| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/322) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 24 .03.2016 |
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Sayın Başkan, son bir haftadır özellikle Türkiye gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden Karaman'da yaşanan taciz olayları gündemde, dün de Mecliste uzun uzun konuşuldu. Dün bir talihsizlik son dakikada dört siyasi partinin o konuda bir uzlaşmaya varmasıyla -muhtemelen bugün düzeltilecek- Meclis, çocuklara ilişkin taciz konusunda bir araştırma komisyonu kurulacak.
Şimdi, bu sözleşmeyle ilgili, daha doğrusu Sağlık, Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu burada olduğu için, özellikle Aile Bakanımızın son dönemde yapmış olduğu bu konuyla ilgili talihsiz bir açıklama var. Şimdi, mesele şöyle bir noktaya doğru getirilmeye çalışılıyor: Ortada tacize uğradığı kuvvetle muhtemel çocuklarımız var. Sayının 45 olduğu söyleniyor, ama bunların en az 10 tanesiyle ilgili iddianamede ifadeler var ve bu çocuklarımız bir şekilde -tabii henüz mahkeme aşamasında olacağı için o konuyla ilgili belki çok detaylı karar ifade eden bir şey söylemek doğru değil ama- ifadelerinde taciz ettiğini söyleyen kişinin de itirafı var.
Şimdi, tartışma şuradan yürüyor: Bunun Ensar Vakfına ait yurtta ve evlerde ya da KAİMDER'in -yani Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği- evlerinde ya da yurdunda olması üzerinden giden bir şey var, bir tartışma var. Şimdi, bir kere tartışmayı buradan çıkarmak lazım. Yani bu tartışma, meselenin nerede olduğuyla alakalı değil, "Çocuklara taciz oldu mu olmadı mı?"yla alakalı. Meseleyi olayın bulunduğu yerle alakalı bir tartışmaya tek başına dönüştürdüğümüz zaman, o zaman, o vakıfları, o dernekleri koruma içgüdüsüyle hareket eden bir siyasi tavır ortaya çıkıyor. Bu, işin içeriğini ortadan kaldırıyor, zayıflatıyor ve aslında, bütün ülkemizde yaşayan çocuklara karşı işlenen suçların ortaya konmasını engeller bir tavra doğru götürüyor. Ama öbür taraftan da şöyle bir sosyolojik gerçeğimiz var: Örneğin işte Ensar Vakfı ya da imam hatip lisesi mezunlarının -adı KAİMDER olur, başka bir yer olur- kurmuş oldukları bir sürü dernek var, onlar yurtlar açıyorlar, Türkiye'de yurt açmak İslami geleneğin ya da sağ siyasetin çok eski bir örgütlenme tarzıdır. Aileler çocuklarını oraya gönderdikleri zaman, millî ve manevi değerlere ya da kendilerinin de sahip olduğunu düşündükleri dinî değerlere uygun bir yere gönderdiklerini varsayarak gönderirler; doğrudur, yanlıştır -ben bu kanaatte değilim- o ayrı hikâye ama ailelerdeki genel duygu budur. Dolayısıyla, ailelerdeki duygu bu olunca ve bu çocuklar orada taciz edilince, çok daha vahim bir durumla biz karşı karşıya kalıyoruz. Yani bu şunun gibi: Hırsızlık suç mudur? Evet suçtur, adi bir suçtur. Ama onu dinî kanaat önderi olduğu düşünülen birisi yaparsa normal suç olmanın ötesinde çok daha büyük, ağır bir vicdani yara açar toplumda; örneğin bir din görevlisi yaparsa, örneğin bir vaiz yaparsa, bir imam yaparsa.
Şimdi, benzer bir durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bu meselenin derinliğine araştırılabilmesi için ve Türkiye'nin de, önümüzdeki bu imzalamış olduğumuz bu güzel sözleşmeler varken, kendi ülkemizde en azından -bunu tabii Aile Bakanlığı açısından söylüyorum- Sayın Bakanımızın da bu konuyu "Bir kere olmuş bir şey, bu, hani, o vakıfları ya da o dernekleri zan altında bırakmaz." gibi maalesef talihsiz -bildiğim kadarıyla kendisi de anne- bir açıklamayı ortadan kaldırmak gerekiyor, yapacağımız işlerle beraber bunu ortadan kaldırmak gerekiyor. Çünkü bir kere olmamış, 45 kere olmuş, aynı kişi 45 çocuğu taciz etmiş. Hayvan pornoları söz konusu, onlara gösterildiği söz konusu. Bir mekân söz konusu değil, bir çocuk söz konusu değil, birçok kez söz konusu.
Şimdi, savunmalardan bir tanesi şu: Bu kişinin zaten vakıfla bir alakası yoktu. O kişiyi alıp vakfın eğiticisi olarak o çocuklarla muhatap ederken her şey güllük gülistanlık, suç işlediği zaman vakıfla bir alakası yoktu. Bu, samimi bir şey değil. Bunu, Sayın Bakan söylediği için söylemiyorum. Bunu, vakıf yöneticileri söylediği için söylüyorum.
Şimdi, bizim şundan sıyrılmamız lazım, bu konuda bir iki yüzlülükle karşı karşıyayız biz maalesef. Bundan sıyrılmamız lazım. Hangi çocuğumuz, nerede olursa olsun -devlet yurdunda, özel yurtta, özel yurtta, evde, pansiyonda, başka bir yerde, yetimhanede, Çocuk Esirgeme Kurumunda, nerede olursa olsun- o çocukların daha siyasi düşünceleri bile yok arkadaşlar ki biz bu işler üzerinden siyasi bir tartışmaya giriyoruz, hiç anlamı olan bir şey değil. Vahim olan tarafı şu: O aileler, çocukları, gerçekten, kendi değerlerine uygun bir tarzda yaşasınlar ya da eğitim alsınlar diye gönderdi ve orada suistimal edildiler. Bu, var olan sorunu birkaç kat daha sıkıntılı bir hâle getiriyor ve bence, bu konunun, özellikle -yani Türkiye'nin yakıcı bir konusu, bugünün de konusu değil- bugün böyle bir örnekle tekrardan Türkiye gündemine girmiş olması üzücü ama bugünün konusu da değil. Türkiye'de, maalesef, aile içi ilişki (ensest), çocuk tacizi toplumda çok fazla konuşulmayan, üstü kapatılan ama maalesef yaşanan bir gerçek. Bunu ifade etmek istedim.
Hepinize teşekkür ederim.