| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2025 |
REŞAT KARAGÖZ (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Bakan Yardımcıları, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığının 2026 yılı bütçe görüşmelerinde hepimizin öncelikli olarak konuşması gereken şey Türkiye Cumhuriyeti'nin yüz yıllık dış politika geleneğinin nasıl aşındığı, devlet aklının ve kurumsal hafızanın nasıl tasfiye edildiği, ülkemizin itibarının, güvenliğinin ve uluslararası konumunun hangi bedeller karşısında zayıflatıldığı ve bütün bu yanlışların faturasının 86 milyon yurttaşa nasıl ödetildiğidir? Bu nedenle bu görüşmeleri salt rakamlar üzerinden değil, devlet aklı, kurumsallık, millî onur ve cumhuriyet diplomasisi açısından bir muhasebe olarak görmek zorundayız. Dışişleri Bakanlığı AKP dönemine kadar Cumhuriyetin en köklü, en saygın kurumlarından biriydi. Bugün ise karşımızda liyakat yerine sadakatin esas alındığı, büyükelçilik makamlarının siyasi yakınlık tesisine dönüştürüldüğü, kurumsal hafızanın dağıtıldığı, diploması kariyerinin partizan kadrolaşmaya feda edildiği bir tablo bulunmaktadır. Türkiye gibi köklü bir devletin dış politikası günübirlik kararlarla, birbiri ardına çizilen zikzaklarla yönetilemez. Bir gün ABD'ye yaslanıp ertesi gün Rusya'ya göz kırparak, ertesi gün "Avrupa bizim için vazgeçilmez." deyip sonra kapıyı çarparak Orta Doğu'da bir gün barış dilini, ertesi gün çatışma iklimini besleyerek dünyada ciddiyet ve güven üretilemez. Bu bir denge politikası değil, düpedüz gelgit politikasıdır ve diplomasisidir. Bu yaklaşım uluslararası sistemde doğrudan yalnızlaşan, öngörülemez ve güven vermeyen bir Türkiye algısı doğurmuştur.
Sayın Bakan, MİT Müsteşarlığınız döneminde bu ülke Reyhanlı'dan Suruç'a, Ankara Gar'ından Atatürk Havalimanı'na, Sultanahmet'ten İstiklal Caddesi'ne, Güvenpark'tan Gaziantep'e ve Kayseri'ye uzanan çok sayıda ağır terör saldırılarıyla sarsıldı, yüzlerce insanımız hayatını kaybetti, binlercesi yaralandı. Kozmik odaya girilmesinin ardından görevlilerimizin tek tek hedef hâline gelmesi, iki askerimizin IŞİD tarafından vahşice şehit edilmesi, milyonlarca kaçak göçmenin kontrolsüz biçimde ülkeye sızması ve daha pek çok skandal sizin döneminizin eseri. Tüm bunlar sizin döneminizde yaşanmışken aynı kişinin arkaya Kurtlar Vadisi müziği koyarak yapılan havalı videoların hatırına Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturuyor olması bu bütçeyi sadece mali değil, siyasi sorumluluk açısından da daha kritik hâle getirmektedir. Ülkemiz uluslararası arenada her geçen gün kan kaybederken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hâlâ omurgalı duruştan söz etmesi ise trajikomiktir. Rahip Brunson krizinde "Bu can bu bedende durdukça o papazı alamazsın, çok istiyorsan ver papazımı, al papazını." deyip sonra bir telefonla papazın özel uçakla Beyaz Saray'a gönderilmesi, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğinde önce "PKK'nın hamisi bu ülkelerin NATO'ya sokamazsınız." deyip ardından ilk imzayı bizzat Türkiye'nin atması, Cemal Kaşıkçı cinayetinde "Bu topraklarda işlenen cinayetin sorumlusu." diye ilan ettiğiniz ülkeye dosyayı bir jest gibi teslim etmeniz, Trump'ın "Aptal olma." ifadeleriyle başlayan mektubunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Cebime koydum." demek zorunda kalması, Gazze'de kadınlar ve çocuklar ölürken yüksek perdeden konuşup etkili adımlardan ziyade Filistin halkının yaşadığı acıları iç siyaset malzemesi hâline getirme çabanız ve daha saymakla bitmeyecek pek çok olay AKP iktidarının eseridir. Bunların her biri Türkiye Cumhuriyeti devletinin onuruna, itibarına ve dış politika tutarlılığına vurulmuş ağır bir darbedir.
Sayın Bakan, dış politikada omurgalı duruş devlet ciddiyetiyle, tutarlılıkla, kurumsal gelenekle, ahlaki ve hukuki duruşla olur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." sözü devletin dış politika hafızasının pusulasıdır. Siz bu pusulayı kırdınız, tam bağımsızlık ilkesini söylemde kullanıp pratikte dış politikayı kişisel ilişkilerin, iktisadi çaresizliğin ve iktidar hesabının türevi hâline getirdiniz. Atatürk'ün kurduğu tam bağımsız Türkiye'den yönünü her gün başka bir yere çeviren, ittifaklarını günübirlik pazarlık konusu yapan, tutarsızlıklarıyla ciddiyetini yitiren bir Türkiye'ye geldik. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak dış politikamızı milletin ortak meselesi, 86 milyonun ortak çıkarı olarak görüyoruz. Bu ülkenin itibarı yeniden yükseltilecekse bu Trump'tan, Netanyahu'dan, Körfez saraylarından medet ummak değil, Atatürk'ün çizdiği yoldan sapmadan, tam bağımsızlık anlayışına, kurumsal devlete, liyakate ve hukuk devletine geri dönerek mümkün olacaktır.
Saygılarımla.