| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 12 .11.2025 |
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Bakan Yardımcıları ve bürokratlar; bugün biraz Bakanın sunumu üzerinden hareket etmek istiyorum ama genel anlamda da Aile Yılına değinmek istiyorum.
Sunumunuzda aile üzerinde müthiş güzellemeler yaptınız Sayın Bakan ancak siyasi iktidarın ilan ettiği 2025 Aile Yılında "aile bütünlüğü" diye parlatılan şey; gerçekte kadınları zincire vuran, şiddeti gizleyen, eşitliği yok sayan, kadınları yeniden ev içine, sessizliğe ve itaate çağıran bir politika. Bu politikanın somut dayanaklarını ise 2011'den 2025'e uzanan Bakanlığınız ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasındaki protokol zinciri oluşturuyor. Derinleşen yoksulluk, temel haklara erişimdeki eşitsizlikler ve sosyal desteklerin çökmesi ortadayken iktidar kadınlara "ailedir" "evde kal" "doğur, bak, sabret." diyor ama kadınlar kutsal olarak dayatılan ailede öldürülüyor. 2025'in ilk altı ayında öldürülen kadınların büyük çoğunluğu kendi evlerinde katledildi. Devletin koruduğu aile, kadınlar için en tehlikeli yer hâline geldi.
"Kadınlar öldürülürken Bakanlık ne yapıyor?" diye bakıyoruz; kadını yeniden doğurmaya, evlenmeye, doğurganlığa yönlendiriyor. Düne kadar 3 çocuk telkin eden Cumhurbaşkanı, şimdi de "3 yetmez, 5" diyor. Halkın mutfağını, sofrasını, okulda kaç çocuğun aç olduğunu düşünmesi gerekirken düşündüğü şeyin kadınların kaç çocuk doğurması olması gerçekten çok vahim. Eğitimden sağlığa, güvenliğe, kişisel bakımdan beslenmeye, gelecek için hiçbir tasavvur ve güvence yokken bunun garantisini verebiliyor mu ki istiyor?
Sayın Bakan ise "Doğurganlık oranı böyle giderse yirmi beş yıl sonra askere gönderecek genç bulamayacağız." dedi. Evet, Bakan, açıkça söylediniz maalesef! Kadınlar iktidar için bir yurttaş değil, asker üreten bir rahim! Öyle anlaşılıyor ki iktidar yurttaşı yoksulluğun, açlığın, geleceksizliğin, güvencesizliğin cenderesine terk ettiği yetmiyormuş gibi; o ailelerin çocuklarını da Genel Kurulda büyük bir iştahla onayladığı tezkerelerle başka ülkelerdeki savaşların kucağına bırakıyor. Yani umursanmayan, ilk gözden çıkarılan ordular yapmak istiyor. Bunu da kadının bedenini demografik planlama ve ideolojik kontrol aracı olarak kullanarak yapıyor.
Bakanlığın bütçesine bakalım: Ailenin korunması ve güçlendirilmesi için 21 milyar 804 milyon TL, kadının güçlendirilmesi için ise yalnızca 7 milyar 997 milyon ayrılmış. Bu fark sadece bir kalem değil, politik bir niyet beyanıdır. Kadınları birey olarak güçlendirmek yerine aile içinde tutmayı finanse eden bir bütçedir. Eşitlik değil itaat finanse ediliyor.
Bakanlık, görevini âdeta Diyanete devrediliyor, 2011'de imzalanan ve 2018'de yenilenen protokollerle Diyanet artık cezaevinde, huzurevinde, çocukevinde manevi rehberlik yapıyor. 2013'te Diyanet Vakfıyla, 2023'te ise Kur'an kurslarına destek protokolleriyle bu ağ daha da genişletildi yani sosyal hizmetin yerine dinî hizmet, kamu görevlisinin yerine ise vaiz geldi. Daha önce Çocuk Esirgeme Kurumu, Sosyal Hizmetler ve sosyal araştırmalarla yapılan protokollerin yerine Diyanet eklendi ve bu önemli kurumlardan kestikleri ödenekleri Diyanetin bütçesine çerez parası olarak göndermiş olduğunuzu görüyoruz. Sayın Bakan, gerçekten sormak istiyorum: Diyanetle protokole neden ihtiyaç duydunuz? Yani sosyal hizmet uzmanı, psikolog, kadın danışmanı yok muydu da Diyanete bu protokolü devrettiniz? 91 milyar TL bütçesi olan Diyanet bu yeni protokollerle gerçekten neyi başardı? Kadın cinayetlerini mi bitirdi, çocuk istismarını mı önledi, yoksulluğu mu azalttı, şiddet mağdurlarının adalete erişimini mi kolaylaştırdı? Eğer bütün bu soruların birine bile "Evet." diyemiyorsanız ortada bir başarı yok, bir çöküş var. Çünkü Diyanete bağlı manevi danışmanlar şiddet gören kadınlara şu tavsiyeleri veriyor: "Aile içinde olur, vurursa tepki vermeyin 'Nasıl istiyorsan öyle yapayım.' deyin. Polise başvurmadan çözün." diyor. Yani devlet eliyle 6284 sayılı Kanun'un içi boşaltılıyor. Şiddet gören kadına sabır telkin ediliyor "Şikâyet etme." deniliyor. Bu, hukuken bir suçtur; bu, kadını ölüme göndermektir ama "Aile Yılı" diye dayattığınız şey işte tam da bu. Bu protokoller tabii ki yalnızca kadınları etkilemiyor, çocukları da korumasız bırakıyor.