KOMİSYON KONUŞMASI

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar ve basın emekçileri; hepinizi ben de saygıyla selamlıyorum.

Kayıhan Hoca'ya da sunum için teşekkür ediyorum, detaylı ve gayet açık bir sunumdu.

Şimdi, aslında mesele ne? Mesele, Sağlıkta Dönüşüm Programı. Bu, defalarca dile getirdiğimiz bir mesele. Sayın Bakan, sağlık artık hak olmaktan çıktı, piyasaya açıldı ve devletin sağlıkla ilgili kamusal yükümlülükleri özel sektöre devredildi. Öyle ki kamu-özel iş birliği projeleri, siz de çok iyi biliyorsunuz, şehir hastaneleri bunlardan biriydi ve siz de gördünüz ki şehir hastaneleri kamuya ciddi anlamda yük olmaya başladı ve buradan geri adım attınız ama yük hâlâ kamunun sırtında ve bir kambur gibi taşınacak.

2026 yılında şehir hastanelerine "hizmet alımı ve kullanım bedeli" başlığı altında toplam 136 milyar lira ödeme yapacaksınız. Bakınız, bütçenizi açıkladınız, bu bütçe çok yetersiz, bahsedildi. 1 trilyon 475 milyarlık bir bütçe, yaklaşık yüzde 10'unu daha hiçbir kalem oynatmadan direkt şehir hastanelerine boca ediyorsunuz.

Söylemek istediğimiz aslında şu: Politikalarınızı kapitalizmin oyunlarına göre kurmuş durumundasınız. Böyle olunca da sermaye sağlığa çökmeyi çok iyi biliyor. Bu paydan nasiplenmek isteyen ciddi bir zümre oluşmuş durumda ve maalesef çoğu, iktidarınızın bürokratik ve siyasi paydaşları konumunda ve halkın sağlık hakkı sürekli olarak gasbediliyor. O yüzden, bu şehir hastaneleriyle ilgili yapılan sözleşmeler açıkçası derhâl feshedilmelidir, yapılan ödemeler sonlandırılmalıdır ve şehir hastaneleri kamuya devredilmelidir.

Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla bugün neredeyse sağlık hizmetleri 1/3 kadar özel sektöre devredilmiş durumda. Nitelikli yatak sayılarından yoğun bakım yatak sayılarına kadar özel sektör kamuya göre üstün durumda. Bakınız, hastanelerin yüzde 35'i özel sektörde, hastane yataklarının yüzde 20'si, yenidoğan yoğun bakımların yüzde 51'i, MR cihazlarının yüzde 46'sı ve birçok alandan 2024 yılı istatistikleri bu şekilde. İktidarınız bu şekilde bu politikalara devam ederse eğer toplum giderek sağlığa ulaşmak için özel sektöre bağımlı hâle gelecek.

Aslında, kamu çatısı altında yurttaş bugün sağlık harcamalarını cebinden karşılıyor. 2008 yılından beri yurttaşlar sağlığa sağlık sigortası primi ödüyorlar. Ayrıca, katkı katılım payları, reçete, ilaç katılım payları söz konusu ve SGK aynı zamanda özel hastanelerden de hizmet almaya başlamış durumda. Bunlar hep Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın uygulamaları ve bir parçası. Bakınız, kişi başı ödeme özel hastanelere SGK'den doğru, kamu hastanelerinin 2 katı. Yani, burada, özel sektöre yeni bir sermaye akım aracı hâline gelmiş SGK.

Şimdi, yine, devlet hastaneleri "hizmet alımı" adı altında hastanelerin yoğun bakımlarının, görüntüleme hizmetleri merkezlerinin sermayeye kiralandığını görüyoruz. Sermaye doğrudan olduğu gibi bu şekilde de dolaylı olarak kamu kaynaklarını sömürmekte. Bu durum sağlıkta çeteleşmeye kadar vardı.

Tüm bu ranta rağmen, bakınız, tüm bu ranta rağmen, 1 milyar 47 milyon hastanın -başvuru sayısı olarak belirttiğiniz- 66 milyonu sadece özel hastanelerde. Kamunun yükünü de taşımıyor, özel sektör rantı alıyor ama kamunun yükü kamu hastanelerinde kalmış durumda.

2002 yılına kıyasla, bakın, 2023 yılı itibarıyla cepten yapılan sağlık harcamaları sürekli olarak artmış durumda ve 4 katına çıkmış. Bugün artık toplam sağlık harcamalarının çok büyük bir bölümü SGK tarafından sağlanmakta. SGK kaynağını yurttaşların ödediği sigorta primi ve katılım paylarından sağlıyor. Gerek cepten yapılan harcamalar gerek sigorta prim katkısıyla bugün artık sağlık neredeyse tamamen yurttaşın cebinden çıkıyor. Oysa merkezî genel bütçeden sağlık hizmetlerinin ücretsiz bir şekilde karşılanması gerekiyor. Sağlığa bütçe ayırıyor oluşunuz, sağlığı ücretsiz bir hizmet olarak sunduğunuz anlamına gelmiyor. Sağlığa kamusal destek sunmuyorsunuz Sayın Bakan. Toplum ücretsiz sağlık hakkı istiyor, sağlık haktır. İktidarınızın bütçeden sağlığa ayırdığı pay ise çok düşük. OECD ülkeleri içerisinde sağlığa en az kaynak ayıran ülkeyiz. 2024 yılı için sağlığa ayrılan pay, bütçenin millî gelire oranla OECD ülkelerinin yarısı kadar bile değil ve genel bütçeden sağlığa ayrılması gereken pay bu oranlarla en az yüzde 15 olmalı. Tüm, yurttaşların prim dâhil herhangi bir ödeme yapmaksızın sağlık gereksinimi kamusal olarak karşılanmalıdır.

Mevcut bütçe tercihleri toplumun sağlığından yana değil, tedavi edici sağlıktan yana kullanıyorsunuz çünkü kâr getiren, ranta açık bir alan ve bütçenin ancak 1/4'ünü birinci basamak sağlık hizmetlerine ayırmış durumdasınız ve bu çok yetersiz ve bu yük, bu bütçe payı da personel maaşlarına aslında çoğunluk olarak gidiyor.

Esas olan nedir? Sayın Bakan, esas olan, sağlıklı bir toplum yaratmak. O zaman, bu oranın tam tersi olması gerekiyor ve birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine, koruyucu hekimliğine daha fazla bütçe ayırıyor olmanız gerekiyor.

Bakın, HPV aşısından bahsedildi. Siz HPV aşısını bu yıl sonu itibarıyla aşılama programına alacağınızı söylemiştiniz ama henüz buna dair bir açıklama görmedik. Açıklamanızda da yine buna yer vermediniz. Çok iyi biliyoruz ki rahim ağzı kanserini yüzde 90 oranında önlüyor ve 147 ülke Genişletilmiş Bağışıklama Programı'na almış durumda.

Şimdi, 2024 sağlık istatistikleri, AIDS vakalarında artış var, yerli ve yabancı vaka sayısı, kızamık vaka sayıları bir önceki yıllara oranla düşündüğümüzde "Elimine ettik, eradike ettik." dediniz fakat hâlâ oranlar çok yüksek: 1.582. Tüberküloz ve sıtma vakaları bir önceki yıllara paralel olarak seyrediyor. Bunlar halk sağlığını öncelemeyişinizin sonuçları olarak ortaya çıkıyor.

Bakın, gıda zehirlenmeleri bugün gündemde, denetimsizlik var ve gıda güvenliğinin önemsenmemesi toplum sağlığını ciddi anlamda tehdit ediyor ve siz sorumluluğunuzu sadece hastane aşamasında "Bu hastalara nasıl tedavi uygulanıyor?" şeklinde kısıtlayamazsınız, indirgeyemezsiniz. Toplumda, birikmiş ciddi bir hastalık yükü var. Performans dayatması ve kışkırtılmış sağlığın katkısıyla bugün sağlık emekçileri, hekimler, sağlık talebi yükünün altında eziliyorlar 1 milyonu aşan poliklinik sayısı, kişi başı hekime başvuru sayısında artış. Bunlar övünülecek şeyler değil, dövünülecek şeyler ve bu bakış açınız bugün toplum sağlığı açısından en büyük riski ve tehdidi maalesef oluşturuyor. Tekrar hatırlatalım: Bu hastane başvurularındaki tanıkların çok büyük çoğunluğu önlenebilecek şikâyetler ve hastalıklar ve siz insanları sağlıklı kılmak için değil, hastalandıktan sonra iyileştirmek üzere bir sağlık politikası yürütüyorsunuz ve sonuçta bunu karşılayamayan bir sağlık altyapısı; hekime, ilaca, cihaza ulaşamayan, randevu kuyrukları ve yetmezlikler yüzünden hastalıklı bir toplamın sürekli olarak birikimine neden oluyorsunuz.

Son olarak, sağlığın sosyal bileşenleri olmadan sağlık mümkün değil. Bakınız, bütçelerle toplumsal sağlığı geliştirmek tek başına yeterli değil. Barınma, beslenme, temiz su, düzenli bir iş, özgürlükler, barış, demokrasi, Türkiye bir bütün olarak bu açılardan gereksinimleri karşılayamadığı gibi, ülkenin bir yarısı ise diğer yarısına göre daha dezavantajlı konumda.

Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı illerin ve bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırmaları (SEGE) sıralamasında 2025 son sıralarda Kürtlerin çok çok yoğun olarak yaşadıkları iller var. Bakınız, tam 16 il alt alta sıralanmış ve bu bir tesadüfi veri değil, Kürt coğrafyasındaki iller maalesef ki geri bırakılmışlar ve Şark Islahat Planı'nın bugüne uzanabildiği kadarıyla aslında bir yansıması. Bakınız, 2024 istatistikleriyle 100 bin kişiye düşen toplam hekim sayısı bu iller de diğer bölgelere kıyasla çok düşük, uzman hekim sayısı İstanbul'a kıyasla yarı oranından bile az, diş hekimi ve ebe-hemşire sayılarında da aynı tablo çok söz konusu. Barınma, beslenme, iş olanakları olmadığı gibi sağlık hizmetlerinde de geri bırakılmış durumda olduğunu görüyoruz. 5 yaş altı çocuk ölümleri sosyo-ekonomik gelişmişlikle çok yakından ilintili ve bu bölgeler 2024 istatistikleriyle 5 yaş altı ölüm oranlarında ve bebek ölüm hızında Türkiye ortalamasının 1,5 katından fazla. Bunun açık anlatımı şu Sayın Bakan: Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde her bin canlı doğumda 16,4 çocuk 5 yaşını göremeden ölürken, Türkiye ortalamasında bu sayı 10,9'dur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun, bir dakika.

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Maalesef Türkiye ortalaması da OECD ve Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Bölgesi ortalamalarının çok üzerinde ve bu ülkelere kıyasla Türkiye daha dezavantajlı konumda.

Sonuç olarak, Sağlıkta Dönüşüm Programı, neoliberal politikaların uygulama alanı ve kapitalizm emek sömürüsüne, eşitsizliklere dayalı bir sistem ve sürekli pazar arayışında ve metalaştırmadığı bir alan yok. Son zamanlarda ise savaş kışkırtıcılığı daha da tırmandırmış, silah endüstrisini başat kılmış durumda ve çok iyi biliyoruz ki ekonomik gelişmişlik, demokrasi ve barış sağlığın da olmazsa olmaz ön koşullarından. Savaşlarda her bir asker ölümü aynı zamanda 14-15 kadar sivilin açlık, suya ve sağlığa ulaşamama gibi nedenlerden ölümünü beraberinde getiriyor, tabii ki göçler ve sakatlıklar... O yüzden savaş bir halk sağlığı sorunudur ve savaşlar ortadan kalktığı anda en azından halk sağlığı açısından kayda değer ilerlemenin olacağı da bir gerçek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Açabilir misiniz bir otuz saniye kadar.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Yani zorda kalıyoruz uygulamamız açısından.

Buyurun.

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Birleşmiş Milletler Barış Bildirgesi "Her insan barış içinde yaşama hakkına sahiptir." der ve devlet bunu sağlamakla yükümlüdür. Bu durumda görevi yaşatmak olan hekimlerin, sağlık emekçilerinin, hekim örgütlerinin ve sağlık otoritelerinin dünyanın neresinde olursa olsun savaş karşıtı bir tutum almaları onların etik sorumluluğudur.

Teşekkürler.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Eski bir Komisyon üyesi olarak bu esnekliği yapmış olalım. Neyse tam uygulamaya çalışıyoruz kimsenin hakkı geçmesin.

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Çok teşekkürler.