KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Sayın Başkan, Sayın Meclis Başkanı, değerli milletvekilleri ve tüm katılımcılar; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisiyle başlayan bütçe maratonunun tüm Türkiye halklarına özellikle hayırlı olması temennisinde bulunuyorum.

Bütçe görüşmelerinde bu Parlamentonun çatısı altında bir eksiğimiz var. Hatay Milletvekili Sayın Can Atalay'ın burada bizlerle olması gerekirken cezaevinde tutsak edildiğini, ona yönelik uygulanan bu hukuksuzluğu asla kabul etmediğimizi bir kez daha burada hatırlatmak isterim.

Evet, bugün burada cumhuriyetin ve fikriyatının ete kemiğe bürünmüş hâlinde, ona ev sahipliği yapan mekânında Türkiye'nin en köklü kurumunun bütçesini görüşmek için toplanmış bulunmaktayız ve biliyoruz ki bütçeler halkın vergisiyle, emeğiyle ortaya çıkan birikiminin yeniden halka dönmesinin harcanmasının döngüsünü oluşturmaktadır. Fakat, biz bunu da çok iyi biliyoruz ki bütçe her kalemiyle onu oluşturanların, bütçeyi yönetenlerin fikirlerini, ideolojik, politik tahayyülünü, halka ve hakka bakışını en açık biçimde de yansıtmaktadır. Türkiye'de iktidar eliyle halka ait olan kaynaklar maalesef sermayedarlara akmaktadır. Bütçe, yurttaşın ihtiyaçlarını değil, patronların bekasını tahkim etmektedir. Kuşkumuz yok ki bu kısır döngü mutlaka kırılacaktır ve yurttaşa ait olan yeniden yurttaşa akacaktır.

Sayın milletvekilleri, değerli kurumun temsilcileri; modernitenin, modern gelişmenin alametifarikalarından biri de kurumların yaratılmasıdır, yaşamımıza kurumlar aracılığıyla yön verilmesidir. Özellikle Türkiye'nin en köklü kurumu olarak belirttiğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlığı, işlevi ve yönetim şekli, ülkenin yönetilme biçimiyle derin bir paralellik taşımaktadır Meclisin demokratikleşmesi ülkenin demokratikleşmesi demektir, Meclisin demokrasiye hizmet etmesi yurttaşın demokrasiye erişmesine aracılık ve kolaylık sağlamaktadır ama biz, hâlihazırda bunun çok uzağındayız. Bugün TBMM dendiğinde yurttaşlarının aklına ilk gelen şey hak arama mekânı, demokratikleşmenin kalesi değil maalesef ucuz yemek haberleriyle dolu, Meclisin lokantalarının gündeme alındığı ana haber bültenleridir. Yürütmenin denetlenmesinin sacayaklarından biri olan Meclisin denetim yetkisi giderek kısıtlanmakta, etkisizleşmekte ve iktidarın çıkardığı yasalara meşruiyet kılıfı büründüren ara bir durak olmaktan öteye geçememektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi her türden temel görevlerinden uzaklaşmaktadır.

Müzakere mekânı olan Meclisin, egemenin değil ezilenlerin sesinin daha yüksek çıktığı bir yer olması gerekirken muhalefetin denetim araçları -belirttiğimiz gibi- işlevsiz kılınmıştır. Soru önergeleri yasal sürelerin çok uzağında bir zaman aralığında cevaplanmakta, cevaplarsa esas meselenin uzağında kalmakta, mevzuat aktarmanın dışında bir işe yaramamaktadır. Soru ve araştırma önergeleri mekanizmalarının işlememesi, halkın seçilmiş temsilcilerinin yürütme organını denetleme ve hesap sorma yetkisinin fiilen sınırlandırılması anlamına gelir. Binbir çabamızla Türkiye'nin en önemli meseleleri için kurulmasına aracılık ettiğimiz araştırma komisyonları kadük bırakılmaktadır. Meclis Başkanlığının, denetim araçlarından biri olan önergelerin değersizleştirilmesinin önüne geçmesi es geçilemeyecek, görmezden gelinemeyecek görevlerinden biridir. Meclise getirilen yasalar özellikle de torba yasalarla toplum daha da kıskaca alınmakta, emeklinin, emekçinin, kadınların, gençlerin haklarının gasbı meşru bir zemine oturtulmak istenmektedir. Milattan önce 98 yılında Roma'da bile torba yasa uygulaması yasaklanmışken iki bin sene sonra bu uygulamanın hâlen bizim Parlamentomuzda yürürlükte olması komik ötesi bir durumdur.

Bir diğer önemli meseleyse Sayıştayın ve Kamu Denetçiliği Kurumunun görev ve sorumluluklarından giderek uzaklaşmasıdır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyesi olmam hasebiyle de Sayıştayın kamu iştiraklerine ve kurumlarına yönelik raporlarını detaylıca inceleme fırsatı da buldum. Sayıştay denetçileri, iktidarın baskısıyla kurumlardaki usulsüzlükleri teknik ifadelerin arkasına saklamayı maharet olarak algılamaktadır. Kurumların sorunları dile getirilse bile muğlak ifadeler kullanılarak meselenin esas boyutları asla yansıtılmamaktadır. Kamu Denetçiliği Kurumunda da benzer bir gidişat maalesef söz konusudur. Özellikle Kamu Denetçiliği Kurumunun 2024 verilerine göre, sonuçlandırılan 15.751 başvurudan yalnızca 4.999'u kabul edilebilir bulunmuş yani başvuruların yüzde 31,7'si incelenebilmiştir. Aynı yıl 14.750 yeni başvuru yapılmış, bunların sadece yüzde 6,5'i tavsiye kararıyla, yüzde 8'iyse dostane çözümle sonuçlanmıştır. Buna karşılık yüzde 39'u diğer idarelere yönlendirilmiş, yüzde 33'üyse işlem yapılmadan kapatılmıştır. Dolayısıyla, doğrudan çözüm üretilen başvurular toplamın yalnızca yaklaşık yüzde 14'ünü oluşturmaktadır yani Kamu Denetçiliği Kurumu, incelemeye aldığı her on başvurudan 2'sini bile sonuçlandıramamıştır.

Sayın hazırun, konuşmamın başında da belirttiğim gibi bu oturumda, bu Parlamentoda 1 kişi eksiğiz. Seçildiği günden bugüne aramızda olması gereken Hatay Milletvekili Sayın Şerafettin Can Atalay nerede? Sesini, itirazlarını duyurabiliyor mu bizlere? Meclis Başkanı Sayın Kurtulmuş onun için herhangi bir adım atabiliyor mu? Sayın Kurtulmuş, gerçekten acilen inisiyatif almanız gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin Can Atalay için verdiği karar derhâl uygulamaya konulmalıdır. TBMM'nin kendi milletvekiline sahip çıkmadığı bir yerde yüce Meclisin saygınlığından nasıl söz edilebilir. Meclisin saygınlığı eşitliğin, adaletin ve demokrasinin hayata geçirilmesiyle ancak sağlanabilir. Bugün bu Meclisin bir üyesi aramızda olması gerekirken cezaevinde siyasi tutsak olarak tutulmaktadır tıpkı önceki seçilmişler Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Figen Yüksekdağ ve daha niceleri gibi.

Değerli milletvekilleri, Meclise ve antidemokratik uygulamalarına yönelik tüm eleştirilerimiz ve saptamalarımız baki kalmakla birlikte, Kürt meselesinin çözümü için atılan adımları, Meclisin kurucu misyonunu ve çözüm Komisyonunu da görmezden gelemeyiz. Atılan adımların ve bu tarihsel sürecin ne anlama geldiğini ve sürecin kıymetini bizden daha iyi kimse bilemez. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne tekçi ve inkârcı politikaların tetiklediği Kürt meselesinde bugün yaşananlar bir neden değil elbette ki bir sonuçtur. Bu sonucun değişmesi ise çözüm komisyonunda sunum yapan değerli katılımcıların sık sık dile getirdiği kök nedenlerin tespiti ve samimi bir çözüm iradesinin ortaya konulmasıyla mümkün olacaktır. Bu tarihsel kavşakta negatif barışın pozitif barışa dönüşmesi ve bunun kalıcılaşması, Orta Doğu'ya ve dünyaya bir model oluşturulması hepimizin elindedir, bunun zemini de Meclis olacaktır. İyi niyet için atılan tüm adımların kararlılıkla savunulmaması ve cesaret verici, güven artırıcı adımların atılmaması için hiçbir gerekçeli sebep söz konusu değildir.

Bilinmesi ve yeniden anımsanması adına söylüyorum: Meclisin barışa ve demokratikleşmeye katkısı mevcut Komisyonla sınırlı kalmayacaktır, önümüzde uzun bir yol vardır ama bu yolun uzunluğu bizi tedirginliğe değil kararlılığa sevk etmelidir. Çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasal bir zemine geçilmesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin eşsiz katkısı olacaktır. Bu zemini doğru kullanmak, barış dilini ve çözüm umudunu yeşertmek burada bulunan herkesin istisnasız görevidir.

Bu şiar ve umutla beni dinlediğiniz için teşekkürler.

İyi çalışmalar diliyorum.