KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, sayın bürokratlar; tekrar bütün heyeti saygıyla selamlıyorum.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı tekrar kutluyorum. Bu vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve bütün şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, minnetle, saygıyla anıyorum.

Şimdi, 24'üncü bütçe dedik Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; 2 tane 30, 1 tane de 3 var. 30 civarı bir enflasyon; 30 civarı, 30'un biraz altında bir gerçek işsizlik oranı; yüzde 3'ün biraz üzerinde bir büyüme. Geldiği nokta bu, Türkiye'nin yirmi dört yılın sonunda geldiği nokta bu. Şimdi, biz bu bütçeyi İYİ Parti grubu olarak "milleti tüketen iktidarın tükeniş bütçesi" olarak adlandırdık. Niye böyle isim verdik? Çünkü kepenk kapatan esnaf tükendi; ay sonunu getiremeyen emekli tükendi; kayırmacılıktan ezilen gençler tükendi; toprağına küsen çiftçi tükendi; emeği zayi olan işçi tükendi; maaşı kuşa dönen memur tükendi; ev almak hayal oldu, kiracı tükendi; çarkı döndüremeyen KOBİ tükendi, üretemeyen sanayici tükendi; evladının derdiyle kavrulan aileler tükendi. Dolayısıyla 2026 bütçesinde de ışık yok çünkü iktidar tükendi. Bu nedenle de iktidar hem kendisi tükendi hem de milleti tüketti. O yüzden biz bu bütçeyi "tükeniş bütçesi" olarak adlandırıyoruz.

Bu arada hemen şunu söyleyeyim: Sunumumuzu, sunumdan hemen sonra sosyal medya hesaplarımıza koyacağız; zannederim, dışardaki arkadaşlar sunumu göremiyorlarmış. Bak, bu kadar net söylüyoruz; eğer rakamlara ilişkin herhangi bir itirazı olan arkadaşımız varsa -siz buradasınız- akşama kadar iletirlerse biz de kendimizi kontrol etmiş oluruz. Yaptığımız değerlendirmelere ve verdiğimiz rakamlara bu derece güveniyoruz.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı geçen hafta doksan beş dakikalık bir sunum yaptı, bütçeyi sundu; biraz mahcup bir sunumdu, biraz çekingen bir sunumdu fakat bu arada, tabii, ben Sayın Mustafa Kalaycı'yı tebrik ediyorum yani ekonomi ve bütçeyi sizden daha iyi övdü, onu söyleyeyim. Siz bu kadar övemediniz, siz çok mahcup sundunuz çünkü siz bir kısım resmi biliyordunuz, size bürokratlar anlatıyordu. Yani Sayın Kalaycı, Konya'nın dışındaki meselelerde Türkiye'nin hiçbir meselesi yokmuş gibi anlattı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkanım, sataşma var.

ERHAN USTA (Samsun) - Kendisine de bu arada sataşmış olayım. Evet, bu sataşmadan dolayı söz alsın.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sataşma yapmıyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) - Türkiye'nin ne kadar iyi olduğunu, hakikaten, Sayın Kalaycı'dan dinlemiş olduk.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Veriler de onu gösteriyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Esnafın, çiftçinin hiçbir sorununun olmadığını bize söylemiş oldu.

Şimdi, ben burada program çalışıyor mu, çalışmıyor mu meselesine girmeyeceğim ekonomik programla ilgili -onları Mehmet Şimşek'e saklıyoruz- yine bütçe detaylarına girmeyeceğim.

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, mahcup ve mahzun olmakla birlikte sizin bir kısım iddialarınız oldu, bunlar ekranda yer alıyor. İşte "Bu, bir istikrar, refah bütçesi." "Türkiye'de ilk kez işsizlik oranı yüzde 8'in altına inecek." dediniz. Toplam faktör verimliliğinin büyümeye ne kadar büyük katkı yaptığını söylediniz. "Faiz bütçesi olmaktan çıktı." dediniz. Gelir dağılımıyla ilgili olarak "Adaletin güçlendirilmesi yönünde kararlı bir irademiz var." dediniz. Aynı zamanda, tabii, en büyük vurgunuz da kişi başı gelirin 17 bin dolara çıktığı şeklindeydi.

Şimdi, tabii, ister istemez, insan bunları dinleyince kafasında birtakım böyle deli sorular beliriyor yani insan buna mâni olamıyor, kafamızda birtakım sorular beliriyor. Bunlar neler? "Allah Allah, nasıl oluyor? Aynı Türkiye'de mi yaşıyoruz? Acaba GSYH mi yanlış ölçülüyor?" diye soruyorsunuz. "Kişi başına düşen gelir gerçekten 17 bin dolar olmuş olabilir mi?" diyorsunuz. Hadi 17 bin dolarsa "Bu 17 bin dolar bir şey ifade eder mi?" sorusu aklınıza geliyor. Büyüdük de ne oldu? Hani "Büyüdük, büyüdük." diyorsunuz ya "Büyüdük de ne oldu?" diye soruyorsunuz. İşsizlik söylendiği kadar düşükse niye millet, 12 milyon insan işsiz olarak dolaşıyor? Zaten esnaf kötüydü, çiftçi kötüydü, emekli kötüydü; sanayici biraz iyiydi, şimdi sanayici de feryat ediyor, ihracatçı da feryat ediyor. İnsan "Madem bu kadar iyiyiz de sanayici, ihracatçı niye feryat ediyor?" diye düşünmeden edemiyor.

Şimdi, kafamızdaki deli sorular devam ediyor: Toplam faktör verimliliği büyümeye ne kadar katkı vermiş olabilir? Şimdi, şu grafiğe bakar mısınız; burada ülkeler var, 2002'den 2023'e değişim bu yani yirmi bir, yirmi iki yıllık dönemde toplam faktör verimliliği "level" olarak ne kadar değişmiş? Kaynağı altında var, onları söyleyerek vakit kaybetmeyeceğim, hepsi için kaynak var, kaynaklar kontrol edilebilir. Toplam faktör verimliliğinde en fazla artış yapan ülke Çin, ülkeler bu şekilde sıralanıyor. Türkiye'nin "level" olarak, seviye olarak toplam faktör verimliliği 2002 ile 2023 yılında aynı, aynı seviyede. Bizim ligimizde bizden daha kötüleri var, biz de işte onlara yakınız, bizim sıfır; Arjantin, Şili, Meksika, Brezilya gibi ülkelerde bu negatife dönmüş. Dolayısıyla toplam faktör verimliliğiyle ilgili iddialarınıza bir miktar bakmanız gerekir diye düşünüyorum.

Yine "Toplam faktör verimliliği büyümeye gerçekten bu kadar katkı vermiş olabilir mi?" sorusunu sormaya devam ediyoruz. Bu da Türkiye'nin -yine aynı kaynaktan- 1983 yılından 2023 yılına kadar yaklaşık kırk yıllık dönemdeki toplam faktör verimliliğinin seviye olarak durumu. Bakın, toplam faktör verimliliğinde, esasında, maalesef, son kırk yılda bir düşüş var; bunu görmek lazım. Sizin iktidarınız döneminde, iktidarınızın ilk yıllarında, şu 2002-2008 dönemine bakarsanız oralarda toplam faktör verimliliğinde bir artış var ama sonraki dönemde yine biraz daha yatay giden bir seyir var. Dolayısıyla, şimdi bizim toplam faktör verimlilik hikâyemiz bu.

Bilmeyenler için söylüyorum, toplam faktör verimliliği şudur arkadaşlar: Büyümenin üç tane kaynağı var; bir tanesi istihdamdır kişi sayısı olarak, biri yaptığınız yatırımlardır; bunun dışındaki her şey de toplam faktör verimliliğidir çünkü bu, hesap edilen bir şey değil esas itibarıyla. Artıktır, artık bir değerdir; artık değere çok fazla anlam yüklememek lazım.

Şimdi, siz "2025 yılının ilk yarısında büyümenin yarısından fazlası, yirmi beş yılın tamamında da 3,3'lük büyümenin 2 puanı toplam faktör verimliliğinden gelecek." diyorsunuz. Şimdi, toplam faktör verimliliğinde ne var? Eğitim var, sağlık var, yönetim var, hukuk sistemi var, adalet sistemi var yani iyi veya kötü yaptığınız her şeyin olduğu bir ortam.

Şimdi, bakalım, 2025 yılında neler oldu: 19 Mart sivil darbesi oldu. Türkiye'nin ana muhalefet partisi mutlak butlan davasıyla o günden bugüne kadar sarsılıyor. Türkiye'de istikrar kalmadı. İl örgütlerine kayyum atandı. Bütün güven endeksleri düşüyor, bakın, bütün güven endeksleri düşüyor. Ondan sonra, TÜSİAD Başkanı, TÜSİAD yöneticileri bu ülkede tutuklanıyor. Mülkiyet güvencesi yok, büyük büyük holdinglere el konuluyor. Ondan sonra, gazeteciler tutuklanıyor; ağzını açan gazeteciyi tutukluyorsunuz. Siz bize böyle bir ortamda diyorsunuz ki: "Toplam faktör verimliliğinden büyümeye 2 puan katkı geldi yani 3,3 büyümenin 2'si TFV'den oldu." Ya hesap bilmiyorsunuz ya da büyümeyi yanlış ölçüyorsunuz, bunun izahı falan yok. Bunu bize söylüyorsunuz, hakikaten başka yerde söylemeyin. Böyle bir ortamda, hele hele -2025 çok canlı hafızalarımızda, daha yılın içerisindeyiz- arkadaşlar, böyle bir yılda... Yani istihdamla açıklayamıyorsun, istihdamda bir şey yok; yatırımda bir şey yok, açıklayamıyorsunuz. Büyümeyi yüksek koyuyorsun, ondan sonra "2 puan toplam faktör verimliliğinden büyümeye katkı geldi." diyorsunuz.

Şimdi diğer slayta geçelim arkadaşlar: Deflatör. Şimdi "deflatör" dediğimiz şey millî gelirin enflasyonu. Bilmeyen arkadaşlar için, millî gelirde kullanılan enflasyona "deflatör" diyoruz, millî gelir deflatörü; bir de açıkladığımız TEFE, TÜFE var. Şimdi, millî gelir rakamı yani GSYH, bu 17 bin dolar falan diye hesap ettiğimiz rakam deflatörle büyütülür yani orayı büyüten rakam büyüme artı deflatördür, oradaki enflasyona "deflatör" diyoruz. Şimdi, vatandaşa maaş verirken bilmem ne yaparken kullandığımız diğer rakamlar da enflasyon rakamları. Şu grafiğe bir bakın arkadaşlar, deflatörle TÜFE'nin yüzde 70'ini, ÜFE'nin de yüzde 30'unu aldığımız grafikte geçmiş yıllara baktığımızda deflatör enflasyona paralel hareket ediyor ama son üç yılda bu ilişki kopmuş. Şimdi, buraya bir bakın Allah aşkına ya, buraya bir bakın yani şimdi, sadece buradan dolayı 17 bin dolar dediğiniz kişi başı gelir aslında göçüyor. Ya enflasyonu çok yanlış ölçüyorsunuz, milletin cebinden parasını çalıyorsunuz ya da deflatörü büyük gösteriyorsunuz. Ya, bu ilişki niye kopmuş? Buna geriye doğru da bakın. Bakın, böyle bir ilişki vardı; bunların ikisi de Türkiye İstatistik Kurumu rakamları arkadaşlar. Bu ilişkinin niye koptuğunu bize anlatın. Daha tekniklere girersem bu ilişkinin yani deflatörün daha da altta olması lazım normalde ithalat fiyatlarından dolayı çünkü baskılanan kur var. Hadi, işin o kısmına, çok teknik boyutuna da girmiyorum. Dolayısıyla, burada dediğim gibi, ya millî geliri çok yüksek ölçüyorsunuz ya da milletin cebinden parasını çalıyorsunuz ama bu ilişkinin bozukluğunu hiçbir şekilde izah edemezsiniz.

Şimdi "Türkiye hızlı koştu." dediniz sunumunuzda, "Diğer ülkelere göre Türkiye daha hızlı koştu." dediniz. Şimdi GSYH sıralamasına bakalım yani 90'lı yıllarda Türkiye 16'ncı, 17'nci sıralarda oldu; 2004-2017 dönümde 16-17 gitti geldi. Evet, devraldığınız 2002'de daha kötüydü çünkü hemen kriz sonrası kur patladığı için dolar cinsinden millî gelir düşmüştü ondan sonra ama zaten Türkiye'nin hikâyesi yani son döneme bakarsan 16-17. Şimdi, bu yıl yine 17'nci sıradayız. Nasıl hızlı koştunuz bunu anlayamıyorum yani yine 2024'ü 17'yle kapattık. Kişi başı gelire baktığımızda, 2002 yılında Türkiye'yi devraldığınızda 75'inci sıradaydı Türkiye -bunların hepsinin kaynakları var, kaynakların ne olduğu altlarında yazıyor- 2005 yılında iyi performans gösterdi, Türkiye o dönemde 63'e kadar yükseldi ama şimdi, 2024 yılında Dünya Bankası verilerine göre Türkiye tekrar 75'inci sırada yani az gittik, uz gittik, bir arpa boyu yol gidemedik. Nerede hızlı koşuyor? Bir şey söylerken arkasına bakmamız lazım.

Şimdi, yine, karşılaştırmalı performans, gelişmekte olan ülkeler... Bizim şeyimiz orası değil mi, kendimizi karşılaşacağımız yer orası. Şimdi, sizden önceki yirmi iki yıllık dönemde Türkiye'nin büyüme performansı, gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansından yüksek; yaklaşık yarım puan yüksek yıllık ortalama. Şimdi, sizin döneminizde, evet, büyüme yükseldi ama bütün dünyada yükseldi, ona bakamazsınız, dönemleri mukayese etmeyeceksiniz. Aynı dönem içerisinde benzer ülkelerle, rekabet ettiğimiz ülkelerle performansımıza bakarak "Hızlı koştuk." diyebilirsiniz veya diyemezsiniz. Şimdi, bakıyorsunuz, sizin dönemizde ortalama büyüme 5,41'ken gelişmekte olan ülkelerde şimdi 5,31 olmuş. Yani bu hızlı koştuğumuzu neye dayandırıyorsunuz, bize lütfen bir söyleyin.

Şimdi, "Yüksek gelirli ülke oluyoruz." diyorsunuz. Yüksek gelirli ülke olmak gerçekten bu kadar önemli mi? Şimdi, 2007 yılında Türkiye... Belki siz de hatırlarsınız, o zaman Planlamadaydınız, OECD'yle ortak bir sempozyum yaptık İstanbul'da on sekiz yıl önce. Kutluhan'ı da o sempozyumun sunucusu yapmıştım. Şimdi, on sekiz yıl önce Türkiye bunu tartıştı, dünya tartışıyordu, öncesinde de tartışıyordu yani "Millî gelir rakamları gerçekten büyümeyi, refahı ölçer mi, yükselmeyi ölçer mi?" falan şeklinde. Şimdi, bu çok tartışmalı bir konu, hele o günden sonra bu tartışmalar iyice alevlendi.

Şimdi, Dünya Bankası Atlas metoduyla yüksek gelirli ülke tanımı yaparken evet, kişi başı geliri bizim rakamlarımızdan farklılaştırıyor, cari-nominal cari dolar kurdan farklılaştırıyor, kendi metoduyla bir şey yapıyor. O haritada Türkiye'ye dikkat ederseniz zaten 2024 yılında yüksek gelirli ülke değil, 2025'te olabilir, orta yüksek gelirli bir ülke.

Şimdi, ama mesela, IMF diyor ki: "Hayır, kişi başı gelir yetmez. Bunun en azından ben ihracat çeşitliliğine bakarım. Küresel finansal sisteme entegrasyonuna bakarım. Anlamlı bir kıyaslama için de diğer başka kriterlere bakarım." Bu anlamda baktığımızda, aslında Dünya Bankasında 86 tane yüksek gelirli ülke var, IMF'de de 41 tane ülke var.

Şimdi, bakalım "anlamlı kriter" dediğimiz kriterler neler? Şimdi "Yüksek gelir acaba sadece bir aritmetikten mi ibaret?" sorusunu insan sormadan edemiyor. Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, şurada 4 tane gösterge vermişiz. Hukukun Üstünlüğü Endeksi, hukuk sisteminin dünyada en kötü olduğu ülkelerden bir tanesiyiz. Hükûmet Yetkisinin Sınırlandırılması Endeksi, Türkiye en kötü ülkelerden bir tanesi yine. Yolsuzluğun en fazla olduğu ülkelerden bir tanesiyiz. Özgürlük ve Refah Endeksi'nde en gerilerdeyiz. Oysa bizim "yüksek gelirli" veya "gelişmiş ülke" dediğimiz ülkeler bu endekslerde ilk 50'nin içerisinde yer alıyor hepsi.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Burada kaynak yok yalnız.

ERHAN USTA (Samsun) - Hepsinin kaynağı var, bunlar bilinen şeyler, bunların hepsi bilinen şeyler.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Hepsinin var, bunun yok.

ERHAN USTA (Samsun) - Hepsinin kaynağı var, bunlar bilinen şeyler. Onun kaynağını da birazdan veririz. Tek tek kaynakla vakit harcamayalım.

Arkadaşlar, siz bunları takip etmiyor olabilirsiniz ama bütün dünya bunu takip ediyor, bütün dünya bunu takip ediyor, tamam mı? Bütün dünya bunu takip ediyor.

İlk 50'nin içindeyken şimdi Türkiye 100'üncü sıralarda ya. Yani siz büyüseniz ne olur? 17 bin doların olsa ne olur, olmasa ne olur Türkiye buralarda en kötü durumdayken. Hiçbir şeyimiz benzemiyor, bakın, yani gelişmiş ülkeye hiçbir şeyimiz benzemiyor.

Devam edelim. Yine, bakıyorsunuz, ya, faiz oranları gösterge Merkez Bankası. 40 ülkenin ortalaması yani IMF'in "gelişmiş" dediği 41 tane ülke var, o 40 tane ülkenin ortalamasında faiz oranı yüzde 3. En düşük Japonya 0,5 faiz oranı, en yüksek ABD yüzde 4, Türkiye'nin kaç politika faiz oranı? Yüzde 39,5. Benziyor muyuz? Kredi notlarına bakın, hepsi yatırım yapılır seviyenin üzerindeyken Türkiye yatırım yapılır seviyenin 2 basamak altında.

Yine, bakalım, benziyor muyuz gelişmiş ülkelere? Diğer göstergeyle alakalı slayta geçelim arkadaşlar. Burada daha detaylar var. Mesela, kişi başına düşen gelirde gelişmiş 40 ülkenin ortalaması Atlas metoduna göre -Dünya Bankası- 50 bin doların biraz üzerinde, Türkiye 13.150 dolar. Enflasyon 40 ülkenin ortalaması 2,4; Türkiye 58,5; yıllık ortalamaları alıyor burada Dünya Bankası. Gini katsayısında 10 puan daha kötüyüz, en zengin yüzde 20'nin aldığı payda 10 puandan fazla kötüyüz. Ondan sonra, mal hizmet ihracatında berbatız, yüzde 71'i millî gelire oranı, bizde yüzde 28. İş gücüne katılım oranlarında yaklaşık 10 puan altındayız. Özellikle kadınların iş gücüne katılım oranında "gelişmiş ülke" dediğimiz ülkelerin -siz o sınıfta olduğumuzu iddia ediyorsunuz- onların 20 puan altındayız. "Arkadaş, hiçbir şeyimiz benzemiyor, nasıl biz yüksek gelirli ülkeyiz, gelişmiş ülkeyiz?" diyebilirsiniz.

Yine, devam edelim, fazla vakit kaybetmek istemiyorum, bunların onlarcası var. Burada bütün kaynaklar Dünya Bankası, bir kısmı farklılaşabilir, Dünya Bankasının kendi metodolojisiyle verdiğimiz onun serisinden, data setinden alınmış rakamlardır. Mesela, yüksek teknoloji, mesela burada 5,1 alıyor Dünya Bankası, OECD sınıflandırmasında bu 3,9'dur; bunun gibi. Yani orada 3,9'u, daha düşük olanını yazmadık, Dünya Bankası 5,1 almış ama diğer ülkelerde, gelişmiş 40 tane ülkede yüzde 25'in üzerinde yüksek teknoloji ürünlerin ihracat içerisindeki payı. İnternet kullanımı aynı şekilde. Bakın, 5 yaş altı ölüm binde olarak 3,4 gelişmiş ülkelerde, bizde 12,8 arkadaşlar. Eğitim harcamalarının GSYH'ye oranı 4,9 onlarda, bizde 3,5; 2022 rakamı, Dünya Bankasında daha yenisi yok. Öğrenme yoksulluğu yüzde 8,1 gelişmiş ülkelerde, yüzde 18,5 Türkiye'de. Ne istihdamda ne de eğitimde olan gençlerin sayısı gelişmiş ülkede yüzde 8,8; bizde yüzde 22,9. Kadınların iş gücüne katılımı da -dediğim gibi- 20 puan düşük. Allah aşkına, neyimiz benziyor bu ülkelere? Bunu nasıl söyleyebilirsiniz? Bunu söylerken insanın biraz çekinmesi lazım.

Şimdi, diğer bir iddianız ne? Diyorsunuz ki: "İşsizlik oranı yüzde 8'in altına ilk kez düşecek." O da 2028'de; olacak mı, olmayacak mı bilmiyoruz. Sayın Bakan, haydi yoruma açık meselelerde birtakım şeyler söyleyebilirsiniz; ya, data ortada: Türkiye İstatistik Kurumunun "100 Yılın Göstergeleri" kitapçığı. Buyurun, şu yıllarda 8'in altında değil mi Türkiye? Nasıl diyorsunuz ya, nasıl "İlk kez yüzde 8'in altına düşecek." diyebiliyorsunuz?

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - 2005'te başlayan seri itibarıyla.

ERHAN USTA (Samsun) - Seri değil, bu TÜİK rakamı. O zaman "ilk kez" demeyin, "2005'ten sonra" deyin; öyle deyin o zaman, "2005'ten sonra" deyin.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Öncesiyle mukayese...

ERHAN USTA (Samsun) - Bakın, o zaman öyle diyeceksiniz, "kendi iktidarımız döneminde" dersiniz, ona bir şey demem, "şu yeni seri" dersiniz ona bir şey demem ama bana -kitapçık burada- "ilk kez" diyorsunuz. Çünkü biz alışığız, siz 1923'le mukayeseyi çok yapıyorsunuz, Osmanlı dönemleriyle mukayese yapıyorsunuz, Tanzimat'a gidiyorsunuz, yeri geliyor bir yere gidiyorsunuz; o yüzden "ilk kez" demeyeceksiniz o zaman. Bakın, çok önemli bir göstergesi, Türkiye'nin...

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - 2005 öncesi sağlıklı değil.

ERHAN USTA (Samsun) - O zaman, Türkiye İstatistik Kurumu sizlere bağlı bir Kurum, siz Cumhurbaşkanı Yardımcısısınız, "100 Yılın Göstergeleri" kitapçığı var, o kitapçıkta seriyi o şekilde vermesin, bana onu söyleyemezsiniz. Ben devletin kitabından alıyorum rakamı, o kitabı getirelim buraya, devletin kitabı ne diyorsa onu alıyorum, onu size söylüyorum. Onu söylemeyeceksiniz o zaman, oradan kaldırtın onu. Çok da önemli değil kaldı ki niye önemli değil? Bu gelen grafik gösteriyor işte, İsmail Bey "Yüzde 30 niye?" diye soruyordunuz ya, bu bir timsah, Türkiye'yi bir timsaha kurban ettiniz. İşsizlik oranı dediğiniz rakam aşağı doğru düşüyor, bu gerçek Türkiye resmi değil, bu 8,6'lar falan değil. Öbürü de Türkiye İstatistik Kurumunun rakamı, atıl iş gücü oranı; görüyor musunuz sizin döneminizdeki veya -aslında Şubat 2014'te başladı- özellikle son altı yedi yıldaki açılmayı görüyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, "Yalan rakam açıklıyorsunuz." demiyorum ama şimdi, ekonominin resmini çekmiyor bu işsizlik oranı yani bu ilkel bir röntgen manşet işsizlik ama öbürü gelişmiş bir MR. Türkiye'nin resmini diğeri çekiyor. Arkadaşlar, Türkiye İstatistik Kurumu rakamı açıkladığımız rakam. Şimdi, politikanızı aşağıya doğru yaparsanız yanlış politika yaparsınız ve bu timsahın ağzı daha da fazla açılır, o kadarını söyleyeceğim.

Şimdi Avrupa Birliğinde ne atıl iş gücü oranı? Yüzde 10,9; bak, bizde yüzde 29'larda olan şey, hani "Avrupa bitti." "Bizi kıskanıyor." falan filan diyordunuz ya kıskanan Avrupa'nın durumu bu. Orada da pandemide bir miktar bozuldu dikkat edin ama hemen aşağı doğru çekmeyi başardılar, atıl iş gücü oranları yüzde 10,9.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Onlardaki işsizlik oranı kaç? Onlardaki tüm veriyi de vererek...

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, söylüyoruz işte, onlardakini söylüyoruz; şu tarafa bak.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ben görüyorum, işsizlik oranı ne?

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, bir 17 bin dolar tutturdunuz, başka söyleyecek bir şeyiniz yok...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Atıl iş gücü ile işsizlik...

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, arkadaş, atıl iş gücü oranı söylediğim. İsmail Bey'e tekrar anlatalım, tekrar anlatalım size...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Oradaki işsizliği de ver.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, bir saniye...

İsmail Bey...

JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) - Erhan Bey, her şey değişmiş ama kibrinizden hiçbir şey değişmemiş! Ben bayağı bir sene sonra geldim de aynı konuşma tarzı...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, bir saniye... Sükûneti bir tesis edelim.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - O ikili grafiği orada niye vermiyorsun? O ikili grafiği orada da ver ama vermiyorsun orada.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, neyi vermiyorum?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, bir saniye...

Şöyle bir şey yapsak Sayın Güneş: Şimdi, ben size bir söz vereceğim, Sayın Usta'nın yanıltmaya çalıştığı bu yerleri alsanız da bir gösterseniz, onun üzerinden bir siz gitseniz.

ERHAN USTA (Samsun) - Sadece bir kere...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, bir saniye...

Arkadaşlar, bakın, böyle birbirinize cevap verdikçe hiç anlaşılmıyor.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Kayıt çok olunca dikkatimizi çekiyor...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Tamam, bu sunumu bana atın, arkadaşlar Erhan Bey'in sunumunu bana verin.

Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, bir 17 bin dolar, 17 bin dolar, geçen şey grafiği arkadaşlar... Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, milyonların açlık sınırı altında yaşamaya çalıştığını gerçekten görmüyor musunuz? Bu, yine bir uluslararası kuruluşun yaptığı çalışma. Bakın, Türkiye 2024 yılında milyoner sayısının en fazla arttığı ülke dünyada ve açık ara öndeyiz yani ama grafiğin sağ tarafına gelelim, bakın, sağ tarafında ne var? Kırmızı işaret açlık sınırını gösteriyor, ondan sonra koyu mavi asgari ücreti gösteriyor; açlık sınırının epeyce bir altında, en düşük emekli maaşı alanlar da çok çok altında. Şimdi, bakın, iki şey, iki Türkiye burası. Aslında bütün meseleyi burası özetliyor. Bir tarafta milyoner sayısı dünyada en fazla artan ülkeyiz ama diğer tarafta açlık sınırının altında boğuşan yaklaşık 8 milyon emekli var. Bakın, emeklilerin yüzde 50'si yani 4,5 milyon emekli 16.881 lira, en düşük emekli maaşı alıyor; emeklilerin yüzde 80'i de açlık sınırının altında, yaklaşık 12 milyon emeklimiz açlık sınırının altında maaş alıyor. Ondan sonra çalışanlar da yüzde 50 civarında açlık sınırının altında. En son burada Çalışma Bakanlığından gelen Genel Müdür arkadaşımız veriyi şöyle güncelledi: "Asgari ücretten alanların oranı yüzde 40. Asgari ücretin 2-2,5 katı arasında olanlar yani 50 bin liranın altında olanların oranı da yüzde 72." dedi, tamam mı? Bu hesabı da dikkate aldığımız zaman Türkiye'nin yaklaşık 24 milyon... Artı aileleri var, aile büyüklüğünü orada ne almak gerekir, ondan emin değilim, o yüzden rakam söylemeyeceğim ama emekli ve çalışan olarak... Arkadaşlar, bakın, bu çok acı bir tablo; lütfen, bu tabloya dikkat etmemiz lazım, hepimiz aynı taraftayız. 24 milyon insan bu ülkede açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor ama diğer tarafta da dünyada en fazla dolar cinsinden milyoner çıkaran ülkeyiz. Bu nasıl olacak? O zaman sizin 17 bin dolar dediğiniz velev ki doğru, aritmetikten ibaret, o çok net; bunu daha detaylı TÜİK bütçesinde konuşacağım, oradaki konuşma notlarıma eğer bakarsanız çok da memnun olurum çünkü planlamanın da oraya söyleyeceği eleştiriler olabilir yapacağım şeye ama dediğim gibi yani gerçekten bu çok kötü. Ya, bu 17 bin doları mümkünse hiçbir yerde zikretmeyin böyle bir Türkiye tablosu varken.

Şimdi, evet, diğer taraftan, şuraya yine bakalım. Gelir dağılımı... Şimdi, bakın, 5 kişiden 1'i yaklaşık gelirin yarısını alıyor; 48,1. Mesela, arkadaşlar, bu rakam az önceki verdiğim tablodan biraz farklı. Buradaki rakam TÜİK rakamı; 2024 rakamı olması lazım, tamam mı? Diğer rakam 2022 rakamıydı çünkü Dünya Bankasında o rakam vardı yani biz kaynaklara bağlı kalıyoruz. Yüzde 51,9, diğer yarısını da 4 kişi alıyor. Her 5 kişiden 1'i gelirin yarısını alıyor, 4'ü diğer yarısını alıyor yani bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa; böyle bir taksimat olmaz. Dediğim gibi, dolar milyonerlerinde de Türkiye dünyada en fazla dolar milyoneri artan ülke 2024 yılında.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu artış hangi veri üzerinden; bankadaki hesap mı, sermaye mi yoksa...

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Millî gelir artınca herkesin dolar bazında geliri artıyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hayır...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Önemli olan o Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Önemli olan o... Niye bunların ki artmıyor? Yani bunu nasıl söyleyebilirsiniz ya, Allah aşkına! Bunlar bireysel hesaplardan yapılan şey. O zaman öyle olmuş olsa Türkiye'nin millî geliri... Zaten bütün eleştiri millî gelire, yapmayın, böyle bir savunma yapmayın başka bir yerde. Yani 24 milyon insanın gelirinin açlık sınırının altında olduğu bir ülkede dolar arttı diye arttı diyorsunuz; böyle bir şey olamaz ya, böyle bir şey olamaz Allah aşkına.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Açlık sınırı diye bir şey yok, kusura bakmayın, böyle bir mesele...

ERHAN USTA (Samsun) - Bunlar bireysel hesaplardan alınan şeyler, bunlar kişi sayısı.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Siz Türkiye'de 24 milyon insanın açlık sınırında olduğunu nasıl söylersiniz?

ERHAN USTA (Samsun) - E söyleriz tabii; nasıl "Söyleyemezsiniz?" Hayır, bunu rakamlar söylüyor.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Böyle bir şey olabilir mi ya!

ERHAN USTA (Samsun) - SGK ve Türkiye İstatistik Kurumu söylüyor ya.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Böyle bir şey söyler mi?

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, öyle söylüyor.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Kurumumuzun böyle bir rakamı yok.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, var.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Sendikalar...

ERHAN USTA (Samsun) - Sendika değil, burada notlar var Sayın Başkan, lütfen, değil mi?

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Herhangi bir istatistik yok.

ERHAN USTA (Samsun) - Şurada oturuyordu, şu an hanımefendinin oturduğu yerde oturuyordu. Kendisi söyledi; yüzde 40...

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - 24 milyon insan...

ERHAN USTA (Samsun) - 24 milyon demedi, hayır canım, bu hesabı da ben yapıyorum, kusura bakmayın da o kadar hesap yapalım yani hayır, bir teknisyen olarak söylüyorum tam tersine.

JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) - Hesap değil, demagoji...

ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, tabii, canım, tabii, olur, olur.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Sayın Usta, oransal olarak...

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, yüzde 40'ı... Ya, çalışan sayısı Türkiye'de belli, aritmetik yapmayı bilmiyor musunuz? Adam diyor ki: "Yüzde 40'ı asgari ücretten alıyor..."

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Asgari ücretlilerin...

ERHAN USTA (Samsun) - "Yüzde 40'ı asgari ücretten alıyor." diyor.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Asgari ücretlilerin eksik kayıtlı olduğunu bilmiyor musunuz?

ERHAN USTA (Samsun) - Nasıl?

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Eksik kayıtlılık olduğunu...

ERHAN USTA (Samsun) - O da sizin sorununuz, "Eksik kayıtlı olduğunu bilmiyor musunuz?"

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Ya, işte, tamam ama...

ERHAN USTA (Samsun) - İşinize gelince "Eksik kayıtlı olduğunu bilmiyor musunuz?" diyorsunuz. "Kayıt dışılık çok fazla." desek, "Kayıt dışıyla mücadele ettik." diyeceksiniz. Öyle bir şey yok.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - 24 milyon Türkiye'ye haksızlıktır.

ERHAN USTA (Samsun) - Haksızlık, ben de onu diyorum, millete haksızlık.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Öyle bir şey yok.

ERHAN USTA (Samsun) - Türkiye'de bir yandan milyoner sayısı artıyor ama diğer tarafta açlığın altında boğuşan milyonlar var Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, bunu nasıl görmezsiniz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - O milyonun kaynağı ne, veri olarak neyi kullanıyorsunuz?

ERHAN USTA (Samsun) - Kaynak orada, görmüyor musun ya? Bak, "Global Wealth Report."

ORHAN YEGİN (Ankara) - Veri olarak neyi alıyor yani?

ERHAN USTA (Samsun) - Sen bak ona da Orhan, hepsini burada sana mı anlatacağım?

ORHAN YEGİN (Ankara) - Yok, soruyorum, öğrenmek istiyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Verin altmış dakika, yüz dakika süre hepsini size baştan anlatayım detaylarını. Bilinmeyen bir şey mi yani, İngilizcemiz mi yok, okuyamayacak mıydık bunu.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Öğrenmek için soruyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, öğrenme yeri değil burası. Öğrenemedin mi bu zamana kadar, kaç yıl oldu Orhan ya?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Şimdi, değerli arkadaşlar....

Sayın Usta...

Şimdi ilave bir süre vereceğim.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, çok kesiliyor ama.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hayır, açık değil süre, orada kapatıyorum.

Şimdi sürenizi açıyorum tekrar, toparlayın lütfen.

Buyurun beş dakika daha veriyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Bitireceğim.

Şimdi, şu: Arkadaşlar, bakın, bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Yine, Türkiye İstatistik Kurumu rakamları, Yaşam Memnuniyeti Endeksi, hane halklarının durumları; değil mi? Endeks o, Türkiye İstatistik Kurumu rakamı. Bakın, Türkiye'de 10 evden 3'ünün çatısı akıyor; siz yüksek gelirli ülke olsanız ne, olmasanız ne... Yine, bakın, konut izolasyonundan dolayı ısınamama sorunu yaşıyor Türkiye'de her 3 evden 1 tanesi. Bunları ben söylemiyorum, Türkiye İstatistik Kurumu söylüyor. Diğerlerine şimdi vakit harcamayacağım.

Bakın, bu slayt da yoksunlukları gösteriyor. Hanelerin yüzde 11,4'ü yeni giysi alamıyor; düzgün iki çift ayakkabı alamıyor yüzde 12'si Türkiye'de hanelerin. Günde en az 1 kez taze meyve, sebze yemiyor 13,3'ü. Yani her 10 çocuktan 3'ü her gün et yiyemiyorsa siz yüksek gelirli ülke olsanız ne olmasanız ne... Yani yüksek gelirli aritmetiğe karşıyım zaten, onun teknik detaylarını istediğiniz kadar konuşabiliriz de velev ki oldunuz, bu, tam özrünüz kabahatinizden büyük anlamına geliyor. Bu tarafta böyle fakirlik, sıkıntı artıyor ama Türkiye büyüyor. O zaman birilerinin işkembesi büyüyor ama öbür tarafta insanların midesi küçülüyor, insanların sofrasında ekmek küçülüyor; bunu görmek lazım.

Bakın, boş zaman aktivitelerine katılabilme. Ya, Türkiye'deki insanların yüzde 64'ü "Benim boş zaman aktivitesine katılacak şeyim yok." diyor, bir maddi gücü yok bu insanların. Yine, insanların yüzde 49'unun evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilmeye gücü yetmiyor. Bir hafta evinin dışında bir yerde tatile gitme imkânı yok Türkiye'deki insanların yüzde 49'unun. Paralı okul gezilerine ve okul etkinliklerine katılabilme, yüzde 45'i yoksun. Yani düşünebiliyor musunuz, çocuklarımızın yüzde 45'i neredeyse yarısı -böyle paralı olup da yurt dışı falan değil, buradan kalkacak işte, Ihlara Vadisi'ne gidecek, bilmem nereye gidecek veya Çanakkale'ye gidecek- buraya katılamıyor. Türkiye'deki çocukların yarısı. Siz yüksek gelirli ülke olsanız ne olmasanız ne... Tam tersine, demek ki gelir adaletini o kadar bozmuşsunuz ki... Evde ders çalışabilecek -bak, ne kadar önemli bir şey- veya ödev yapabilecek uygun yeri yok her 5 çocuktan 1 tanesinin. Ders çalışacak yer yok evde ya. Siz de diyorsunuz ki bize: "Türkiye, yüksek gelirli ülke oluyor."

Şimdi, bunları söylüyoruz, söylüyoruz, bunları söyleyince hemen Mustafa Beylerin oraya, İsmail Beylerin oraya dönmeden diyorsunuz ki: "Ya, 2002'ye bakın kardeşim." Sıkıştıkça "2002'ye bakın." filan diyorsunuz, tamam mı? 2002'de Türkiye çok kötüydü varsayalım ki ya, siz yirmi üç yıldır iktidardasınız, hâlâ 2002'ye mi bakacağız? Yani cumhuriyetin çeyrek yüzyılı sizinle geçmiş, hâlâ oraya bakmayı kendinize yakıştırabiliyor musunuz? Çeyrek yüzyıldır bu ülkeyi inkıtasız yöneteceksiniz, bir şey olduğu zaman "2002'ye bak." diyeceksiniz. Ben baktım, işte onu göstereceğim şimdi. Çanak ekonomisi oluşturdunuz. Ben buna "çanak ekonomisi" diyorum. Bakın, oralara yani elbette Türkiye'nin iyi performans gösterdiği dönem oldu. Arkadaşlar, hemen hemen bütün göstergelerde böyle çanak görürsünüz. Yani Türkiye, bir kısım göstergeler kötüydü, onları düzeltti fakat şimdi tekrar eskiyi aratacak seviyeye geldi. Mesela, Merkez Bankası borç verme faiz oranı. Bakın, görüyor musunuz? Aynı çanak yani 2002 seviyelerine tekrar döndü Türkiye. Enflasyonda 2002'yi geçti yani son yıl itibarıyla. 29,7'yle enflasyonu almıştınız, şu anda yüzde 30'un üzerinde. Kamu net borç stokunda yine bir çanak oluşmuş, düzeltildiği dönem olmuştu, tekrar bozuldu. Genel devlet borçlanma gereği yani genel devlet, kamu açığı filan diyoruz, tamam mı? Orada da yine bir çanak oluşturmuşuz.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Çanaklar barlarla uyumlu mu?

ERHAN USTA (Samsun) - Çanaklar barlarla aynen uyumlu.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Nasıl orada ekonomi...

ERHAN USTA (Samsun) - İşte, onun da o kadar çanağı. Yani onun çanağı da biraz kenara doğru akıyor, onu da öyle kabul edin. Yani tam çanak olmamış. Merak etmeyin, yakın zamanda onu da tam çanak hâline getireceksiniz eğer bu performansınız devam ederse...

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Sizin verdiğiniz rakamlara göre söylüyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Hakikaten doğru, orada bir miktar iyisiniz. Çok az kaldı, çok az kaldı, onu da getireceksiniz tam çanak olacak. Evet, çanakları görüyor musunuz? Faiz ödemelerinde yine çanaklaşmış. Bankacılık sektörü kârlılıkları bakın daha kötü. Bunun bir kısmını öbür tarafa sayın. Net kârlılığı görüyor musunuz? Kriz dönemleri karakteristiğidir, bankaların kârı artıyor, millet fakirleşiyor, bankalar zenginleşiyor arkadaşlar, görüyor musunuz? İhracatta da ters çanak burada da. Yani ihracatımızın millî gelire oranı bir miktar iyileşmişti, Sayın Mehmet Muş dönemi daha iyiydi, tekrar orayı da tersine çanak hâline getirdiniz. Atıl iş gücü oranında sizi tebrik etmek gerekiyor. vallahi, iki defa çanak oluşturdunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bu atıftan sonra benim biraz süre vermem lazım. Dolayısıyla, burada böyle bir şey yapılmış.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, burada detaya gerek yok, bunu da geçelim arkadaşlar.

Şimdi, kafamızdaki deli sorular devam ediyor. Yani nüfus meselesinin ne kadar önemli bir mesele olduğunu sizler de söylediniz, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı da söylüyor ama ben bununla ilgili Grup Başkan Vekiliyken 2024 yılının Şubat ayında bir araştırma önergesi vermiştim, onu Cumhur İttifakı reddetti. O günden itibaren aslında bu işi biraz daha önem vermiş olsaydık iyi olurdu. Siyasi bir önerge değildi ama siz her şeyi siyasi gördüğünüz için reddettiniz, şimdi söylüyorsunuz. Söylüyorsunuz da bakın, doğurganlık hızının nasıl düştüğünü söylemeye gerek yok, bunu zaten sizler de söylüyorsunuz ama sizin çılgın bir nüfus politikanız var, diyorsunuz ki: Doğum sonrasında yapılan tek seferlik ödenek miktarı 5 bin lira. Ya, şurada bir vakit yemek yiyemiyorsunuz bu 5 bin lirayla. Çocuk için her 5 yaşını tamamlayanlara da aylık 1.500 lira veriyorsunuz. Çok çılgın, gerçekten bu nüfusu patlatacak bir politika. İşte, evlenenlere de 150 bin lira tutarında faizsiz kredi veriyorsunuz. Biz de şöyle bir şey yaptık: Şimdi, kadınların çalışamaması, çocuk yapmamasının temel nedenlerinden bir tanesi Türkiye'de bu kreş meselesidir, bunu görmek lazım. Bakın, torunum kreşe gidiyor, parasını ben ödüyorum tabii çocukların ödeme imkânları yok çünkü hiçbir genç artık okul masraflarını karşılayamıyor, oradan da biliyorum. Yani bizimki de çok mütevazı, 200 bin liranın üzerinde. Kim verebilir bunu? O anne nasıl işe gidecek? Jülide Hanım, nasıl gidecek işe ya? Şimdi, şu kadar üniversite açmak yerine, bu döküntü üniversiteleri, içi boş olan, içinde profesör olmayan...

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Öyle söyleme.

ERHAN USTA (Samsun) - Aynen böyle söylüyorum. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde...

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hocalara ayıp ediyorsunuz.

ERHAN USTA (Samsun) - Sen şey yapma hocalara bir şey diyen yok. Hocaları da siz yetiştirdiniz işte, tamam mı?

Bunlar yerine, bu üniversiteleri açmak yerine kreş açsaydınız bakın, bu parayla, -yıllık 240 milyar lira civarında, buraya 200 milyar üzeri diye yazdık- 240 milyar lira Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, israftır, haramdır. 240 milyar lira bu üniversitelere para harcıyoruz. Bunlarla 10 binin üzerinde -biz yaparsak 15 bin yaparız da siz pahalı yaptığınız için 10 bin tane yapabilirsiniz ancak- kreş yapılırdı ve yıllık olduğu için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta bitti, vallahi ben de... Kurtarmıyor artık yani.

ERHAN USTA (Samsun) - Son 2 slayt.

Şimdi şunu söylüyoruz: Aslında hepsini görüyorsunuz, arkadaşlar da görüyor, hepsini görüyor -trend olan bir laf var- "Yanlış yoldayım ama güzel yoldayım." diyorsunuz. Yanlış yolda olduğunuzu biliyorsunuz ama bu rant yolu -şahsınızı tenzih ederim, belki de burada en masum olan insansınız onu söyleyeyim ama ben iktidara eleştiri getiriyorum, şahsınıza veya buradaki bürokrasiye değil zaten bu eleştirilerimiz, siyasetçileredir- "Yanlış yoldayım ama güzel yoldayım, bu yol güzel, bu yolda zenginlik var, bu yolda rant var." Bakın, özel sektör yatırımlarının sektörel dağılımı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Ya, Türkiye'nin içler acısı tablosudur bu. Şu siyah çizgiye bakın, özel sektör imalat sanayisinin toplam yatırımlar içerisindeki payı. Görüyor musunuz nasıl düşüyor? Üretken alanlara yatırım yapmıyorsunuz. Neye yatırım yapılıyor? Konuta gidiyor. Niye konuta? Çünkü imar rantı var, orada zenginlik var, orada yandaşlara refah var. Hani "Kötü yoldayım, yol yanlış ama güzel yol ya, güzel, beni zengin ediyor." Yol bu. Veya ulaştırma yatırımları, özel sektör üzerinden yapılmış. Yani otuz yıl sonra, kırk yıl sonra bilmem ne ihtiyacımız dahi olmayacak yatırımları çünkü orada da kamu-özel iş birliği projeleri üzerinden ciddi bir rant oluşuyor. Türkiye'nin kaynakları üretken alanlara gitmiyor, bunu değiştirmek durumundasınız. Bunu değiştirmediğiniz sürece Türkiye giderek fakirleşecek. Milyoner insanların sayısı artacak ama diğer insanlar fakirleşecek. SBB'nin rakamlarıdır bunlar, imalat sanayisi rakamları. En son sabah da genel ekonomik hedeflere göre düzelttik, düzeltmedik zannetme.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - O rakamlarda deprem etkisi var tabii.

ERHAN USTA (Samsun) - Deprem etkisi falan...

ORHAN YEGİN (Ankara) - Erhan Usta, 500 bin deprem konutu var orada.

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, trendi var, trendi var; Allah aşkına demeyin "deprem etkisi" diye, trend ortada, trend ortada.

ORHAN YEGİN (Ankara) - 500 bin deprem konutu var orada.

ERHAN USTA (Samsun) - Ulaştırma yatırımlarına ne trend etkisi var, özel sektör yapmıyor. Konutları siz yapmıyor musunuz? Bize öyle dediniz. "Bütçeden para veriyoruz." diyorsunuz, özel sektör ne kadar konut yapıyor da trend etkisi olsun? Bakın, yanlış bilgi vermeyin, kamu yatırımı değil burası, özel sektör yatırımı burası.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Özel sektör şimdi patır patır orada bina mı dikti? Buna nasıl "deprem etkisi" diyebilirsiniz, trend zaten böyle.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Son, politika önerimle bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, teşekkür ediyorum, süre doldu.

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, politika önerilerinde bulunmayalım mı bu kadar eleştiriden sonra?

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Ya, boyuna politik öneri zaten bu.

ERHAN USTA (Samsun) - Onların detaylarını o zaman anlatmayacağım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Detaylara girmeyelim.

Bir dakika veriyorum, toparlayın.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Bir, devlet gücünün silah olarak kullanılmasından vazgeçilmesi gerekiyor; temel yapılması gereken işlerden bir tanesi. Güçlü bir -bunu Mehmet Şimşek'le konuşacağız- dezenflasyon programının uygulanması lazım, bu programla hiçbir yere varma imkânınız maalesef yok. İstihdam piyasasını geliştirecek -orada detaylarını bir kısmını yazdığımız- tedbirlerin alınması gerekir. Yolsuzluk Türkiye'nin belasıdır ve kayıt dışılık belasıdır; bununla mücadele edilmesi lazım. Kamu maliye yönetiminin kesinlikle reforme edilmesi lazım, 5018'den çok ciddi sapma gösteriyorsunuz, önemli bir reformdu fakat o reform bitti. İş ortamının düzeltilmesi lazım yani sürekli böyle müdahaleler... Mülkiyet güvencesinin olmadığı bir ülkede hiç kimse yatırım yapmaz kusura bakmayın. Sonra da ülkenin kaynaklarının -az önce bir miktar bahsettik- verimli alanlara yönlendirilmesi lazım. Teşvik sisteminin mutlak surette gözden geçirilmesi gerekiyor. Kentsel rantların vergilendirilmesi gerekiyor. Tarımsal destekleme ödemelerinin rasyonalize edilmesi lazım ve bu 168 milyar tarımsal destekleme bütçesiyle de Türkiye'de hiçbir şey olmaz. Tarım sektörü ciddi bir alarm veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Kuraklık önemli meselelerden bir tanesi, Tarım Bakanlığının bütçesinde bunları konuşacağız.

Dolayısıyla, bunlar yapılırsa belki bir miktar Türkiye'nin önü düzelir diye düşünüyoruz.

Ben bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Başkanım, size de teşekkür ediyorum.