ondan sonra kadın şikâyet ediyor. Daha sonra eşiyle anlaşıyorlar, işi tatlıya bağlıyorlar, "Vazgeçtim." diyor. Vazgeçmek kıymet ifade etmediği için bir de ceza alıyor, hapse giriyor. Tabii, ondan sonra "Yuvam yıkıldı diye boşandık." diyen, "Başka sonuçlar çıktı." diyenler çok. Yani bununla ilgili, kadınlardan çok yoğun bir eleştiri geliyor. Bunun resen kaldırılması değil de başka formüllerle belki korunmasında fayda var. Önümüzdeki günlerde bir çalışmamız olacak. Bunun resen gene takibi olsun ama belki uzlaşma kapsamında eşlerin uzlaşmasına bir fırsat verilebilir mi; bunun üzerinde bizim Bakanlık olarak bir çalışma yürüttüğümüzü ifade etmek isterim. Henüz karar vermedik ama bu çalışmayı yürüttüğümüzü de buradan ifade etmek isterim.
Aile hâkimlerinin tayini konusunu Necdet Bey sordu. Evli ve çocuk sahibi olanlar, 30 yaşını doldurmuş, aile sorunları alanında tecrübe sahibi, lisansüstü eğitim almış olanlar tercihen atanıyor. Tabii, bunlar tercih nedeni, zorunlu şartlar değil. Bunlar atandıktan sonra da eğer gittikleri yerde aile mahkemeleri varsa, HSYK yetkilendirme sırasında bunların aile mahkemelerinde görevlendirilmesine özen gösteriyor. Aile mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk hâkimi oluyorlar, onlar gelen uyuşmazlıklara "aile mahkemesi" sıfatıyla zaten bakıyorlar. Burada bir hassasiyet olduğunu, ama yüzde 100 herkesin aile mahkemesine gitme imkânının olmadığını ifade etmek isterim çünkü her yerde müstakil aile mahkememiz maalesef bulunmamaktadır.
Velayet konusundaki sorunlarla ilgili konuyu Başkanımız sordu. İcra marifetiyle bunun uygulanması tabii, gerçekten insanı üzüyor, rahatsız ediyor. Biz de bundan rahatsızız. Eşlerin birbirleriyle olan kavgasına çocukların alet edilmesi ahlaki, insani, vicdani bir durum da değildir. Burada annelerin, babaların daha çok hassasiyet göstermesi lazım. Sadece kanunla bu meselelerin çözülmediğinin en somut örneği budur. Yasa icra marifetiyle uygulamayı zorunlu kılmıyor. Eşlerden biri çocukla babanın veya annenin iletişim kurmasına izin vermiyorsa -velayet kimdeyse- böyle bir durumda bu devreye giriyor. Anlaşmış olsalar, izin vermiş olsalar böyle bir durum ortaya çıkmaz. Bunun dışında, icrayı devreden çıkararak başka bir formülle bu yapılabilir mi? Onun üzerinde biz duralım. Başka, daha olumlu, pozitif, daha iyi bir formül olursa hemen, derhâl Parlamentoya getirmeye hazırız. Eğer Komisyonumuz da bunu yaparsa biz ondan memnun oluruz, bize bir fikir sunarsa memnun oluruz. Şu anda Bakanlıkta da bu konuyu daha iyi hâle getirici bir bilim komisyonu çalışmasının yürüdüğünü ifade etmek isterim.
Şimdi, boşanma için aile danışmanı ve yardım konusunda Deniz Hanım söylemişti. Efendim, şu anda boşanmalarla ilgili konuda psikologlar var, sosyal çalışmacılar var ama bir aile danışmanı konusu üzerinde durulabilir, şu anda onun üzerinde de durmakta fayda var. Boşanmalarla ilgili bazı ülkelerde farklı uygulamalar var. Biz, direkt, boşanma konusuna hâkimi koyuyoruz eşler arasına, sonra psikoloğu koyuyoruz, sonra sosyal çalışmacıyı koyuyoruz, sonra avukatları koyuyoruz. Yani, esasında, eşlerin anlaşmamaları için arada pek çok aracı oluyor orada. Onun dışında acaba ne yapılabilir burada, eşler arasında başka bir formül olabilir mi? Onun üzerinde durmakta fayda var. Yani, bizim hukukumuzda şu anda asliye hukuk mahkemeleri buna bakıyor yani bir sulh gözüyle bakmıyor. Burada bir şeyi de ifade etmekte fayda görüyorum: En çok boşanma sebebi şiddetli geçimsizliktir. Esasında, en çok yalan olan boşanma sebebidir bu çünkü özel boşanma sebeplerini gizlemek için kullanılan torba bir boşanma sebebi bu. Başka nedenler var, eşler o nedenlerin dosyaya girmesini kendileri, çocukları, aileleri için uygun görmedikleri için şiddetli geçimsizlik nedenini kullanıyorlar daha çok. Bu biraz da bu yargılamanın -Ali Bey söyledi- hem aleniyeti nedeniyle hem bu yargılama sonucunda ortaya çıkacak sonuçların ortaya çıkmasının herkese verebileceği muhtemel sıkıntılar nedeniyle oluyor. Yani, bu başka bir şekilde formüle edilebilir mi? Şu anda bizim aklımızda şöyle formüle edelim, böyle edelim diye bir şey yok ama eğer bu Komisyonumuz başka bir formül olsun, şöyle yapalım, böyle yapalım diye bize bir öneri getirirse yani biz burada daha doğru bir formülü uygulamaya açığız, Bakanlık olarak böyle bir çalışma da yapabiliriz, yeter ki burada bize yol gösterici bir şey olsun.
Tabii, şiddet konusunda psikolojik rehabilitasyon. Bu önemli ama şiddet konusunda çok açık, net bir şey ifade etmek istiyorum: Kanunlarla bizim bu şiddeti önleme imkânımız yok. Şu anda cezaevlerinde cinayetten, 26 bin tutuklu, hükümlü kimse var. Cinayetin cezası cinayetin niteliğine göre ya ağırlaştırılmış müebbet ya da müebbet hapis, en ağır ceza. Eskiden terör suçlarına idam cezası vardı. Suçu işleyenler ben suçu gece işlersem şu kadar ceza alırım, gündüz işlersem bu kadar alırım, şu aletle işlersem böyle olur, şuna karşı yaparsam böyle olur gibi bir hesabın içerisine esasında girmiyorlar ama suçu işlemeye karar veren girmiyor. Fakat, cezaların toplumda bir caydırıcılığı var, bir psikoloji doğuruyor, ailelerin çocuklarını yetiştirirken onlara anlatabilecekleri şeyler de oluyor. Bu caydırıcılık fonksiyonu bakımından, bunun, suça meyilli olmayanların hiç meyil etmemesi, ailelerin çocuklarını eğitirken onlara bilgi, fikir vermesi bakımından son derece önemli. Ben, bu işin biraz ailede başladığına, okulda, mahallede, parkta devam ettiğine, iş hayatında devam ettiğine inanıyorum. Mesela, rakamlarda genelde eğitimi düşük kesimde şiddetin çok olduğu var, bu kocaman bir yalan. Eğitimi yüksek kesimde şiddet daha fazla. Şimdi, bu noktada, ailelerle ilgili... Aileleri, daha küçükken, çocuğu beşikte severken anne-baba oradan başlıyor iş. Ben küçüklüğümden veya herkes etrafına bakıyor, oğlan çocuğuna anneler ayrı bir muamele yapıyor -hepimiz anneyiz, babayız- kız çocuğuna ayrı bir muamele yapıyor. Yani, "Yapmıyor." diyen varsa buyursun, söylesin ama hepimiz görüyoruz ki pekâlâ, bu ayrımı en modern olduğunu, bu konuda, eşitlik, hatta pozitif ayrımcılıkta ileri gittiğini söyleyen hanımefendilerin dahi yaptığına şahitlik ediyoruz. Onun için, bir defa, çocuklar konusunda beşikten başlayan bir birlikte bakma, şiddeti reddetme ve orada sevgiyle saygıyla birlikte yaşama kültürünü geliştirme konusunda anneler, babalar beraber başlayacak, hatta anne karnında, beşikte, sonra okulda, kreşte, her yerde bunun devam etmesi lazım. Eğer bu kültür değişirse o zaman bu kanunların uygulanmasına da gerek kalmaz ama maalesef, bu kültürü Türkiye'de değiştiremedik. Kanunlar da kültürün oluşmasında çok büyük katkı sağlıyor fakat kanunların kültürün oluşmasında netice vermesi için yürürlüğe girdikten sonra belli bir sürenin de geçmesi gerekiyor çünkü şu anda bu kanunları uygulayan hâkimler, savcılar da bir kültürden geliyor. Onlar bunu uygularken kendi yetiştirdikleri kültürden, anlayıştan kendilerini yüzde yüz soyutlayabiliyorlar mı? Soyutlayamıyorlar. O yüzden, bu biraz zaman alacak ama zaman alacak diye biz bu kanundaki değişiklikleri yapmaktan vazgeçmemeliyiz, uygulamaları da kararlı bir şekilde sürdürmeliyiz. Ama bu işlerin sadece kanunla çözülemeyeceğini hepimizin bilmesi lazım. Biz kendi evimizde bu işi halledersek, herkes kendi evinde bu işi hallederse ben eminim ki mahkemelere de iş kalmaz. Esasında, burada kendimizi sorguya çeken bir anlayışa hepimizin bakması son derece önemli.
İyi hâl indirimi konusunda pek çok arkadaşımız değerlendirmeler yaptı. Bizim kanunumuzda iki tane madde var. Tabii, birisi haksız tahrik indirimi; bu, hukukun bir evrensel ilkesidir. Suçlar işlenebilir, siz o suçu işleyenlerle ilgili yargılama yaparsınız, yargılama sonucunda cezayı bireyselleştirmek durumundasınız. Yani, suç işleyen kişiyi suça sürükleyen sebepler, suçun mağduru olana ait kusurlar pek çok şeyi yargılama sırasında değerlendirir, ona göre bir sonuca varırsınız. Bu, cezanın bireyselleştirilmesidir. Eğer cezadaki bireyselleştirme yetkisini yargılama yapan mahkemeden, hâkimden alırsanız o zaman adaleti sağlayalım derken gerçekten başka bir haksızlığa sebep olabiliriz. Burada kanun maddesindeki sorundan ziyade uygulayıcılarda bir sorun var. Haksız tahrik uygulamak veya iyi hâl indirimi yapmak zorunlu değil, tamamen uygulayıcının takdirinde. Yani, ben buradan Adalet Bakanı olarak itiraf ediyorum: Boynunu büktü, kravatını taktı, iyi elbise giydi, tıraşını oldu, hâkime saygılı davrandı diye 62'nci maddeyi uygulayan hâkim bir defa bu maddeyi ayaklarının altına alarak uygulamayı yapmış demektir. Uygulayamaz böyle bir şey. Yargıtayın da kararlarıyla buna müdahale etmesi lazım, sadece "Mahkemenin takdir hakkı, ben buna karışamam, bu daha aşağının yapacağı iş." dememesi gerekir. Onu uygulamanın çözmesi gerekir. Çünkü, hakikaten öyle olaylar oluyor ki o olaylarda siz o cezayı artırıyorsunuz, artırıyorsunuz, artırıyorsunuz, orada da bir bakıyorsunuz, burada cezayı çok artırdığınızda ortaya çıkan bir durum var, ona göre bakıp hâkim... Sadece bu suçla ilgili değil, bütün suçlar için düşünün, suçun bireyselleştirilmesi sırasında herkesi ayrı görün, ayrı bir kanun gibi görün ama bütün insanlar için aynı hükmü uyguladığınızda o zaman gerçekten orada adaleti tecelli ettirelim derken başka bir şeye neden olabiliriz. Biz bunu uygulamada değiştirmek için adım atma konusunda kararlıyız, attık da zaten, eğitimleri yapıyoruz, başka adımlar da atıyoruz. Ama gerekirse bu iyi hâl, kravat mravat, tıraş, boyun bükme nedeniyle indirim yapılamayacağını da yazmakta bir beis yok, gerekirse onu da yazarız oraya. Ama haksız tahriki kaldıran bir düzenlemeyi Adalet Bakanı olarak, böylesi, bireyselleştirme açısından adaleti sağlayacak, adalete hizmet edecek bir düzenlemeyi tamamen hukukun dışına çıkarmayı ben doğru görmediğimi ifade etmek istiyorum.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Bakan, bununla ilgili...
BAŞKAN - Yüceer, mikrofonunuza bir basarsanız görüp açacağım.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Bununla ilgili Yargıtay ilkesel bir karar alabilir mi?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yargıtay, tabii, haksız tahrik indirimi...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Hayır, yani bu yönüyle de çözebilir miyiz, Yargıtayın ilkesel kararlarıyla?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şöyle söyleyeyim, ilkesel karar şu: Yargıtay bir içtihat oluşturur, içtihatta haksız tahrik indiriminin uygulanmasına ilişkin şartlar var, unsurlar var. Yargıtay orada onu diyebilir, "Şu, şu, şu şartlarda ancak şöyle uygulanabilir. Siz burada uygulamışınız ama -diyelim ki 62'nci maddeyi- bu kravat taktı diye 62'nci madde uygulanamaz. Yani, kişinin orada şartları yazıyor, siz bu şartların dışında hâkim olarak yeni bir şart buraya koyamazsınız. Onun içerisinde kravat takma yok, onun içerisinde boyun bükme yok, onun içerisinde tıraş olma yok." Şimdi, Yargıtay o kararları bozup bozup aşağıya gönderdiği zaman, uygulama bir iki şeyden sonra...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Ama tam tersi uygulama var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, işte, bununla, bakın...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Yani, hani, iyi hâl indirimi yapmadın diye Yargıtay bozup geri gönderiyor. Hani yapmayana ceza verebiliyoruz, bu uygulamaları da görüyoruz.
ADALET BAKIN BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İşte, bakın, bunlarla ilgili kanunlarda eksiklik değil de, bizim uygulamada eksikliğimiz var. Biz kanunları dövüp eksiklik yapana bir şey demediğimizde zannediyoruz ki... Burada eleştiriyi hak eden kişi bunu uygulamayan kişidir. Ona dair biz tutum geliştirdiğimizde olacak. Biz de bunun üzerinde duruyoruz ve eğitimlerde de Adalet Akademisi hâkim ve savcılara dönük eğitim verirken de bunun üzerinde hassasiyetle duruyor. Yargıtay Başkanıyla da ben zaman zaman bu konudaki şeyleri paylaşıyorum, bu görüşmeden sonra da Sayın Başkanımıza ayrıca bu konuyu tekrar ileteceğim. Zaten bu rapor Yargıtaya da gidecektir. Eminim ki onlar açısından da yol gösterici olacaktır.
Tabii, çocuklar ve gençlere yönelik cinsel istismarlar konusunda toplumumuzun bir oy birliği var. Bunlara yönelik istismarı kim yapıyorsa ahlaksızın en büyüğüdür, en büyük çirkef işi yapmaktadır, en ağır cezayı da hak etmektedir. Biz, Ceza Kanunu'muzda bunlara dönük cezalarla ilgili çok ciddi adımlar attık. Bildiğiniz gibi -sunumumda da vardı- "aile nizamına ve adabı umumiyeye aykırı suçlar" bahsini "vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar" yaptık, bir; cezaları artırdık, iki; daha sonra cezaları bir kez daha artırdık. Hatırlarsanız, 2014 yılında bu konuda cezaları artırdık, muayeneyi kaldırdık, ayrıca, infazı da artırdık. Eskiden infaz 3/2 iken yani cezanın üçte 2'siyken şu anda cezanın dörtte 3'ü hâline getirildi. Terör suçlarının infazı ne ise cinsel saldırı suçlarını yapanların infazı da odur. Bizim bu noktada hem toplumsal farkındalığı da artırmamız, bunlara karşı etkin bir mücadele bilinci geliştirmemiz lazım. Yani etraf duymasın, toplum duymasın, bu konu alenileşmesin diye işin üzerini örtmek yerine, bu ahlaksızlığı, bu çirkefi yapanlar üzerine toplumun bütün kesimlerinin sadece eleştirici, kınayıcılıkla değil, bunları alenileştirip hukuka teslim etme, hukukun hesabını sorması konusunda da yardımcı olarak yapmaları lazım. Hukuk bu konuda gereken müeyyideleri zaten haiz, uygulama gereğini yapacaktır. Ama burada da maalesef, ensest konusunda pek çok üzerinin örtülmesi hadisesi olduğunu Türkiye'de herkes konuşuyor, başka konularda da var, "Aman, bir şekilde üzerini örtelim."
Şimdi, üzeri örtülemeyecek ahlaksızlıkların başında bunlar gelmektedir. Onun üzerini açmak, onun üzerine gitmek, bu işi yapanlara hak ettiği cezayı en ağır bir şekilde vermek başkaları için de çok büyük bir caydırıcılık olacaktır. Üzerini örtmek teşvik oluyor. "Nasıl olsa falan örtüldü, bu da örtülür." gibi bu ahlaksızlığı yapanlar, bu çirkefliği bünyesinde barındıranlar bundan cesaret alıyorlar. O yüzden, bu cesareti vermemek için biz kanunlarımızda elbette gerekeni yapacağız, yapmaya da devam ediyoruz ama toplumun da bu noktada gerekli ihbarları, şikâyetleri adli makamlara, kolluğa, ilgili yerlere yapmasında son derece önem olduğunu, bunlarla mücadele bakımından önemli olduğunu ifade etmek isterim.
İşte, Karaman'daki ahlaksızlık, çirkef, kabul edilemez bir ahlaksızlık, çirkeftir. Bununla ilgili soruşturma şu anda yürüyor, dava açıldı. Şüpheliyle ilgili üç yüz elli yıla kadar hapis cezası talebinde bulundu cumhuriyet savcıları. Yargılama yapılacaktır. Hak ettiği cezayı en ağır şekilde alacağından benim herhangi bir şüphem, tereddüdüm yoktur ama bu gibi konuların üzerine bizim her yerde aynı şekilde gitmemiz, toplumumuzun da, hepimizin de böyle bir şey gördüğünde örtmek yerine bunu alenileştirip yargıya teslim etmek, gerçekten, başka çocuklar bu istismara muhatap olmasın, başka Özgecanlar olmasın, başka Beratcanlar olmasın diye bizim üzerimize düşen vazifedir. Kim örtüyorsa başka bir olay meydana geldiğinde o olayda kendi açısından manevi sorumluluğu olduğuna da ben yürekten inanıyorum. Biz bu tür ahlaksızların, namussuzların, şerefsizlerin, çirkef insanların üzerine kararlılıkla gideceğimizi ve bunları kimsenin örtmesine, örttürmesine izin vermeyeceğimizi buradan bir kez daha ifade etmek isterim. İdari sorumluluğu olanlar, başka tür eksiği, kusuru olanlar hakkında da gerekli müeyyidelerin kararlı bir biçimde uygulanacağını yüksek heyetinize buradan ifade etmek isterim.
Tabii, ailenin güçlendirilmesinden bahsediyoruz biz, ailenin güçlendirilmesi son derece önemli. Türkiye'de "ailenin güçlendirilmesi" sözünden rahatsız olan çevreler var. Allah aşkına, ailenin güçlendirilmesi, aile demekten biz niye rahatsız oluruz? Olmamamız lazım. Neden? Aile, toplumun temeli. İnsanı, bireyi kim yetiştiriyor? Aile. Anne-baba iyi olur, arasında iyi bir ilişki bulunur, sevgi, saygı üzerinde bir birliktelik olur, mutlu bir aile içerisinde kadın-erkek, çocuklarımız yetişirse bireylerimiz daha güçlü olmaz mı? Daha güçlü olur. Biz aileleri güçlendirmeden bireyleri güçlendirebilir miyiz? Belki fiziki olarak güçlendirme imkânı bulabiliriz ama başka türlü, gerçekten, sosyolojik, psikolojik, bilgi, kültür, her açıdan, ekonomik açıdan güçlü bireyler aileyi küçülterek, zayıflatarak, çökerterek yetiştirme imkânımız yok. Onun için, bizim, aileyi güçlendirmemiz lazım. Şimdi, bireyselleşme öne çıkıyor, ileri toplumların hepsinde bu daha fazla oluyor. Aileler çocuklarına daha az zaman ayırıyorlar, kendilerine biraz daha çok zaman ayırıyorlar, televizyonlar, telefonlar, bilgisayarlar... Herkes şöyle bir baksın, evlerde sohbet kalmadı. Bir cep telefonu herkesi esir almış. Ben zaman zaman etrafımdakilere diyorum, "Bu telefon bu kadar güçlü, bu gücü bizim kırmamız lazım." Milletvekillerimiz oturuyor, üç dört kişi bir arada, herkesin elinde bir telefon, ona bakıyor. Ya, arkadaş, ben buraya geldim, sizinle konuşmaya geldim, sohbet etmeye geldim, kapatın hele bu telefonu. Telefonu kapatıp sohbet yapamıyoruz. Bu, bizim ailemizde de şu anda var. Kimse kusura bakmasın. Telefon, bilgisayar; bir bakıyorsun, annenin elinde bir bilgisayar, o bir odada, babanın elinde bir bilgisayar, o odada, çocuklar ayrı odada; burada aile paramparça olmuş. Bizim onun için bireyselleşmeyi biraz doğru görmemiz lazım. Birbirimize güneş olmak, rüzgâr olmak, hava olmak, su olmak, gübre olmak, tohum olmak, birbirimizi desteklemek; bunları reddeden bir bireyselleşme orada fidanların yetişmesine mâni olur. Hâlbuki, bizim birbirimize olumlu anlamda destek olmamız lazım. Aileyi koruma konusunda Batı çok ihmalkâr davrandı, bireyselleşmeyi öne aldı ama şimdi, bütün ülkeler neredeyse koruyacak aile bulamıyor. Almanya bir sürü para ayırıyor, Rusya ciddi kaynaklar ayırıyor ama aile oluşturmakta zorlanıyorlar. Onun için, bizim, aileyi korumamız, toplumu korumamız bakımından son derece önemli. Nasıl güçlendireceğiz? Ailenin imkânlarını artırarak güçlendireceğiz, daha iyi eğitim imkânları sunarak güçlendireceğiz, aile içerisindeki bireylerin iletişimini güçlendirerek güçlendireceğiz, kültürel, sosyal ortamları daha iyi yaparak, istihdamı artırarak, pek çok şey yaparak biz bunu yapabiliriz. Ama ailenin güçlendirilmesini kişilerin haklarının yok olması gibi bir şekilde değerlendirmenin de fevkalade yanlış olduğunu buradan ifade etmek isterim.
Sayın Candan Yüceer'in sorularının bir kısmına cevap verdim. Bu, 4+4+4'le ilgili konuda tabii herkes farklı düşünebilir, normaldir ama başka ülkelerde kreş, anaokulu uygulamaları da daha erkenden başlatılıyor ve bunu yaygın bir şekilde ele alıyor. Modern toplum geliştikçe, kadın, erkek daha fazla sosyal hayatın içerisinde yer aldıkça evdeki çocukların yetişmesinin bakıcıların elinden alıp onu daha derli toplu kreşlerde, anaokullarında ve erken yaşta eğitim kurumlarında vermek dünyanın her ülkesinde, gelişen, gelişmiş ülkelerinde büyüyen uygulamalar. Yani bizim bunu da görmemiz lazım. Şimdi, diyelim ki anne işe gidiyor, baba işe gidiyor, çocuğa bakacak evde kimse yok, çocuk, bakıcının elinde kalıyor. Bakıcı iyi eğitim almışsa tabii çocuğa biraz faydası oluyor. Ama biz bu çocuklarımızın kreşlerini herkese yapabilmiş olsak, anaokullarını verebilmiş olsak, ondan sonra o eğitim sürecini 6 yaşında değil de 3 yaşında başlatabilmiş olsak o zaman ne olur? Bizim kadınlarımız daha fazla kendine imkân bulur, çocuklarımız daha iyi eğitim alır ve o konuda donanımlı kişiler tarafından daha iyi yetiştirilir. Bence 4+4+4'ü eleştirmek yerine, Hükûmete "Neden kreşi zorunlu yapmıyorsunuz, anaokulunu zorunlu yapmıyorsunuz? Bunları neden her tarafta yaygınlaştırmıyorsunuz?" diye eleştiri yapsanız bana göre daha çok takdir toplarsınız. Öyle yapın, ben gerçekten istiyorum, aksi takdirde, şu anda, herkes çalıştığı için çocuklar bakıcıların elinde kaldı. Çocuklara anneler, babalar eskisi kadar bakamıyor, bakıcılar da iyi bakamıyor. Onun için, çocukların, anne-baba çalışırken iyi yetişmiş öğretmenlerin, iyi yetişmiş eğitimcilerin elinde olmasını sağlamak lazım. Hükûmet olarak zaten bu konuda ciddi adımlar atıyoruz, önümüzdeki süreç içerisinde bunu atacağız.
Bu, şiddetle ilgili, denetimli serbestlik istisnası konusunu not aldık, onu düşüneceğiz, ona bir bakalım, çalışalım. Yani orada bir istisna yapabilir miyiz, onun üzerinde çalışacağımızı buradan ifade etmek isterim.
Tabii, Dirayet Taşdemir... Kadın suçlarıyla ilgili ve kadınlara karşı işlenen suçlarda tahrikle ilgili demin bir açıklama yaptım. Tabii, uygulamadan kaynaklı sorunları bizim gerçekten çözmemiz zaman alıyor. Kanunlar hemen değişiyor, bir ayda, on beş günde ama "Kırkyıllık Kâni, olur mu Yani?" diye halk arasında bir laf var, kırkyıllık bir anlayışı bir haftada bizim değiştirme imkânımız maalesef yok ama ısrarla biz yeni anlayışı uygulamaya devam edeceğiz ki o kırkyıllık anlayışlar değişsin. Zaman alacak ama inşallah uygulamada da olumlu değişmeleri yapacağız.
Kapalı ve açık cezaevlerinde kreşler konusu. Şu anda Türkiye'deki cezaevlerinde, müstakil kadın ceza infaz kurumlarının tamamında ve kapalı ceza infaz kurumlarının bir bölümünde kreş bulunmaktadır. Kurum içerisinde bulunan bu kreşlerde psikososyal servis uzmanları gözetiminde çocukların boş zamanlarını değerlendirmeye yönelik serbest oyun etkinlikleri, kutlama ve benzeri pek çok çalışmalar yapılmaktadır; bunu buradan ifade etmek isterim. Şu anda, annesi yanında cezaevlerinde bulunan çocuk sayısı 504'tür. Müstakil kadın cezaevlerimizin tamamında kreş bulunmaktadır. Tabii, Millî Eğitim Bakanlığıyla da iş birliği içerisinde bu çalışmalar yürütülüyor. Sayın Tanal da Bakırköy için teşekkür etti, sağ olsun. Bizim diğer kreşlerimiz de benzer niteliklere sahip, gezmek isteyen bütün arkadaşlarımıza kreşlerimizi açabiliriz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şakran öyle değil Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hangisi istiyorsanız Sayın Tanal, açalım, buyurun gelin, ziyaret edin, gördüğünüz eksiklikleri bize zaten rapor edersiniz, biz de gereğini yaparız. Şu anda benim arkadaşlarımdan aldığım bilgilerde, kreşlerde gerçekten kamuoyunda yazılan değil de şu anda dışarıda bulunanlardan çok çok daha iyi şartların cezaevlerindeki kreşlerde olduğunu buradan ifade etmek isterim. Görme konusunda da her türlü desteği yaparız. Milletvekillerimiz isterse Komisyon bir heyet oluştursun, istedikleri cezaevlerindeki kreşlerimizi de -siz tespit edin, hangisine gitmek istiyorsanız- Komisyonumuz gelsin görsün.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Bununla ilgili ben bir şey söylemek istiyorum. "İstediğiniz cezaevine gidebilirsiniz." dediniz ama biz altı aydır hiçbir cezaevine giremiyoruz HDP'li vekiller olarak.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Gensoru da verdiniz o konuda, cevap vereceğim inşallah Genel Kurulda.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Gerçekten, bakın, bunu söylüyorsunuz, o zaman, bu ayrımcılık değil mi? Neden öbür arkadaşlarımız gidebiliyor, biz gidemiyoruz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hayır, siz de Komisyonla beraber gelin, hep beraber, ben ayrım yapmıyorum.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Komisyonla da gidilebilir ama ben şahsi olarak da cezaevlerini ziyaret etmek istiyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Herkese bunu sağlayabiliriz.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - O zaman, yarın ben bir cezaevine gidebilir miyim?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, bakın, ben söylediğim şey şu: Komisyonumuz kreşlerle ilgili gezme konusunda olabilir.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Komisyon olarak ziyaret edebiliriz ama şahıs olarak...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Diğer konular, diğer cezaevleri, milletvekillerinin cezaevlerini ziyareti kanun ve yönetmelik gereği Adalet Bakanının iznine tabi. Tabii, bu izin bir zorunlu izin değil, takdir hakkını da içinde barındıran bir izindir.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Ama altı aydır biz bu hakkımızı kullanamıyoruz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İşte, bu, takdir hakkına bağlı bir şey, ben bu takdir hakkımı olumlu anlamda kullanmadım, sebebini de daha önce ifade ettim. Genel Kurulda ayrıca açıklayacağım, burada tekrar etmek istemiyorum.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Cezaevleri gündeme gelmişken ben bir şey daha soracağım, kusura bakmayın. Hasta tutsaklarla ilgili de dün yine Diyarbakır'dan Celal Şeker isminde bir tutsağın ailesi beni aradı, yüzde 97 raporlu, böbrekleri iflas etmiş ve her an cezaevinde yaşamını yitirebilir. Bu konuyla ilgili de bir çalışmanız var mı?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda yasamız var zaten onlarla ilgili. Rapor alınıyor...
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Ama bu süreçte 4 kişi yaşamını yitirdi cezaevinde.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda rapor alınıyor, onlarla ilgili biz...
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Raporu var, yüzde 97.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ama usul şöyle: Bir rapor alıyorsunuz, cezaevine veriyorsunuz, sonra o rapor Adli Tıp Kurumuna gidiyor, Adli Tıp Kurumu bu raporu onayladıktan sonra biz bunun hemen, cezasının infazının ertelenmesi uygulamasını yapıyoruz. Adli Tıbba gitmesi, orada beklemesi on beş günü almıyor yani "Bu, aylarca sürüyor." falan diye şey yapıyorlar.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Peki, o zaman, Celal Şeker neden hâlâ cezaevinde, Diyarbakır D Tipinde?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Celal Şeker'le ilgili bir bakalım, dün de bir milletvekilimiz bunu aradı, ben talimat verdim zaten onunla ilgili. Bakıyorlar durumuna, şu anda benim ona bireysel olarak hemen cevap verme imkânım yok çünkü bilgiyi gerektiriyor, şu anda o bilgi yanımda yok.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - 300'e yakın ağır hasta tutsak var.
BAŞKAN - Maksat hasıl oldu, Komisyon gündeminde de kalmaya özen gösterelim.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Bu da çok önemli bir gündem ama Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maksat hasıl oldu, siz söylediniz, Komisyonun gündeminde kalmaya özen gösterelim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, bakın, cezaevlerinde bulunan hasta tutuklularla ilgili bizim yaptığımız yasal düzenlemede -ilk defa yaptık- hem tutukluluğunu erteliyoruz, oradan çıkıyor hem cezayı erteliyoruz, oradan çıkıyor ve süresiz, iyileşene kadar da bu devam ediyor ve bu konuda ilk kanuni düzenlemeyi yapan Hükûmet biziz, ilk adımı atan biziz, pek çok şey. Ama ne oluyor? Sıkıntı şu: Birinci kademe hastanelerinden rapor almak kolay, bazı hastanelere zaten PKK terör örgütü bir hastayı götürdüğü zaman doktorlar raporu görmeden imzalıyor. Yani şimdi, bizim o raporların sıhhatini tahkik etmemiz lazım, doğru mu, eğri mi bakmamız lazım. Şimdi, diyor ki: "Bunun altında da doktor imzası var." Doğru, doktor imzası var. Yatalak diye gelen bir isim çok konuşuldu geçmişte, koşa koşa gitti Adli Tıbba, yatalak dediler. Ben Adli Tıp Kurumu Başkanını aradım, "Bak, bu adam yatalak, yerinden kalkamıyor, raporları da bu, Yalçın Hocam, niye şey yapmıyorsun?" Yalçın Hoca dedi ki: "Efendim, adam yatalak değil, adam yürüyor, koşa koşa geldi, şeyi bu." İsmi şu anda hatırımda değil.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Ama 4 kişi de öldü.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ölmedi efendim, sizin dedikleriniz ayrı, bu benim dediğim hâlâ yaşıyor ve de sapasağlam bir insan ama bütün Türkiye onun için ayağa kaldırıldı. Yani biz onun için bu raporları tahkik ediyoruz, gerçek olan raporların gereğini yapıyoruz. Ama korkuyla alınmış, baskıyla alınmış raporlara da itibar etmiyoruz.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın boşanma davalarıyla ilgili konuda ciddi bir sorun var, kararların tanıma ve tenfizinde problem yaşanıyor. Esasında, bu problem, tebligat problemi. Baktığımızda yüzde 90'ı -geçen, arkadaşlar bilgi verdiler- tanınıyor, infazı yapılıyor, bir sorun yok. Yüzde 10'unda tebligat meselesi var. Bu tebligatı kaldırdığımızda da çok ciddi başka sorunlar ortaya çıkıyor. Onun için, biz bunun yerine başka bir formül bulabilir miyiz diye Bakanlık olarak bir çalışma yürütüyoruz. Şu anda, henüz uygulanabilir nitelikte bir formül üretilemedi ama arkadaşlarımız istişare ediyorlar hem Dışişleriyle hem diğer kurumlarla hem de bu konuda araştırma yapanlarla, başka ülke uygulamalarıyla bunları şey yapıyorlar. Çıktığı zaman biz bu konuyu rahatlatacak adımı atacağız. Karar aldık adım atmaya, şu anda formül bulamadığımız için atamıyoruz, uygun bir formül bulduğumuzda gereğini yapacağız.
Aileden alınan çocuklarla ilgili ciddi bir sorun var yurt dışında Yani gerçekten büyük bir sorun var. Aileden alınan çocukların bir defa haklı nedenlerle alınması lazım, haksız nedenlerle aileden çocuklar alınıyor. İkinci defa ailenin rızasının olduğu yerlere, öncelikle Türk ailelerin çocuklarının Türk ailelerine, Türk ailesi yoksa ailenin rıza gösterdiği başka ailelere verilmesi, eğer bu da mümkün değilse o zaman oradaki bakım yerlerine, yuvalara alınması. Bunun yapılması hâlinde de çocuğun annesi ve babasının sahip olduğu kültüre göre yetiştirilmesinin onun hakkı olduğunu biz en yüksek sesle Türkiye olarak dile getiriyoruz. Şu anda ciddi sorunlar var, bu yüzden Aile Bakanlığı yurt dışına birer müşavir görevlendirmesi bu anlamda yaptı ki bu çalışmaları yakından takip etsin. Biz de Adalet Bakanlığı olarak adalet müşavirleri görevlendirdik, onlar da bu konuları yakından takip ediyor.
Ayrıca, Yurt Dışı Türkler Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığımız da bu konuyu çok yakından takip ediyor bunu da ifade etmek isterim.
Candan Hanım'ın istatistik konusuna ben cevap verdim.
Evlilik öncesi eğitim konusu, Sait Bey'in söylediği, tabii, bunlarla ilgili sizin raporunuza da bakılacak. Şu anda gerçekten bazı belediyeler de uyguluyor, ne yapılabilir? Bunu tartışmak lazım, bunun artısı, eksisi herkes şey yapıyor. Şu anda benim ona şöyle yapılacak deme şeyim yok, ben olumlu yaklaştığımı buradan ifade etmek isterim.
Sayın Tanal'ın sorusuyla ilgili Bakırköy'de bulunan kreşle alakalı şeyi söyledim, o konudaki soruya cevap verdim.
İstanbul 43 Asliye Ceza Mahkemesinde Cumhurbaşkanlığıyla ilgili 299'uncu madde. Bu arada sizinle ben aynı düşünmüyorum. 299'uncu madde Türk Ceza Kanunu'nda 1925 tarihinden beri vardır ve doksan yılı aşkın bir süredir bizim hukukumuzdadır ve bundan önceki her dönemde de uygulanmıştır. Aynı şekilde, İtalya'da Cumhurbaşkanı şerefini ve itibarını küçük düşüren kişiler bir ile beş yıl arasında hapisle, Polonya'da hakaret eden kişi üç yıla kadar hapisle, Almanya'da üç aydan beş yıla kadar hapisle...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Özür dilerim, araya giriyorum ama o değiştirildi Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Değiştirilmedi, siz biraz hafızanızı kontrol edin. Bunlar paralel servis değil, doğrudan servis.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Valla paralel servis.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İspanya altı aydan iki yıla kadar hapis veya altı aydan iki yıla kadar para cezası, Belçika altı ay ile üç yıl arasında değişen miktarlarda hapis cezası. Danimarka'da krala hakaret suç olarak düzenlenmiştir ve bu durumda diğer hakaret suçuna verilen ceza 2 katına kadar artırılmaktadır, Hollanda'da krala hakaret suçunun cezası beş yıla kadar hapis ve 20 bin 250 avro para cezasıdır. Diğer ülkelerde de bunun olduğunu buradan ifade etmek isterim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Özür dilerim, İtalya'da faşist rejim vardı o dönemde, öyle geldi.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, sadece faşist rejim yok. Almanya şu anda faşist rejim mi, Avusturya faşist rejim mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Onlar kaldırıldı.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hollanda faşist rejim mi? Hepsi sanayi servis yapıyorlar, onlara söyle getirsinler, bize de getirirler, biz bakarız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Paralel servis...
BAŞKAN - Sayın Bakan bitirsin lütfen arkadaşlar.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, şunu söyleyeyim: Bütün ülkelerde Cumhurbaşkanlığı, devlet başkanlığı ülkenin ve milletin birliğini, dirliğini temsil eder. Bu makama saygı gereği bu makam korunur. Sadece bizim hukukumuzda değil başka ülkelerin hukukunda da korunur ama Türkiye'de şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızı itibarsızlaştırma noktasında belli çevreler tarafından planlı kampanyalar yürütülüyor, sinkaflı küfürler var. Şu anda yanımda değil, Başkanım size ben o ifadeleri göndereceğim, lütfen Komisyon üyelerimize dağıtın. Ben yüzüm kızarmadan o ifadeleri okuyamıyorum, siz yüzünüz kızarmadan o ifadeleri okuyabiliyorsanız takdir size aittir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Bakan...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın Cumhurbaşkanına sinkaflı, kendisine, eşine, kızına...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Bakan, sinkafı kabul eden kimse yok.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - ...çocuklarına, ölmüş annesine, babasına sinkaflı küfür yapılıyor, gazeteler haber yapıyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şiddetle reddediyoruz, yanlış anlamayın.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir "tweet" attı tutuklandı, bir haber yaptı tutuklandı. Ya, "tweet" attı da ne söylemiş bu adam? Haber yapmış da ne demiş, kimse oraya bakmıyor. Bakın, eğer sizin yüreğiniz el veriyorsa "Ben bunun altına imza atıyorum." diyorsanız siz de o zaman onun gereğine yapın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Bakan...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ama bunlar kabul...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Biz onların altına imza atmıyoruz ama herkesin de eşit, adaletli...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Herkes eşit Candan Hanım...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Cumhurbaşkanının kastına, Adalet...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Cumhurbaşkanının şahsına değil.
Bakın, bizim kanunumuzda 3 tane...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Adalet Sarayı'nda...
BAŞKAN - Sayın Bakan bitirsin sayın üyeler.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - 14 yaşındaki çocuklar, 15 yaşındaki üyeler...
BAŞKAN - Sayın üyeler...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın, şu anda bugüne kadar nasıl bir uygulama yapılıyorsa şimdiye kadar da öyle bir uygulama yapılıyor, yeni bir uygulama söz konusu değildir ama bir kampanya yürütülüyor, ben o kampanyayı ifade etmek istedim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bu döneme kadar açılan dava olmamış.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir şey söylüyorum, kampanya devam ediyor, Avrupa'da da kampanya yürüyor. Bakın Avrupa Konseyi, Venedik komisyonuna Türkiye'de 299'uncu maddenin incelenmesi görevi... Ben Venedik Komisyonu Başkanını ziyarete gittim, buradan ifade ediyorum. Komisyon Başkanına bazı konuları anlattığımda Komisyon Başkanı bana şunu söyledi: "Sayın Bakanım, bizim görevimiz sadece Anayasa yapım süreçlerine ilişkin hükûmetlere danışmanlık yapmak, rehberlik yapmak, görüş vermektir. Bizim sizin anlattığınız konularla ilgili görevimiz yok." dedi. Şimdi, 299'uncu maddeyle ilgili Venedik Komisyonu geldi. Ben arkadaşlarıma dedim ki, Komisyon yetkililerine, benimle başkan arasında geçen bu diyaloğu anlatın. Nedir şey, sordular? Efendim, "Bizim görevimiz bunun yanında Avrupa Konseyi bize görev verirse onu yapmaktır. Avrupa Konseyi bize bu görevi verdi." Bakın, bu bir paralel kampanyanın...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şimdi Sayın Bakan, hiçbir dönemde bu kadar hoyratça kullanılmadı.
BAŞKAN - Sayın Tanal, Sayın Bakan bitirsin lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Avrupa Konseyi nezdinde başka nezdlerde yapılmış olan itibarsızlaştırma projesinin bir parçası da siz olmayın Türkiye'de. Şimdi, onlar yapıyorlar. Yapıyorlar diye biz 299'uncu maddeyi değiştirmeyeceğiz.
Bakın, dün Twitter'da "We love Erdoğan" diye bir hashtag açılmış. Yani yüz binleri bulduğu zaman arkasından Twitter bunu kapattı. Arkasından da başka bir hashtag açıyorlar. Ya, şimdi Twitter'a herkes bakıyor. Ben şimdi buradan soruyorum "We love Erdoğan" demek Twitter'ın hangi kurallarına aykırı, neresi yanlış? Sen katılmayabilirsin.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Ama bu yanlışlar bize de oluyor, bizimle ilgili olunca farklı uygulanıyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bak sizinle ilgili bir şey demiyorum, bakın Candan Hanım bir şey söylüyorum, ben sizinle ilgili demiyorum.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Ama bu bize olunca hedef gösteriliyor.
BAŞKAN - Sayın Yüceer...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın, Cumhurbaşkanımıza karşı küresel bir itibarsızlaştırma projesi var, bunun aksini dün gördük, gece de gördük, Avrupa Konseyini de kullanıyorlar, başka yerleri de etkiliyorlar. Biz bu küresel itibarsızlaştırma projelerinin karşısında bugüne kadar durduğumuz gibi bundan sonra da duracağız. Bu Anayasa'ya da aykırı değildir, o aykırılık iddiasından bulunanların biz kimler olduğunu da çok iyi biliyoruz.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Bakan, bu hassasiyeti herkese gösterirseniz herkesten takdir görürsünüz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hiçbir aykırılık değil ne niyetle yaptıklarını da biliyoruz.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Ama sadece Cumhurbaşkanı ve ailesine gösterirseniz kusura bakmayın...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Anayasa Mahkemesinin vereceği kararı ben de merakla bekliyorum, hep beraber göreceğiz. Ama bunun...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - ...bizden aynı hassasiyeti bekleyemezsiniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben sizden aynı hassasiyeti beklediğimi söylemiyorum.
BAŞKAN - Sayın Yüceer, Sayın Bakan bitirsin lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben bir gerçeği yüzünüze vuruyorum, ister kabul edin ister etmeyin.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Ama bizlere aynı hassasiyeti göstermezseniz...
BAŞKAN - Sayın Yüceer...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu bir gerçek.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, Sayın Bakan...
BAŞKAN - Sayın Yüceer, Sayın Tanal...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda bir sürü şey var, bu bir gerçek, ben bunu özellikle ifade etmek isterim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Akit gazetesinin yaptığı haberi okuduk.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, bir başka şey 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yaşanan olayla ilgili. Tabii, 14. Ağır Ceza Mahkemesi, millet adına bir yargılama yapıyor, önünde bir iddianame var, bu iddianameyi görmesi lazım, görüşmesi lazım. Şimdi, bir bakıyorsunuz, casusluk iddiası olan bir davada pek çok ülkenin konsolosu orada geliyorlar mahkemeye baskı kuruyorlar. Konsolos tek başına gelse, orada otursa, efendi gibi baksa belki kimse bir şey demez ama örgütlü, organize bir şekilde geliyorlar. Yargılananlar İngiltere'nin veya başka bir ülkenin vatandaşı falan değil Türkiye'nin vatandaşı. Bütün konsoloslar orada.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - NSU davasında Münih'te ben katıldım.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir defa, bakın, bir şey söylüyorum, birlikte toplu bir hareket. Oraya biz gönderdik. Nasıl gönderdik? İzin aldık. Bizim oraya adamları koymadılar, koymadılar, Almanya'da koymadılar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İzin almadık, ben katıldım, doğru konuşmuyorsun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Perde arkasını ben biliyorum, ben Başbakan Yardımcısıyım almadılar, büyükelçi gitti, müracaat etti, en sonunda...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hiç izin yok.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ha sizi koyuyorlarsa o ayrı ama devletin büyükelçisine dahi yer vermediler.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Doğru konuşmuyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben biliyorum, Başbakan Yardımcısıyım, o işi ben takip ettim devlet adına.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben katıldım. Anayasa'mız 141'inci maddesi ne diyor? "Herkes." diyor, Türk ayrımı yapmıyor.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O dönemde büyükelçimiz ne mücadele verdi biz burada ne mücadele verdik, nasıl oraya gittik onu biz biliyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Efendim, o duruşmaya konsolosumuz...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Onun içinde Türkiye...MAHMUT TANAL (İstanbul) - Baştan sonuna kadar ben takip ettim izinsiz, doğru konuşmuyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bak, orada şu anda 9 Türk'ün öldürülmesiyle ilgili yargılama var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - 9 değil 8 o konuda da yanlış bilgilendiriyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi bu konsolosların hiçbirisi oraya gitti mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Gitti.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ha gittiler.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Duruşmaya da katıldım.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bırak sen canım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, o zaman, şu anda Genel Başkan Yardımcınız Ayhan Sefer Üstün...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bunların hepsi izinle gitti ve onu biz gönderdik o zaman, izinle gittiler.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Siz göndermediniz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben gönderdim, rica ettim, aradım Başkanı, "Başkanım İnsan Hakları Komisyonu olarak lütfen müracaat edin gidin." dedim. O da izin aldı, gitti, müracaat etti, gitti, resmî yollardan gitti.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Siz göndermediniz, doğru konuşmuyorsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın Türkiye müstemleke bir devlet değildir, herkes yerini bilecek. Konsolosların görev ve yetkisi sadece kendi vatandaşlarıyla ilgili ve sınırlıdır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Anayasa'nın 141'inci maddesinde ne yazıyor? "Herkes duruşmalara katılır." Niye sadece Türk vatandaşı ibaresi yok?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sadece görev yaptıkları binalarla ilgili ve sınırlıdır. Şimdi gelip izleyebilir normal bir şekilde ama orada organize bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir hareket var. Onun için ben bunu ifade edeyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Mahkemeye organize...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Öte yandan, mahkeme gizlilik kararı almış. Siz milletvekilisiniz, avukatsınız, hukuk devletinde olduğumuza hepimiz inanıyoruz. Siz de savunuyorsunuz, biz de savunuyoruz. Mahkeme gizlilik kararı almış, yargılama yapılması için milletvekillerinin salonu boşaltması lazım. Milletvekilleri mahkemenin aldığı kararın gereğini yapıp niye salonu boşaltmıyor? Yargılama görevini yapanın yargılama görevini yapmasını siz engellediniz, kanuna göre suç işlediniz, böyle bir şey olabilir mi?
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Niye gizlilik kararı alıyor?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sonra da hâkime, savcıya kızıyorsunuz. Siz önce Anayasa'ya ve hukuka uyun, görevinizi kanunlara uygun yapın, suç işlemeyin.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - O zaman kararı kim...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Gittiniz, suç işlediniz orada.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Suç işleyen milletvekilleri mi?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Aynen milletvekilidir.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Hayır, suç işleyen milletvekilleri değil.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri çok açık. Yargılamayı engellemek var, adil yargılamayı etkilemek var, görevi yapana hukuka aykırı baskı yapmak var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Peki, şeref ve haysiyet üzerine söz verin. O güvenlik kameralarını getirin, eğer mahkeme...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Böyle bir şey olmaz. Sonra suç işleyeceksiniz...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın...
BAŞKAN - Sayın Tanal...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - ...sonra da o suça bizden tezkiye bekleyeceksiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İspatlarsam istifa edecek misiniz o zaman?
BAŞKAN - Sayın Tanal...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben şimdi ne olduğunu...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Milletvekilleri suç işlemedi.
BAŞKAN - Sayın Tanal, kifayeti müzakere diyorum, Komisyonun konusu dışına çıkılmamasını istirham ediyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben kanaatimi söylüyorum, benim yorumum o, sizin yorumunuz başka olabilir ama hepimiz hukuka uygun davranacağız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Bakan...
BAŞKAN - Sayın Tanal...
Sayın Bakan, Sayın Tanal...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Başkanım, ben çok teşekkür ediyorum bize zaman ayırdığınız için.
BAŞKAN - Kifayeti müzakere Komisyonumuzun dışında bir konuyu...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kurmuşsunuz siz bir yapıyı, şu anda bir paralel yapıyı yine yargıda kurmuşsunuz.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ya sen onlara hizmet ediyorsun ya.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ya, bunların kurucusu siz değil misiniz?
BAŞKAN - Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - O paralel yapıyı... Siz, ağır cezayla ilgili dava açarken "Bu insanlar makbul insanlardır." diyen, bunu kabul eden siz değil misiniz?
BAŞKAN - Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bunları savunan siz değil misiniz?
BAŞKAN - Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Fethullah Gülen'le kaç sefer konuştunuz?
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Bakan, aslında...
BAŞKAN - Sayın Tanal, Sayın Yüceer, size söz vermedim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ya onun ne alakası var, benim konuşmalarım çok açıktır, çok nettir.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Biz çok netiz, olmaya da devam edeceğiz.
BAŞKAN - Sayın Yüceer, söz vermedim size.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Efendim, siz vazifenizi yapın, herkes vazifesini yapacak. Siz nasıl beni eleştiriyorsanız benim söylediğim sözlere siz de tahammül edeceksiniz.
Ben sizi dinlediğim zaman siz başka yere taşıdığınızda ben doğru mecraya koyduğumda niye rahatsız oluyorsunuz, öyle şey olur mu?
BAŞKAN - Sayın üyeler, son sözü söyleyip Komisyona ara vereceğim.
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Kocaeli'deki olayla ilgili de bilgi istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kocaeli'deki olay konusunda...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda benim bilgim size sağlıklı bir bilgi verecek kadar yok. Ben yeni sizden duyuyorum, takip edemedim, bilgi sahibi olduktan sonra size arkadaşlarımız bir bilgi notu iletsinler veya Komisyon başkanımıza iletirler, Komisyon Başkanımıza iletsinler, sizinle paylaşılsın olur mu?