| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 25 .11.2025 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Bakan, Sayın Başkan, kıymetli hazırun; hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle, birkaç teknik hususu dile getirmek istiyorum. Şimdi, bir defa, 2024 kesin hesap ve Sayıştay raporu... 2024 kesin hesaplarına biraz detaylı bakarsak Adalet Bakanlığı harcaması yaklaşık 200 milyar TL olmuş. Bu harcamanın yüzde 70'i personel ve Sosyal Güvenlik Kurumu giderleri -yüzde 70'ini oluşturuyor- mal ve hizmet alımları ise neredeyse her 5 liradan 1'ini oluşturuyor. Bunun usulüne ilişkin de birkaç şey söyleyeceğim birazdan. Tabii, burada dikkat çekici bir şey, sermaye gideri yani yatırım harcamaları da toplam yüzde 4'üne tekabül ediyor yani ne kadar yüzde 4'ü? Sermaye ödeneği başlangıçta 18 milyar 100 milyon. Buradaki amaç ne sermaye giderlerinde? Kurumsal kapasitenin artırılması. Yani insanlar cezaevinde nöbetleşe yatıyorlar, özellikle kırsaldaki adliyelerin durumu çok kötü, dijital altyapının güçlenmesi lazım. Buradaki 18 milyar 100 milyar TL yıl içinde revize ediliyor değerli arkadaşlar 10 milyar 700 milyon olarak. Gerçekleşen harcama ise 8,6 milyarda kalmış. Yani onayı alınmış başlangıç bütçesinin yarısı bile kullanılmamış. Şimdi, bunu niye dile getirdim? Şimdi, burada gerekçe olarak "tasarruf" deniyor. Yatırım bütçesinden, Adalet Bakanlığından bu alanda tasarruf yapılmış. Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, hükûmetlerinizin yaygın uygulamasında maalesef gördüğümüz durum bir var, tasarrufu böyle alanlarda yapıyorsunuz. Saray harcamalarından, yandaşa adrese teslim ihalelerden, dünyanın en büyük kamu araç filosuna sahip makam araçlarından zerre kadar tasarruf edilmiyor ama elzem olan, adalet için yapılması gerekenlerde tasarruf yapılıyor. Ha, bu arada, maaş ödemelerine özellikle hiçbir şey diyeceğimiz yok, aksine, maaşların iyileştirilmesi lazım. Biz bu vesileyle cezaevlerinde çok ziyaret yapıyoruz. Arkadaşlar, özellikle ceza infaz memuru, koruma memurunun şartları çok kötü durumda yani 50 bin lira maaş, zaten ömürlerinin önemli bir kısmı cezaevinde geçiyor birçok şeyden kısıtlı hâlde, lojman hakkı biçenler 15-20 bin lira kiraya çıkıyorlar yani bu gerçekten sürdürülebilir bir şey değil, kimse de derli toplu bir şekilde bunların özlük haklarıyla ilgili bir çalışma yapmıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, mesela, sizin daha on gün önce OECD toplantısında şöyle bir sözünüz, konuşmanız var; diyorsunuz ki: "Adalet insan onurunun en güçlü teminatıdır. Adalete erişim hakkı ise insan onurunun korunmasını mümkün kılan temel unsurlardan biridir. Türkiye olarak adalete erişimi güçlendirmeyi demokratik hukuk devletimizin öncelikli hedeflerinden biri olarak görüyoruz." ve 2028 Stratejik Plan'da da benzer ifadeler geçiyor ve orada yine, şöyle bir ifade var: Adalet teşkilatının kurumsal kapasitenin geliştirilmesi, fiziki altyapının iyileştirilmesi, vesaire vesaire. Yani aslında yazılan çizilen ile uygulama arasındaki bu çelişkiye dikkat çekmek istedim burada. Şimdi, şöyle bir nokta daha var: 2024 Sayıştay raporunda yaklaşık 33 milyarın üzerinde bütçe geliri elde edilmiş. Bunda ne var? Harçlar var, cezalar var, yargı gelirleri var ama bu dahi sermaye gideri olarak kullanılması düşünülmemiş; o hâlde ortada adaletten ziyade, vatandaş açısından bir tahsilat makinası olarak görülür burası. 2026 bütçesinde de toplam bütçenin yüzde 10'u olarak öngörülüyor ama bu da gerçekleşir mi, pek inandırıcı değil.
Şimdi, gelelim Sayıştayın çarpıcı bir bulgusuna; diyor ki Sayıştay özetle...
Bu arada benim konuşmam on dakika olacaktı, beş dakika olarak orada şey yapılmış.
OTURUM BAŞKANI NİLGÜN ÖK - Uzatırız.
Buyurun.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Özetle diyor ki Sayıştay yani bunu da Adalet Bakanlığına diyor: "Doğrudan temin, sözleşmesiz ve genel iş tanımlı alımlar; 1/2/2024 yürürlüğe giren doğrudan temin tebliğine rağmen -özetleyerek gidiyorum- yapılan incelemeler neticesinde doğrudan temin yöntemiyle yapılan ve alımı belli bir süre gerektiren mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde sözleşme imzalanmayan, piyasa araştırması yapılırken hiçbir teknik detay ortaya konulmadan genel başlıkla gerçekleştiren alımların olduğu tespit edilmiştir." Yani diyor ki: "Çok açık bir şekilde, belirli bir süreyi gerektiren sözleşmesiz alımlar." Bunlar hangileridir? Lütfen, işin adını, harcama birimini, yüklenici firmayı, başlangıç ve bitiş tarihlerini, bunları bizimle bir paylaşın Sayın Bakan. İkincisi, sözleşme yapılmadan ve teknik detay yazılmadan doğrudan teminle yaptığınız alımlar hangi hizmetleri kapsıyor? Bu hizmet veya mal alımlarıyla ilgili inceleme veya denetim başlattınız mı? Burada tabii, bir konuyu da hatırlatmak istiyorum: Bakanlığınız zor sorulara cevap vermiyor, yazılı olarak sorduğumuz sorulara. Benim bu alanda sormuş olduğum bir soru daha vardı, o da şuydu: Sizin iktidarınız döneminde yapılan cezaevleri hangileridir, yapılan adliyeler hangileridir? Hangi usullerle yapılmıştır ihalesi? Ne miktarda olmuştur? Hangi firmalar almıştır? Bunu da paylaşırsanız, kamuoyu aydınlanmış olur.
Şimdi, bu teknik detayların içerisinden, tabii, çok söylenecek şey var ama zaman itibarıyla özetleyerek gitmek durumundayız çünkü yargının, gerçekten, içler acısı bir durumu var değerli arkadaşlar. Şimdi, burada, tabii, yargıya güvenin -yıllardır Meclise geliyoruz, bütçe görüşmelerinde dile getiriyoruz- her geçen gün çok daha geriye gittiği, insanların yargıya olan güveninin, inancının kalmadığı bir çöküş dönemine doğru gidiyoruz. Hele hele 19 Marttan sonra yaşananlarla birlikte Anayasa Mahkemesi kararlarının fiilen yok sayıldığı, AİHM kararlarının uygulanmadığı, seçilmiş belediye başkanlarının soruşturmalar ve tutuklamalarla görev yapamaz hâle getirildiği ve parti kapatma ve butlan gibi siyasi mühendislik aracı olarak yargının araçsallaştırıldığı, bu söylemlerin yaygınlaştığı bir durumda adalet artık nefes alabiliyor mu, yaşıyor mu ona da emin değiliz.
Sayın Bakan, şimdi, 19 Martla birlikte aslında bir ilan yaptınız "Demokrasi tramvaydır, durağa geldik, iniyoruz." dediniz. Yetmedi, "Bakalım, Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP'li telef olacak?" diyerek yargının elindeki sopayı gösterdiniz. Şimdi, değerli arkadaşlar, burada tekrar soralım: Bu ülkede muhalefet etmek başlı başına bir adli vaka mıdır? Yani Türkiye sadece bir otoriter düzenin içinde değil, bununla birlikte, eş zamanlı ekonomik eşitsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun birbirini beslediği bir çöküş rejimine doğru gitmektedir. Umutsuzluk, gençler arasında çok yaygın bir şekilde gözlemlenmektedir. İnsanlar gelecek hayali kuramıyorlar. "Bunun en temel nedeni ne?" dersek eşitliğin olmaması, hukuk devletinin olmaması; bunun yatırıma, istihdama etkisinin de çok büyük olduğunu dile getirmek isteriz. Sayın Bakan, sizin zaman zaman çıkıp da "Yargımız tarafsız bağımsızdır." sürekli bunu vurgulayan açıklamalarınızın pratikte bir karşılığı olmadığını söylemek isterim. Bugün Türkiye'de iki ipotek aynı anda vatandaşın omzundadır: Birincisi yargı eliyle siyaset alanı daraltılıyor, örgütlenme ağı boğuluyor; ikincisi de köprülerden şehir hastanelerine, kur korumalı mevduattan -ki bize zararı, maliyeti 57 milyar dolar- özelleştirmelere kadar ülkenin geleceği rant sözleşmelerine rehin veriliyor. İşte, bu, çifte ipotek rejimidir. Şimdi, eğer yargı kararları sarayın ajandasına göre verilirse orada "Hâkim cübbesi mi ağırdır yoksa talimat kâğıdı mı ağırdır?" sorusu gelir akıllara. Burada, tabii, şunu vurgulamak isterim: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ahlaki üstünlüğü kaybetmeden, hukukun dışına sapmadan hukuku savunuyoruz çünkü biliyoruz ki muhalefet de hukuk dışına çıkarsa çürüme herkesi yutar.
Değerli arkadaşlar, buradan bir hususu daha dikkatlerinize çekmek istiyorum. Çok sayıda değerli hukukçu var burada, ceza davalarında çok kereler bulunduk. Bir başsavcının dava açtıktan sonra basını toplayıp da ikna edici, propaganda mahiyetine gelecek açıklamalar yapması görülmüş şey değildir. Bizim hukukumuzda gizli tanık uygulaması terör kaynaklı dosyalar nedeniyle getirilmiştir -ki kişilerin can güvenliğini korumak amacıyla- gelişigüzel her dosyada kullanılamaz. Bizim hukukumuza göre iddia edilen rüşvet ve ihaleye fesat suçlarında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak söz konusu değildir. Burada çok garabet bir durum var; "Ben suçluyum, çaldım." diyen serbest kalıyor, "Zinhar iftira." diyen içeride yatıyor. Ben bu hususun özellikle Bakanlığınız tarafından da dikkatle incelenmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü toplumsal barış, huzur, kardeşlik diyorsak bunun en büyük düşmanlığını bu olaylar yapmaktadır.
Teşekkür ederim.