KOMİSYON KONUŞMASI

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkari) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar ve emekçi arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bütçesini konuşuyoruz. Rakamlar büyüyor, ödenekler artıyor, tablolar dolup taşıyor fakat bu ülkenin yollarında yaşananların, bu yollarda can veren insanların hakikati bu tablolara yansımıyor.

Ben Hakkâri Milletvekiliyim, bu nedenle söze kendi ilimden başlayacağım, kendi yollarımızı anlatmaya çalışacağım. Daha kış yeni başlamışken Hakkâri'de 9 köy ve 21 mezra yolu kar nedeniyle ulaşıma kapanmış, Hakkâri-Van kara yolu, yıllardır herkesin bildiği bir risk hattı; Sere Solan, Zernek Barajı, Sarıtaş, ve Tekser'de neredeyse her ay ölümlü bir trafik kazası meydana geliyor. En son, geçtiğimiz günlerde Sere Solan'da dağdan kopan bir kayadan kaçan bir araç 200 metreden yuvarlanıp dereye uçtu ve maalesef araçta 4 kişi vardı, 2'si hayatını kaybetti, kendilerine Allah'tan rahmet diliyorum.

Yine, birkaç hafta önce Yüksekova-Van yolunda 5 aile üyesinin bulunduğu bir araç trafik kazası geçirdi ve orada da 4 canımızı yitirdik. Bu tablo bir günde oluşmadı çünkü yıllardır bu güzergâhta kaya düşmesi, dar kurplar, yetersiz bariyerler ve mühendislik eksiklikleri dile getiriliyor. Buna rağmen yol bütünlüklü bir projelendirmeyle ele alınmıyor.

Yine, Van Çevre Yolu başlı başına bir örnek. 2010'da temeli atılan 41 kilometrelik bölge ekonomisi ve Kapıköy Sınır Kapısı bağlantısı açısından hayati olan bu yol 2026'ya gelinirken hâlâ tamamlanamadı. Bakanlık 41 kilometrenin sadece 16,2 kilometresinin bittiğini, geri kalanın bütçe imkânları doğrultusunda sürdüğünü söylüyor. Van gibi sınır ticaretinin can damarı olan bir kentte çevre yolu projesinin on beş yıl boyunca bitirilememesi bölgesel yatırım önceliklerini açık biçimde gösteriyor. Benzer durum Diyarbakır, Mardin, Erzurum, Samsun ve Bingöl-Diyarbakır yolu için de geçerli. 2009'da başlayan Bingöl-Diyarbakır yolunun bitiş tarihi bugün hâlâ 2028 olarak yazılıyor.

Sayın milletvekilleri bu mesele, bütün ülkeyi kesen yapısal bir eşitsizlik meselesi. Marmara ve Ege'de otoyollar, tüneller, viyadükler hızla tamamlanırken Doğu ve Güneydoğu'da, sınır kentlerinde, kırsal hatlarda halkın can güvenliği yıllardır "Ödenek durumuna göre..." ifadesine terk ediliyor. Ulaşım altyapısındaki dengesizlikler lojistik maliyetlerini yükseltiyor, ürün fiyatlarını artırıyor, yatırımcıyı uzaklaştırıyor, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi zorlaştırıyor. Bölgesel eşitsizlik yol tabelasından başlamıyor, o tabelaya gelene kadar hayatın her alanına siniyor.

Bu tablonun bir başka yüzü Karadeniz'de karşımıza çıkıyor. Karadeniz Sahil Yolu yıllardır hem hukuki hem ekonomik tartışmaların odağında. Çayeli-Ardeşen-Hopa kesiminde deniz doldurularak yapılan yol kıyı ekosistemini tahrip ediyor, balıkçılığın, deniz yaşamının, kıyı köylerinin geleceğini tehdit ediyor. Bölge halkı yola "evet" deniz dolgusuna "hayır" diyerek yıllardır mücadele yürütüyor. Mühendisler bu yolun kıyı şeridinin güneyinden tüneller ve viyadükler üzerinden geçirilmesinin hem daha güvenli hem daha ekonomik olacağını ifade ediyor. Buna rağmen sahili betonlaştıran ve hukuki ihtarları yok sayan bir uygulama ısrarla sürdürülüyor yani bir tarafta yol yokluğu yüzünden insanlar uçurumlardan, heyelanlardan hayatını kaybediyor; diğer tarafta yanlış projelendirilmiş bir yol denizi ve kıyıyı geri dönüşü çok zor bir biçimde tahrip ediyor.

Yine, Suruç-Şanlıurfa-Birecik hattı, halkın yıllardır "ölüm yolu" dediği bir güzergâh hâline geldi. Kazalar sürüyor, can kayıpları artıyor. Bölünmüş yol projesi ise kamulaştırma ve bütçe gerekçeleriyle neredeyse tamamen durdu. Bu yol 10 binlerce yurttaşın her gün kullandığı hayati bir hatken çalışmaların bu şekilde askıda kalması kabul edilemez. Bu nedenle, Bakanlığa açık çağrımız şudur: Suruç-Urfa-Birecik yol projesi yeniden hızlandırılsın, ödenek netleştirilsin ve tamamlanması için bağlayıcı bir takvim hemen açıklansın. Bu talep, doğrudan yaşam hakkı talebidir.

Son olarak, Yüksekova-Esendere hattında trafik yoğunluğu, okul bölgelerinin konumu ve artan nüfus baskısı mevcut yolu artık taşınamaz bir noktaya getirdi. Bir dönem gündeme alınan alternatif çevre yolu projesi ise değerlendirilmeden rafa kaldırıldı ve bugün neredeyse hiç konuşulmuyor. Oysa bu proje hem şehir içi trafiğini rahatlatacak hem de sınır kapısının ekonomik potansiyelini güçlendirecek kritik bir adımdır. Bu nedenle, alternatif çevre yolu çalışmasının yeniden yatırım programına alınması, bölgenin güvenliği, ulaşım konforu ve ekonomik canlılığı açısından acil bir ihtiyaçtır.

Sayın Bakan, değinmek istediğim başka bir konu da Yüksekova Selahaddin Eyyubi Havalimanı; on yıllardır hizmet veriyor ama bölgenin ihtiyaçlarına uygun bir ulaşım standardına hâlâ kavuşamadı. Kış aylarında sis ve yağış nedeniyle yaşanan yoğun iptaller çoğu gün sefer sayısını fiilen sıfıra indiriyor. Oysa geçen yıl altyapısı tamamlanan ILS sistemi, Aletli İniş Sistemi devreye alınsa bu iptallerin büyük kısmı ortadan kalkacak. Buna ek olarak Van Havalimanı'nın tadilata alınmasıyla tüm yük Yüksekova'ya bindi ancak Yüksekova'da yeterli sefer sayısı artırımına gidilmedi. Ankara-Yüksekova hattında çok kısıtlı sefer bulunmakta, İstanbul uçuşlarında yer bulmak neredeyse imkânsız hâldedir. Yabancı yolcu talebi ve çevre illerden gelen yönlendirme trafiği de kapasiteyi aşarak hem bilet bulunmasını hem fiyatları olumsuz etkiliyor. Tüm bu sorunlar yalnızca teknik aksaklık ya da dönemsel yoğunluk oluşturmaz, bölgedeki ulaşım politikalarının eşitlik ilkesiyle uyumlu olmadığını da gösteriyor. Batı illerinde hava yolu trafiği sürekli arttırılırken Yüksekova gibi stratejik bir sınır ilçesinin hâlâ düşük sefer sayısı, gecikmeli teknik yatırımlar ve plansız yoğunluklarla baş başa bırakılması kabul edilemez, bu nedenle talebimiz nettir. ILS sistemi derhâl devreye alınmalı, Yüksekova'nın nüfusu, ticari potansiyeli ve bölgesel konumu dikkate alınarak ek seferler kalıcı hâle getirilmeli ve bölge illerinin havacılık hizmetlerinde eşit planlanan bir politika benimsenmelidir.

Sayın Bakan, yollar ve hava limanları kadar internet altyapısını, erişim engellerini ve iletişimdeki bölgesel eşitsizlikleri de ele almak zorundayız. Ülkede internet altyapısının kullanılabilir düzeyde olduğu söyleniyor fakat afet anları, bölgesel eşitsizlikler ve günlük yaşam, günlük hayatın gerçekliği bu söylemin sahadaki karşıtlığını ortaya koyuyor. 6 Şubat depremlerinde milyonlarca kişi saatlerce haberleşme imkânı bulamadı, bazı bölgelerde kesintiler günlerce sürdü, arama kurtarma ekiplerinin koordinasyonu aksadı, enkaz altındaki yurttaşlar sosyal medyaya ulaşamadı, aileler günlerce haber alamadı. Depremden sonraki ilk yirmi dört saatte internet erişiminin yüzde 40 düşmesi Türkiye'de iletişim altyapısının krizlere dayanıklı bir sistem olarak tasarlanmadığını çok açık bir şekilde gösterdi. Buna bir de internet yasakları ve erişim engelleri ekleniyor. 5651 sayılı Kanun'un uygulanması haber siteleri makaleler, toplumsal muhalefet içerikleri üzerinde orantısız bir sansür mekanizmasına dönüşmüş durumda. 2024 yılında 311 bin "web" adresi engellenmesi Avrupa'da en yüksek erişim engeli uygulayan ülkelerden biri hâline geldiğimizi ortaya koyuyor. Anayasa Mahkemesinin 2024'te ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin verdiği kararlar ve AİHM'in Türkiye'ye yönelik tespitleri bu uygulamaların demokratik toplum düzeniyle bağdaşmadığını gösteriyor. Yani sorun yalnızca teknik kapasite eksikliği değil, aynı zamanda iletişim özgürlüğünün daraltılmasıdır. Bu tablonun bölgesel eşitsizlik boyutu ise daha çarpıcıdır. Ben Hakkâri Milletvekiliyim ve kendi ilimden yine örneklerle açıklayayım. Örneğin ben Cumhuriyet Mahallesi'nde oturuyorum ama Cumhuriyet Mahallesi'nde hâlâ internet altyapısı yok, bu şehir merkezinde böyle. Köylerde ise hem internet altyapısının bulunmadığı hem aynı zamanda telefon şebekelerinin olmadığı yüzlerce örnek var. Bu sorun sadece bir yurttaşın haberleşme hürriyetini değil, sağlık hakkının erişimine, ticaretin sınırlandırılmasına, gençlerin dünyayla bağ kuramamasına yol açıyor. Bu nedenle altyapının güçlendirilmesi, afet dayanıklılığının sağlanması, bölgesel yatırım önceliklerinin güncellenmesi ve keyfî erişim engellerinin sona erdirilmesi hem teknik hem hukuki hem de toplumsal bir zorunluluktur.

Son olarak Sayın Bakan, Hakkâri bildiğiniz itibarıyla deprem bölgesinde yer alan bir ilimiz, defaaten dile getirmiştik, yeni bir köprü yapılmasını -tek bir köprüden ulaşım sağlanıyordu- o köprü için çalışmalar başlatıldı, hemen hemen bitmek üzere, o yüzden bu yatırımınız dolayısıyla teşekkür ediyorum. Ancak Hakkâri'nin Van'a alternatif yoluna ilişkin seçimden hemen önce bir çalışma başlatmışsınız ama seçimi geride bıraktık, iki yıl oldu, hâlâ bir yol alınamadı, daha Berçelan Yaylası'na bile ulaşamadık. Bu yönünü takdirlerinize sunuyorum, bu projenin de bir an önce bitirilmesi talebimizi yineliyorum.

Teşekkür ediyorum.