| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 25 .11.2025 |
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Bakan, öncelikle bir teşekkürle başlamak istiyorum: Geçen bütçe görüşmelerinde "Antalya'ya bölge idare mahkemesi istiyoruz." demiştik. Bölge idare mahkemesi kurulmasına karar verildi ancak hâlihazırda daireler oluşmadı, aktif bir şekilde mahkeme faaliyete başlamadı. Bu konuda hızlı adımlar atılır ve mahkeme faaliyete başla ise bundan Antalya olarak memnun olacağız. Ayrıca, Manavgat ilçesinde doğu ilçeleri yönüyle, Kumluca ilçemizde de batı ilçeleri yönüyle bir ticaret mahkemesi kurulmasına ihtiyaç var. İki ilçemiz de büyük içedir ve ticaret mahkemeleri açısından da iş yoğunluğu açısından da uygundur. Kaş ve Manavgat adliyelerindeki fiziki koşulların yetersiz olması nedeniyle acilen yine bu iki ilçemize de müdahale edilmesinde fayda var. Kemer ilçemiz yönünden de ayrıca teşekkür ederim, yeni bir adliye binasına Kemer ilçemiz kavuşacak.
Sayın Bakan, Antalya'da, malum, belediyemizle ilgili bir soruşturma açıldı, Belediye Başkanımız ve tutuklanan başkaca vatandaşlarımız ve soruşturma yapılan vatandaşlarımız var. Biz hep söylüyoruz, kimse hakkında soruşturma açılamaz değil; var ise iddialar mutlaka soruşturma açılır ve yargılama sonrasında mahkemenin vereceği karara göre de sonuçta suçlu ya da suçsuzluğu ortaya çıkacaktır. Ancak gelinen aşamada öyle bir süreç izlendi ki -ki Antalya ölçüsünde söylüyorum- o soruşturmada bahsi geçen kişilerin kim oldukları ya da arkasındaki kişilerin kim oldukları bilinen bir soruşturma maalesef istenilen şekilde devam etmedi. Çok büyük rakamların geçtiği bir dosyada bugün sadece ifade alınıp "Ya, kusura bakmayın; ifade için de çağırdık, sizi yorduk." gibi bir süreç oldu. Ama bir başka dosyada, işte, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımızın dosyasında daha iddianın ne olduğu bile tam ortaya çıkmadan Belediye Başkanımız hakkında tutuklama kararı verildi. Gelinen süreçte, Belediye Başkanımızın özellikle sağlık durumu gerçekten risk altında, bu hususu da dikkatlerinize sunuyorum ve kamuoyunun vicdanı yaralanmadan bu sürecin devam etmesini istiyoruz. Ancak süreçle ilgili bir tespitimi şöyle paylaşmak istiyorum Sayın Bakan, gerek Antalya gerekse diğer belediyelerle ilgili soruşturmalarda modern hukuk sisteminde delilden sonuca gidilir ancak buralarda önce birileri tutuklanıyor ve onun üzerinden yaratılan delillerle soruşturmalar devam ediyor. Bu durumda da gerçekten birçok vatandaşımız da Antalya'da mağdur olmuş durumda.
Sayın Bakan, ben de yıllarca avukatlık yapmış meslekten birisi olarak adliyelerimizde özellikle çalışan personellerimizin yoğun sorunları olduğunu biliyorum, bize de zaman zaman bu sorunlar sendikalar aracılığıyla iletilmekte. En temel konu da özellikle adalet hizmetleri sınıfının kurulması olarak ifade ediliyor. Zaten adalet hizmetleri sınıfı oluşursa diğer sorunların da kendiliğinden çözüleceğine dair bir anlayış var. O nedenle, adalet hizmetleri sınıfının kurulması noktasında hep birlikte hareket edersek adliye çalışanlarımızın sorunlarının çözümüne katkıda bulunmuş oluruz.
Bunun yanı sıra, malum, cezaevlerine çok yoğun ziyaretlerde bulunuyoruz içinde bulunduğumuz ortam nedeniyle. Bu süreçte, benden önceki arkadaşlar da ifade ettiler, infaz koruma memurlarının çalışma koşullarıyla ilgili, ekonomik anlamda maaşlarıyla ilgili, özlük haklarıyla ilgili ve özellikle de psikolojik olarak oradaki çalışma koşullarından kaynaklı sorunları olduğunu bir kez daha ifade edelim. Gerçekten oradaki arkadaşlar yoğun bir mesai içerisindeler ve kendileri de maalesef ki her şeyden çekinir, korkar bir vaziyetteler, içinde bulundukları o psikolojik ortam da önce sağlıklarını da etkiliyor bir taraftan. Kısacası, Türkiye'de, sayıları 80 bine ulaşan cezaevi infaz ve koruma memurlarının sorunlarının çözülmesi noktasında da yine hep birlikte mücadele eder isek o arkadaşlarımızın da sorunlarına çare olmuş oluruz.
Sayın Bakan, bir hukukçu olarak şunu söyleyeyim: Gelişen teknolojinin de verdiği imkânlarla birtakım uygulamaların adliyelerde hızlandırılması, işte, tebligat ve diğer UYAP üzerinden yapılan iyileştirmeler yargımızın hızlanması adına önemli adımlardır. Tabii, bu, teknoloji geliştikçe ortaya çıkan ihtiyaçlar da bu şekilde şekillenmektedir. Ancak hukukta, adalette en temel şey, bazen tabii ki "Geciken adalet, adalet değildir." diyoruz, tek başına hızlı yargılamanın da hedef olmaktan öte, doğru, adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesini sağlayacak sistemin oluşmasını sağlamamız gerekiyor. Esas olan temel budur. Tabii ki yeni binalar önemlidir, çalışma koşulları açısından önemli; tabii ki teknoloji önemlidir, hızlanma açısından önemli ama orada verilen kararın vicdanları rahatlatıp rahatlatmadığı ya da yaralayıp yaralamadığı her şeyden daha önemlidir. Bugün, Türkiye'nin en temel sorununun adalet ve adaletsizlik olduğunu ve özellikle de yargıya olan güvenin, maalesef, yerlerde sürünmesi olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim.
Biraz önce bir arkadaşımız -ya da siz- "Ya, işte, eski merdiven altı adliyeler..." demişti. Evet, ben de öyle bir adliyede stajımı yaptım, mesleğe başladım, siz de belki aynı şekilde ama o dönemin verdiği hâkimlerin hiçbirinin hangi siyasi nedenle o kararı verdiğini sorgulamak aklımızdan bile geçmezdi. Kararı beğeniyorsak "İyi bir karar." derdik, beğenmiyorsak da temyiz eder, yargı mücadelemizi sürdürürdük ama hiçbir avukatın ya da vatandaşın aklına "Bu hâkim neden bu kararı verdi, hangi siyasi iradeyle bu kararı verdi, hangi siyasi etken bu karara neden oldu?" diye kimsenin aklına sormak gelmezdi. İşte, o günlerden böyle yetişildi, böyle gelindi ve yargıya güven oranı gerçekten de çok yüksekti. İşte, bugünün temel sorunu bu. Yani binaları yapıyoruz, güzel, ihtiyaçtır.
Bu arada, Antalya Adliyesine de yeni bir bina çalışması olduğunu da duydum. Gerçekten de çok önemli, ihtiyaçtır, yeni bir binanın mutlaka Antalya'ya kazandırılması gerekiyor ama içine de adaletin doldurulması gerekiyor. Mesele bu. İşte, bunun yolu da hâkimlerin ve savcıların siyasi etki altında kalmamasından geçiyor. Bugün göreve başlayan hâkimin, savcının, daha ilk kura aşamasında bir Cumhurbaşkanının, siyasi bir partinin Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanının siyasi konuşmasını alkışlatmayla mesleğe başlayan hâkim, savcının olduğu bir yerde tarafsız yargıdan bahsedemeyiz. Evet, Cumhurbaşkanı çıkabilir, kura törenine katılabilir ama ana muhalefet partisini, ana muhalefet partisinin genel başkanını en sert eleştirdiği konuşmayı orada yapamaz, yaparsa da o hâkim, savcının onu alkışlamaması gerekir. Şimdi, siz daha o hâkimi, savcıyı böyle bir atmosferle göreve başlatırsanız ve bir karar vereceğinde yarın, o görevde ertesi gün kalacak mı, kalmayacak mı endişesiyle dosyanın kapağını açan bir hâkim, savcı var ise orada yargı tarafsız ve bağımsız olamaz Sayın Bakanım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Son bir dakika.
CAVİT ARI (Antalya) - İşte, bütün mesele burada düğümleniyor. Bütün mesele, o hâkimin, savcının vicdanıyla hareket edebilmesinde düğümleniyor. Hâkim kararı verirken "Yarın benim başıma şu gelir, bir başka yere atanırım." demeden, kararını vicdanına göre verebiliyorsa o zaman bu ülkede adalet var deriz, hukuk var deriz. Esas bunu sorgulamalıyız.
Şimdi görüyoruz ki muhalefetle ilgili birçok dosyada kararı veren hâkim ilk kararnamede başka bir mahkemeye gönderiliyor. Peki, diğer dosyalarla ilgili kararı verecek olan hâkimler nasıl karar verecek? Nasıl böyle bir adalet sağlanacak bu ülkede? İşte, sorgulamamız gereken budur. Bunları başaramadığımız takdirde bu ülkede maalesef ki adaletten, hukuktan, tarafsız ve bağımsız yargıdan bahsedemeyiz Sayın Bakan.
Teşekkür ediyorum.