KOMİSYON KONUŞMASI

SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bugün Dışişleri Bakanlığı bütçesini tartışırken bu bütçenin Türkiye'nin demokratik geleceğine, yerel halkların iradesine ve kültürel çoğulculuğa nasıl yansıdığını da konuşmak zorundayız. Çünkü bir ülkenin dış politikası içerdeki demokrasi düzeyinden bağımsız değildir. İçeride demokrasi baskılanırsa dış politika daralır, halkların söz hakkı kısıtlanırsa diplomasi tek sesli hâle gelir. Mevcut dış politika mekanizması yerelden kopuk, merkeziyetçi ve ideolojik olarak homojenleştirilmiş bir yapıya dönüşmüş durumda. Oysa, dünya artık dar bir diplomatik elitin yönettiği eski model diplomasi tarzıyla ilerlemiyor. Halkların, yerel yönetimlerin, kadınların, gençlerin ve kültürel toplulukların söz sahibi olduğu yeni bir dış ilişkiler dönemi zorunludur. Buna karşın, Türkiye'nin dış politika yönelimi son yıllarda giderek savunma sanayi ihracatı, güvenlik anlaşmaları ve askerî iş birlikleri etrafında şekillenmiştir. Bakın, bu anlaşmaların yapıldığı ülkelerden biri de Somali. Ne ilginçtir ki Somali Cumhurbaşkanının oğlu bir motokuryenin ölümüne sebep olduktan sonra ülke dışına çıkıyor. Hemen akabinde de bu ülkeyle savunma ve ekonomik iş birliği çerçeve anlaşması imzalanıyor; üstelik iç savaş, deniz korsancılığı konularında çok çetrefilli bir bölge. Askerî üsler açıyorsunuz, askerî eğitimden tutun silah tedarikine kadar birçok sorunlu ilişki kuruyorsunuz. Sayın Bakan, silah ihracatı kısa vadede ekonomik rahatlama sağlayabilir. Ancak unutmayalım ki Orta Doğu'dan, Afrika'dan veya Latin Amerika'dan ihraç edilen her silah çatışmaları büyütebilir ve bir gün dönüp bu ülkeye bedel ödetebilir.

Ülkelerarası ara buluculuk ve barış diplomasisi yürüttüğünüzü ifade ediyorsunuz ancak bu misyon tarafsızlık ister. Oysaki iktidarınız Libya'dan Suriye ve Filistin'e, Kafkasya'dan Körfez rekabetine kadar birçok bölgede tarafsız bir barış aktörü olmak yerine, çoğu zaman açık bir tarafı seçen, güç dengelerine doğrudan müdahil olan askerî angajman ve savunma iş birlikleri üzerinden pozisyon alan bir çizgi izledi. Çoğu zaman hakem değil oyuncu ve taraf olarak pozisyon aldınız; böylesi bir pratik ara buluculuk kapasitesini zayıflatır, güven inşasını imkânsız kılar ve barış girişimlerinin sonuç almasını engeller. Sayın Bakan, dış politika askerî veya ekonomik güç üzerinden değil kültürel ve toplumsal bağlar üzerinden şekillenir fakat kültürel diplomasi bütçesi ağırlıklı olarak Bakanlığınızın siyasi kontrolünden çok Yunus Emre Enstitüsü, TİKA ve Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi yapılar üzerinden yürütülmektedir; bu da Bakanlığın kendi alanındaki inisiyatifini zayıflatmaktadır. Öte yandan, bu kurumlarda kültürel çeşitliliği yansıtan çoğulcu bir çizgiden ziyade tek kimlikli bir perspektifle faaliyet yürütülmektedir, bu pratiklerin bütçeye yansıması da kendini göstermektedir. Sorarız Sayın Bakan: Türkiye'nin kültürel zenginliği neden uluslararası alanda çok dilli, çok kimlikli bir biçimde temsil edilmiyor? Neden kültür diplomasisi sadece Türklük vurgusu üzerinden yapılıyor?

Sayın Bakan, uluslararası anlaşmalarda son iki yılda imzalanan 70 anlaşmanın yarısından fazlası savunma, güvenlik ve askerî alanda yapıldı, askerî eğitim alanında yapıldı; arkadaşlarımız da buna çokça değindiler zaten. Bu anlaşmaların çoğunun iç savaşların devam ettiği Afrika ülkeleriyle yapılması barış diplomasisi iddianızla nasıl bağdaşmaktadır? Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya, Sahel'den Kızıldeniz'e kadar geniş bir coğrafyada Türkiye siyasi aktörden ziyade askerî kapasite sağlayan bir aktör olarak görünüyor. Amnesty İnternational'ın 2024 Sudan Raporu'nda çatışmalarda kullanılan silahların Türkiye dâhil çeşitli ülkelerden geldiği iddia ediliyor. Yine, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün verileri Türkiye'nin son beş yılda silah ihracatını 2 kat arttırdığını gösteriyor. Peki, bu artışın çatışma dinamiklerine ne ölçüde etki ettiğine dair Bakanlığın herhangi bir etki analizi var mıdır diye buradan da sizlere sormak istiyoruz.

Sayın Bakan, dış politika ancak halkla kurulan bağ güçlendikçe demokratikleşir. Kültürel diplomasi ancak farklı kimliklere alan açtığında itibarlı olur. Yerel yönetimler uluslararası iş birliklerine özgürce katılabildiğinde ülkenin küresel görünürlüğü artar. Bu nedenle, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin merkeziyetçi, tekçi ve ideolojik bir çizgiye değil yerel yönetimlerin, kültürel toplulukların ve sivil toplumun özgürce katıldığı yeni bir diplomasi mimarisine yönlenmesi gerekiyor. DEM PARTİ olarak bizler, dış politikanın profesyonel bir bürokrasi alanı olmaktan çıkıp demokratik siyasetin bir parçasına dönüşmesini ve halk temelli diplomasi anlayışını savunuyoruz. Diplomasi kısa vadeli iktidar hesaplarına, bölgesel barış ise sekter ideolojik tutumlara kurban edilemez çünkü söz konusu olan gençlerin, kadınların ve ezilen halkların geleceğidir, söz konusu olan yaşamın ta kendisidir diyoruz Sayın Bakan.

Sizleri ve heyetinizi selamlıyoruz.