KOMİSYON KONUŞMASI

UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Sayın Komisyon ve Kültür Turizm Bakanlığının değerli bürokratları; hiçbir suç cezasız kalmaz, bu söz toplum olarak yaşama kararının ve toplumsal sözleşmenin en büyük vaatlerinden biridir. Bu biçimiyle de kurumlara olan güvenin, kurumların sahip olduğu gücün, denetimin, teftişin, yargının, şahsi menfaatlerin, yanlış işlerin er geç düzeltileceğine olan inancın yani devlete ve kurumlara olan güvenin esasıdır. Geldiğimiz noktada ise Türkiye'de artık devletin millete, milletin ise devlete güveni kalmamıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı da uzun zamandır bu güvensizliğin öznesi hâline gelmiştir.

Sayın Bakanın turizm sektörünün en büyük tur operatörü olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak uzun zaman gözlerden ırak olmanın sefasını sürdüler. Zaten Bakanlığın kültürle bir ilgisi yoktu, turizm de deniz, güneş ve kumdu lakin arka arkaya yaşanan olaylar bu gözlerden ıraklığı sona erdirdi. Orman yangınları sürerken yeni otel ruhsatları verilmesi, deprem felaketiyle yüzleştiğimiz zamanlarda koyların, körfezlerin imara açılması, turizm sektöründeki çalışanların güvencesizliği, Anayasa'ya ayaklarının altında çiğnemeye doymayan iktidardan alınan cüretle kıyılarımızda, sahillerde vatandaşımızın ayağını suya sokacak yer kalmaması derken en nihayet Bakanlığınız ve şahsınızda bu güvensizliğin öznesi oldunuz.

Turizm bacasız fabrikaydı, bize böyle öğretilmişti, döviz kaynağımızdı, ne istiyorsa verilmeliydi. Antalya Milletvekili olunca anladım ki turizm bir fabrika değil, âdeta bir feodal krallıkmış. Milyonlarca serf çalışır, krala bağlı derebeyleri tüm ganimeti toplarmış. İşte bugün Sayın Bakan serf mi, derebeyi mi, kral mı olduğunuz sorusu hem sizin hem mesai arkadaşlarınızın hem kendinize sormanız hem de dürüstçe kendinize cevap vermeniz gereken asli sorudur. Vakıf düşkünü iktidarın bu yapıları yönettiği yer ile otelleri yöneten yerin aynı yer olduğunu da Yunus Emre Vakfı skandalıyla öğrenmiş olduk. Sonra anladık ki 100 milyonlarca lira yolsuzlukla anılan isimler hem iktidarın hem ortaklarının, vitrin isimlerinin canından çok sevdiği yakınlarıymış. Şaşırdık mı? Elbette şaşırmadık ama artık siyaset kurumu adına, sizler adına utanmaktan biz bıktık, biz usandık. Kayıtlar çıktı ortaya, yolsuzluktan haberdar olduğunuz kararlara konulan şerhlerle ortalığa saçıldı. İki sene vakfın teftiş görmemesi için verdiğiniz olağanüstü çabanın cüreti elbette davulu tutmanıza rağmen tokmağın başka elde olduğu farkındalığınızdı ve dahası o tokmağı tutan elin en üst makam olması sizi atayan, koruyacak hatta ne olursa olsun kurtaracak tek makam olmasıydı.

Denetim ve teftiş karşıtlığınızın artık sizin için bir davranış modeli olduğuna ilişkin bizlerdeki farkındalık ise Kartalkaya faciasıyla ortaya çıktı. Facianın boyutuna rağmen toplumda "Kılınızı bile kıpırdatmadınız." imajı öne çıktı. Denetimden sorumlu 9 Bakanlık personeline ısrarla soruşturma izni vermeme kararınızla imajınızı aslında bir gerçeklik hâline getirdiniz, hem beyinlere hem vicdanlara bizzat siz yerleştirdiniz. Mesela, bir bakan böylesi bir faciada neden birilerini korumak ister? Dün Ortaköy'de yedikleri yemekten zehirlenen 6 yaşındaki Muhammet, 3 yaşındaki Masal'dan sonra bugün anneleri Çiğdem de hayatını kaybetti. Dilovası'nda 6 işçinin öldüğü parfüm deposunda çalışan 15 yaşındaki Zeynep denetim ve önleme şahit olmadığını söyledi. Zaten tesadüfen yaşıyorsak başımıza her gelene ecel ve kader demekle yetiniyorsak sizlere gerek yok, kurumlara ve onun başındakilere de gerek yok, vergi vermemize gerek yok, tüm bu bürokrasiyi boşa masrafa sokmanın da bir anlamı yok. Bu bütçeyle bize sadece başsağlığı dilemekle memur olan memurları besleyeceksek beslemeyelim; inanın, çok daha iyi. Başsağlığı dilemekten sorumlu Beştepe sekretaryalarına da hiçbir surette ihtiyacımız yok. Sevdiklerini ihmal ve denetimsizlik ve rant uğruna yitiren insanlara karşı hiç mi empati kurmadınız mesela? Bir eş, bir baba olarak bu duyarsızlığın, bir bakan olarak bu keyfiyetin ve rahatlığın vicdanınızda açtığı bir yara da mı yok? Sizin alıp uygulamanız gereken kararı, o imtina ettiğiniz denetimin, teftişin, hatta yargılamanın yolunu "Ankara'da hâlâ hâkimler varmış." dedirten Danıştay açtı. Türk milleti için yeni bir sloganın da öznesi maalesef siz oldunuz. Ankara'da artık makamların sahibi yok, Ankara'da artık makamların bekçileri var.

Teşekkür ediyorum tahammülünüz için.