| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 30 .10.2025 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, Değerli Cumhurbaşkanı Yardımcımız, değerli bürokratlar, öncelikle bütçenin memlekete hayırlı olmasını diliyorum.
Başlamadan önce bütçeyle ilgili birkaç kısa değerlendirmemizi, tespitimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz. Maalesef, vergi alınması gerekenlerden yani zenginlerden yeteri kadar vergi alınmıyor, gelir vergisi dahi patronlardan alınmıyor. Sosyal harcamalara yeterli pay ayrılmıyor; medeni ülkelerde, gelişmiş ülkelerde sosyal harcamalara yüzde 30 pay ayrılırken Türkiye'de maalesef yüzde 9,94 ayrılıyor. Bütçe açığı yirmi beş yıldan beri değişmiyor, dolaylı vergi değişmiyor, sosyal harcamalar iyileşmiyor. Bunun ne anlamı var değerli arkadaşlar? Bakın, bu "sosyal harcama" dediğimiz şey aslında çok önemli. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın Bingöl'ün bir köyünden çıkıp ilkokulu, üniversiteyi okuyup gelip burada, bu makamda bulunmasının sebebi aslında cumhuriyettir ve sosyal harcamalardır. Yine Sayın Mehmet Muş'un inşaat işçisi bir babanın evladı olarak gelip burada Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı yapması da bu sosyal harcamaların, cumhuriyetin sayesindedir. Ben de aynı şekilde, ben Malatya'nın Yazıhan ilçesinin Karaca köyünde doğdum, babam önce çobanlık daha sonra çiftçilik yaptı. Bugün bu makamlardaysak bu sosyal harcamaların sayesindedir. Sosyal harcama nedir? Ücretsiz eğitimdir, sağlıktır, insanların eşit yarışma hakkıdır. Eğer bugün eşit yarışmak olmasaydı ne Sayın Cevdet Yılmaz burada otururdu ne Mehmet Muş ne de Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan orada otururdu ki bir bahçıvan dedenin torunu olan Özgür Özel de bu makamda oturamazdı.
Şimdi, Ayşe Buğra'yı bilirsiniz, Ayşe Buğra çok önemli bir yazardır, Tarık Buğra'nın da kızıdır "Cumhuriyet Döneminde Sosyal Politikalar" diye bir kitabı var, tavsiye ederim. Aslında yeri gelmişken, o kadına ne kadar eziyet ettiğinizi de belirtelim. Hakikaten, önce Gezi'den tutukladığınız, sonra Gezi'den vazgeçip casus yaptınız ki alışkınsınız, bugün Ekrem İmamoğlu'na yaptığınız gibi. Hakikaten büyük eziyet çekiyor. Osman Kavala... Ne Anayasa Mahkemesi ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanıyorsunuz, bunu öncelikle belirtmek isterim.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bütçenin ilk günü bir sunum yaptı. Sunumda benim çok dikkatimi çeken, toplumun da çok dikkatini çeken, 21'inci sayfasında 2025 yılında millî gelire 17.748 dolar diyor, 2026 yılda 18.621 dolar. Bize söylediniz, biz saygımızdan bir şey demedik de ama Bingöl'de bunu söylemeyesiniz, Bingöl'de söylerseniz vallahi teyzeler kovalar sizi. Burada bir şey var, diyor ki... Bunun anlamı ne? "Kişi başı millî gelir 17.748 dolar." Herhâlde ben ya millî değilim ya da kişi değilim. Ya, 17.748 olan ne demek? Aylık 62 bin lira demek. 4 kişi olursa bir eve 248 bin lira girmesi demek ki buna vallahi kimse inanmaz. Bakın ortalama ücret asgari ücret seviyesinde, ücretlerinin neredeyse yüzde 60'ı asgari ücret veya bir üstüne maaş alıyor. Şimdi bu rakamı söyleyince kimse inanmaz buna; esnafı da inanmaz, emeklisi de inanmaz, asgari ücretli de inanmaz, vallahi arkadaki bürokratlar da inanmaz. Şimdi birazdan o bürokrat arkadaşlara da geleceğim. Şimdi, değerli arkadaşlar, bunun sebebini ne? Bakın, bu yaşadığımız sorunun sebebi aslında -2017'de söylemiştik- Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi. Sizin deyiminizle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, bizim "tek adam rejimi" dediğimiz sisteme baktığımız zaman değerli arkadaşlar, yirmi üç yılda geldiğimiz nokta şu: Yoksulluk endeksinde dünyada 5'inci sıradayız -yoksulluk endeksine birazdan geleceğim- basın özgürlüğünde 180 ülke içerisinde 159'uncu sıradayız, hukukun üstünlüğünde 139 ülke içerisinde 117'nci sırada, yolsuzluk endeksinde 180 ülke içinde 46'ncı sırada, beşerî sermaye endeksinde 189 ülke içerisinde 48'inci sırada, insani gelişme endeksinde 189 ülke içerisinde 45'inci sırada, organize suç sıralamasında da başlardayız, organize suç sıralamasında 193 ülke arasında 14'üncü sıradayız. Şimdi, sefahat endeksine bir bakın değerli arkadaşlar -sefalet endeksi tabloda gözüküyor- kimler var? Bizim üzerimizde Sudan var, Arjantin var, Suriye var, Yemen var; aslında bizim dünyadaki ligimizi gösteren konulardan biri de bu.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Kaynak neresi, kaynak?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Kaynak, bütün veriler, gel öğreteyim sana. Kim onu soruyor, Orhan Yegin mi onu soruyor?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Kaynağı da yazalım.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Orhan Yegin niye arkaya kaçmış?
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bunun sebebi Türkiye'deki hukuk, bunun sebebi...
JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) - Sayın Ağbaba...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Peki, bizim için bir sakıncası yok, daha mutlu olduk sizin gibi bir hanımefendiyi görmekten, Orhan Yegin gibi sakallı birini görmekten daha memnunuz.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Konu başka yere gitti şimdi.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Tamam, şimdi, konuyu dağıtmayalım, gelelim konuya.
Bakın, arkadaşlar, bunların sebebi ne? Bakın, bu kadar ayıp var, bu kadar... Dünyada Türkiye üçüncü dünya ülkesi gibi, bunun sebebi ne arkadaşlar? Bunun sebebini anlatacağım ama bu ayıplar gözükmesin diye, yolsuzluk, hırsızlık, uyuşturucu gözükmesin diye ne yapıyorsunuz? Toplumun bütün kesimlerine mesaj veriyorsunuz. Fatih Altaylı cezaevinde şu anda, Fatih Altaylı ceza alsa bu davadan yatmış olduğu cezayla çıkmış olacak, daha doğrusu fazladan yatıyor, ön infaz uygulanıyor. Merdan Yanardağ üzerinden, Fatih Altaylı üzerinden basına mesaj veriyorsunuz, Tele1 üzerinden bütün muhalif televizyonlara mesaj veriyorsunuz. Birçok sanatçının menajerliğini yapan Ayşe Barım'ı tutukladınız ki sanat dünyasının sesi çıkmasın, tanınmış sanatçılara uyuşturucu operasyonu yapıldı ki millet sussun. Mezuniyet töreninde ant içtiler diye teğmenler ihraç edildi. Bakın, burada ekonomi heyeti var, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı o ekonomi heyetinin başında. Arkadaşlar, TÜSİAD Başkanı bir açıklama yaptı diye 2 polis eşliğinde ifadeye götürüldü, TÜSİAD Başkanı; TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı gözaltına alındı. Bunun anlamı ne? Kimse konuşmasın istiyorsunuz.
SÜLEYMAN ŞAHAN (Yozgat) - Ona bakarsanız sizin alınmanız lazım.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Peki, bunun faydası ne, memlekete faydası var mı? TÜSİAD Başkanı konuştu diye gözaltına alınıyor. Değerli arkadaşlar, bakın, o TÜSİAD ki Ecevit'i iktidardan düşüren TÜSİAD, gazetelere ilan vererek iktidardan düşüren TÜSİAD. Allah aşkına, TÜSİAD Başkanının gözaltına alınmasının size ne faydası var, memlekete ne faydası var? Niye? Hukuksuzluk gözükmesin. Ne demiş? "Kayyım uygulamalarına son verilsin." demiş, "Kayyım doğru değildir." demiş. Değerli arkadaşlar, hukukun artık rafa kalktığı, vatandaşın can ve mal güvenliğinin kalmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Bakın, Türkiye'nin en büyük şirketi şu anda kim? Türkiye'nin en büyük şirketi, TMSF. Bakın, siyaseten rakibinizi yok etmek için bir gecede 60 milyar doları yok ettiniz. Türkiye öyle bir ülke hâline geldi ki herkesin sahtekârlık yaptığı, devlet bürokrasisinin kokuştuğu bir dönemle karşı karşıyayız. Ya, BTK Başkanının imzasını çaldılar, hepimizin imzasının güvenliğinden sorumlu BTK Başkanı maalesef imzasını çaldırdı.
Değerli arkadaşlar, bütçe öyle bir şeydir ki hayatın her alanına tekabül eder. Bakın, bu sistem yoksulluğu yaygınlaştırırken ahlakı ve liyakati yok etti. Maalesef, Türkiye büyük ahlaki çöküntüyle karşı karşıya. Sanal kumar, uyuşturucu, yeni nesil çeteler, ne varsa burada. Yeni bir zengin zümre yarattınız değerli arkadaşlar, yeni bir zengin zümre. Zengin deyince eskiden Türk filmlerinden Hulusi Kentmen akla gelirdi, şimdi zengin deyince akla kim geliyor? Uyuşturucu baronları, yeni nesil çeteler vesaire vesaire geliyor. Bakın, maalesef, çete, suç örgütü liderlerinin bile vasfı değişti. Eskiden "baba" derken biraz daha saygınlığı vardı, ya yarattığınız şu düzene baksanıza arkadaşlar, şu yarattığınız düzende 17-18 yaşındaki çocuklar para kazanmak için çete işine girdiler.
Bir başka şey, dün ortaya çıktı, hakemlerin önemli bir kısmı bahis oynuyormuş. Kim oynuyor? Hakem oynuyor arkadaşlar. Peki, bu federasyon başkanını kim seçiyor? Bu federasyon başkanını vallahi biz seçmiyoruz, herkesi kim seçiyorsa, sizi kim seçiyorsa onu da o seçiyor yani Sayın Recep Tayyip Erdoğan seçiyor. Değerli arkadaşlar, ÖSYM'si öyle, ÖSYM'ye güven yok, TÜİK'e güven yok yani devletin eskiden güvenilen mekanizmalarına bir güven kalmadı.
Şimdi "Recep Tayyip Erdoğan" ya da "AK PARTİ" deyince akla gelecek birkaç kavramdan biri nedir, biliyor musunuz? Bu rakamı hatırlıyorsunuz; ne bu? "3." "3 çocuk." diyorsunuz değerli arkadaşlar, 1+1 sosyal konut yapıyorsunuz. Bırakın milletin 3 çocuk yapmasını, millet evlenemiyor. Geçen bütçede de konuştuk; Türkiye'nin önündeki en büyük tehlikelerden biri, nüfusun düşmesi. Maalesef geçen yıl 1,5'ti, şu anda 1,4'e kadar düşmüş durumda; bu, Türkiye için önemli bir mesele, bu da altı çizilmesi gereken bir şey. Bu sosyal harcamaları yükseltmediğiniz sürece ne insanlar evlenebiliyor ne çocuk yapabiliyor ki Türkiye'nin en büyük avantajı genç nüfusken şu anda maalesef bizim nüfusumuz da yaşlanıyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, bütçe deyince akla her zaman konuştuğumuz gibi Magna Carta gelir; bundan sekiz yüz on yıl önce imzalanmış. Ne demiş? "Kralın yetkileri dağıtılacak, kontrol edilecek." Ama biz ne yaptık? 2017'den sonra sekiz yüz on yıl geriye giderek tüm yetkileri bir kişiye verdik. Şimdi, birçok siyasi kriz var, memleket yanıyor ama siz bu krizi aşmak için CHP'ye savaş ilan etmişsiniz, ekonomiyi düzeltmek yerine CHP'ye savaş ilan etmişsiniz; bunu düzeltmek yerine gidiyorsunuz, meşruiyetinizi Amerika'da Trump'ın elinden almaya çalışıyorsunuz. Bu "Sevgili dostum Trump'ın" kim olduğunu da biliyorsunuz; Netenyahu'nun en büyük destekçisi. Bir taraftan Netanyahu'ya meydan okurken diğer tarafta Trump'ın dizinin dibinden ayrılmıyorsunuz.
Şimdi, TÜİK rakamlarına göre söyleyeceğim değerli arkadaşlar. Bakın, Türkiye'de tüketim harcamalarının yüzde 7,6'sını en yoksul yüzde 20'lik kesim, yüzde 38,4'ünü ise en zengin yüzde 20'lik kesim yapıyor. Yani şöyle söylemek lazım: Türkiye'de toplumun önemli bir kısmı, yüzde 80'e varan bir kısmı Bangladeş gibi yaşıyor, yüzde 5'lik kesimi de İsveç gibi yaşıyor. Türkiye'de gelirin yüzde 6,5'ini en yoksul yüzde 20, yüzde 50'sini ise en zengin yüzde 20 alıyor.
Bakın, eskiden işsiz yoksuldu, asgari ücretli yoksuldu, emekli yoksuldu; Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, bakın, şimdi avukat yoksul, mühendis yoksul, öğretim üyesi yoksul. Şimdi, bakın, sizin arkanızda çok saygın bürokratlar var; birçoğu siyasaldan, iyi okullardan mezun olmuş, bürokrat olmuş. Allah aşkına, bir bürokratınız -birazdan sorun ara verince- maaşıyla -başka yan geliri yoksa- bir oğlunu veya kızını bir özel üniversitede okutabilir mi? Yani üst düzey bürokrat da yoksul mühendis de yoksul avukat da yoksul. Niye? Çünkü bu düzeni siz yarattınız. Eskiden avukat, mühendis, doktor -İsmail Güneş bilir- maaşıyla ev alabiliyordu, araba alabiliyordu; şimdi doktorların maaşıyla ya da bir mühendisin 80 bin maaşıyla veya bir bürokratın... Bakın, burada...
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - O bilgi doğru değil, muayenehanesi olmazsa alamazlar Veli Ağbaba, doğru konuşalım.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sen nasıl zengin oldun İsmail Güneş?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ben zengin değilim.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Maaşınla zengin olmadın, başka işin vardı senin.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ben zengin değilim.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Başka işin vardı senin. Hayret bir şey!
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hayır, soramazsın.
VELİ AĞBABA (Malatya) - E, o da sormasın canım, sormasın.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Nasıl bir ima bu?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sormasın...
Arkadaşlar, ben bir gerçeği söylüyorum, sen de aksini söylersin.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ama doğru bir bilgi değil.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Şimdi, bir bürokrat -burada genel müdürler var, Bakan Yardımcımız var, paranın başındaki Başkanımız İbrahim Bey var- Allah aşkına, maaşıyla gidip düzgün bir ev alabilir mi arkadaşlar? Bu benim uydurduğum bir şey değil ki; bu, toplumun, Türkiye'nin gerçeği.
SÜLEYMAN ŞAHAN (Yozgat) - Dünyada tek bir maaşla ev alabilen var mı?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Arkadaş, eskiden bir doktor maaşıyla ev alamıyor muydu, biriktirip ev alamıyor muydu, bir araba alamıyor muydu? Hayret bir şey! Aylık maaşıyla demiyorum ya!
CAVİT ARI (Antalya) - Emekli ikramiyesiyle alınıyordu Başkanım, emekli ikramiyesiyle.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Eskiden biz iğne de üretemiyorduk zaten(!)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bir işçi emekli olduğu zaman ev alamıyor muydu, çocuğunu evlendiremiyor muydu ya? Hangi dünyada yaşıyorsunuz siz?
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hayır, almıyordu.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bakın, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimiz gün dolar 4,5'miş, şu anda 42 lira. Değerli arkadaşlar, enflasyon çift haneli. Bakın, memlekete -sizin de anlayışınızla- günah keçisi lazım; ne? Asgari ücretli; enflasyonu o artırıyor. Ne yapıyorsunuz? Eskiden 2, 3, 4 yapıyordunuz, bu yıl 1 zam yaptınız. Asgari ücretli geçen yılki aldığı maaşından bir çeyrek altın kaybetmiş durumda, emekli bir çeyrek altın kaybetmiş durumda.
Bakın, 14.469 mu büyük, 22.104 mü büyük? Matematiğin kurallarını ters çevirdiniz, 14.469, 22.104'ten büyük. Emeklinin almış olduğu 16.881, 14.469'dan daha düşük, şu anda aldığı maaş. 22.104 mü büyük 16.881 mi büyük? Maalesef matematiği ters çevirdiniz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, sosyal haklar dediğimiz şey önemli bir şey. Sosyal yardımlar olmasa ölecek yüzde 20'lik bir kesim var; yaklaşık 5 milyon aile derin yoksullukla karşı karşıya. Arkadaşlar, bu insanların devletten yardım almadan yaşamaları mümkün değil. Evde bakım ödeneği eskiden asgari ücrete denk iken şu anda düşmüş durumda; 65 yaş yine o şekilde. Çocuklara yapılan yardımlar sadece gıda harcamalarına yetebiliyor; maalesef çocuklar beslenemiyor, çocuklar beslenirse giyinemiyor. Memleketi gezin arkadaşlar, çocuklara maalesef -çocuklar beslenme çantasız- yemek vermiyorsunuz. Bir çocuğun bir ailenin geliriyle yaşaması maalesef mümkün değil.
2025-2026 bütçesinin konuşmalarını analiz etmiş Ümit Hocam. "Emekçi" kelimesi 1 kez bile geçmiyor, "esnaf" sadece 3 kez geçmiş; bütçe belgelerinde "istikrar" kelimesi yüzde 28, "güçlü" kelimesi yüzde 28, "refah" yüzde 33 artmış, "vatandaş" yüzde 19 azalmış. Yani Hükûmet vatandaşın değil kendi propagandasının derdinde. Rakamlar büyüyor, umut küçülüyor.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, bir de faiz meselesi var, faiz meselesi de önemli. 2024'te 1 trilyon 270 milyar lira faiz ödenirken 2025'te 2 trilyon 53 milyara, 2026'da 2 trilyon 742 milyara çıkmış. Yani memlekette hep beraber faizciye çalışıyoruz, hep beraber faizciye çalışıyoruz; bu bütçenin yüzde 15'i faize gidiyor. Bakın, değerli arkadaşlar, on yıllık devlet tahviline yüzde 40 faizle borçlanıyorsunuz, enflasyon hedefiniz yüzde 16; ya bu yüzde 40 yalan ya bu yüzde 16 yalan. Yüzde 40'la on yıl boyunca memleketi soygunculara, faizcilere teslim etmiş durumdasınız. 2026 yılında toplam bütçe gideri 18 trilyon 929 milyar, gelir ise 16 trilyon 216 milyar olarak gözüküyor; bu, yukarı revize edilen 2025 bütçe büyüklüğü 14 trilyon 674 milyara kıyasla yüzde 29 oranında yıllık artış anlamına gelir, oysa 2026 için öngörülen enflasyon oranı sadece yüzde 16. Yani bütçe reel olarak da ciddi biçimde genişliyor. Devlet reel bazlı harcamayı artırırken kemer sıkma yükü hane halkına kalıyor. Toplam 2,4 trilyon civarında sosyal yardım ve destek ödeneği var, bu da faiz harcamasından daha düşük durumda.
Yine, değerli arkadaşlar, bakın, yüzde 85'i vergi gelirlerinden oluşan bir bütçe; bu tabloya baktığımız zaman bu rakamlarda görebiliriz. Bu 13 trilyon 783 milyarlık vergi gelirinin yüzde 61,5'i dolaylı vergilerden geliyor. Kim ödüyor? Yani zengin ödemiyor; ekmek alan, elektrik faturası ödeyen, minibüse binen, çay alan, simit alan insanlar ödüyor. Ücretli çalışanlar gelir vergisinin yüzde 65'ini tek başına ödüyor ama büyük şirketler, dev holdingler "vergi harcaması" adı altında istisnalarla kurtuluyor. Kurumlar vergisinde toplanması gereken tutarın neredeyse yarısı muafiyetle buharlaşıyor. Kira gelirinden vergi alınırken milyar dolarlık şirketin kârına kıyamıyorsunuz. Bu ülkede artık vergi değil bir vicdan açığı var. Buradan da tekrar ifade etmek isterim ki maalesef Türkiye âdeta kayıt dışı yaşayan bir ülke. Bakın, o lüks içerisinde, şatafat içerisinde yaşayan insanların vergi gelirlerine bakın; kara para mı dersiniz, farklı yollar mı dersiniz, ne derseniz deyin ama Türkiye'de önemli bir kara para ve kayıt dışı ekonomiyle karşı karşıyayız.
Toplam kamu borcu 13 trilyona ulaşmış durumda; bu, neredeyse yıllık bütçe gelirine eşit durumda. 2026 bütçesinde 2,7 trilyon açık öngörülüyor; bu, 2025'e kıyasla yaklaşık yüzde 40'lık artış demek. 13 trilyonun 7,6 trilyonu borç. Peki, bu iç borcun bilinen yükü ne kadar? Tam 7,8 yani anaparadan daha fazla faiz yüküyle karşı karşıyayız. Dünyada iç borcunun faiz yükü anaparasından daha fazla olan kaç ülke var, bunu da merak ediyoruz. Dış borcun bilinen faiz yüküyle birlikte, devletin 13 trilyon olan borcunun toplam faiz yükü 10 trilyon liraya yaklaşıyor. Önceki toplantıda, kamu borcunun anaparasını nüfusa bölüp Türkiye'de doğan her çocuğun 151 bin lira kamu borcuyla doğduğunu söylemiştim; eksik söylemişim, onu da düzeltmek istiyorum. Şimdi, faiz borcunu da dâhil ederek diyorum ki Türkiye'de doğan her çocuk 265 bin lira borçla doğuyor; bunu da sizin dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bakın, bir taraftan insanlar borçlanırken, diğer tarafta devletin borcuna Türk lirası olarak bakınca 3,7 trilyon faiziyle birlikte 5,1 trilyon artıyor. Dolar olarak baktığımızda dokuz ayda borç 50 milyar artmış durumda. Bunun dışında, KİT'lerin 1,1 trilyon borcu var, Merkez Bankasının dışarıya 30 milyar dolara yakın borcu var. Bir de bilinmeyen borçlar var. Onlar neler? Varlık Fonunun ne yaptığını ne bilen var ne gören var. Yap-işlet-devret, yap-kirala-devret, yap-işlet gibi projeler için verdiğimiz garantilerle hazineyi ve diğer devlet kuruluşlarını yirmi yılığına, yirmi beş yıllığına ne kadar risk altına soktuğumuzun da farkında mısınız, bilmiyorum. Yol ve köprülerin gerçekleşmeyen geçiş garantileri için 2026 bütçesinden müteahhitlere 101,3 milyar TL kaynak aktarıldı. Geçiş garantileri nedeniyle kamunun kasasından son altı buçuk yılda 289,9 milyar harcandı. Garanti ödemelerine önümüzdeki üç yıl içinde ödenecek tutarla 11 adet Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 6 adet Osmangazi Köprüsü, 7 adet de Avrasya Tüneli yapılabilirdi. Hazinenin bilinen borçlarının sadece anapara tutarı AKP döneminde 164 milyar artmış, aynı dönemde 65 milyar dolarlık da özelleştirme yapılmış. Vergi toplandı, harcandı; borçlanıldı harcandı; bununla da yetinmeyip devletin bütün varlıkları satılmış durumda. Merkezî yönetim bütçesinin gelirlerinin giderlerini karşılamasında açık kronik bir sorun hâline gelmiştir. Sonuç olarak, yirmi beş yıldan beri düzelmeyen bir bütçe açığı var, yirmi beş yıldan beri artmayan sosyal harcama var; aynı bütçeyi getirip getirip önümüze koyuyorsunuz. Bakın, Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesinde millî gelir içerisindeki vergi istatistiklerine bir bakalım: Türkiye'de 20,8, OECD ortalaması 34, Danimarka 41, Finlandiya 43, Fransa 46, Yunanistan 40 ve Avusturya 43; bizimkisi sadece yüzde 20,8. Bunun anlamı ne? Bu oranın düşük olması ne demek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Çok kazanandan çok vergi almıyorsun demek, zenginden vergi almıyorsun demek ya da millî gelir abartılıyor demek. En başta anlatmıştım, ya kişi değiliz ya millî değiliz. Bu oranın düşük olmasının sonucu ne? Kamu hizmetlerinde yetersizlik; eğitim, sağlık, altyapı gibi alanlarda yeterli yatırım yapılamaz; kamu personeli ücretleri ve sosyal yardımlar baskı altına girer; devlet vatandaşına karşı yükümlülüklerini tam yerine getiremez, bütçe açığı, borçlanma artar; gelir dağılımı bozulur, dolaylı vergilerle dar gelirli orantısız şekilde daha fazla vergi öder. Bizim en büyük problemlerimizden biri de maalesef gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Bir taraftan insanlar ciplere binerken, onlarca milyon dolarlık evlerde otururken diğer tarafta millet ekmeğe muhtaç durumda.
Vergiyi kim ödüyor arkadaşlar? Bakın, baktığımız zaman, 2026 bütçesinde vergi gelirleri 13 trilyon 783 milyar, doğrudan vergilere baktığımız zaman 3 trilyon 517, kurumlar vergisi 1 trilyon 613. Bunun anlamı ne? İşçiler, memurlar, esnaflar yani gelir vergisi ödeyen kesim şirketlerin 3 katı vergi ödüyor. Dolaylı vergilere baktığımız zaman; özel tüketim vergisi 2 trilyon 531, ithalden alınan 2 trilyon 92, dâhilde alınan KDV 1 trilyon 900; banka, sigorta, muamele 631; harçlar 435, damga vergisi 307 milyar; doğrudan vergilerin, gelirler, kurumlar ve servet vergilerinin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı 38,3; dolaylı vergilerin payı ise 61,2. Bunun anlamı ne? Bakın, OECD ortalamasında, değerli arkadaşlar, doğrudan vergiler yüzde 60, dolaylı vergiler yüzde 40; Avrupa Birliğinde aynı oran, doğrudan vergilerin payı yüzde 60, dolaylı vergilerin payı yüzde 40; Almanya'da doğrudan vergilerin payı yüzde 63, dolaylı vergilerin payı 37; Fransa'da da aynı şey yani bizim tam tersimiz. Bu veriler bize vergi yükünün ağırlıklı olarak ücretli çalışanlar ve tüketiciler üzerinde olduğunu; sermayenin, yüksek gelir gruplarının ve varlık sahiplerinin nispeten daha az katkı sunduğunu gösteriyor. Zengin ile yoksul aynı maldan aynı vergi ödüyor. Vergi alman gereken zenginlerden vergi değil borç alıyorsunuz, bunu da faiziyle ödüyorsunuz; aslında özetle bu.
Peki, bu vergiler nereye harcanıyor? Ona da bakalım: OECD ortalaması, kamu harcamalarının millî gelire oranı yüzde 46 iken Türkiye'de yüzde 36. Yani bu Hükûmet kamu harcamalarını ülkemizin ekonomik büyüklüğüne göre az tutuyor çünkü doğrudan vergi toplayamıyor. Vergilerin karşılığı, değerli arkadaşlar, okula değil, sağlığa değil, hâlâ özel okullara, özel sağlığa diye devam ediyor; Avrupa ülkelerinde bunların tamamı ücretsiz. Bu Hükûmet topladığı kamu kaynaklarını etkin, verimli ve dengeli kullanamıyor. Harcanan para, maalesef, birilerini zengin ederken topluma geri dönüşü zayıf kalıyor. Bunu anlamak için, değerli arkadaşlar, bakın, AB istatistiklerini de biraz önce söyledim, tekrar söylüyorum: Avrupa Birliği istatistiklerine göre, sosyal koruma harcamalarının millî gelir içindeki payı Eurostat verilerine göre, 2023 verilerine göre hakikaten çok korkutucu. Bizde sosyal koruma harcamalarının millî gelire oranı 9,94; Avrupa ortalaması 26,8; Fransa 28, Finlandiya 29. Görüyorsunuz, değerli arkadaşlar, bu da çok tehlikeli bir şey. Türkiye sosyal koruma harcamalarının millî gelire oranı Avrupa Birliğinin üçte 1'i kadar. Devlet bütçesinin daha küçük bir bölümü yoksullara, yoksullukla mücadeleye, işsizlik desteğine, çocuk yardımına, yaşlı bakımına ve sağlık hizmetlerine ayırılıyor. Sosyal koruma harcamalarının düşük olması gelir eşitsizliğini derinleştiriyor. Sosyal harcamaların düşüklüğü kısa vadede mali disiplini sağlasa da uzun vadede toplumsal maliyeti yükseltiyor. Sosyal harcama aslında ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini de destekleyen bir yatırımdır; bu nedenle, Avrupa ülkeleri sosyal harcamayı mali yük değil ekonomik dayanıklılık aracı olarak görür. Yoksul kesim sosyal transferlerle gelirini artıramadığı için yoksulluktan çıkamaz; emekliler, işsizler, engelliler veya tek gelirli aileler sistemin dışında kalır. Türkiye hane halkı yoksulluk oranı bu yüzden Avrupa ortalamasının 2 katıdır.
Bakın, bir de Gini katsayısı var, eşitsizlik göstergesi. Türkiye'nin Gini katsayısı yaklaşık 0,41; Avrupa ortalaması 0,3 civarında. Yani Türkiye'deki gelir dağılımı Avrupa ülkelerine göre çok daha adaletsiz durumda.
Harcamalar öyle mi peki, kamu harcamaları öyle mi, şatafat öyle mi? Hayır. Bakın, Almanya'daki makam aracı sayısı 29 bin, Türkiye'deki makam aracı sayısı 130 bin; Japonya'daki makam aracı sayısı 8 bin, Türkiye'deki makam aracı sayısı 130 bin. Yani, biz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, toparlayın lütfen.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hemen toparlıyorum Başkanım.
Türkiye'de yaşlı nüfus artıyor ancak yaşlılara ayrılan pay Avrupa Birliğinin gerisinde. 16 milyon emekli torununa harçlık veremiyor.
Burada bir de geçen gün SGK Başkanı SGK'nin batmasının sebebi olarak emekli maaşlarını, emeklilerin geç öldüğünü söylüyor.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Öyle demedi ya.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Öyle dedi aynen, öyle dedi.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Günahtır ya!
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Öyle demedi.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ne dedi? Dedi ki: "Ortalama yaş ömrü 77, 78. Emekliler uzun yaşadığı için batıyoruz." Bu emekliler var ya, emekliler kadar başınıza taş düşsün sizin!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, çarpıtmayın.
RESUL KURT (Adıyaman) - Öyle bir şey demedi ya, öyle bir şey demedi!
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hayır, demedi.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Dedi, burada, bak.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Çarpıtmayın, çarpıtmayın.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Burada, Sayın Başkanın yanında oturuyordu, dedi.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Çarpıtmayın.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hayır, demedi.
RESUL KURT (Adıyaman) - İftira!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Tutanağa bak.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Çarpıtmayın Sayın Ağbaba.
RESUL KURT (Adıyaman) - İftira!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Tutanağa bakalım. Tutanağa bakalım.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Tutanağa bakalım, öyle değil.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Tutanağa bakalım. Yahu, tutanağa bakalım.
RESUL KURT (Adıyaman) - Bak!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Tutanağa bakalım. Tutanağa bakalım.
RESUL KURT (Adıyaman) - Yahu, bak!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sen burada mıydın? Sen yatıyordun o saatte Resul Kurt, sen yoktun.
RESUL KURT (Adıyaman) - Ben buradaydım. Sen ne anlarsın?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sen yoktun, sen yoktun.
RESUL KURT (Adıyaman) - Ya, ilkokul mezunu adamsın, ne anlarsın sen?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sana okul okuturum ben.
RESUL KURT (Adıyaman) - Sen anlamazsın.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bak, ne konuştuğunu bil! Bak, ne konuştuğunu bil, çok ağır cevap veririm sana!
RESUL KURT (Adıyaman) - Tutanakları al, oku.
VELİ AĞBABA (Malatya) - O "cahil" lafını sana yediririm, tamam mı! Seni okuturum ben. Saygısızlık yapma!
RESUL KURT (Adıyaman) - Sen yapma!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bak, yumuşak yumuşak konuşuyorum.
RESUL KURT (Adıyaman) - Tutanakları oku!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Cahil sensin, utanmaz adam! Ahlaksız!
RESUL KURT (Adıyaman) - Tutanakları oku, tutanakları!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ahlaklı ol!
ORHAN YEGİN (Ankara) - Tamam, büyütme.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Diyemez bana, kusura bakma! Kusura bakma, diyemez!
RESUL KURT (Adıyaman) - Sen de diyemezsin!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Haddini aşma!
RESUL KURT (Adıyaman) - Sen de haddini aşma!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Haddini aşma! Terbiyesiz!
RESUL KURT (Adıyaman) - Terbiyesiz sensin!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bak, burada adam gibi bir şey anlatıyorum ben sana.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Yanlış anlıyorsunuz.
RESUL KURT (Adıyaman) - Anlamıyorsun, okuduğunu anlamıyorsun!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bak, ahlaksızlık yapma, tamam mı! Terbiyesizlik yapma, ahlaksızlık yapma!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar...
RESUL KURT (Adıyaman) - Okuduğunu anlamayıp burada iftira atıyorsun!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bir daha söylüyorum: Terbiyesizlik yapma, tamam mı!
RESUL KURT (Adıyaman) - İftira atıyorsun, iftira!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Git, Adıyaman'a sor kendini!
RESUL KURT (Adıyaman) - İftira!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Beni Malatya'ya, kendini Adıyaman'a sor!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Adıyaman'a sor kendini!
RESUL KURT (Adıyaman) - Aç, tutanaktan bak!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Kendini Adıyaman'a sor! Kim cahil, kim akıllı, kim paraşütçü, kim ne iş yapıyor?
RESUL KURT (Adıyaman) - Sen kendini sor!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hayret bir şey!
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Veli Bey...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir saniye değerli arkadaşlar...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Herkes haddini bilecek! Kimseye saygısızlık yapmıyorum ben.
RESUL KURT (Adıyaman) - Sen de bileceksin!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Kimseye saygısızlık yapmıyorum. Ben diyorum ki...
RESUL KURT (Adıyaman) - Alırsın, tutanaktan bakarsın!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Aksini ispat edersin, dersin ki: "SGK Başkanı böyle konuşmadı." Kimseye hakaret edemezsin, tamam mı?
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Cahil ne biliyor musun? Böyle haddini bilmeden konuşandır cahil!
RESUL KURT (Adıyaman) - Sen de hakaret edemezsin!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ahlaksızsın sen, terbiyesizsin sen, tamam mı!
RESUL KURT (Adıyaman) - Ahlaksız sensin, terbiyesiz de sensin!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ben bu lafı sana yediririm! Ahlaklı ol!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ahlaklı ol!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ben durup dinleyeceğim seni, öyle mi, ettiğin hakareti duymayacağım?
RESUL KURT (Adıyaman) - Tutanağı çıkaracaksın.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Önce duymayayım seni, grubuna saygımdan duymayayım dedim; aynı şeyi tekrar ediyorsun!
RESUL KURT (Adıyaman) - İftira atmayacaksın!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Aynı şeyi tekrar ediyor, utanmaz!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Utanmaz!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, lütfen...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Siz müdahale edin Sayın Başkan.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - İki tarafa da müdahale ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Kim kime cahil diyor?
RESUL KURT (Adıyaman) - Yalan yanlış konuşuyorsun.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kurt, bir saniye...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ben burada teslim mi olacağım?
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, bir saniye...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hayret bir şey! Daha tanımamışsın sen beni!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, bana müsaade edin.
Sayın Kurt, siz de bana müsaade edin.
RESUL KURT (Adıyaman) - Buyurun efendim.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir saniye arkadaşlar...
Değerli arkadaşlar, şimdi, ben... SGK Başkanı bir analiz yaptı burada; primlerin ödenmesi, ortalama emeklilik süresi, ortalama maaş bağlama süresi... Dolayısıyla burada teknik bir analiz vardı. Sayın Ağbaba diyor ki: "Ya, işte 'Emeklilerin geç ölmesinden kaynaklandı...'" Ben zaten müdahalede bulundum değerli arkadaşlar. SGK Başkanının söylediği o değil. "Daha az prim ödeyip daha fazla maaş ödeyerek sistemimizi sürdüremeyiz." diyor; dolayısıyla, ona göre tedbir almamız gerekir. Teknik bir analiz yaptı, tamamen siyasi tartışmadan uzak bir değerlendirmesi vardı dolayısıyla haksızlık yapmayalım SGK Başkanına, böyle bir şey yapmadı.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Sayın Başkan, gene dediğimiz kapıya çıkıyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Ama Sayın Başkan...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Dolayısıyla...
Bir saniye Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Biz tutanağı konuşuyoruz.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Sonuç itibarıyla...
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakırlıoğlu, öyle değil ya.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - "Ortalama yaşam süresi yükseliyor." demek ne demek ya?
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir analiz, değerli arkadaşlar...
Sayın Bakırlıoğlu, SGK'nin kurulu...
CAVİT ARI (Antalya) - Ne yapsın, emekliler erken mi ölsün!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir saniye arkadaşlar ya...
Yani bu, ciddi bir mesele, sulandırmaya gerek yok.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Sulandırmıyoruz zaten, çok ciddi bir tartışma yapıyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Siyasi yorum yapıyoruz, diyoruz ki "Emekli 70 yaş..."
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir saniye, bir saniye... Ben de...
VELİ AĞBABA (Malatya) - "Yaş ömrü arttı." diyor.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Demiyor mu öyle?
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Ben de size SGK Başkanına burada bir haksızlık yapıldığını... SGK'nin ilk kurulduğu zaman prim ödeme, maaş bağlama, ödeme projeksiyonlarına bakın, o zaman SGK Başkanı yanlış mı konuşmuş, doğru mu konuşmuş, bir değerlendirilir. Bu, teknik bir tartışma; siyasi polemik yapılacak bir mesele yok burada.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de bakın, bütçenin ilk günü. Bütçenin ilk günü dolayısıyla biz burada yirmi, otuz gün daha beraberiz, aşağı yukarı ayın sonuna kadar. Birbirimizin yüzüne bakacağız, birbirimizle oturacağız, konuşacağız. Her şeyden öte, üzerimize haklarımız geçiyor dolayısıyla incitmeye, kırmaya değmez birbirimizi. Lütfen, kullandığımız ifadelere hepimiz dikkat edelim. Meselenin aslı bu. Birbirimize bağırmadan da kendimizi ifade edebiliriz değerli arkadaşlar; herkese söylüyorum.
Sayın Ağbaba, sözlerinizi toparlayın.
Buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Evet yani SGK Başkanı suçu emekliye buldu. Biraz önce sözlerimin başında da söyledim; asgari ücretli enflasyonun sebebi, emekli enflasyonun sebebi. Yılda daha önce 3-4 kez yapılıyordu, şimdi 1 kez artırıldı.
Ayrıca, değerli arkadaşlar, bakın, emeklilerin durumunu gidin, bir inceleyin. 16.681 TL emekli maaş alıyor. Bu 16.681 TL maaşla bir lokantada 4 kişilik yemek yiyebilir misiniz, gidin, bir bakın arkadaşlar. Emeklinin yaşadığı mesele bu. Emekli ceket alamıyor, emekli ayakkabı alamıyor. İkinci el, üçüncü el eşya pazarları sizin döneminizde açıldı. Bu, Türkiye'nin gerçeği. Her ilde ikinci el ayakkabı satan, ikinci el gömlek satan yer var.
Çiftçinin durumu nasıl? Çiftçinin durumu da vallahi aynı. İllerinize gidiyorsunuz; hiçbir çiftçi memnun değil, hiçbir üretici memnun değil. Bakın, çiftçi gübre, mazot desteği alamıyor. Tarım bütçesi faiz artış oranının yarısı kadar bile büyümemiş. Tarıma ayrılan pay bütçede 0,9'a düşmüş durumda. 2006'da bu oran yüzde 2,7'ydi. Türkiye'de üreten kesim zenginleşmiyor, maalesef rantçılar, başka işlerden zenginleşenler zenginleşiyor.
Yine, sizin de dikkatinizi çekmek isterim; sizin bölgenizde de var, Malatya'da da var. Birçok fabrika, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, birçok fabrika Mısır'a göç ettiriliyor. Koca koca fabrikalarda, 3 bin kişinin, 5 bin kişinin çalıştığı fabrikalarda, tekstil fabrikalarında maalesef sayı 300'e, 500'e düşmüş durumda.
Geçen yine Merkez Bankası Başkanının da bir ifadesi oldu, ona da vurgu yapmış olayım. Sanki bu tekstil sektörünü Hükûmet biraz gözden çıkarmış gibi. Tabii ki katma değeri daha yüksek teknolojik ürünler üretilmeli ama çok istihdamın olduğu... Yani örneğin bizim Malatya'da yaklaşık 40 bin kişi işsiz kaldı şu anda. Çok istihdamın olduğu bu sektörü de birdenbire yok etmemek lazım, onu da belirtmek istiyorum.
Şimdi, tabii, sözlerime son olarak... Bu bütçe, değerli arkadaşlar, bir de geçmişte vermiş olduğunuz vaatlerin tutulup tutulmadığıyla ilgilidir. 9 Mayıs 2023'te Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yaptı: "Esnafın 7200 emekliliğini çözeceğiz." dedi. "Müjdeler olsun." diye "tweet" attı, hâlâ "tweet" duruyor. Esnafın 7200 iş günü emekliliği hâlâ çözülebilmiş değil. Bunlarla ilgili tekliflerimiz var. Çırak, bursiyer, kursiyer, stajyerlerle ilgili uzun vadeli sigorta kolları açısından kanun teklifimiz var. Bu da söz verdiğiniz hâlde yapılmadı.
Vergide adalet tesisi için çalışanların vergi dilimlerinin yeniden belirlenmesinde ve artışlarda TÜFE oranlarının da dikkate alınması gerekiyor.
Yine, bu kayyum meselesine geleyim. Kayyum meselesiyle ilgili birçok siyasi partinin ortak imzasıyla verilen bir teklifimiz var. Bir de bugün 30 Ekim. 30 Ekimin anlamı şu: 30 Ekim günü İstanbul'da Esenyurt Belediyesine, Türkiye'nin en büyük belediyesine bir siyasi operasyon yapılarak kent uzlaşısı kapsamında Sayın Ahmet Özer 30 Ekimde gözaltına alındı, ardından tutuklandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Selamlamanızı yapın Sayın Ağbaba.
Bir dakika, buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, bitiriyorum.
Sonra bu kent uzlaşısı davasından serbest bırakıldı ama bir başka davadan tutuklandı. Değerli arkadaşlar, bakın, "kent uzlaşısı" denilen kavramdan tutuklanmayı reddediyoruz. Bir Kürt vatandaşın, geçmişte başka siyasi partide siyaset yapmış bir Kürt vatandaşın Cumhuriyet Halk Partisinden aday olması suç olamaz. Bir taraftan PKK'yla barış yapacaksınız, diğer taraftan CHP'ye savaş açacaksınız; bu da kabul edilemez. Bir taraftan Öcalan'la barışacaksınız, İmamoğlu'na savaş açacaksınız, Özgür Özel'e savaş açacaksınız. Bu, demokrasimize yakışan bir uygulama değildir, 19 Mart darbesinde tutuklanan birçok insan var. Bakın, Ahmet Özer buradan ceza alsa yatarı yok ama bir yıldan beri, tam bir yıldan beri cezaevinde.
Değerli arkadaşlar, ben eski cezaevi komisyonu üyesiyim, 2011'den beri gitmediğim cezaevi kalmadı; maalesef FETÖ taktiklerinden daha kötü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, teşekkür ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bir dakikayla bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yani bu bitmeyecek, bu konuşma bitmeyecek.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bir teşekkür edeyim.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Ben teşekkür ederim sizin adınıza, hepinizin adına, bütün Komisyon üyelerine...
VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, bir dakikada bitiriyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Bu operasyonların memlekete de faydası yok, size de faydası yok. Bakın, bu 19 Mart operasyonuna da milletin inandığı yok, 30 Ekimdeki Ahmet Özer'e de kimse inanmıyor. Birçok insan, örneğin, Resul Emrah Şahan kent uzlaşısından dolayı cezaevinde. "Kent uzlaşısı" dediğimiz ne? İşte, bir siyasi partiyle uzlaşı yapılıyor; bir belediye meclisi gösteriyorsunuz, bu belediye meclisinden dolayı hem belediye meclis üyeleri cezaevinde hem belediye başkanları cezaevinde; bu, kabul edilebilir bir şey değil.
Bakın, biz 2012'de cezaevlerine gittiğimiz zaman, gelip burada konuştuğumuz zaman bize "Darbeci!" diyorlardı, "Ergenekon'u mu savunuyorsunuz, Balyoz'u mu savunuyorsunuz?" O gün askerî casuslukta, Balyoz'da, Ergenekon'da yargılanan insanlar bugün üst düzey komutanlar; örneğin, Deniz Kuvvetleri Komutanı cezaevinde ziyaret ettiğimiz, askerî casusluktan cezaevinde yatan, ceza alan birisi. Bu memlekette İlker Başbuğ terör örgütü liderliğinden ceza aldı. O nedenle, tarih hepimizi yazacak. Bunda da hepinizi vicdanlı olmaya davet etmek istiyorum.
Tekrar bütçeniz hayırlı olsun.