| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 12 .11.2025 |
TÜRKAN ELÇİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bireyin, ailenin ve toplumsal değerlerimizin korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik bütüncül ve adil sosyal hizmet modelleri geliştirme, uygulama misyonuyla hareket etme yükümlülüğüyle yetkilendirilmiş bir Bakanlık olduğunu hatırlatarak konuşmama başlamak isterim.
Bakanlığın geniş görev yelpazesiyle uyumlu bütçesinin olması beklenirken 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi'ne baktığımızda Cumhurbaşkanlığının bütçesindeki artışın aksini görüyoruz. Bakanlığın Türkiye'deki yoksulluğu önleme, sosyal adaleti sağlama konusunda anayasal, yasal ve idari sorumlulukları bulunmaktadır. Anayasa madde 2 de Türkiye'nin sosyal hukuk devleti olduğunu belirtir. Bu ilke, devlete yoksulluğu azaltma, gelir dağılımını dengeleme, sosyal yardımları organize etme yükümlülüğü getirir. Oysaki sokağa indiğimizde toplumun büyük bir kesiminin yoksullukla boğuştuğunu, ailelerin en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak bir durumda olduğunu, ahlaki yapısının zayıfladığını, değerlerinin aşındığını görüyoruz. Aile Yılı ilan edilirken ailelerin yoksulluk sebebiyle nasıl dağıldığını, kadınların şiddete uğradığını, gençlerin mafyatik gruplara nasıl dâhil olduğunu görmemek mümkün müdür? Toplumda yaşanan ekonomiden ve hakkıyla yönetilememekten kaynaklı bu durumun adı toplumsal çöküş, toplumsal yozlaşmadır. Gelir adaletsizliğinden, yolsuzluk ve otoriterleşmekten, hukukun üstünlüğünün zayıflamasından, ayrışmadan, eğitim sisteminin çökmesinden kaynaklanan bu çürümeyi görmemek için ya taraflı bir siyasi zaviyeden bakmak ya da sokaktan uzaklarda inşa edilmiş sırça köşklerden bakmak gerekir. Adil bir gelir dağılımı sağlayamama ve yoksulluğu önleyememenin yolunun toplumsal cinsiyet temelli bir eşitsizliğe çıkması kaçınılmazdır. Kadınlar toplum tarafından biçilmiş rolleri bakımından sorumlulukları nedeniyle yoksulluğu erkeklere oranla daha derinden yaşıyor. İktidarın makbul kadın inşasına dayalı politikaları ise bunu daha da derinleştiriyor. Sayın Bakan, peki, şunu sormak isterim: Evinden ve çocuklarından ibaret, ekonomik olarak eşine bağımlı bir hayatı burada kaç kadın vekil arkadaşımız tercih eder? Makbul ve kutsallığı tartışılmaz bir aile modelini neden kendiniz seçmiyor da bunu başka kadınlara dayatmaya çalışıyorsunuz?
Kadınların toplumsal taleplerine erişimi için kreş hizmetiyle devam etmek isterim. Bugün kreş hizmeti sunulması gereken 0-5 yaş arasında bulunan çocukların sayısı 2025 yılı için 9,3 milyondur. Bunun için 83 bin kreş olduğunu belirtmişsiniz, bu kadar fazla nüfusa bu kadar az kreşle kadınların, ailelerin hangi derdine deva olunuyor? Bu şu demek: İmkânınız varsa uçuk fiyatlara rağmen özel kreşlere gönderin, imkânınız yoksa denetimsiz, merdiven altı faaliyet gösteren işletmelerin kötü muamelelerine razı olun ya da şu: "Yok mu senin ailende bir anneanne veya babaanne, ona bırak." "Ailenin yükünü analar çeker." söylemi yaşatılmaya, bu söylemden nemalanmaya çalışılıyor. Sayın Bakan, demokratik sistemlerde hükûmetlerin siyasi tercihlerinin sıralamasını gösteren bütçeler, kadın ve erkeklerin ihtiyaçları gözetilerek yapılmıyor mu? Biz bu ihtiyaçları gözetmiyorsak, bütçelerimiz toplumsal cinsiyete duyarlı değilse bunun karşılığı çok net demokratik değiliz. Şu çağrıyı yapmak istiyorum Hükûmete: Gelin, kamu gelirleri toplanırken ve kamu harcamaları yapılırken kadın-erkek eşitsizliğini azaltabilmek, kadının sosyal ve ekonomik konumunu güçlendirmek bakımından toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yaklaşımı izleyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TÜRKAN ELÇİ (İstanbul) - Kadınların onlara biçilen rollerle evin sadece bir hizmetçisi olmadığını, kendi iradeleri ve bağımsız görüşleriyle başlı başına bir varlık olduklarını vurguluyorum.