KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Çorabatır'ın konuşmasından sonra konuşmak biraz zor olacak, ağzınıza sağlık.

SURURİ ÇORABATIR (Antalya) - Ben de çok duygulandım.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Umarım ifade ettikleriniz karşılığını bulur, bugün buna yönelik bir açıklama da yapılır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sayın Komisyon üyeleri, salonunda sorumluluk üstlenen her bir emekçi arkadaşımız; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, kabinede Kültür ve Turizm Bakanlığı pasif bir bakanlık olarak karşımıza çıkabilir ama halklar ve inançlar açısından bizce en kritik bakanlık Kültür ve Turizm Bakanlığı. Sayın Bakan, şöyle filmi bir geriye sarıp ülkenin mağazasında bir gezintiye çıktığımızda bunun sebeplerini de daha kolay bir şekilde anlayabiliriz çünkü yaşadığımız kadim coğrafyanın çok inançlı ve çok kültürlü varlığına yönelik en olumsuz politikaların müsebbibi şu an bütçesini tartıştığımız Bakanlığın ta kendisi olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla, demokratik toplum ve barış sürecinin birincil muhataplarından biri de Kültür Turizm Bakanı olarak sizsiniz. Yani, bunu bir suçlama olarak algılamayın Sayın Bakan, gerginliğe teşvik amacıyla da ben bunu ifade etmiyorum ama şu bir gerçek ki geleceğin aydınlığını ancak geçmişin karanlığıyla yüzleşerek bunu gerçekleştirebiliriz ve bu olumsuz atmosferden kurtulabiliriz. Bu sebeple, Türkiye'nin Kürt meselesinde yakaladığı çözüm ivmesinin artması her bakanlığın da kendi özgünlüğünde müdahil olmasıyla mümkündür buna. Çözümün konuşulduğu bir dönemde sessizlik, barış karşıtlarının sesinin, maalesef, daha gür bir şekilde çıkmasına da neden oluyor. Oysa, ülkenin en kritik sorununda gelinen eşiği atlamanın arifesinde toplumsal güveni de desteği de oluşturmak hepimizin sorumluluğunda Sayın Bakan. Bu kapsamda, farklı inançların ve dillerin görünür olması, bazı eksikliklerin giderilmesi halklar arasında bizce köprüler kuracaktır. Dolayısıyla, bizler DEM PARTİ olarak "Barış dili ve demokrasi kültürü." demeye devam edeceğiz ve bunun yaygınlaştırılması için de icra makamını ısrarla ve ısrarla sorumluluk almaya davet edeceğiz. Kültürel üretim ve sanatsal faaliyetler sadece toplumsal zevkleri doyurmuyor, aynı zamanda bir kültür yaratıyor ve çağının profilini de çıkararak gelecekteki kuşakların geçmişi daha iyi anlamasına da vesile oluyor ama ne yazık ki özgür yarınlardan bugüne bakacak gençlerin pek güzel bir şey bulması da mümkün görünmüyor çünkü sizin Bakanlığınızda da çok net bir şekilde açığa çıkan bir durum var; kadrolaşma had safhada, usulsüzlükler çuvala sığmaz hâlde, mobbing ayyuka çıkmış durumda, özellikle devlet tiyatrolarında yaşananlar ülkenin geleceğe ümitvar bir mesaj iletmesini engelleyen düzeyde karşımıza çıkıyor. Sanatsal kaygılar, kurumsal hafıza ve liyakat prensibi maalesef popüler figürlerin nobranlıklarına kurban ediliyor Sayın Bakan. Bu sebeple, gelecekten bugüne bakanlar otuz iki yıl boyunca çalıştığı devlet tiyatrolarından ayrılan Veda Yurtsever'in şu sözlerini okuyacaklar. Sorumlu arkadaşlardan biri şu an gülüyor oradan bana bakarak, neyse, üzerine alınmışsa bu bizler açısından olumlu bir şey. Sayın Yurtsever şunu söylüyor, diyor ki: "Kendilerini kurumdan daha değerli gören kibir abidelerinin idaresine teslim edildik. Eşofmanların yerini takım elbiseler aldığında düşüş başladı. Tek oyun yönetenler başrejisör oldu. Kendi lale devirleri için her tuşa basıyorlar." Şimdi, kültürel çeşitliliğin, dilsel zenginliğin ve inançsal farklılığın ilham verdiği kadim coğrafyamızda sanatsal bir kuraklık varsa bunun üzerinde Sayın Bakan sizlerin ve bürokratların oturup düşünmesi gerekiyor. Sanatçı özgür olmalı, sanatsal üretim engellenmemeli, sadece belli projelerle değil, genç sanatçılara kamu desteği de sağlanmalı. Şimdi, Kürtçe, Süryanice, Çerkezce ve diğer dillerdeki projeleri teşvik etmelisiniz, sanatsal kuraklık ancak böyle giderilebilir ve ruhsal gıda ancak bu şekilde sağlanabilir.

Değinmek istediğim diğer bir konu Sayın Bakan, tarihî yapıların ve kültürel değerlerin yok edilmesi. Bunda dahilinizin olmadığını söyleyebilirsiniz ama olanı korunmamak da yok etmenin başka bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Tabii, yok edilen değerlerin listesine baktığımızda AKP iktidarının fail olduğunu da çok net bir şekilde görebiliyoruz. Bugün Hasankeyf iktidarın kültür sicilinde en ağır sabıka kaydı olarak karşımıza çıkmakta. 12 bin yıllık tarihî birçok kültürel değeri sadece birkaç on yıllık bir baraj uğruna tarumar ettiniz Sayın Bakan. Bu, AKP iktidarı döneminden kalan eserlerimizden sadece bir tanesi. Şimdi, Hasankeyf'in eski ve yeni fotoğrafı orada duruyor, yan yana koyduğumuzda aslında doğanın, insanın, kültür üçlüsünün nasıl sizler tarafından yok edildiği daha net bir şekilde açığa çıkıyor. Yine, benzer bir yaklaşımı 5 bin yıllık Diyarbakır Sur ve tarihî Suriçi'nde de sergilediniz, mahalle kültürünü ortadan kaldırdınız, kentin sosyolojisini tahrip ettiniz, kültürel dokuya zarar verdiniz. Hasankeyf'te bahaneniz enerjiydi, Diyarbakır Sur'daki bahaneniz ise kentsel dönüşüm olarak karşımıza çıktı ama açık olmak gerekirse en temel sebeplerden bir tanesi tamamen bölgenin politik duruşunun dağıtılmak istenmesiydi. Bugün Dersim de ciddi tehdit altında çünkü kutsal kabul edilen bölgeler, Munzur'un suları ve doğası maden sahaları, barajlar ve güvenlik politikalarıyla on yıllardır sistematik bir biçimde insansızlaştırılmaya devam ediliyor. Sulukule, Tarlabaşı, Ayvansaray, Fikirtepe mahalleleri başta olmak üzere Süleymaniye, Zeyrek, Sultanahmet, Boğaziçi, Validebağ Korusu, Kapadokya'da peri bacalarında yol inşaatı gibi dünya miras alanı veya sit alanlarındaki uygulamalar da bunun bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Sayın Bakan, listemiz ister uzun olsun ister kısa olsun ama bunca yıkım ve tahribat artık son bulmalı. Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Rum, Arap ve diğer halkların birlikte yarattığı bu kültürel mirasa hep birlikte sahip çıkmalıyız, bundaki temel sorumluluk da sizde, bunu biliyorsunuz zaten.

Buradan sizleri seçim bölgem Van'a götürmek istiyorum. Van, inanç, kültür, dağcılık, su sporları, yayla ve kayak turizmi başta olmak üzere ciddi bir turizm potansiyeline sahip bir kent ama buna rağmen hak ettiği noktada değil. Oysaki bizlerin de Pamukkale Travertenlerine denk düşen Başkale Travertenlerimiz var. Yine, en az Kapadokya kadar güzel olan Kofiraz'a sahibiz. Muradiye Şelalesi, HES tahribatına rağmen olanca ihtişamıyla akmaya devam ediyor. Nasıl ki Çorum'da Hattuşa Hititlerin başkenti ise Van da Tuşba'sıyla Urartu uygarlığının payitahtı konumunda çünkü Van kenti Medlerden Hurilere ve bugüne kadar birçok uygarlığın izlerini taşıyan kadim kentlerden bir tanesi.

Van'da temel sorunlardan biri Sayın Bakan, kültürel ve tarihî yapıların sahipsiz bırakılması. Koruma tedbirleri yetersiz, restorasyon çalışmaları eksik. Bugün Van Kalesi'nde restorasyon çalışmalarının yapılması bizler açısından çok kıymetli ama bunun yetersiz olduğunu düşünüyoruz ve bu çalışmaların daha hızlı yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu yaparken de kalenin etrafındaki kültürel değerlerin kazılarla ortaya çıkarılması, kültürel dokunun korunması sağlanmalı ve bir an önce çalışmalar hızlandırılmalı, Van Kalesi Restorasyonuna yeterli bütçe ayrılmalıdır.

Van'da Ahtamar Kilisesi var Sayın Bakan, biliyorsunuzdur; Çarpanak Kilisesi, Yedi Kilise ve daha nice tarihî yapı var. Bunların tamamı kültürel hafızamızın bir parçası ama hepsi de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya çünkü bir taraftan, defineciler tarafından tahrip ediliyor, diğer taraftan, hiçbir koruma tedbiri alınmış değil. Bunu sadece turizm kaygısıyla ifade etmiyorum; Ermeni ve diğer, farklı inanca sahip halklara duyduğumuz saygıdan dolayı da bunu yapmalıyız.

Geçmişte Dilkaya Höyüğü ve mezarlıkların üzerinde tuvalet, soyunma odası ve otopark yapıldı. Yine, Kalecik TOKİ Konutlarında bulunan Ermeni mezarlığı tahrip edildi. Bu, bizler açısından tam anlamıyla bir utanç ve insanlık değerlerine saygısızlıktır.

Bir diğer konu, yer isimleri meselesi Sayın Bakan. Geçen gün Nusaybin'de bir Süryani köyünün asıl adına kavuştuğunu, girişe "Arbo" tabelasının asıldığı gördük. Bizce çok güzel ve şimdiye kadar, aslında geç kalınmış bir durum bu ama buna benzer birçok örnek de var. Örneğin "Akdamar Adası" diyoruz ama tabelada orijinal adıyla neden "Ahtamar" yer almasın? Burada ayin için Ermeni cemaatine yılda 1 defa izin veriliyor. Oysa, orayı ziyaret eden, Hristiyan inancına sahip yurttaşlardan giriş ücreti alınmadan, istedikleri zaman ayin yapabilmelerinin önünü açmanız gerekiyor.

Van'ın beklentileri açık Sayın Bakan; kentimiz, federe Kürdistan başta olmak üzere, çevre ülkelere sizler aracılığıyla tanıtılmalı, Van-İran arasındaki Kapıköy Sınır Kapısı 7/24 çalışma esasına göre çalışmalı, teknik ve altyapı konusundaki eksiklikler giderilmeli, yine, Başkale ilçemizdeki Gelincik Sınır Kapısı'nın derhâl açılması gerekiyor. Van ve İran arasında tren seferleri ve doğrudan uçak seferleri yapılmalı.

Son olarak -geçen yıl da söyledim Sayın Bakan, ciddiye almadınız; o yüzden bu yıl tekrar edeceğim- 2026 yılını Urartu Yılı ilan ediniz, Van'ın potansiyelinin ortaya çıkmasının önünü açınız. Halkımız artık gerçekten icraat görmek istiyor.

Şunu söyleyip bitireceğim ben: Diğer birçok bakanlıkta olduğu gibi, Turizm Bakanlığında da kadın bakış açısı, kadın aklı ve kadın renginin eksik olduğunu düşünüyorum, salona da yansıyor. Size bir önerimiz: Çalışan kadın arkadaşların sayısını artıralım. İnanın, kadın aklı devreye girdiği zaman en azından burada aldığınız bu eleştirilerin bir kısmını gidermiş olursunuz.

Teşekkür ederim.