KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET ERBAŞ (Kütahya) - Sağ olun Başkanım.

Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, Bakanlığımızın değerli bürokratları; şimdiden Bakanlığımızın bütçesi hayırlı uğurlu olsun.

Ben Kıbrıs'la ilgili konuşmak istiyorum. Aynı zamanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de bir vatandaşıyım. Kıbrıs meselesi bizim için en önemli dış politika başlığımızdır. Bizim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle olan bağımız sadece diplomatik değil tarihsel ve toplumsal bir derinliğe sahiptir. Kıbrıs bizim kırmızı çizgimizdir, Kıbrıs bizim millî davamızdır, Kıbrıs Türk'tür ve Türk öz vatanıdır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Bey'in de ifade ettiği gibi Kıbrıs bizim için bir toprak parçası değil Türk devlet geleneğimizin Akdeniz'deki varlık mührüdür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenliği, adadaki Türk varlığı, özgürlüğü ve güvenliği olmazsa olmazımızdır. Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenlik doktrininin, Doğu Akdeniz dengelerinin ve uluslararası hukukun geleceğinin merkezinde yer almaktadır.

Kıbrıs Türk halkı 1963 yılında başlayan şiddet dalgalarıyla birlikte hem var olma hem de kimliğini koruma mücadelesine girmek zorunda bırakılmıştır. Adanın güneyinde yönetimi elinde bulunduran Rum tarafının saldırıları o dönem uluslararası raporlara dahi etnik temizlik girişimi olarak yansımıştır. 1974 yılında Türkiye'nin gerçekleştirdiği barış harekatı yalnızca garantörlük yükümlülüğünün sonucunda yapılmış askeri bir operasyon değil aynı zamanda adada yaşanmakta olan insanlık dışı uygulamaları da durduran, uluslararası hukukun öngördüğü meşru bir müdahaleydi.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Kıbrıs bugün her zamankinden daha fazla stratejik bir kavşaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerine son dönemde yaşanan gelişmeler adanın jeopolitik önemini de göstermektedir. Kıbrıs meselesi yalnızca iki toplum arasında bir ihtilaf değil bölgesel güç dengelerini, enerji hatlarını, güvenlik mimarisini ve uluslararası siyasetin temel parametrelerini doğrudan etkilemektedir. Enerjiyle ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumunun yayınladığı rapora göre Akdeniz havzasında teknik olarak çıkarılabilir doğal gaz miktarı 8 milyon metreküp olarak hesaplanmıştır. Rum'un tek başına sahip olmak istediği rezerv işte budur ama unutulmamalıdır ki Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dışlandığı hiçbir enerji projesi bu bölgeden geçmez. Türkiye 1960 antlaşmalarından bu yana adadaki Türk halkının güvenliğinin en önemli teminatıdır. Son yıllarda Rum yönetimi İsrail'le kurduğu iş birlikleriyle hem askeri caydırıcılığını artırmaya hem de Doğu Akdeniz'de gaz ve enerji koridoru üzerinde daha fazla söz almayı hedeflemektedir. Özellikle İsrail'e üs kurması için izin verdiği yönündeki gelişmeleri adadaki güç dengelerini yakından ilgilendirmektedir. Bu adım, Rum tarafının bölgede yeni bir güvenlik şemsiyesi yaratma isteğini de göstermektedir. Aynı zamanda Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinde stratejik bir baskı kurma amacı da taşımaktadır. Kıbrıs meselesi yalnızca bir toprak, enerji ya da müzakere başlığı değildir, bu mesele Türk milletinin onurunun, uluslararası hukukta eşitliğinin ve Doğu Akdeniz'deki jeopolitik vizyonumuzun bir parçasıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin siyasi eşitliğinin tanınması, izolasyonların kaldırılması ve uluslararası sistemde hak ettiği statünün verilmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur. Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı, sürdürülebilir barış ve huzurunun sağlanması adada iki eşit, iki ayrı devletin varlığıyla bir arada olmasından geçmektedir çünkü Rum yönetimi siyasi eşitlik temelinde hiçbir çözüm modelini kabul etmemiştir. En son Crans-Montana dâhil olmak üzere tüm müzakere süreçleri Rum yönetiminin maksimalist ve tek taraflı yaklaşımı nedeniyle çözümsüz kalmıştır. Ana vatan, 3 garantör devletten biri olan Türkiye tarihî ve vicdani sorumluluğuyla her daim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ve Kıbrıs Türk halkının yanındadır. Sonuç olarak, Kıbrıs meselesi yalnızca bir toprak, enerji ya da müzakere başlığı değildir, bu mesele Türk milletinin onurunu, uluslararası hukukta eşitliğinin ve Doğu Akdeniz'deki jeopolitik vizyonumuzun bir parçasıdır. Elli yıldır sonuçsuz süren müzakerelerden artık ada bıkmıştır. Bundan sonra bütün dünyaya sesleniyoruz: Bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımalıyız ve tanıtmalıyız. Üç gün önce 15 Kasım töreni, Sayın Bakanım, çok güzel bir tören oldu. 1983'te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin... Bir parça, sayıları çok sınırlı kalan Rum sınırımıza gelerek çeşitli nümayişler yaptı, hâlâ bu kafadalar, hâlâ "Ada bizim." diyorlar, hâlâ "Adanın tek sahibiyiz." diyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)