| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 11 .11.2025 |
KAYIHAN PALA (Bursa) - Türkiye'de iş cinayetleri gündemden düşmüyor Sayın Bakan. Dünyada 1'inci sıradayız, kanıtı burada, siz de izliyorsunuzdur tahmin ediyorum. Eğer Uluslararası Çalışma Örgütünün veri tabanına girecek olursanız 2024 yılında 100 bin işçide 11,5'la Türkiye dünyada ölümcül iş kazalarında 1'inci sırada; bu, yıllardır böyle. Üzülerek görüyorum ki 2026 hedefleri arasına bu 1'inciliği elden bırakmayacak bir hedef koymuşsunuz; 100 binde 6,4. Üstelik Dilovası'ndaki örnekte olduğu gibi iş cinayetleri tam da sizin Bakanlığınızın burnunun dibinde gerçekleşiyor, arada 40 metre var, pazar günü Dilovası'ndaydım, gördüm. Gerçekten bunlara müdahale etmemekle ilgili tutumun nasıl bir açıklaması var?
Bakın, bazı konuşmacılar CİMER'in verdiği yanıttan söz ettiler. Burada bir şeyi vurgulayalım: Genel Kurulda geçtiğimiz yıl 25 Ocak 2024 tarihinde 6331 sayılı Kanunda bir düzenleme yapılırken o zaman da söylemiştik, 24/A maddesiyle Çalışma Bakanlığının işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği denetimi yapma yetkisini ortadan kaldırdınız, asıl mesele bu. Soruyorum size: Bakanlık 2024'te ve 2025'te kaç işyerinde işçi sağlığı ve güvenliği denetimi yapabilmiştir? Bu, gerçekten kabul edilebilecek bir şey değil. Avrupa Birliğinden örnek verelim: Avrupa Birliği ortalaması 100 binde 1,6 yani Türkiye'de her 100 bin emekçi de Avrupa Birliği ortalamasına göre yaklaşık 9 emekçi daha fazla hayatını kaybediyor yani bilmiyorum, Bakan olarak bu rakamla nasıl uyuyorsunuz, gerçekten bunu anlamak mümkün değil.
Sayın Bakan, üstelik meslek hastalıklarında da durum tam tersi, bir türlü meslek hastalığı tanısı konmasına olanak sağlamayan bir düzenleme var. 2024 yılında tanı konan meslek hastalığı sayısı yalnızca 888. Bilim insanları, akademisyenler -ki ben de bu alanın akademisyenlerinden birisiyim- Türkiye'de yılda en az 40 bin civarında meslek hastalığı tanısı konmasını bekliyor. Siz bırakın 40 bini bin taneye bile tanı koyabilecek durumda değilsiniz.
Zaman sınırı nedeniyle şöyle söyleyeyim: 6331 sayılı Kanun ihtiyaçlara yanıt vermiyor. Bakın, 2012'de yasalaştı, üstünden on üç yıl geçti, iş cinayetleri artarak devam ediyor, her gün 6 kişi hayatını kaybediyor bu ülkede, meslek hastalıklarına tanı konamıyor. Üstelik işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerini OSGB'lerle piyasaya açtığınız için ciddi bir vahşi rekabet süreci var, kalite ve ücretler çok düşmüş durumda, işlerin çoğu kâğıt üzerinde sanki yapılmış gibi gösteriliyor ama yapılmadığı ortada. Bir tek Dilovası bunun yapılmadığının kanıtı olarak karşımızda duruyor. Bu arada, emekçilerin iş memnuniyeti bütün OECD ülkeleri arasında en düşük, emekçilerin yaşam kalitesi en düşük.
Dolayısıyla, burada artık şunu söyleyelim: Bakın, üç yıldır peş peşe yalnızca ben değil, örneğin, bugün Orhan Vekil de söyledi, bugün İsmail Vekil de söyledi, iktidar vekilleri de söylüyorlar; siz eğer bu alandaki profesyonelleri maaşlarını işverenden alacak düzende ısrarla devam edecek olursanız gelecek sene daha yüksek iş kazaları adıyla iş cinayetleriyle karşı karşıya kalacağız. Gelin, iktidar vekillerinin de dile getirdiği gibi, bir özerk kamu kurumu aracılığıyla iş yeri hekimlerinin de iş güvenliği uzmanlarının da bu konudaki diğer profesyonellerin de özerklik içerisinde çalışabileceği bir mekanizmayı birlikte kuralım. Aksi hâlde bu sorunun çözülmesi mümkün olmayacak. Üstelik Sayın Bakan, bu ülkede işçi sağlığı ve güvenliği hizmeti alan kişi sayısının 11 milyona ulaştığını söylediniz. Evet, bir yandan söylüyorsunuz "İstihdam 26 milyon." O 15 milyon kişiye niye ulaşılamıyor? Çünkü düzenleme yetersiz. Bu düzenlemenin bir an önce hayata geçirilmesi lazım.
Bu arada, yeri gelmişken, bugün çok konuşuldu; örneğin, kanserde daha önce geri ödeme programına alınmamış 4 ilaç temmuzda SUT'ta geri ödeme programına alındı; bu, çok güzel bir şey. Bazı kanserli hastalar bu ilaca erişebildiler ancak bunlardan bazıları için 65 yaş sınırı konulması doğru değil. 65 yaşın üstündeki bir yurttaşımız böbrek kanseri tanısı aldığında "Sen 65 yaşını geçtin. O yüzden ben sana bu ilacı vermem." demek doğru değil. Üstelik Sayın Bakan, buradan söylüyorum: Endikasyon dışı ilaç kullanımına Sağlık Bakanlığı onay verdiğinde TİTCK aracılığıyla sizin onay vermemeniz de doğru değil. Bu, sağlık hakkının gasbıdır, bu bir an önce düzeltilmelidir.