| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2025 |
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan ve heyeti, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya bugün kelimenin tam anlamıyla bir siyasi kriz döneminden geçiyor. Büyük resme baktığımızda küreselleşmenin geriye sardığı, ticaret rejiminin belirsizleştiği sisli bir atmosfer görüyoruz. Amerika ile Çin artık birbirine akran sayılabilecek iki büyük güç, orta düzeyli ve yükselen güçler ise bu rekabetin yarattığı baskıdan kaçınmak için dengelenme stratejilerine yöneliyorlar. Nasıl ki Brezilya'nın, Suudi Arabistan'ın, Hindistan'ın ekonomik, askerî ve diplomatik manevralar açma çabalarını takip ediyorsak aynı durum ülkemiz için de geçerli. Gerçekten de yeni dünya düzeninin şekli hâlâ belirsizken Türkiye'nin stratejik konumu her zamankinden daha kritik bir yerde duruyor. Buradan ilk soruma geliyorum: Türkiye gibi ülkelerin enerji kaynaklarını çeşitlendirmesi ve hiçbir ülkeye bağımlı olmadan tedarik sağlaması son derece doğal ve doğrudur. Ancak geçen hafta 4 dikkat çekici haber yayınlandı: Amerikan medya kuruluşu Bloomberg'in haberine göre Amerikan Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile Dışişleri Bakanı Marco Rubio sizinle yaptıkları görüşmede "Rusya'dan enerji alımını tamamen durdurun." talebini iletmişler, bu Bloomberg'in haberi. Rusya'nın en önemli yayın organlarından RBK haberine göre ise Türkiye geçen ay Rusya'dan yapılan dizel ithalatını azaltmış, geçen hafta da Rusya'dan ham petrol alımını sıfırlamış. Önceki gün Donald Trump'ın ağzından şu sözleri duyduk: "Cumhuriyetçiler Rusya'yla iş yapan herhangi bir ülkeye yönelik çok sert yaptırımlar içeren bir yasa hazırlıyorlar, buna İran'ı da ekleyebilirler, bunu ben önerdim." dedi. Hindistan basını da dün bunun üzerine, Rusya'dan enerji ithal eden ülkelere yüzde 500 oranında tarife uygulanacağını yazdı. Sayın Bakan, biz Rusya'ya petrolde, maalesef, yüzde 66, doğal gazda, yine maalesef, yüzde 41 oranında bağımlıyız. Amerika'dan alacağımız LNG'nin doğal gaz talebimizi karşılama imkânı yok. Enerjide tablo bu iken Amerikalılar size "Rusya'dan enerji alımını durdurun." talebinde bulundu mu? Aksi hâlde, yüzde 500'lere varan yaptırımlardan bahsettiler mi? Bu durumda, Amerika'da yaptığınız görüşmeler Türkiye'nin enerji tedarikini çeşitlendirmesi anlamında olumlu bir sonuç yarattı mı?
Sayın Bakan, buradan savunma sanayisine geçmek istiyorum. Rusya'dan petrol ve gaz alımının durdurulması karşılığında F-35 konusunda ilerleme sağlanabileceğine ilişkin haberler dış basında yazılmaya devam ediyor. Hatta, Trump "Erdoğan önce bizim için bir şeyler yapacak." diyerek son Amerika ziyaretinde bu beklentiyi açıkça dile getirdi. Siz de yakın zamanda katıldığınız bir televizyon programında F-35lerle ilgili "Söz aldık." ifadesini kullandınız. Bizim F-35'lerle ilgili yaşadığımız sorunun ana kaynağı Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi almamızdı, Amerikalılar size F-35'lerle ilgili bir söz verdiyse S-400 engelini aşmış olmamız lazım. Nasıl aştık? S-400'ler ne olacak? S-400 engeli aşıldı mı? Bir diğer önemli nokta şu: Avrupalı konsorsiyumla yapılan Eurofighter anlaşmasında ilk teslimat yaklaşık 2030'u öngörüyor. Bununla beraber, Umman ve Katar'dan ikinci el Eurofighter alacağımız konuşuluyor. Alacak mıyız? Türkiye neden ikinci el uçak alımı yapmak zorunda kalıyor? Yanlış planlama ve beceriksizlik dışında bu konuya makul bir açıklama var mı? Eurofighter anlaşması F-16 Block 70 alımından vazgeçtiğimiz anlamına geliyor mu? Sayın Bakan, hava savunmasında iktidarınız o kadar karmaşık bir tablo yarattı ki "Ne bulursak alalım." noktasına geldik. Binlerce yıldır yaşadığımız, güvenliğin ne kadar önemli olduğunu bildiğimiz bu topraklarda hava üstünlüğümüz maalesef riske girdi ve elimizde paramızla, can havliyle gördüğümüz her kapıyı çalar "Eurofighter'ları kaç paraysa alalım artık." demeye mecbur bırakılır bir duruma geldik.
Gelelim millî muharip uçağımız KAAN'a. KAAN'a Amerika Birleşik Devletleri'nden almamız gereken ithal motorlarla ilgili kamuoyunu doğru bilgilendirdiğiniz açıklamalarınız için size ayrıca teşekkür ediyorum. Bu sözlerde bizim için yeni bir bilgi yok ancak siz söylediğinizde kulaklar daha da açıldı. Öyle ki yıllarca muhalefete savunma sanayisinde yerlilik ve millîlik üzerinden esip gürleyenler "Dünyada zaten motor üreten birkaç ülke var." demeye başlayarak acı gerçeklerle yüzleştiler. Şöyle düşünelim: Uçağı bir insan bedeni gibi düşünürsek gözü, kulağı, kolu, bacağı, gövdesi yerli olabilir. Önemli mi? Tabii ki önemli ama yazılımı ve motoru yerli değilse beynimiz ve kalbimiz dışarıya bağımlı demektir. Dolayısıyla sorum şu: Millî muharip uçağımız KAAN için ilk etapta F-110 motoru tedarikinde hangi noktadayız?
Sayın Bakan, farkında mısınız, biz Amerika'yla her masaya oturduğumuzda yeni kazanımlar elde etmek yerine sürekli, eskiden kazandığımızı sandığımız başlıkları yeniden masada buluyoruz. İsveç'in NATO'ya girişine izin vererek modernize edilmiş F-16'ların satın alınmasına imza attık ve hatta ilk taksitini ödedik. İsveç NATO'ya gireli iki yıl oldu, ortada F-16'lar yok. Bir zamanlar ortak üreticilerinden olduğumuz F-35'lerin parasını zaten yıllar önce verdik, uçaklar bizim için üretildiler ama yıllardır Amerika Birleşik Devletleri'nde hangarlarda bekliyorlar, alamadık. Bu nedenle, sürekli defterdeki eski başlıkları konuşuyoruz, bu da bizi çağımızın diğer meydan okumalarına yönelik işbirliklerinden uzaklaştırıyor.
Sayın Bakan, son dönemde Orta Doğud'a önemli siyasi gelişmeler yaşandı; örneğin, İran'ın direniş ekseni kırıldı, İhvan kaybetti, Suriye'de Baas rejimi değişti, Amerika Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack Hazar'dan Akdeniz'e uzanan tam bir bölgesel uyum göreceğimizi söyledi. Geçen hafta yaptığı yazılı açıklamada ise "Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve Suriye çerçevesinin bir sonraki aşamasını tasarladık." dedi. Bunun alt başlığı olarak Türkiye-Suriye-İsrail ilişkilerinin yeniden tanımlanmasından bahsetti. Sayın Fidan, ABD'yle Türkiye-Suriye-İsrail çerçevesinde neyi tasarladık? İsrail'le ilişkilerin yeni tanımı nedir? Ayrıca yine Barrack bu ay katıldığı bir forumda "Yakında Türkiye ile İsrail arasında bir ticari anlaşma göreceksiniz." dedi, görecek miyiz? İsrail'le ne anlaşması göreceğiz? Türkiye ile İsrail arasında neyin ticareti konuşuluyor, görüşülüyor? Barrack'la devam ediyorum. Suriye'nin yeniden inşası sürecinde Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye arasında genişletilmiş bir ittifak olduğunu ve bunun sihirli bir iksir gibi çalıştığını söylüyor. Bunu da gerçekten merak ediyorum, bu ittifakın kapsamı nedir? Suriye'nin yeniden yapılanmasında bu 3 ülke arasında bir görev bölüşümü nasıl yapılmıştır?
Yine Tom Barrack'a vurgu yapıyorum. Niye bu kadar vurgu yapıyorum? Bu kişi Amerika'nın Ankara Büyükelçisi olmakla birlikte bütün bölgeyle ilgili görüşlerini bonkörce paylaşıyor ve onun görüşlerine karşı Türkiye'den ses çıkmıyor. Güzel bir atasözümüz var: "Sükût ikrardan gelir." diyor. Sayın Fidan, sükût ikrardan mı geliyor?
Gelelim Filistin'e. Ben Filistin davasına derin bir sempati hisseden bir milletvekiliyim; bunu Hamas liderliğinden bağımsız olarak söylüyorum, işin özünün Hamas değil Filistin davası olduğunu bilerek söylüyorum. Hamas'ın 7 Ekimde çok büyük bir stratejik hata yaptığını; liderliğinin, şehirlerinin ve müttefiklerinin çöküşüyle sonuçlanan bir süreci tetiklediğini de görüyorum. İran'ın eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevad Zarif bu yılın başında Davos'taki konuşmasında saldırının 7 Ekimden sadece iki gün sonra, 9 Ekimde yapılacak İran ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki nükleer müzakereleri sabote etme amacını taşıdığını ifade eden bir imada bulundu. Siz de 7 Ekim saldırılarının nükleer görüşmeleri boşa düşürmek amacıyla yapıldığını değerlendiriyor musunuz?
Buradan önemli bir başka meseleye geçiyorum: Bir yılı aşkın süredir sıklıkla Mervan Barguti'nin özgürlüğünü gündeme getiriyorum. Barguti Filistin halkının her kesiminde önemli bir karşılığı olan, El Fetih kökenli ve yirmi üç yıldır İsrail hapishanelerinde tutulan seküler bir lider. Yakın zamanda Mervan Barguti'nin serbest bırakılması için yürüttüğünüz diplomasi İsrail basınında yer aldı ama işin ilginç tarafı biz bunları genelde yurt dışı basından duyuyoruz. Bu nedenle sizin şahsınızda Dışişleri Bakanlığımıza ben teşekkürlerimi iletiyorum bu konuyla ilgili. Netanyahu'nun ve bazı ırkçı bakanların Mervan Barguti'nin serbest bırakılmaması için özel bir çabada olduğunu görüyorum. Bu diplomaside son durum nedir, bunu sormak istiyorum.
Sayın Fidan, son olarak Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Avrupa'da derin bir güvenlik sorgulaması oluştu. Bu sorgulamaya Avrupa'da ve Amerika'da müttefik ilişkileri konusunda artan bir tereddüt eşlik ediyor. Şunu kabul etmek gerekir ki Avrupa'nın güvenliği Yunanistan'dan değil Türkiye'den başlar. Avrupa'daki siyasi zemin tam istediğimiz gibi olmasa da Avrupa'nın güvenlik kaygıları hiç olmadığı kadar yüksek. Aynı zamanda bizim de hukuk devleti, insan hakları, basın ve ifade hürriyeti, demokratikleşme standartlarımız hiç olmadığı kadar berbat. Avrupa Birliğiyle ilişkileri en azından güvenlik kaygıları üzerinden canlandırma yönünde bir çabanız var mı? Böyle bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz? Bu kapsamda -siz de konuşmanızda bahsettiniz- vize serbestisi ve gümrük birliğinin güncellenmesi konusunda hangi aşamalardayız?
Teşekkür ediyorum.