| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 17 .11.2025 |
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli basın emekçileri, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, aradan tam olarak bir yıl geçti, geçtiğimiz yıl yani 20 Kasım 2024 günü Sayın Bakan yine burada 2025 yılı bütçesi üzerinden bir sunum yaptı. O sunumda ne söylediğine geçmeden önce şunları hatırlatmak istiyorum: 27 Şubatta bu ülkede tarihî bir çağrı yapıldı. Artık silahların değil, demokratik siyasetin konuşulduğu bir sürecin kapıları aralandı. Bu çağrının ardından barışı, çözümü ve birlikte yaşamı önceleyen çok büyük çabalar ortaya kondu. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan komisyonda çatışmalarda yaşamını yitiren aileler dinlendi, ortaya çıkan ortak duygu ve talep çok netti. "Bu ülkede artık silahlar değil, barış konuşulsun, acılar son bulsun." denildi. İşte, tam da böylesi bir dönemde İçişleri Bakanlığının tarihî bir sorumluluğu vardır. Bu ülkenin iç barışının sağlanmasında asli ve belirleyici görev sizin Bakanlığınıza düşmektedir. Bu halk sizden sadece güvenliği değil, hukuka ve eşitliğe yöneltilen bir düzen inşa etmenizi bekliyor. Bakın, halk sizden neyi bekliyor? Halk kayyum politikalarından vazgeçmenizi bekliyor. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nu ihlal etmemenizi bekliyor. Anayasal hak ve özgürlükleri kullananlara kolluk yoluyla müdahale etmemenizi bekliyor. Gözaltında, sokakta, eylemlerde uygulanan işkence ve kötü muameleyi engellemenizi bekliyor. Herkesin eşit yurttaş olarak yaşadığı bir ülkenin inşasında sadece güvenlik değil, adalet merkezli bir yaklaşımın benimsenmesini bekliyor. Oysa biz Bakanlık bütçesinde bu yönde bir perspektif pek göremiyoruz. Toplumun barış talebine kulaklarınızı kapamayınız. Güvenliği yalnızca kolluk kuvvetlerinin harcaması ve donanımıyla tamamlayarak bu süreci yönetmek sürecin ruhuna ters düşüyor. Barış, güvenlik önlemleriyle değil güven duygusuyla inşa edilir. Bir ülkenin demokratik geleceği için geçmişteki hataları tekrar etmeyen bir akla ihtiyaç var, Bakanlığınız da bu sürecin ya öncüsü olur ya da tıpkı geçmişte olduğu gibi halkın karşısında konumlanır. Bizim önerimiz, halkın yanında olmanız, sürecin ruhuna denk politika üretmenizdir.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bizler demokratik siyasetin merkezde olması gerektiğini ısrarla vurgularken on yıllık kayyum rejimi, hukuki ve demokratik açıdan meşruiyet tartışmaları derinleştirilerek sürdürülmeye devam ediliyor. Bugün itibarıyla Türkiye'de gasbedilen, iradesine darbe vurulan seçmen sayısı 15 milyonun üzerinde. Sayın Bakan, 15 milyondan bahsediyoruz, gerçekten bu sizi rahatsız etmiyor mu? Bakın, bize sunduğunuz bu şeyde "Vatandaşlarımıza kimse şekil yapamaz." diye bir başlık atmışsınız.
İÇİŞLERİ BAKANI ALİ YERLİKAYA - Doğru, doğru.
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Biraz sert bir başlık olmuş ama ben böyle söyleyeyim: Gerçekten de vatandaşlarınıza en büyük şekli siz yapıyorsunuz. 15 milyon insanın iradesini gasbederek en büyük şekli siz yapıyorsunuz. Yine diğer sayfada "Nefes aldırmayacağız." demişsiniz. Demokratik eylem hakkını kullananların hukuksuz bir biçimde biber gazlarıyla, gaz bombalarıyla gerçekten nefeslerini kesiyorsunuz.
Van, Hakkâri, Mardin, Batman belediyeleri on yıldır kayyumla yönetiliyor. Selçuk Mızraklı neden hâlâ cezaevinde Sayın Bakan? Mehmet Sıddık Akış neden hâlen cezaevinde? Yüzlerce belediye eş başkanımız hukuksuz bir şekilde görevlerinden alınıp cezaevine konuldu. Kayyum atarken her fırsatta bize Anayasa'yı işaret ediyorsunuz, anayasal hakkın uygulanmasına gelince sesiniz çıkmıyor. "Anayasa'ya bağlılık yemini ettim." diyen Sayın Bakana soruyorum: Ahmet Türk neden görevine iade edilmiyor? Akdeniz Belediye Eş Başkanlarımız neden görevlerine iade edilmiyor? Ahmet Özer neden görevine iade edilmiyor? İşte, bu noktada hem sizin Anayasa'ya bağlı hareket etmediğiniz hem de kayyum gerekçelerinizin hukuki olmadığı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu yaklaşım, halk iradesini yok sayan bir uygulamadır.
Sayın Bakan, son olarak Bakanlık içerisinde kangren hâlini almış AFAD'a ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum: AFAD yönetilmiyor, âdeta savruluyor. 6 Şubat Maraş depreminden sonra ortaya çıkan tablo AFAD'ın nasıl savrulduğunu, yönetilemediğini gözler önüne seriyor. Sayıştay raporlarına baktığımızda 6 Şubat depreminden sonra kritik öneme sahip lojistik depoların kayıt altına alınmadığı görülüyor. AFAD'ın özel hesaplarında 100 milyar TL'lik bir kısmın hiçbir ihale ve denetim sürecine tabi olmadan harcandığı tespit edilmiş, depremzede yurttaşlarımızın kira yardımlarında kesintiler yapılmış, depremzede yurttaşlara sürekli bir şekilde evleri teslim edilmeden konteynerlerden çıkmaları yönünde dayatmalarda bulunulmuştur.
Hatay Ilıca'da, İskenderun'da, Adıyaman'da evleri teslim edilmeyen yurttaşlarımızın kira desteklerini kesmek, saray muamelesi yaptığınız 40 metrekarelik konteynerlerden çıkarmaya zorlamak insanlığa sığmıyor. 6 Şubat 2023 depreminin üzerinden neredeyse üç yıl geçecek. Türkiye'nin yarısına yakınının birinci derece deprem kuşağında olduğu, uzmanların önümüzdeki yıllarda da büyük İstanbul depremi ve Bingöl depremini öngördüğü bir dönemde AFAD, yerel yönetimleri ve sivil dayanışma ağlarını dışlayarak merkeziyetçiliği derinleştiriyorsa, depremlerde afetlerin yaralarını sarmak yerine yurttaşların yaşamını yeniden felakete sürüklüyorsa, depremzedelere konteyner boşaltma listelerini gönderip kira yardımını kesiyorsa, TOKİ fonlarını izleyemeyip taşınmaz envanterlerini tamamlayamıyorsa, 100 milyar TL'lik özel hesabı ihale kanunlarına tabi olmadan kullanıp 2023'ten beri tekrar eden Sayıştay bulgularını düzenlemiyorsa Sayın Bakan, deprem olmaması için, sel, yangın, patlama olmaması için gerçekten oturup dua etmemiz gerekiyor. Böyle bir kurumsal çöküşün olduğu yerde depremi bekleyen Bingöl halkına ne diyeceksiniz? Depremi bekleyen İstanbul, Balıkesir, Kocaeli, Tekirdağ halkına ne diyeceksiniz? Bol bol istatistik paylaşmaya devam edersiniz, gerçek orada duruyor. Hatay'da, Adıyaman'da, Maraş'ta, Bingöl'ün köylerinde yıllardır tamamlanmayı bekleyen TOKİ konutlarına uzaktan bakan yurttaşlarımızın dilinde asıl gerçek duruyor.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, bütçesine bakarak geleceği okuyabileceğimiz en önemli bakanlıklardan biri İçişleri Bakanlığıdır. 2026 yılı bütçesini önceki yıllardan ayıran hiçbir tercih değişikliği söz konusu değildir. Bu bütçede de barış yok, adalet yok, ekmek yok. Bu bütçeye de güvenlikçi politikaların tekçiliğinin, kayyum politikalarının devamlılığının kokusu sinmiştir. Belediyeleri karakollara dönüştürmeyen, Kürtçeye yönelik düşmanlığı beslemeyen, her bir yurttaşın diliyle, kimliğiyle, inancıyla, barış içerisinde yaşayabileceği bir bütçeyi halklarımızla birlikte yapacağımızın sözünü veriyoruz.
Teşekkür ediyorum.