KOMİSYON KONUŞMASI

İSKENDER BAYHAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Ben de bütün hazırunu saygıyla selamlıyorum.

"Türkiye'nin huzuru, milletimizin güveni" diye sunduğunuz iç güvenlik anlayışınıza sarayın iç cephe siyaseti yön veriyor. Peki, ne var bu iç güvenlik ve iç cephe siyasetinin içinde? Kendi Anayasası'nı bile ayaklar altına alan bakan, valiler, kaymakamlar örgütü var. Anayasal haklarını kullanmak isteyen işçileri, kadınları, gençleri engellemek için illerde, ilçelerde tüm etkinlikleri, basın açıklamalarını, eylemleri, toplantıları, keyfî bir şekilde yasaklayan kararlarınız var. 19 Mart sonrası gösterilerde, 1 Mayıslarda, 8 Martlarda, 25 Kasımlarda, işçi direnişlerinde bu yasaklara başvurmaktan geri durmuyorsunuz ama öyle fütursuz yasaklar getirdiniz ki bunların Anayasa’nın 5, 13, 17 ve 34'üncü maddelerine aykırı olduğu tescillendi. 23 Kasımda İstanbul'da, 13 Şubatta Antep Valiliğinin aldığı gösteri yasakları mahkeme kararlarıyla iptal edildi. Anayasa Mahkemesi 1 Mayıs yasaklarıyla ilgili hak ihlali kararı verdi ama bu kararları alan valiler de kaymakamlar da koltuklarında oturmaya devam ediyor, keyfiyetin tadını çıkarıyorlar.

Başka ne var? Üniversitelerde "uyarı, tedbir" adı altında gönderdiğiniz genelgeler var. "Emniyet görevlisi" diye aranıp "Çocuklarınıza sahip çıkın." diye aba altından sopa gösterilen aileler ve onların babaları, anneleri var. Yine, mahkeme kararlarına rağmen süreleri uzatılan kayyumlar var. Size tehdit edenlerin açık telefonlarını önergelerle verdik ama onlarla bile ilgilenmediniz, yanıt bile vermediniz. Hakkını arayanlara, seçilmişlere, milletvekillerine, gazla, ilaçlı suyla yapılan saldırılar var.

Bakın Sayın Bakan, polisler, jandarmalar "Biz emir eriyiz, emir kuluyuz." diyorlar. Gösterilere onları göndermeyin. Talimatları veren, kararları alanlar kimlerse onları alın gelin, barikatları onlarla kurun Sayın Bakan. Liste uzar gider ama kesin olan bir şey var; bütün bunlar huzurlu, güvenli ülkelerde olmaz. Bunlar ancak cunta dönemlerinde, saray rejimlerinde olur.

Gelelim sunumunuzda Avrupa Konseyi standartlarına uygun olduğunu söylediğiniz geri gönderme merkezlerinin durumuna. Buralarda baskı, mobbing ve sağlıksız koşullara ilişkin şikâyetler bitmiyor. Bunların önüne geçmek için geri gönderme merkezlerini milletvekillerinin, insan hakları örgütlerinin ve baroların denetimine açmak zorundasınız. Aksi takdirde bunların önüne geçilemez.

Gelelim bir diğer önemli meseleye; bugün Türkiye'de estirilen en büyük terör sermaye terörüdür. Sizin bir türlü gündeme almadığınız, bütçe sunumunuza giremeyen bir terördür. Bu terör en başta iş cinayetleri olarak yaşanıyor. Sadece sizin Bakanlığınız döneminde toplam 4.790 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Baskı, tehdit, mobbing şikâyetleri çığ gibi büyüyor. Fabrikalar, organize sanayi bölgeleri birer çalışma kampına dönüşmüş durumda çünkü burjuva devlet işçileri baskı altında tutar, sermayenin çıkarlarını güvenceye alır. Devletiniz sermayenin özel baskı aygıtı olarak çalışıyor. Yasalar, polis, mahkemeler, bürokrasi kapitalist sömürücüleri ve onların düzenini koruyor. Her türlü hukuksuzluğu hak gören fabrika sahiplerine sırtını verip işçilerin karşısına geçip barikat kuruyor. Tokat'ta Şık Makas işçilerin ücretlerini ödemeyen sömürücü Haluk Kolunsağ elini kolunu sallayarak geziyor ama hakkını isteyen işçi Buse Kara'nın ayağına kelepçe takıyorsunuz. Eğer öyle değil diyorsanız size bir önerim var Sayın Bakan: Huzur operasyonlarıyla övünüyorsunuz ya, gelin, her cuma günleri işçi sağlığı ve güvenliği, işçi hakları ihlalleri için fabrikalarda, iş yerlerinde, organize sanayi bölgelerinde huzur operasyonlarını yapın. Çalışma Bakanını da yanınıza alın. Ne o? Kulağınıza şaka gibi geliyor, değil mi?

Sonuç olarak sizin iç güvenlik anlayışınızda sermaye ve saray düzenini korumak var ama gerçek huzur "drone"larla, TOMA'larla, duvar kameralarıyla gelmiyor, gelmez. Gerçek huzur halkın üzerine çökmüş, atanmış yüksek bürokrasiyle sağlanamaz. Gerçek huzur ancak gerçek bir halk demokrasisi ve halk egemenliğiyle mümkün olur. Doğrudan halkın seçtiği temsilcilerden oluşan, yasama ve yürütme görevini üstlenmiş ve en üst iktidar organı olan bir meclis ülkeyi yönetirse işte o zaman gerçek anlamda bir huzur ve güven olabilir. Valilik, kaymakamlık gibi bütün atanmış kurumlar kaldırılmalıdır. Yerellerde yönetim yetkisi seçilmiş yerel meclislerde olmalıdır. Seçilmiş vekil, temsilci ve diğer görevliler sadece halkın çoğunluğunun kararıyla görevlerinden alınabilmelidir. İşte ancak o zaman huzur olur ve halk güven içerisinde yaşar Sayın Bakanım.