KOMİSYON KONUŞMASI

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kıymetli milletvekilleri, bürokratlar, basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, Bakanlığınızın öncelemesi gereken en önemli konu doktorlardır diyerek sözüme başlamak istiyorum çünkü bir ülkenin sağlık sektöründe doktorun yeri yalnızca bir meslek tanımının çok ötesindedir; sağlık sisteminin omurgasını, insan kaynağının niteliğini ve toplum sağlığının sürdürebilirliğini belirleyen en kritik unsur doktorlardır. Doktor demek sizin yaptığınız plan, program ve stratejilerinizi sahada uygulayan kişi demektir; doktor yoksa sağlık sistemi yok demektir. Doktor aynı zamanda tanı koyan, tedavi planlayan, önleyici hekimliği yönlendiren kişidir; tıbbi kararlar hiyerarşisinde en yüksek sorumluluğu taşıdır; etik ihlallerin önüne geçen, hasta haklarını koruyan başlıca meslek grubudur. Bir ülkede doktor olmadan sağlık politikaları uygulanamaz, acil ve kronik hastalık yöntemi çöker, halk sağlığı riskleri kontrolsüz hâle gelir. Doktor bireyin yaşam kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Ülkenin ortalama yaşam süresi, anne, bebek ölüm oranları, kanser tarama başarısı gibi göstergeler en çok doktor niteliğine ve erişimine bağlıdır. Doktorlar tedavi süreçlerinin etkinliğini, gereksiz tetkik ve harcamalarının engellenmesini, iş gücü kaybını azaltacak doğru bakım modellerini de belirler. Bu nedenle, bir ülkenin gayrisafi yurt içi hasılası içindeki sağlık harcamalarının kalitesi de doktorların yetkinliğiyle bire bir ilişkilidir aslında. Sağlık Bakanlığı politikaları ancak doktorlar aracılığıyla sahada karşılığını bulur. Bir ülkenin sağlık sistemindeki sorunlar ve en iyi gören, çözümleri bilimsel zeminine oturtan kişi de doktordur. Bu yüzden, birçok ülkede doktorlar sağlık reformlarında ana paydaş kabul edilir. Halk en zor zamanında doktora gider: depremde, salgında, kazada doğumda, ölüm anında toplumun yanında olan kişidir doktor. Doktorun niteliği toplumun devletine ve sağlık sisteminde duyduğu güveni de doğrudan etkiler. Aynı zamanda, tıp fakültelerinin ana kadroları, klinik araştırmalar, yeni tedavi ve teknoloji geliştirme süreçleri doktorlar tarafından yürütülür. Bu da doktoru yalnızca sağlık çalışanı değil, ülkenin bilimsel kapasitesinin merkezindeki aktör hâline getirir. Başta da söylediğim gibi, doktor bir ülkenin sağlık sisteminin tam omurgasıdır, doktor yoksa sistem yoktur; doktorun iyi olmadığı ülkede sağlık politikası, bütçe, hastane binaları, cihazlar tek başına hiçbir anlam ifade etmez. Bir ülke doktorunu kaybederse aslında geleceğini de kaybeder. Bu nedenle, dünyanın gelişmiş ülkeleri doktoru korur, destekler, motive eder çünkü biliyorlar ki doktor refahı toplum vefanın ön koşuludur.

Neden doktorlardan bu kadar bahsettim Sayın Bakan? Çünkü devlet olarak doktorlarımıza bu kadar önemli olduklarını unutturduk maalesef, hatta milletimiz de unuttu doktor olabilmenin meziyetini ve önemini. Ben hatırlıyorum, biz çocukken büyüyünce hep ya doktor ya öğretmen olmak isterdik, doktora muayeneye giderken hep temiz ve özenli gitmeye gayret edilirdi, birisi toplumda doktor olarak lanse edilince onu olan bakış tamamen değişirdi. O günlerde köylerde öğretmen ve doktor demek, neredeyse Cumhurbaşkanı demekti ama şimdi bakıyoruz ki ne doktor olmak isteyen çok kişi var ne de doktor olduğu için memnun olan. Ben Bakanlığınızın bu kredibiliteye özellikle önem vermesi gerektiğini düşünüyorum. Doktorlar doktor olduğu için çok mutlu olmalı ve o motivasyonla hizmet etmeli. Biz de anamızın, babamızın yanına gidiyor gibi güven duyarak doktorlara gitmeliyiz. Her gün bir sağlık skandalı, her gün bir hastanede doktor olayı bir ülkede kabul edilebilir bir şey değil. Bir devletin var olma gerekçelerinden biridir aslında vatandaşını sağlıklı yaşatmak ve vatandaşına sağlık konusundaki erişimini sağlamak ama maalesef, Türkiye bu konuda çok başarılı bir performansla karşımıza çıkmamaktadır. 2026 bütçeniz yüzde 44 arttı. O artışın nereye gittiğine bakınca ne görüyoruz? 136 milyar lira yalnızca şehir hastanelerinin kira ve hizmet bedellerine gidiyor. Bu rakamın büyüklüğünü anlamanız için şöyle diyelim: Bütçedeki 68 kamu programının 44'ünden daha büyük bu ödenecek rakam, 41 kamu iradesinin 24'ünün bütçesinden daha fazla bir rakam bu. Bu ne demek Sayın Bakan? Türkiye Cumhuriyeti'nin Sağlık Bakanlığı bütçesi doktorları öncelemesi gerekirken şirketlerin kasasını doldurmak için büyütülüyor demek maalesef. Şehir hastaneleri beton müteahhitlerinin, iktidara yakın büyük şirketlerin yıllarca garanti gelir elde ettiği bir rant düzeni olarak çıkıyor karşımıza. Kamu-özel iş birliği modeli adı altında tasarlanan bu sistem tam anlamıyla bütçenizi bir nevi kendine aktaran bir sistem olarak çıkıyor karşımıza. Kur artışı mı bu kadar yüksek, açıklanan enflasyon rakamları mı bu kadar yüksek, sözleşmeye göre hangisi yüksekse ona göre zam yapılıyor yani devlet hep kaybediyor, şirket hep kazanıyor. "Bu mu sizin milletin sağlığına verdiğiniz önem?" diye sormadan edemiyorum. 2025'in yalnızca ilk yedi ayında şehir hastanelerine ödenen tutarlarla 78 adet 100 yataklı devlet hastanesi yapılabiliyor. Aile hekimlikleri apartman dairelerine sıkışmışken, ASM'lerde hemşire yokken, laboratuvar yokken, sterilizasyon çok zayıfken hâlâ biz şehir hastanelerini yapan şirketlere bu kadar büyük meblağlar ödüyoruz. Bu tercih sadece yanlış bir tercih değil bu tercih biraz da siyasi bir tercih gibi gözüküyor; kamu kaynaklarının bilerek, isteyerek bazı gruplara aktarılması olarak karşımıza çıkıyor. Yıllarca "Hastanedeki kuyruklar bitirildi." diye propaganda yapıldı Hükûmet tarafından ama "Bugün millet kuyrukta değil mi?" diye sormak istiyorum. Belki kuyrukların yeri değişti, artık insanlar hastane kapısında değil ama evinde telefon başında ya da MHRS kuyruklarında bekliyor; günlerce, haftalarca randevu yok. MR için üç altı ay sonrası, ultrason için dört ay sonrası gün veriliyor. Bu ne demek oluyor? Türkiye'de erken teşhis hakkı aslında fiilen ortadan kalkmış demek oluyor. Bu sistem yüzünden insanlar hastalıklarını erkenden öğrenemiyor, geç kalınıyor ve maalesef, yaşamlarını kaybediyor. Bunun sorumlusu kim diye bakınca, bunun sorumlusu ne hekim ne hemşire ne de sağlık çalışanı; bunun sorumlusu tamamen Sağlık Bakanlığı ve onun kurduğu sistem olarak karşımıza çıkıyor. Yine, 2024'te yurt dışına gitmek için iyi hâl belgesi alan hekim sayısı 2.692'ye çıkmış; bu bir alarm değil, bu bir çığlık. Bu ülkenin en parlak gençlerini, en çok yatırım yaptığımız gençlerini kaybediyoruz maalesef. Neden? Çünkü bu ülkenin bu gençlerine "Giderlerse gitsinler, kapı açık." denildi. Bu sözler bir milletin doktoruna değil söylense söylense anca bir milletin düşmanına söylenir? Siz Türk doktorunu değersizleştirdiğiniz sürece burada insanlar ne doktor olmak isteyebilir ne de doktor olarak kalmak isteyebilir çünkü bu ülkede gerçekten doktora karşı şiddet var, baskı var, düşük maaş var ve maalesef, aşırı iş yükü var ama demin de söylediğim gibi, doktora karşı saygı yok ve bunun sorumlusu da maalesef, yine sizin Bakanlığınız. "Her gün 30 sağlık çalışanı şiddete uğruyor." deniliyor "Yılda 10 binden fazla saldırı oluyor." deniliyor; bunlar hiç kabul edilebilir şeyler değil. Yine, OECD raporuna baktığımızda, Türkiye sağlığa gayrisafi yurt içi hasılanın yalnızca yaklaşık yüzde 5'ini ayırıyor, OECD ortalaması yüzde 9. Bin kişiye düşen doktor sayısı 2,5; bu, korkunç bir rakam. Hemşire sayısı Avrupa'nın üçte 1'i. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı da maalesef yüzde 40. Bu veri bile tek başına gösteriyor, Türkiye sağlıkta Avrupa Birliğinden, OECD'den değil kendi geçmişinden bile geriye gitmiş durumda. İlaç fiyatları zaten ayrı bir başlık. Her yıl aynı dönemde ilaç yokluğu yaşanıyor, kanser ilaçları, antibiyotikler, çocuk şurupları, göz damlaları; millet eczane eczane dolaşıyor. Bu çağda bu ülkede "İlaç yok." cümlesi de asla kurulamaz diye düşünüyorum. Bu artık teknik bir sorun değil bu bir tercih olarak karşımıza çıkıyor ve doğru olmayan bir yönetimin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye'nin sağlık sistemi taşıyamadığı bir ağırlığın altında. Bu ağırlığın adı rant, şirket sözleşmeleri, yanlış tercih, kurumsuzluk ve kötü yönetim. Bu düzen değişmeden Türkiye'nin sağlık sistemi de ayağa kalkamaz diyorum.

Bir de size Adana'dan bir hastane göstermek istiyorum, bunu vereceğim. Adana Seyhan Devlet Hastanesinde bir hastayı ziyarete gittim yani inanın hastaneye mi gittim yoksa çöplüğe mi gittim ben anlayamadım. Korkunç manzaralar, hijyen hiç yok, her yer inşaat, her yerde çöpler açık, yerler leş gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Yani ben Adanalı olarak, Milletvekili olarak hani oradaki bir seçmenimin yanına ya da bir Adanalının yanına ziyarete giderken utandım. Bunu lütfen dikkatinize sunuyorum, bir an evvel inşallah orada bir yapılandırma yaparsınız diyorum.

Tekrar bütçeniz hayırlı olsun diyorum.